Türkiye'nin işlediği savaş suçları 2024-12-25 09:55:27 HABER MERKEZİ - Gazeteciler Nazım Daştan ve Cihan Bilgin'i hava saldırısıyla katleden Türkiye, Dêrsim ve Zilan gibi katliamlarla geçmişten günümüze birçok insanlık suçu işledi.  Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'de haber takibi yapan gazeteciler Cihan Bilgin ve Nazım Daştan'ı üzerinde basın yazılı araçta hedef alarak katletmesinin ardından Türkiye’nin işlediği savaş suçları tekrar gündeme geldi.  Uluslararası savaş hukuku devletlerarası silahlı çatışmalar sırasında uygulanan kurallar ve prensiplerdir. Savaş hukukunun temel amacı savaşta insan ve mal kaybını en aza indirmek, insan haklarını savunmak ve savaşın etkisini sınırlandırmaktır. Bu hukuka devletlerin uymaması durumda savaş suçu işlenmiş kabul ediliyor.   ÖNE ÇIKAN 5 PRENSİP   Savaş hukukunda 5 prensip öne çıkıyor. Bunlardan ilki ayırım ilkesi, yani sivil hedefler ve askeri hedefler arasında ayrım yapılması, askeri eylemlerde sivillere ve sivil altyapıya zarar verilmemesi. İkincisi, orantılılık ilkesi, yani askeri güç kullanımın orantılı olması, gereksiz veya aşırı şiddet kullanılmasının yasaklanmasıdır. Üçüncü prensip, sivil ve savaş esirlerine yönelik yaşam hakkının ihlal edilmemesi, kötü muameleye maruz kalmamalıdır. Dördüncü prensip ise kimyasal ve biyolojik silahların kullanılmasının yasaklanması, beşinci ve son prensip ise silahsızlanma ve barış görüşmeleri, savaşın sona ermesi için görüşmelerin yapılması ve barışın sağlanmasına yönelik düzenlemedir.   SAVAŞ HUKUKUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ    Peki, bu ilke ve prensipler nasıl oluştu? Savaş suçları, Orta Çağ'dan bu yana ulusal mahkemeler tarafından cezalandırılmıştır; fakat ilk kez Amerikan İç Savaşı sırasında Başkan Abraham Lincoln tarafından 1863 yılında çıkarılan Lieber Kuralları'yla savaş suçları ilk kez kapsamlı kanun haline geldi. Daha sonra ise 1907 yılında IV No'lu Lahey Sözleşmesi, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve onların 1977 tarihli protokolleri ile savaş suçları düzenlenmiştir. Daha sonra ise Uluslararası Ceza Mahkemesi Roma Statüsü'nün 8'inci Maddesi bu anlaşmalarda ve uluslararası örf ve adet hukukunda tanımlanmış, uluslararası silahlı çatışma esnasında işlenen savaş suçlarının büyük bir bölümü üzerinde Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) yetki verir. 1 Temmuz 2002 tarihinden sonra işlenmiş savaş suçlarının davalarının görülmesi için Uluslararası Ceza Mahkemesi Lahey'de kuruldu.   SİVİL KATLİAMLAR   Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulduğu ilk günden bu yana birçok savaş suçu işledi. Her ne kadar dönemin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 31 Mart 2006 yılında Ankara’da Partisi'nin il başkanları toplantısında, "Kadın da çocuk da olsa güvenlik güçlerimiz gereken her türlü müdahale neyse onu yapacaktır" sözleriyle sivillere yönelik katliamları kabul etse de Türkiye'nin sivillere yönelik katliam geçmişi çok eskiye dayanıyor. Dêrsim'den Zîlan'a, Zîlan'dan Roboski'ye kadar Türkiye, birçok sivil katliamı gerçekleştirdi.   KÜRTLERE KARŞI İŞLENEN SAVAŞ SUÇLARI   *13 Temmuz 1930 tarihinde Wan'ın Erdîş (Erciş) ilçesinde bulunan Zîlan Vadisi'nde on binlerce Kürt katledildi. Hesenebdal, Exs, Kelle, Qizil Kilîse, Zorova, Binesî, Bunizî, Pelexl ve Kerx köylerinin de aralarında bulunduğu 44 köy ateşe verildi, resmi belgelerde 15 bin; fakat farklı kaynaklarda 40 bin kişinin katledildiği bilgisi yer alıyor.   *4 Mayıs 1937 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile Dêrsim'e yönelik askeri operasyonlar başlatıldı ve resmi belgelere göre, 1937-1938 tarihleri arasında kadın, çocuk dahil 13 bin 160 kişi öldürüldü ve 11 bin 818 kişi ise sürgüne gönderildi.  Alevi birçok Kürt kız çocukları ise askerler tarafından ya "eş" ya da "evlatlık" olarak verildi.   *1990'lı yıllarda binlerce köy boşaltıldı, yakıldı. 10 binlerce kişi sürgüne gönderildi en az 17 bin kişi devletin kontraları ve güvenlik güçleri tarafından faili meçhul cinayetlerle katledildi.   * 28 Aralık 2011'de ise Roboski'de askerler tarafından alanda bekletilen siviller F-16 savaş uçaklarıyla bombalandı. Bu saldırıda 34 sivil hayatını kaybetti.   * Türkiye’nin hedefleri arasında her dönem gazeteciler de yer aldı. 90'lı yıllarda Apê Musa'nın katledilmesiyle başlayan gazetecilerin hedef alınması ise hala devam ediyor. Sadece son 5 yılda Federe Kürdistan Bölgesi ile Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarında 13 gazeteci katledildi, 7'si yaralandı. Vedat Erdemci, Seed Ehmed, Mihemed Hisen Reşo, Dilovan Gever, Zîzis Sînke, Nagihan Akarsel, Îsam Ebdullah, Necmedîn Feysel El Hac Sînan, Murat Mîrza, Gulîstan Tara ile Hêro Behaddîn, Nazım Daştan ve Cihan Bilgin son 5 yılda katledilen gazeteciler.   * Suriye İnsan Hakları Örgütü, 10 Aralıkta yaptığı açıklamada, 2024 yılında Kuzey ve Doğu Suriye'de sivillere yönelik işlenen ihlallerde 162 kişinin katledildiğini, 194 kişinin de yaralandığını açıkladı.   SİVİL YERLEŞİM YERLERİNİN BOMBALANMASI   Savaş suçları arasında yer alan bir diğer konu ise sivil yerleşim yerlerinin tahrip edilmesi ve yok edilmesi. Türkiye, Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarda başta buğday siloları, petrol rafinerileri, hastaneler olmak üzere birçok sivil yerleşim yerini yok etti. Bazı saldırılar ise şöyle:   *21 Aralık’ta Türkiye Kobanê’nin Metin Köyü ve Sirrin beldesinin çevresini bombaladı. SİHA’larla yapılan bu saldırıda Sirrin beldesindeki buğday siloları hedef alındı ve en az 300 ton buğday kullanılmaz hale geldi.   *17 Aralıkta, Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırılarda Türkiye, Girê Spî kentinin batısına düşen Bîrxat–Îbrahîm Kurdo köyünü 5 kez Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA) ile bombaladı.   *21 Ağustos 2024’te ait insansız hava aracı, Qamışlo kentindeki Kalp ve Göz Hastanesi ile Heyva Sor Hastanesini bombaladı. Saldırıda yaralananlar oldu ve maddi hasar meydana geldi.   * 6 Ekim 2023 yılında Türkiye'nin bölgeye yönelik saldırılarında Qamişlo’daki bir hastane bombalandı, 10 kişi yaralandı. Derik çevresindeki köyler ve gaz tesisleri hedef alındı.   *13 Aralık 2022 yılında Fırat Bölgesi Eğitim ve Öğretim Kurulu, Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik şiddetli saldırıları nedeniyle 20 Kasım’da Kobanê Kantonu’ndaki 461 okuldan cepheye yakın olan 16 okulda eğitime ara verildiği, saldırılar nedeniyle Kobanê’nin doğusundaki Koranê köyünde bulunan okulun ise tamamen yıkıldığı belirtildi. Eğitim Kurulu, Türkiye'nin son saldırılarında Bexdîk, Xan, Qeremox, Cêşan, Werbîsan, Elîşar, Zormixar, Çarqlî, Zorava, Sivtik, Korelî, Ziyaretê, Boban, Beyade ve Çilxilo köylerindeki okulların da yıkıldığını belirtti.   SİVİL VE SAVAŞ ESİRLERİNE YÖNELİK HAK İHLALİ   Türkiye’nin yıllardır Kürt halkına yönelik sistematik işkenceleri gözaltında da devam ediyor. Esir düşen birçok PKK’li gözaltında işkenceye, kötü muameleye maruz kalıyor. Öyle ki yaşamlarını kaybeden PKK’lilerin naaşlarına bile işkence ediliyor. Yine 90’lı yıllarda gözaltında katledilen birçok sivil ve PKK’linin işkence görmüş bedenleri kentlerde teşhir edildi. En çok gündeme gelen olaylardan birisi ise 10 Ağustos 2015 tarihinde Varto’da çıkan çatışmada hayatını kaybeden Kader Kevser Eltürk (Ekin Van)  cansız bedenin çıplak şekilde medyaya servis edilmesiydi.   Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) 25 Ocak 2024’te Türkiye raporuna göre, 2017’den bu yana kötü muamele ve işkencenin giderek arttığına dikkat çekti.   KİMYASAL SİLAH KULLANIMI   Türkiye, savaş suçları kapsamına giren kimyasal ve biyolojik silahları da Kürt halkı üzerinde kullandı. Resmi evraklara göre Türkiye ilk kez Dersim katliamında sivillere yönelik kimyasal silah kullandı. Dönemin Dahiliye Vekili Şükrü Kaya’nın komutan Abdullah Alpdoğan’a gönderdiği mektupta zehirli gaz emrinin dönemin Cumhurbaşkanı Kemal Atatürk ve Başbakanı İsmet İnönü’den geldiği anlaşıldı. Mektupta şu ifadelere yer verildi:   "Sn. Çok değerli Abdullah Alpdoğan Paşa,   Çok değerli Generalim Bakanlığa göndermiş olduğun raporu okudum. Tayyare Alay Kumandanlığından, Yangın ve Milli Müdafaadan Yakıcı ve Boğucu gaz talep etmişsin. Hükümette bazı kendini bilmezler, taleplerinin karşılanmaması için çalışma yapmaktalar. Nitekim başarılı olamadılar. Cumhurreisimiz ve Başvekilimiz taleplerinin acil tedarik edilmesinin zorunlu olduğunu derhal yerine ulaştırılması emrini vermişlerdir. Hatta sonunda taleplerin karşılanacak, gerektiği gibi kullanılacağından zerre kadar kuşku duymuyorum, bütün şakiler o mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar. Hürmetle selam eder, başarıların devamını dilerim.   26/4/1937   Dahiliye Vekili   Şükrü Kaya"   *30 Mart 1937’de 4. Umumi Müfettiş Korgeneral Abdullah Alpdoğan tarafından Elazığ'dan İçişleri Bakanlığı, Başbakanlık ve Genelkurmay Başkanlığı'na gönderilen telgrafta, "Tayyare Alay Kumandanı'ndan yangın ve Milli Müdafaa'dan yakıcı ve boğucu gaz bombaları istedim" ifadeleri yer alıyor.   *Ayrıca 5 Ağustos 1937 tarihinde Bakanlar Kurulu aldığı kararla, ilgili gazların "Gizli pazarlıkla satın alınmasına izin verilmesi, Milli Müdafaa Vekilliğinin 26/7/937 tarih ve 871 sayılı tezkeresiyle yapılan teklif ve Maliye Vekilliğinin 5/8/937 tarih ve 3930 sayılı mutalâânamesi üzerine İcra Vekilleri Heyetince 7/8/1937 de onanmıştır" denir.   * PKK’ye yönelik de kimyasal gazlar kullanıldığına dair ciddi veriler mevcut. Türkiye yaklaşık olarak 2019 yılından bu birçok saldırıda kimyasal gaz kullandığına dair bilim insanlarının mütalaaları mevcut. Türkiye, bu konuya dair bağımsız heyetlerin incelemesine izin vermediği gibi bu konudaki veri paylaşımı ya da görüş bildirenlere yönelik cezai soruşturma yaparak susturmaya çalışıyor.    *PKK, 18 Ekim 2022’de Avaşîn bölgesinde kimyasal saldırıya maruz kalan iki gerillanın görüntülerini yayınladı. Yayınlanan videoda, "Werxelê savaş tünellerinde çok yoğun ve aralıksız bir savaş hali var. Düşman savaş tünellerinin girişlerinde hemen her gün önce yüksek şiddetteki bombalarla büyük patlamalar yapıyor. Hemen ardından ya da eş zamanlı olarak kokulu/kokusuz kimyasal gazlar ve biber gazlarını da kullanıyor. Patlamalarla iç içe gerçekleştiği için tam olarak ne olduğu anlaşılmıyor. Baz ve Helbest arkadaşlar farklı günlerde ama benzer şekilde kimyasal silah saldırısına maruz kaldı. Büyük patlama geliştikten sonra biz arkadaşlardan ses alamadık. Arkadaşlar kendilerine ulaşıp güvenli yere getirdi. Gidip bu arkadaşları getiren diğer arkadaşlar tedbirlerini alarak gitti. Ortamda, patlamadan kaynaklı farklı patlayıcı kokuları olsa da çok belirgin bir kimyasal silah kokusu almadıklarını, ancak gri renkli yoğun bir gazın olduğu söylediler" ifadeleri yayınlandı.   *HPG 17 Aralık 2022'de yaptığı açıklamada, 5 Kasım 2022'de 11 üyelerinin kimyasal silah kullanımı nedeniyle yaşamını yitirdiğini açıkladı. Açıklamada, "Bu görüntüleri kamuoyu ile paylaşmayı şu an için uygun görmemekle beraber, inceleme yapacak ve Türk devletinin savaş suçlarını teyit edebilecek ilgili kurumlara verebileceğimizi belirtiyoruz. Bu yoldaşlarımızın şehadete ulaştığı yerin Başurê Kurdistan’ın Amediye ilçesinin Şêladizê nahiyesine bağlı Saca Köyü yakınında olduğunu, gelmek isteyenlerin rahatlıkla ulaşabileceklerini ve inceleme yapmak isteyenlere imkanlar dahilinde yardımcı olabileceğimizi beyan ediyoruz" çağrısı yaptı.    *HPG tarafından 17 Ekim’de yayınlanan bilançoya göre; son altı ayda en az 2 bin 476 kez yasaklı bombalar ve kimyasal silahlar kullanıldı.   MA / Berivan Kutlu