Fransız siyasetçi: Rojava gelecek için model sunuyor 2025-02-04 12:24:24 HABER MERKEZİ - Kuzey ve Doğu Suriye’yi ziyaret eden Fransız siyasetçi Dylan Boutiflat, Türkiye’nin saldırılarına karşı topyekûn bir direnişin olduğunu belirterek, “Rojava gelecek için bir model sunuyor" dedi. BAAS rejiminin 8 Aralık’ta devrilmesinin ardından Suriye'nin geleceği tartışılıyor. Türkiye ve güdümündeki SMO’nun 27 Kasım’da başlattığı Kuzey ve Doğu Suriye’ye hem havadan hem de karadan saldırıları devam ediyor.    Yakın zamanda Kuzey ve Doğu Suriye’ye giderek bir dizi temasta bulunan İtalya ve Fransa heyetleri, bölgedeki durumu yakından gözlemleme fırsatı buldu. Bu heyetler arasında yer alan Fransa Sosyalist Parti Uluslararası İlişkiler Sekreteri Dylan Boutiflat, ziyaretlerine ilişkin ANF’ye değerlendirmelerde bulundu.    TIŞRÎN BARAJI DİRENİŞİ   Dylan Boutiflat, ziyaretlerinin temel amacının bölgede yaşananları yerinde gözlemek olduğunu belirterek, “Yıllardır buradan savunduklarımızı, arkadaşlarımızın bize rapor ettiklerini ve kınadıklarımızı, özellikle de bölgedeki Türk varlığını ve işgalini kendi gözlerimizle görmek istedik. Özellikle şu anda Türk işgal güçleri ve milislerine karşı başını kadınların çektiği savaşı ve seferberliğe yakından tanık olduk. Bu direnişi kendi gözlerimizle görmek istedik. Savaş halindeki bölgeleri ziyaret etme fırsatı bulmuş biri olarak hem insani yardım ve güvenlik acil durumunun baskısını hem de insanların olağanüstü direnişini, kararlılığını ve direncini çok açıkça hissettim. Özellikle Tişrîn Barajı'nda ve savaş alanında hem siviller hem de yerel halk mücadeleye öncülük ediyor. Erkekler ve kadınlar her gün suya erişimi garanti altına almak ve Türklerin ve milislerinin bölgelerini kontrol altına almasını önlemek için savaşıyor. Siviller, siyasi aktörler ve askeri güçler bir yandan bölgenin güvenliğini sağlarken diğer yandan da bölgeye hayat vermeye devam etmek için tam anlamıyla seferber olmuş durumdalar. Bu açıdan bakıldığında kesinlikle takdire şayan. Bu direniş, bir tevazu ve yüksek sorumluluk duygusu dersidir; çünkü hiçbir şey yapmadan oturmak düşünülemez. Türk devletinin insansız hava araçları saldırıları ve bombardımanları hala devam ediyor. Türk devletinin bu saldırıları sadece sınır bölgeleriyle sınırlı değil. Türkiye sınırına birkaç kilometre mesafedeki Qamışlo’daydık, bu saldırıları burada hissettik. Aynı saldırılar Kobanê etrafında devam ediyor” dedi.    ROJAVA’DA KADINLARIN GÜCÜ   Birçok bölgeyi ziyaret ettiklerini belirten Boutiflat, “Yine Türk işgali altında bulunan Efrîn'den gelenler gibi yerinden edilmiş kişilerin ve aynı zamanda hem kamplarda hem de daha onurlu yerlerde sığınma arayan diğer pek çok mültecinin akıbeti konusunda belirsizlik devam etmektedir. Ziyaretimiz kapsamında Reqa'ya da gittik ve burada Efrîn'den gelen yerinden edilmiş kişilerle bir araya geldik. Bu insanların mağduriyetine bire bir tanık olduk. Yaptığımız bu ziyaretten çıkardığım en önemli sonuç; tevazu ve sorumluluk duygusu. Bu, bize gelecekte Kürdistan'daki ve özellikle de Rojava'daki dostlarımız için ve onlarla birlikte daha fazla seferber olma taahhüdünde bulunuyor. Beni derinden etkileyen şey, Rojava’nın gücün kadınlar ve erkekler arasında paylaşıldığı çok kültürlü bir topluma sahip olma özelliğiydi. İster etnik ister dini olsun her kesim, her topluluk Rojava’daki kolektif projeye katkıda bulunuyor ve bu demokratik yapının bir parçası. Rojava’daki sistem hakkında çok şey duyuyorduk, bu defa kendi gözlerimizle gördük. Sivil toplumdan pek çok aktörle bir araya geldik” diye belirtti.    ‘ULUSLARAARASI TOPLUMUN KAYITSIZLIĞI’   Türkiye’nin saldırıları nedeniyle halkların zor süreçler yaşadığını aktaran Boutiflat, “Daha önce Sahel'de ya da Yakın ve Ortadoğu'nun diğer bölgelerinde, kırmızı bölgelerde bulunmuş biri olarak hiç bu kadar günlük baskı hissetmemiştim. Dostlarımız ve bölge halkları, Türkiye’den, cihatçılardan ve çeşitli milis gruplarının gelen askeri baskı tehlikesi altında yaşıyorlar. Bu duruma bir de insan hayatı açısından zaten ağır bedeller ödemiş olan bölgelerde hayatlarının ve hayatta kalmalarının sürekli risk altında olması ekleniyor. Kobané'deki mezarlığı ziyaret ettik ve bu an beni derinden etkiledi. Mezarların dizilişi bana gençken ziyaret ettiğim Verdun Savaşı sonrası ortaya çıkan görüntüleri hatırlattı. Bu insan kıyımlarının, bu bitmek bilmeyen savaşların, uluslararası toplumun kayıtsızlığı nedeniyle devam ettiği izlenimine sahip oluyorsunuz. Özerk Yönetim isterse başta SDG olmak üzere askeri güçlerden olsun, konuştuğumuz kişilerin Emmanuel Macron'un desteğini nasıl algıladıklarını da gözlemlemek istedim. Birçoğu bizimle bu destek hakkında konuştu ve biz de onları Fransa'nın kararlılığının gerçekliği konusunda aydınlatmaya çalıştık. Birçoğu, Cumhurbaşkanı Macron'un büyük bir iyi niyet sergilediğini, ancak Türk devleti ve ona bağlı çete gruplarının saldırılarını ve işlediği savaş suçlarını açıkça kınamadığını söylüyor” diye konuştu.    ‘İZİN VEREMEYİZ’   Süren saldırılara işaret eden Boutiflat, “On yıl önce DAİŞ’e karşı savaşarak Kobané’de cihatçı anlayışı yenmiş olsak da, bugün kendi modelini sadece Rojava’ya değil tüm bölgeye dayatmaya çalışan başka bir teokratik ve gerici bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu karanlık güç, şu anda Rojava ve Suriye’nin kaderini etkileme arzusunu hayata geçirmeye çalışan Erdoğan’dır. Buna izin veremeyiz. Avrupa ve Türkiye arasında devam eden birçok belirsizlik var. Türkiye, Avrupa ve Asya'nın kesişme noktasında, toplumların, tarihlerin ve kültürlerin kavşağında yer alan bir ülke. Bu nedenle Türkiye ile güçlü bağlarımızı sürdürme anlayışı hâkim.  Fransız-Türk dostluğunun önemli olduğunu düşünüyorum ama Erdoğan hükümetiyle değil. Erdoğan’a karşı tavırda yaşanan belirsizliğin temelinde, Erdoğan’ın göç yönetiminde kendisini vazgeçilmez kılmak için Avrupalılarla pazarlık yapabilmesinde yatıyor ve bunu kendi lehine kullanıyor. Avrupa'nın Türkiye'nin güneyinde ve Suriye'nin egemenliği altındaki topraklarda işlenen ihlallere göz yummaya devam etmemesi halinde cihatçıların Avrupa'ya girmesine izin vereceğini ve göçü bir baskı aracı olarak kullanacağını ima ederek rolünü paraya çeviriyor” ifadelerini kullandı.    ‘İKİYÜZLÜLÜK’   Uluslararası toplumun sessizliğine dikkat çeken Boutiflat, “Beni daha da isyan ettiren şey, Suriye'de, Rojava'da ya da Irak'ta DAİŞ'e karşı savaşta en çok fedakârlık yapan Kürtlere karşı ikiyüzlülüğümüzdür. Bugün, Erdoğan'ın dinci gericiliğine ve servislerinin uyguladığı devlet terörizmine karşı DAİŞ’e karşı ön cephede yer alan Kürtlere sırtımızı dönüyoruz. Artık bu ikiyüzlü tutuma son vermeli, Erdoğan’ın bütün ihlallerini açıkça kınayabilmeli ve ona dur demeliyiz. Önümüzdeki günlerde Fransız kamu makamlarına, özellikle de Cumhurbaşkanı ve hükümeti etrafındaki yürütme organına çağrıda bulunmak için girişimlerde bulunmaya çalışacağız. Ancak Fransız halkını da Fransa'nın bu bölgede oynadığı çifte rol konusunda bilinçlendirmek istiyoruz. Kuzey ve Doğu Suriye'deki Özerk Yönetimin, farklı ve birbirini tamamlayan güçlerle bu çok kültürlü toplumu inşa etme ve aynı zamanda kendi güvenliğini sağlama arzusunu dikkate alma kapasitesine dayanmalıdır. Çünkü bugün Şam'da, sizin de fark ettiğiniz gibi, başkan olarak adlandırmakta zorlandığım yeni liderin yaptığı konuşmanın arkasında, askeri güçlerin ortak bir Suriye ordusu altında birleştirilmesi çağrısında bulunmasının çok erken olduğunu düşünüyorum. Bu noktaya ulaşmak için adımlar atmamız gerektiğini düşünüyorum. Yani kültürel çeşitliliğe saygı, Beşar'ın devrilmesini sağlayan unsurlara saygı duyulması gerekir. Çünkü Beşar Esad'ın devrilmesinde HTŞ'nin diğerlerinden daha fazla katkısı olduğunu düşünmüyorum. Bu rejim, başta Kürtler olmak üzere Arap güçleri, militanlar, Alevi vatandaşlar ve diğerleri tarafından verilen tüm mücadeleler sonucunda devrildi” diye ifade etti.    DEMOKRATİK KONFEDERAL MODEL   Suriye’nin çeşitliliğine saygı gösterilmesi gerektiğini kaydeden Boutiflat, “Suriye’nin geleceği için üzerinde çalışmamız gereken sistemin demokratik konfederal proje olması gerektiğine inanıyorum. Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine saygı göstermenin yanı sıra Suriye’nin çeşitliliğini ve konfederal bir modelde örgütlenme kabiliyetini tanınması gerekir. Rojava’nın deneyimine ve siyasi projesine dayanabilecek ve bu olguya eşlik edebilecek ve ortak bir orduya ihtiyacımız olacak mı, ortak bir adalet sistemine ihtiyacımız olacak mı, ortak bir polis gücüne ihtiyacımız olacak mı sorularının daha sonra tartışılması gerekir. Bu konular bir noktada gündeme gelecektir ancak tüm sivil, sosyal, siyasi ve askeri güçler bu tartışmaya katılabilmelidir. Fransa, 13 Şubat’ta Élysée Sarayı’nda Suriye’nin geleceğine ilişkin bir konferans gerçekleştirecek. Bu toplantıda tüm bu konuların gündeme geleceğine inanıyorum. Bizler, Cumhurbaşkanı Macron’dan bu toplantıda sadece Şam’daki yeni liderleri değil aynı zamanda Suriye’nin farklı bölgelerinden oluşan tüm güçleri ağırlamasını istiyoruz. Özellikle Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim yetkililerinin temsilcileri burada olmalı. Eğer Cumhurbaşkanı Macron, Özerk Yönetim temsilcilerini Élysée konferansına katılmaya davet etmezse, biz de onları Ulusal Meclis'e davet edeceğiz ve onlara gelip Fransız Parlamentosu'nda konuşmalarını teklif edeceğiz” dedi.   13 ŞUBAT’TA FRANSA’DA TOPLANTI YAPILACAK   Fransa’da 13 Şubat’ta Suriye’nin geleceğiyle ilgili bir toplantının gerçekleşeceğine dikkat çeken Boutiflat, “Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve egemenliğine ilişkin bir tartışmanın olması gerektiğine inanıyorum. Ancak şimdiden başlayarak Kürtlerin kendi toprakları üzerindeki otoritelerinin meşruiyetinin tanınması konusunda bir tartışma da yapılabilmeli. Bence öncelikle, herkesi masanın etrafında toplayarak Suriye devleti istikrara kavuşturulmalı. Rojava’da hayata geçirildiği gibi Suriye’nin tamamında demokrasiyi inşa edebiliriz. Rojava, fikirlerin çoğulculuğuna, ifade özgürlüğüne, kadınların eşit haklara sahip olması gibi tüm demokratik kriterlere sahip bir modele sahip. Bu model tüm Suriye’ye taşınabilir. Bir demokratikleşme sürecinde aşamalar olması gerektiğine ve bu demokrasinin Batılı bir vizyon tarafından dayatılmaması gerektiğine, Kürtlerden, Alevilerden, Araplardan, Süryanilerden, Suriye'yi oluşturan tüm topluluklardan gelmesi gerektiğine inanıyorum. Suriye ve Rojava halkları kendi geleceklerine kendileri karar vermelidir. Bunun için de anayasal bir sürece ve seçimlere ihtiyacımız var. Bölgede edindiğimiz izlenimlerimizi önümüzdeki günlerde kamuoyuyla geniş bir şekilde paylaşacağız. 13 Şubat’ta Suriye’nin geleceğine dönük Élysée sarayında düzenlenecek konferansa paralel olarak Ulusal Parlamento'da bir girişim düzenleyeceğiz. Bunların yanı sıra Fransa halkı arasında da Rojava için farkındalık yaratabilmemiz de son derece önemlidir. Bu farkındalığın oluşması için bir dizi çalışmalarımız olacak” diye belirtti.