Türkiye'deki halklar: Çözüm anadilde eğitim 2019-02-19 09:03:03 İSTANBUL - Dillerinin yasaklanmasının zulüm olduğunu ifade eden Türkiye'deki halklar, Uluslararası Anadil Günü'nde dilleri üzerindeki baskılara dikkat çekerek, çözümün anadilde eğitim olduğunu ifade etti. Dünyanın dört bir yanında diller yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalırken, Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO), dillerin üzerindeki baskılara dikkat çekmek amacıyla 21 Şubat 1999’da aldığı bir karar ile bugünü Uluslararası Anadil Günü olarak ilan etti. Her yıl Şubat ayında dillerin karşı karşıya kaldığı tehlikelere dikkat çekmek amacıyla hazırladıkları raporu kamuoyuyla paylaşan UNSECO’nun, 2019 raporunu ise yine bu ay paylaşması bekleniyor.   2 BİN 500 DİL TEHLİKE ALTINDA   UNESCO’nun 2018 tahminlerine göre, dünya çapında 6 bin dil konuşuluyor. Bunların 2 bin 500’ünün varlıkları ise tehdit altında. UNESCO’nun dünya dil atlasına göre ise Türkiye’de konuşulan 15 dil yok olmak üzere, 3 dil ise çoktan yok olmuş. Buna göre ölen diller Kapadokya Yunancası olarak da bilinen Ürgüpçe, Türkiye’nin bir zamanlar doğusunda ve Suriye’nin kuzeydoğusunda konuşulmuş olan Mlahso dili ile Kafkas dillerinden Ibıhça olarak gösterildi. Siirt’in Pervani ilçesinde konuşulan Hertevin dili ise hâlihazırda en fazla yok olma tehlikesi ile karşı karşıya olan dil olarak gösterildi.   Gagavuzca (Edirne), Ladino ya da diğer adıyla Yahudi İspanyolcası (İstanbul Balat, Hasköy), Turoyo (Mardin Midyat) “ciddi tehlikede” olan diller olarak gösterilirken, “kesinlikle tehlikede” olan diller arasında Abazaca, Homşetsi (Hemşince), Lazca, Pontus lehçesi (Rumca), Romanca (Sinti), Abhazca, Çerkesce yer alıyor.    DÜNYA NUFUSUNUN YÜZDE 40'I ANADİLDE EĞİTİM GÖRMÜYOR    Yine dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ının anadilinde eğitim görmediği ifade edilirken, aralarında Türkiye’nin de olduğu Nepal, Pakistan, Bangladeş, Guatemala gibi yerlerde birçok farklı dilin konuşulmasına rağmen yalnızca bir dilde eğitim verildiği vurgulandı.    Türkiye’de yaşayan Kürt, Adige, Gürcü, Rum, Süryani, Arap halkından yurttaşlar, dilleri üzerindeki baskılara dikkat çekti.    ‘ÇÖZÜM ANADİLDE EĞİTİM’   Adige’cenin üzerinde ciddi bir baskı olduğunu ifade eden Adige halkından Seda Berzeg, Adigece’nin dünyada kaybolan diller arasında yer aldığını söyledi. Güney Marmara bölgesinde 1923’teki Çerkes Ethem isyanı sonrası çok sayıda köyün boşaltıldığını ve sürgünlerin yaşandığını aktaran Berzeg,  o dönemden sonra Adigece üzerinde ciddi baskılar yaşandığını söyledi. Buna en iyi örneğin 1929 doğumlu olan annesinin olduğunu aktaran Berzeg, annesinin 15 yaşına geldiğinde kendi çabaları sonucu anadilini öğrendiğini ifade etti. Babasının da Adigec’e bildiğini sözlerine ekleyen Berzeg, “O dönemlerden kalanlar bu dili biliyor. Ancak o nesilden sonra bu dile bilen çok az kişi var. Adigece tamamen unutulmuş değilse bile unutulmaya yüz tutan bir dil. Bunun çözümü anadilde eğitim alabilmektir. Dil bilen ailelerin çocuklarına bu dili öğretmek için daha çok çaba sarf etmesi gerekir. ‘Vatandaş Türkçe konuş kampanyalarının’ etkilerinden kurtulması gerekiyor” dedi.    ‘DİLLERİN YASAKLANMASI ZULÜMDÜR’   Alevi Kürtlerinden ve Demokratik Alevi Derneği (DAD) Genel Basın Sekreteri Bülent Felekoğlu da anadillerinde eğitim görmemelerinin zorluklarına değinerek, “ 30 yıl önce şarkılarımızı bile söyleyemiyorduk. İnsanlar sesimizi duymuyordu. Şimdi şarkılarımızı söyleyebiliyoruz ama anadilimizde eğitim göremiyoruz” dedi. Dillerinin bu kadar baskı altına olmasını zulüm olarak gören Felekoğlu, “Sümer tableti ya da Hitit tabletlerine baktığımızda Kürtçe onlarca kelime olduğunu görüyoruz. Ancak bizim tarihimiz üzerine çalışma yapan kişiler Kürtçenin hiçbir lehçesini dahi bilmiyorlar.  Buda zülümdür. Bu züllümde kabul edilemez” dedi.    ‘4 LEHÇEYİ YAKINLAŞTIRIYORUZ’   Kürtçe’nin günümüzde belli bir ilerleme kat ettiğini ifade eden Kürt Araştırmaları Derneği öğretmenlerinden Aytekin Akdemir de, Kürtçe’nin dört lehçesinde çok sayıda kitabın basıldığını ifade ederek,  “Kuzey Kürdistan’da yaklaşık 2 yıldır Sorani lehçesinde çok sayıda kitap basıldı. Kürt Araştırmaları Derneği’nde de Sorani, Kirmanckî, Kurmanci derslerini veriyoruz. Özellikle Sorani lehçesi üzerine bir çaba var. Bizim temel amacımız bu lehçeleri birbirine yaklaştırmak ve bu 4 lehçeyi kolayca konuşmak ve konuşturmaktır” dedi. Bütün Kürt dernek ve kurumlarına seslenen Akdemir, dillerine sahip çıkma çağrısı yaptı.    ‘DİLLERİNİ KONUŞAMAZ OLDULAR’   Rum halkından Katrin Nikolao da, 27 Mayıs 1960’tan sonra yaşanan göçlere dikkat çekerek, “O gün Rum nüfusunda baya bir azalma olmuştu. İnsanlar korktukları için dillerini konuşamaz oldular.  İnsanlar bu nedenle istemeyerek de olsa göç ettiler. Şuan baktığımızda Türkiye’de bin 200 civarında Rum var. Bunlar ise yaşlı kesim” dedi. Rum halkının bulundukları alanlarda Rumca konuştuklarını sözlerine ekleyen Nikolao, “Rum halkının kendi okulları da var. Ancak genç kesim az olduğu için bu okulların çoğu ya kapandı ya da kapanmak üzere. Şuan Taksim gibi birkaç merkezi yerde okullar var” diye ifade etti.    ‘GÜRCÜCE SEÇMELİ VE ŞARTLI'   Gürcü Dil Merkezi Başkanı Eşref Yılmaz da Gürcüce üzerine değerlendirme yaparak, okullarda kimi kısıtlamalarla karşı karşıya kaldıklarını söyleyerek, “10 öğrenci olmadan ders açılamıyor. Başvurular için de kısa bir süre veriliyor.  Yani seçmeli ders alacak mı almayacak mı diye bir tarih belirliyor. O tarihi kaçıranlar bir daha o dersi görmüyor. Bu tarz bazı kısıtlamalar var” diye ifade etti. Seçmeli dersler için verilen sürenin uzatılması gerektiğini dile getiren Yılmaz, “Öyle kısıtlama olmaması gerekir. Başvuru tarihi şu tarihten bu tarihe olması gereksizidir.  Ben bir öğretmen olarak gereksiz görüyorum. Bana göre sayıya da gerek yok. Gürcü kökenli insanların bulunduğu köyler ve çevredeki okullar da dillerini öğrenebilmelidir. Öğretmenler bulunamıyor. Halk eğitimleri de kurslar açılıyor ama bu sefer başvuruyorsunuz ‘öğretmen bulamadık’ diyorlar” diye konuştu.    ‘DİLİMİZİ ÖĞRENMEK İÇİN CAMİLERE GİTMEMİZ GEREKİYOR’   Arap halkından şair Meryem Fehime Oruç ise, “Arapça dili üzerinde Türkiye’nin genelindeki baskıların aynısı var. Biz kendi anadilimizde eğitim göremiyoruz. Kendi dilimizi geliştirmek istesek camilere gitmemiz gerekiyor. Bizim camiye gidecek halimiz yok çünkü biz Arap Alevisiyiz. Cami bir insanın anadilini öğreneceği bir yer değil. Bizim kendi dilimizi geliştirecek özellikle bir yerimiz yok. Bu yüzden insanlar artık çocuklarına anadilini öğretmiyor. Çünkü çocuklar kendi anadilini öğrendiği zaman ikinci dilde Türkçe’de zorlanıyor kimine göre. Şiveden anlaşılıyor. O da diyor ki benim çocuğum öyle bir şey yaşamasın ve bununla daha hızlı asimile oluyor. Bu Türkiye’nin her yeri için geçerli olan bir şey” dedi. İnsanların kültürünü ve sanatını üretemediğini söyleyen Oruç, “Sanatı olmayan bir toplum zaten ölmeye mahkumdur. Sanat ve kültürle insan denize akabilir. Olmadığı zaman o yerinde dura dura yok olur. Hangi insan kutsal değil ki dili kutsal olmasın” diye belirtti.    ‘DİLLERİN KAYBOLMAMASI İÇİN ANADİLDE EĞİTİM ŞART’   Dillerin kaybolmaması için anadilde eğitimin şart olduğunu vurgulayan Oruç, “Dillerin kaybolmaması için insanların başka kültürlere, ötekine tolerans göstermesi gerekir. Bu olmadan olmuyor. Özellikle insanların ilk terk ettiği şey kendi kültürü oluyor. Kültür aynı zamanda bir deneyimdir. Deneyimlerden kendimize yabancılaşıyoruz” diye belirtti.  Oruç, “Ben Arapça düşünüyorum, Türkçe düşünemiyorum. Ama onu söyleyemiyorum. Onu söylediğim zaman gülüyorlar. Kazların arasında bir tavuk oluyorum. Kendi egemen kültürlerini bana aşılamaya çalışıyorlar” diye konuştu.   ‘PARALI BİR SÜRYANİCE ANAOKUL VAR'   Süryani halkından Edip Arslan Türkiye’de Süryanice eğitimin olmadığını söyleyerek, “Son birkaç senedir bir ruhsat aldılar. Süryanice eğitim veren bir anaokulu açıldı. O da paralı. Parası olan çocuğunu gönderebiliyor. Parası olmayan gönderemiyor. Ana okulundan sonra ilk ve orta okul açılacaktı ama hala açılmış değil. Bir iki tane zengin Süryani göstererek ‘Süryaniler zengindir’ demek doğru değil. Böyle bir şey yok. Zenginlerde kalkıp çocuklarını o okula göndermez. Giderler koleje gönderirler. Ben şahsen kendi çocuklarımı gönderemem o özel okula. Zaten gönderebilseydim çocuklarımı kolejlerde okuturdum. Başlangıç için iyi olduğunu söyleyebilirim ama yeterli değil” dedi. Arslan, “Bana göre 1997’de en son Mardin’de kapatılan okuldan sonra kimse haklarımızın peşine düşmedi” diye belirtti. Çözümün anadilde eğitim olduğunu sözlerine ekleyen Arslan, “Anadilde eğitim olmadığı sürece fayda etmez” diye konuştu.   MA / Sadiye Eser