Şakar: AB Adalet Divanı kararının ciddi siyasal sonuçları olabilir 2018-11-19 09:03:05 İSTANBUL - AB Adalet Divanı’nın, PKK’nin “Terör Listesi”nde yer almasına dayanak gösterilen argümanları yetersiz gördüğüne ve hukuksal olarak listenin dayanaklarının olmadığına karar verdiğini belirten Avukat Mahmut Şakar, “Bu karar son derece önemlidir. Ciddi siyasal sonuçları olacağını düşünüyorum. ‘Terör Listesi’ bu karar ile darbe almıştır” dedi.  AB Konseyi tarafından 6 ayda bir yenilenen “Terör Örgütleri Listesi”ne ilişkin Avrupa Adalet Divanı geçtiğimiz günlerde bir karar verdi. PKK Yürütme Konseyi üyeleri Murat Karayılan ve Duran Kalkan’ın 2014 yılında yaptığı başvuru üzerine verilen kararda, 2014-2017 yılları arasında PKK’nin listeye alınmasındaki argümanların yetersiz olduğu belirtilerek, hukuksal olarak listenin dayanaklarının olmadığı kaydedildi.   AB Adalet Divanı’nın aldığı kararı ve ABD’nin PKK’nin 3 yöneticisi hakkında verdiği “ödül ve yakalama” kararını avukat Mahmut Şakar değerlendirdi.   ‘KARARDA PKK’NİN LİSTEYE ALINMASININ HUKUKİ GEREKÇESİ YOK DENİYOR’   “AB Adalet Divanı’nın PKK'nın terör listesinden çıkarılması talebini reddetti” yönünde çıkan haberleri değerlendiren Şakar, “Avrupa Adalet Divanı bünyesinde yer alan ve ilk derece mahkemesi olarak görev yapan Genel Mahkeme’nin 15 Kasım 2018 tarihli kararının kamuoyuna yanlış ve çarpıtılarak aksettirildiğini düşünüyorum. Bu kararın merkezinde PKK’nin listeden çıkma talebinin reddi yer almıyor. Aksine listeye alınmasının hukuki gerekçesinin olmadığı söyleniyor” dedi.   ‘2018 DAVANIN KAPSAMI DIŞINDA BIRAKILDI’   PKK’nin, 2 Mayıs 2002’de AB’nin “Terör Listesine” alındığını ifade eden Şakar, “O tarihten bugüne kadar düzenli olarak her 6 ayda bir güncellenen listeye dahil edilmiştir. 10 Şubat 2014 tarihinde düzenlenen listeye karşı dava açıldı. Bu dava devam ederken, listede 6 aylık periyotlarla güncelleniyordu. Dolayısıyla avukatlar güncellenen her listeye karşı da itiraz ettiler ve ana dosyanın kapsamına alınmasını talep ettiler. Mahkeme 16 Nisan 2018’de Luxemburg’daki binasında bir duruşma gerçekleştirdi. Ve bu duruşmadan sonra güncellenecek listeleri dava kapsamına alınmayacağını, duruşmaya kadar olan süredeki veriler üzerinden karar sürecine gireceğini ifade etti. Böylece davanın kapsamını 2014-2017 arası listelerle sınırlandırdı. 2018 yılı bu davanın kapsamı dışında bırakıldı” diye belirtti.     ‘LİSTEYE ALINMANIN DAYANAKLARI YOK’   “Bu üç yıllık süre içinde listeyi düzenleyen kurum olan AB Konseyi, 4 ana argüman üzerinden PKK’nin listeye alındığını ifade etmiştir” diyen Şakar, bunları ise şu şekilde sıraladı: “Birincisi, Türkiye’deki çatışmalardan seçilen bazı olaylardır. İkincisi Fransa’da bir mahkemenin Ahmet Kaya Kürt Kültür Merkezi hakkında verdiği karardaki gerekçelerdir. Diğer iki tanesi de ABD ve İngiltere’nin kendi listelerine alma gerekçeleridir. İşte mahkeme 2014-2017 arasındaki tüm listeye alınmaların ardındaki bu dört argümanı da liste için yetersiz saymıştır. Böylece hukuksal olarak listenin dayanaklarının olmadığını belirtmiştir. PKK’nin halen listede olması, dava dışında kalan 2018 yılı listeleri nedeniyledir. Bu listenin de gerekçeleri, mahkemenin ret ettiği gerekçelerle aynıdır. Yani dava kapsamına 2018 yılı listeleri de girmiş olsaydı, onlar da ret edilecekti. Hatta kararda, kaybeden taraf masrafları öder kuralı gereği tüm harcamaların AB Konseyi tarafından karşılanmasına da hükmetmiştir. Bu bir uluslararası mahkeme tarafından alınmış en önemli kararlardan biridir. Son derece önemli buluyorum, ciddi siyasal sonuçları olacağını düşünüyorum. ‘Terör Listesinin’, PKK açısından çöktüğünü ve ‘terör’ söylemi üzerinden Kürt meselesinin ele alınmasının sınırlarına gelindiğine inanıyorum.”    ‘ADALET DİVANI TEMYİZE BAŞVURABİLİR’   Şakar, “Elbette bu ilk derece mahkemesine karşı AB Konseyi, bir ay içinde Avrupa Adalet Divanı’na temyiz amaçlı başvuruda bulunabilir. Ve hukuksal süreç temyiz aşamasında devam eder. Başvuru yapmazsa da karar kesinleşir. Listenin oluşumu ve PKK’nin listeye dahli elbette ki siyasal bir karardır. PKK, hiç çatışmaların olmadığı, sınır dışına çekildiği, pek çok kalıcı değişim geçirdiği süreçte listeye alınmıştır. Mahkemenin kararına karşı siyasal merkezlerin nasıl davranacağını göreceğiz” diyerek, Kürt halkı adına siyaset yapan dinamiklerin bu karar üzerine yapacakları çok şeyin olduğunu söyledi.   ‘HUKUK ROLÜNÜ OYNADI’   Bu kararın alınmasının ulusalar arası alanda karşılığından söz eden Şakar, “Mahkeme, Avrupa’nın idari yargısıdır ve Avrupa devletlerinin, AB’nin idari/politik kararlarının hukuka uygunluğunu denetlemektedir. Bu kararla, AB Konseyi’nin PKK’yi listeye alma gerekçelerini iptal etmiştir, hukuka uygun bulmamıştır. Bunun, AB açısından bir karşılığının olması gerekiyor. AB Konseyi, eğer PKK’yi yeniden listeye alacaksa, mahkemenin reddettiği argümanlar dışında bir şeyler söylemelidir. Geniş anlamda da, bu kararın politik dinamikler tarafından nasıl kullanılacağına dayalı olarak etki alanı genişleyebilir. Hukuk kendi rolünü oynadı kanımca, simdi politik dinamiklerin devreye girmesi gereken bir süreç” diye konuştu.   ‘KÜRTLER KARŞISINDA BİR HÜKMÜ YOKTUR’   ABD’nin PKK’nin 3 yöneticisi hakkında aldığı “ödül ve yakalama” kararına ilişkin de değerlendirme yapan Şakar, “ABD kararı, elbette utanç verici bir karar. Kürtleri rencide eden bir karardır. Tıpkı Batı’nın Kürt halkının neredeyse 200 yıllık tarihi bir arka planı olan hak arama, direniş süreçlerini görmezden gelip ‘terör’ söylemi içinde değerlendirmesi, ‘Terör Listesi’ne alması gibi, bu ‘ödül’ kararı da hakkını ve haddini aşan bir tutumdur. Kürt halkının mücadelesini damgalamak da onun siyasi temsiline karşı aşağılayıcı tutum almak da AB ve ABD’nin işi olmamalıdır. Böylesi bir kararın Kürtler karşısında bir hükmü yoktur ve kabul edilemezdir” dedi.    ‘KARAR ABD’YE DE BİR YANITTIR’   AB Adalet Divanı ile PKK’lilerin başına “ödül” konulmasının aynı döneme denk gelmesine ilişkin konuşan Şakar, “Listeye karşı açılan davanın dört yıllık bir geçmişi var. Dolayısıyla bu süreç daha ABD’nin kararı ortada yokken başlatılmış ve sürdürülmüştü. Ben doğrudan bir bağı olduğunu düşünmüyorum. Ama mahkeme kararı, dolaylı olarak ABD’ye de bir yanıt olmuştur bence. İki nedenden dolayıdır. Birincisi, ABD’nin kararında adı geçen iki kişi, Murat Karayılan ve Duran Kalkan, listeye karşı dava açanlardır aynı zamanda. Mahkemenin pozitif kararının muhataplarıdır. İkinci olarak da, Mahkeme kararı bence ‘terör söylemi’ne dayalı politikaların hukuksal zeminden yoksun olduğunu vurgulamıştır. Bu ABD’nin de kararını ve bu kararın dayandığı ‘terör’ söylemini zayıflattığını düşünüyorum” diye ifade etti.   ‘ABD’NİN KARARI KOMPLUNUN DEVAMIDIR’   KCK’nin “ödül” kararının 1999’da PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik yapılan komplonun devamı olarak yorumlamasındaki açıklamaya ilişkin de konuşan Şakar, “Evet, ben de öyle düşünüyorum. Sayın Öcalan’a yönelik uluslararası komplo ABD öncülüğünde gerçekleştirilmişti. ABD’nin kararı ve tutumu olmasaydı, komplonun gerçekleşme şansı da yoktu. Şimdi bu kararıyla komployu bu kez 3 lider üzerinden yapmak, denemek istiyor. Ancak geçmişin deneyimleri üzerinden yaklaşılırsa, henüz girişim aşamasında bu karara veya komplo girişimine karşı etkin bir itiraz, karşı koyuş sergilenebilir” ifadelerini kullandı.   ‘TERÖR LİSTESİ BU KARAR İLE DARBE ALMIŞTIR’   Genel Mahkeme’nin verdiği kararın sadece hukuksal boyutu olmadığını, politik, diplomatik, psikolojik yansımalarının da olacağını düşündüğünü söyleyen Şakar, konuşmasını şu şekilde sonlandırdı: “Kürt halkının haklı ve meşru mücadelesinin karşısında yıkılmaz bir duvar gibi dikilen ‘terör’ söylemi ve ‘terör listesi’ bu kararla ciddi bir darbe almıştır. Bu hukuk mücadelesini yürütürken şunu da fark ettik ki, ‘terör’ üzerinden yıllarca yürütülen karşı propaganda, pek çok hukukçuyu, insan hakları savunucusunu ve siyasetçisini bu konuda bir adım atmaktan, bir şeyler söylemekten ve konuyu ciddiye alıp bir girişim yapmaktan alıkoymuştu. Çok az insanın ilgilendiği adeta uzak durulması, dokunulmaması gereken bir saha olma özelliğini taşıyordu. Arkasında Kürt toplumuna verdiği zarar, Kürtler üzerindeki baskı rejimine verdiği destek yeterince görülmüyordu. Mahkemenin kararı bu açıdan yeni bir kapı açılması anlamına da geliyor. Bu netameli konuyla da uğraşmak, onu hukuken hırpalamak mümkünmüş demek. Karar, hukuksal mücadeleye olan inancı da ihtiyacı da büyütmüştür. Bunları görerek artık ‘terör’ söyleminin hukuki olmadığını hayatın her alanında daha güçlü savunabiliriz. Dahası Kürt meselesi bağlamında ‘terör’ söylemine dayalı politik kurguyu her yerde ret etmeliyiz. ABD’nin kararı da buna dahildir.”   MA / Sadiye Eser