'Demokratik Konfederalizm, Demokratik Toplum Çağrısı'nın ruhunu taşıyor' 2025-09-05 11:29:54   HABER MERKEZİ - Abdullah Öcalan'ın paradigması üzerine çalışma yürüten Doç. Dr. Seevan Saeed, "Demokratik Konfederalizm, Demokratik Toplum Çağrısı'nın ruhunu taşıyor. İkisi de toplumun öz gücüne, özyönetimine ve eşit yaşam iradesine dayalı bir gelecek tahayyül ediyor" dedi.    Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fikirlerini, geliştirdiği kuramları ve onun felsefesinin hayat bulduğu örgütlüğün tarihsel ve ideolojik boyutunu inceleyen, doktora tezini PKK'nin mücadelesi, KCK'nin oluşumu üzerine hazırlayan Dr. Seevan Saeed, barış sürecinin ideolojik zeminle mümkün olduğunu söyledi. Abdullah Öcalan'ın paradigmasını kapsamlı bir şekilde irdeleyen ve "Kurdish Politics in Turkey: From the PKK to the KCK" olan "Türkiye'nin Kürt politikası PKK'den KCK'ye" adlı kitabı da kaleme alan akademisyen Saeed, PKK'nin tarihsel bir rol oynadığını ve bugün mücadelenin demokratik konfederalizm paradigması çerçevesinde sürdüğünü belirtti. Lisans ve yüksek lisans eğitimini Birleşik Krallık'ta Sosyoloji ve Sosyal Politika alanlarında tamamlayan Saeed, "Kürt Özgürlük Hareketi, Kürdistan İşçi Partisi (PKK) öncülüğünde, son yarım yüzyılda Kürt toplumunun siyasi rotasını belirledi. 1970'lerde ortaya çıkan PKK, sadece bir silahlı örgüt değil, aynı zamanda onlarca yıl süren zorunlu sessizlik ve inkârdan tarihsel bir kopuştu" dedi.    Halen Çin'in Shaanxi Normal Üniversitesi'nde Doçent (Associate Professor) olarak Ortadoğu Çalışmaları dersleri veren ve Exeter Üniversitesi'nde araştırma görevlisi olarak çalışmalarını sürdüren Dr. Seevan Saeed, ANF, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın paradigmasını, PKK ve buradan KCK'ye uzanan demokratik konfederalizmi değerlendirdi. Saeed, "Uzun süre sosyal ve siyasal haklardan, siyasi tanınmadan ve kolektif onurdan yoksun bırakılan Kürtler için PKK, radikal bir kırılmayı temsil ediyordu: Kürt varlığının yalnızca savunulabileceğini değil, aynı zamanda yeni bir sosyal ve siyasal projeye dönüştürülebileceğini ileri sürdü. Bu nedenle PKK'nin ortaya çıkışı, hem asimilasyoncu ulus-devletlere karşı bir isyan hem de Kürt kimliğini, siyasetini ve toplumsal hedeflerini yeniden şekillendiren dönüştürücü bir güç olarak görülmelidir" diye konuştu.    PKK'yi diğer siyasi hareketlerden ayırın özelliğinin toplumsal bir hareket olması, sistemin yerine geçip hükmetme amacını taşımadığını, bunun yerine zihniyet değişimini esas alması olduğunu ifade eden Saeed, "İşte bu yüzden, bu hareketin 50 yıllık serüveni bir fesih değil, bir transformasyondur" diye ekledi.    '50 YILDAKİ DÖNÜŞÜM BİN YILDA YAPILAMADI'   Kürt hareketinin asıl ağırlığının toplumsal dönüşüm olduğunu vurgulayan Saeed, "Örneğin, kadın-erkek eşitliği konusunda son elli yılda yapılan dönüşüm, Ortadoğu'da bin yılda yapılmamıştır. Kadınlar eş lider olmuş, toplumun merkezine yerleşmiştir. Yine Êzidîler, Zazalar, Şiiler gibi farklı inanç ve kimlikler toplum içinde değer kazanmıştır. Yani bu mücadele, sadece siyasi bir değişimle değil, köklü bir toplumsal dönüşümle yürüyor" diye konuştu.    Yaşanan dönüşümün Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın fikirleri temelinde geliştiğine işaret eden Saeed, Abdullah Öcalan'ın Öcalan, ulus-devlet modelini reddeden ve yerine ekoloji, toplumsal cinsiyet eşitliği ile yerel özyönetime dayalı merkeziyetsiz bir sistem olan Demokratik Konfederalizm paradigmasını geliştirdiğini belirtti. Bu durumun sadece teorik bir öneri değil, aynı zamanda Kürt siyasetini yeniden tanımlayan bir dönüşüm olduğunu, bu şekilde örgütlenmenin artık yalnızca Kürtlere ait bir ulus-devlet arayışında değil; sınırları aşan demokratik bir toplumu hedeflediğini söyledi.    'ÖTEKİ HALKLAR İÇİN BİR YAŞAM ALTERNATİFİ SUNDU'   PKK'nin ilk dönemki direnişçi ruhunun Abdullah Öcalan'ın ortaya koyduğu Demokratik Konfederalizm paradigmasının siyasal ve toplumsal zeminini oluşturduğunu kaydeden Saeed, "Bugün bu model, sadece Kürtler için değil; Êzidîler, Aleviler, Dürziler, Süryaniler gibi ötekileştirilmiş halklar için de bir yaşam alternatifi sunuyor. Demokratik Toplum dediğimiz şey, burada ete kemiğe bürünüyor. Halkların, kimliklerin, inançların eşit şekilde bir arada yaşadığı, ahlaki değerlere dayalı, komünal bir yaşam inşa ediliyor" diye belirtti.    'KONFEDERALİZM ÇAĞRININ SİSTEMATİK BİR İFADESİDİR'   Abdullah Öcalan'ın Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı'nın, Demokaratik Konfederalizm paradigması arasında bir uyum olduğunu dile getiren Saeed, "Aslında Demokratik Konfederalizm paradigması, Sayın Abdullah Öcalan'ın Demokratik Toplum Çağrısı'nın pratik ve sistematik ifadesidir. Bu çağrı, toplumu merkeze alan, ahlaki ve politik toplum fikrine dayanan bir örgütlenme modelidir. Öcalan bu noktada, devlet merkezli değil, toplum merkezli bir siyasal yapılanmayı önermektedir. Özellikle benim de incelediğim gibi, bu paradigma kapitalist modernitenin yarattığı yabancılaşmayı aşmayı hedefliyor. Bir toplumda biri aç, biri tokken adalet olmaz. O yüzden bu sistem, ahlaki bir toplum sözleşmesini temel alıyor. Bu da sadece ideolojik bir söylem değil; Rojava'da, Kuzey Kürdistan'da ve başka yerlerde halklar tarafından uygulanıyor ve yaşanıyor. Kısacası, Demokratik Konfederalizm, Demokratik Toplum Çağrısı'nın ruhunu taşıyor. Her ikisi de toplumun öz gücüne, özyönetimine ve eşit yaşam iradesine dayalı bir gelecek tahayyül ediyor" şeklinde konuştu.    'HALKLAR ARASINDA OLUMLU KARŞILIK BULDU'   Demokratik Kofederalizm'in Kuzey ve Doğu Suriye dışında Ortadoğu'nun ötesinde, Mısır ve Yemen gibi ülkelerde de farklı halklar tarafından takip edildiğini anlatan Saeed, "Çünkü 20. yüzyılda ulus-devletler ya büyük diktatörlükler ya da çökmüş, yönetilemeyen devletler olarak anıldı. Irak, Suriye, İran ve Libya bunun örnekleri. Bu başarısızlıklar, halkların özgürlük ve demokratik özyönetim taleplerine cevap veremedi. İşte bu yüzden Demokratik Konfederalizm, ulus-devlete alternatif bir model olarak ortaya çıktı ve hem Kürt hem de Kürt olmayan halklar arasında umut ve olumlu bir karşılık buldu" diye kaydetti.    Abdullah Öcalan'ın paradigmasının çatışmaya değil, demokratik örgütlenmeyi esas aldığını, devam eden sürecin de bu vizyonla uyumlu olduğunu vurgulayan Saeed, sürecin işleyişi için somut bir örnek sunduğunu kaydetti. Saeed, şöyle devam etti: "Demokratik Konfederalizm paradigması, ulus-devletlerin baskıcı ve başarısız yapılarına karşı alternatif olarak ortaya çıkmış ve pratikte Rojava'da hızlı bir şekilde gelişmiştir. Bu model, demokratik özerklik, kadın özgürlüğü ve gençlik katılımı gibi değerlerle somutlaşarak bölge halklarına yeni bir umut sunmaktadır. Rojava, paradigmanın pratikte nasıl işleyebileceğine somut bir örnek sundu. Otoriter rejimlerin, mezhepçi siyasetin ve sürekli savaşın hâkim olduğu bir bölgede tabandan demokrasi, kadınların eş liderliği ve Arap, Asuri ve diğer azınlıkların kapsayıcı şekilde sürece dahil edilmesiyle alternatif bir model ortaya çıktı. Bu, Kürt toplumunun ötesinde yankı buldu ve parçalanmış Ortadoğu'da barış ve bir arada yaşama vizyonu sundu."   Demokratik Konfederalizm'in barışçıl çözüm modeli olduğunun altını çizen Saeed, şöyle konuştu: "Eğer Türkiye bir barış istiyorsa ve Kürdistan’ın tüm bölgelerinde barış sağlanırsa, çözüm gelişir. Yani, Kürdistan'da barış sağlanırsa, yüzyılı aşkın süredir devam eden Kürt-Türk meselesinin çözümü mümkün olabilir. Böyle bir gelişme, Rojava'da da önemli ve olumlu sonuçlar yaratacaktır. Rojava'da YPG, YPJ ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG), yalnızca Kürtlerin değil; aynı zamanda Suriye halklarının ve bölgedeki tüm halkların savunucuları olarak öne çıkmaktadır. Bu bağlamda, Suriye'nin kıyı kesimlerindeki Aleviler ve Süveyda'daki Dürziler gibi diğer etnik ve dini gruplar da Demokratik Konfederalizm modelinden esinlenerek kendi özerkliklerini kurma yolundadırlar. Bu durum, Hareket'in sadece Kürtler üzerinde değil; Kürt olmayan halklar üzerinde de derin ve olumlu etkiler yarattığını göstermektedir. Dolayısıyla bu hareketin Ortadoğu'da, sadece Kürtler üzerinde değil; Kürt olmayan halklar üzerinde de olumlu bir etkisi var. Kısacası, Demokratik Konfederalizm teorisinin pratikte Rojava'da önemli bir karşılık bulduğunu ve her bakımdan giderek daha fazla ivme kazandığını görüyoruz."   'ÖCALAN HALKTAN, HALK ÖCALAN'DAN KOPMADI'   Yürütülen süreçte Abdullah Öcalan'ın rolünün belirleyici olduğunun vurgulayan Saeed, şunları söyledi: "Sayın Öcalan'ın karizması ve ideolojik liderliği çok belirleyicidir. Onun geliştirdiği demokratik toplum ve pozitif entegrasyon kavramları olmadan, bugün barış tartışmalarını bu şekilde gündeme getirmek kolay olmazdı. Ayrıca Öcalan'ın halkına ve arkadaşlarına olan inancı, harekete büyük bir güç katmaktadır. Bu gün Kürdistan halkı, Hareket ve Öcalan birbirinden kopamaz hale gelmiştir. Ne halk Hareket'ten kopabilir ne Hareket Öcalan'dan, ne de Öcalan halktan. Türk devleti ve uluslararası güçler bu bağı koparmak istese de başarılı olamadılar. Bu üçlü bağ (halk–hareket–önderlik) 50 yıllık mücadelenin en büyük başarısıdır."   "Abdullah Öcalan ile görüşmek istiyorum" kampanyasına işaret eden Saeed, kendisinin de Abdullah Öcalan'la görüşmek istediğini belirterek, şunları söyledi: "Sayın Öcalan, Haziran ayındaki bir açıklamasında dikkat çekici bir şey söyledi: 'Eleştirilerimi sunmak, çözüm sürecini nasıl kolektif olarak ilerletebileceğimize dair tavsiyelerimi paylaşmak için bütün kalbimle, bütün yüreğimle sizi bekliyorum' dedi. Yani Öcalan, kendini sadece bir birey olarak görmüyor. İşte bu yüzden o gerçek bir insandır. Ben de bir birey olarak, bir üniversite hocası olarak, bir gün Sayın Öcalan'la görüşme fırsatına sahip olmaktan büyük mutluluk duyarım. Ondan öğrenmek ve kendi eleştirilerimizi de sunmak isterim. Çünkü bu hareket, bir kişinin ya da tek bir partinin hareketi değildir. Kürdistan halkı hem bu hareketin sahibidir hem de bu mücadelenin yükünü omuzlamaktadır. Bir gün Sayın Öcalan'ı görmek beni çok mutlu eder ve o günü umuyorum."