MED TUHAD-FED ve ÖHD’den rapor: 631 hasta tutsak cezaevinde 2025-06-29 15:27:58 AMED - MED TUHAD-FED ve ÖHD’nin hazırladığı raporda, 115 cezaevinden 3 bin 500 başvuru yapıldığı belirtilerek, 631 hasta tutsağın yaşam mücadelesi verdiği, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilen 400 tutsağın yıllardır tekli hücrede tutulduğu, infaz sürelerini tamamlamış 359 tutsağın halen cezaevinde tutulduğu kaydedildi.  MED Tutuklu ve Hükümlü Aileleri ile Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) ile Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD), cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine dair hazırladıkları 6 aylık raporunu Çand Amed Kongre Merkezi’nde açıkladı. Çok sayıda insan hakları savunucusu ve hukukçunun katıldığı açıklamada, rapor ÖHD Genel Merkez Hapishane Komisyonu Sekreteri Berivan Bekçi tarafından okundu.   Rapor açıklanmadan önce konuşan ÖHD Eş Genel Başkanı Serhat Çakmak, raporun hazırlandığı süreç hakkında bilgi verdi. İnsan hakları ihlallerinin yaşandığı yerlerin başında cezaevlerinin geldiğini belirten Çakmak, “Halen Sayın Öcalan’ın hukuk alanında yasal değişikliklerinin değişmediğini görmekteyiz. Hukuksuzlukların olduğu yerde bu çalışmalar yaptık. Süreç nereye evrilir onu kestiremeyiz, bizler süreçten bağımsız bir şekilde bu yasal değişikliklerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Yetkililere sesleniyoruz; bu hukuksuzluklar son bulsun” ifadelerini kullandı.    Ardından raporu kamuoyuna deklere eden Berivan Bekçi, cezaevlerinde yaşanan ihlallerin “münferit” olmaktan çıktığını, durumun sistematik, yapısal ve derin bir insan hakları krizine dönüştüğünü söyledi. Berivan Bekçi, “Her gün onlarca farklı hapishaneden tarafımıza ulaşan yüzlerce başvuru, yaşanan ihlallerin boyutunu ve yaygınlığını açıkça ortaya koymaktadır. İşkence ve kötü muamele, keyfi disiplin cezaları, sürgün edilmeler, tahliyesi yaklaşanların soyut gerekçelerle infazlarının uzatılması, yakılması; sosyal faaliyet ve iletişim haklarının engellenmesi, sağlık hizmetlerine erişim hakkının sistematik biçimde ihlal edilmesi, ağır hasta tutsakların tedavisiz bırakılarak, ölüme terk edilmesi artık istisna değil, kural haline gelmiştir” diye belirtti.    115 CEZAEVİNDEN 3 BİN 500 BAŞVURU    Yüksek güvenlikli hapishanelerle yaygınlaştırılan ağırlaştırılmış infaz rejiminin hem fiziksel hem de psikolojik açıdan ağır bir izolasyon yarattığının altını çizen Berivan Bekçi, sistematikleştirilen bu uygulamaların, cezaevlerini insan onurunu zedeleyen baskı mekanizmasına dönüştürdüğünün altını çizdi. Bu tablo karşısındaki sessizliğin ihlallerin kalıcı hale gelmesine zemin hazırladığına dikkat çeken Berivan Bekçi, MED TUHAD-FED ve ÖHD’ye ülke genelindeki 115 cezaevinden yaklaşık 3 bin 500 tutsak tarafından başvuru yapıldığını aktardı.     631 TUTSAK YAŞAM MÜCADELESİ VERİYOR   ÖHD ve MED TUHAD-FED tarafından hazırlanan raporda yer alan ihlaller ise şöyle sıralandı:     “* Kurumlarımıza başvuran 631 hasta tutsak, insan onuruna aykırı uygulamalara karşı yaşam mücadelesi vermektedir.    * Tedavi ve ilaca erişim hakkı sistematik biçimde engellenmekte, tutsaklar ağız içi arama ve kelepçeli muayene gibi insanlık dışı uygulamalara maruz kalmamak adına hastaneye gitmekten vazgeçmek zorunda kalmaktadır.   * Kötü koşullar sağlıklı bireyleri dahi kısa sürede hasta edebilecek nitelikteyken, hapishanelerde hastalanan birçok kişi tedaviye ulaşamamakta, tahliyeleri ise keyfi bir biçimde engellenmektedir. Adlı Tıp Kurumu çoğu zaman bilimsel verilerden uzak taraflı ‘cezaevinde kalabilir’ raporu düzenlemekte; ‘cezaevinde kalamaz’ raporu alanlar ise ‘toplum güvenliği için tehdit’ gibi akıl dışı gerekçelerle tahliye edilmemektedir.    359 TUTSAĞIN İNFAZI YAKILDI    * Yasal infaz sürelerini tamamlamış çok sayıda siyasi tutsak, ‘pişmanlık göstermediği’ veya soyut, hukuki temelden yoksun değerlendirmeler nedeniyle tahliye edilmemektedir. Hapishanelerde kurulan İdare ve Gözlem Kurulları, adeta paralel bir yargı mekanizması gibi çalışmakta; yasal süresi dolmuş tutsaklar hakkında keyfi kararlar alarak ikinci kez cezalandırmaya varan uygulamalara imza atmaktadır. Bugüne kadar yüzlerce tutsak bu kurullar aracılığıyla tahliye hakkını kaybetmiş; ağır hasta olanların tahliyesi dahi defalarca engellenmiştir. Halen 359 tutsak bu nedenle hapishanelerde tutulmaktadır.    ROJAVA VE ROJHİLATLI 200 TUTSAK    Cezaevlerinde tutulan ve ‘vatandaşlık statüsünden yoksun’ olan Rojavalı ve Rojhilatlı yaklaşık 200 tutsak; avukat temininden aile görüşlerine kadar birçok temel haktan mahrum bırakılmaktadır. Bu kişiler uluslararası hukukta ‘vatansız’ statüsünde olup, BM Vatansız Kişilerin Statüsüne Dair Sözleşme gereği özel koruma altında olmalıdır. Ancak hapishane uygulamaları, bu kişileri görünmez kılarak savunma ve yaşam haklarını fiilen ortadan kaldırmaktadır.    327 KADIN TUTSAK   * Türkiye genelindeki 16 hapishanede tutulan 327 kadın tutsak, infaz rejiminin erkek egemen yapısı nedeniyle hem cinsiyet temelli hem de politik kimlikleri üzerinden baskıya maruz kalmaktadır. Sosyal haklara erişim, hijyen ürünleri sağlık hizmetleri ve özellikle çocuklarıyla görüş gibi temel haklar keyfi biçimde kısıtlanmakta; bu durum kadın tutsaklar için yapısal bir eşitsizlik haline gelmektedir. CEDAW başta olmak üzere uluslararası sözleşmelerin güvence altına aldığı haklar Türkiye hapishanelerinde açık biçiminde ihlal edilmekte; infaz yasaları erkek merkezli bir bakış açısıyla düzenlenmektedir. Politik kadın tutsaklar açısından ise infaz sistemi, cezadan öte bir irade kırma ve susturma alanına dönüşmektedir. Bu nedenle mevcut infaz sisteminin sadece eşitsiz değil, aynı zamanda açık biçimde cinsiyetçi ve baskıcı olduğunu, kadınların varoluşuna dönük özel bir cezalandırma mekanizması olarak işlediğini vurguluyoruz.   400 TUTSAK TEKLİ HÜCREDE   * Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına mahkum edilen yaklaşık 400 tutsak, yıllardır tek kişilik hücrelerde, sosyal ilişkilerden tamamen izole edilerek tutulmaktadır. Bu uygulama, yalnızca fiziksel değil, ruhsal bütünlüğü de derinden sarsmakta; insan onurunu sistematik biçimde ihlal etmektedir. Bu durum AİHM’in 2013 tarihli Vinter ve Diğerleri/ Birleşik Krallık kararına açıkça aykırıdır.  Umut hakkı, bireyleri sadece hapishaneden değil, dışarıdaki toplumdan da koparan politik bir cezalandırma anlayışına karşı durur. Umut hakkı, geçmişle barışmanın, demokratik toplum sözleşmesini yeniden kurmanın ve kapsayıcı bir barışı inşa etmenin ön koşuludur.    TOPLUMSAL BARIŞ    Hukukun evrensel ilkeleriyle açıkça çelişen bu infaz rejimi, intikamcı ve ayrımcı bir anlayışın ürünüdür. Toplumsal barış en çok tutsakların haklarının tanınmasıyla başlar. Hapishaneler sadece geçmişin değil, aynı zamanda geleceğin de aynasıdır. Bugün kadın, hasta ve politik tutsaklara uygulanan bu infaz politikası, hukuk devleti ilkesinden sapmanın ve intikamcı zihniyetin açık göstergesidir. Sayın Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla gelişen diyalog sürecinin ruhuna uygun bir yaklaşım ile barışçıl bir gelecek için ilk adım hapishanelerden atılmalıdır. İnfazda eşitlik, insan onuruna saygı, umut hakkının tanınması ve siyasi tutsaklara dönük düşman ceza hukuku uygulamalarına son verilmesi, yalnızca bir adalet meselesi değil aynı zamanda barışın toplumsal zemininin kurulması için zorunludur. Bu nedenle tüm yetkililere ve topluma çağrımızdır; hapishanelerde adalet olmadan dışarıda barış olmaz.”   Açıklama, “ Siyasi tutsaklar onurumuzdur” sloganıyla sona erdi.