Türk-İş neden Hatay’da? 2018-04-17 10:47:17 ANKARA - Türk-İş, içi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü olan 1 Mayıs kutlamalarını parçalama rolünü bu yıl da sürdürdü. Emek ve meslek örgütlerinin adresi Maltepe olurken, Türk-İş, hükümette destek amacıyla Efrin'e sınır Hatay’a gidiyor. Tüm dünyada işçi sınıfı, açlık, yoksulluk, düşük ücret, eşitsiz koşullar, fazla çalışma saatleri, güvencesiz ve güvenliksiz çalışma koşulları, gelir dağılımı adaletsizliği yanı sıra savaş karşıtı talepleriyle 1 Mayıs alanlarına çıkmaya hazırlanıyor. Aynı zamanda işçi sınıfının birlik ve mücadele günü olan 1 Mayıs İşçi Bayramı Türkiye’de her yıl Türk-İş’in devlet yanlısı politikalarından kaynaklı parçalı kutlanıyor. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Tabipler Birliği (TTB) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) gibi emek ve meslek örgütleri merkezi olarak İstanbul Maltepe’de kitlesel kutlama kararı aldı.    TÜRK-İŞ HATAY’DA   Dünya ve Türkiye’de savaş karşıtı gösterilere dönüşen 1 Mayıs kutlamalarına Türk- İş her yıl militarist politikaları destekleyen mitinglere dönüştürüyor. Türkiye’nin üye sayısı bakımında en büyük işçi konfederasyonu olan Türk-İş, bu yıl yüzbinlerce Kürt’ü yerinden eden Efrin operasyonunda destek amacıyla sınır komşusu Hatay’da kutlama kararı aldı. Türk-İş, kurulduğu 1952 yılından bu yana devlet ve hükümetlerin politikası ile uyumlu sendikacılık yaptı. Türk- İş tarihi aynı zamanda grev kırıcı eylemlerle dolu. 27 Mayıs 1960 darbesine kadar siyasi partilere karşı tarafsızlığını koruyan Türk –İş, bu tarihten sonra devlet sendikacılığının yörüngesine girdi.    KOMÜNİZM KARŞITI KURULDU   Türk-İş’in kurulma aşamasını ABD işçi sendikasından AFL-CIO yöneticilerinden Irwing Brown, Ankara ve İstanbul’da yakından izledi ve sendikacılarla ilişki geliştirdi. ABD’nin anti-komünist kampanya ve soğuk savaş yürüttüğü yıllarda "Balık için su ne kadar gerekli ise, bir sendikacılık için de kapitalizm o kadar gereklidir” şeklindeki sendikacılık anlayışını yaygınlaştırıyordu. Türk İş’te yıllar için bu anlayışa uygun pratik gösterdi. Türk-İş Ana Tüzüğü’nün 3’üncü maddesinde komünizm karşıtı olduğuna yer verdi. 1968 yılındaki 7. Kongre'de kabul edilen "Türk-İş'in 24 İlkesi"ndeki "Türk-İş sınıf ayrılıklarının derinleşmesine ve sınıf çatışmalarına yol açabilecek sebepleri ortadan kaldırmayı amaç alan ve sınıflar arasında denge, barış ve kaynaşma sağlayıcı bir politika izleyecektir" kararı bugünlerin habercisi niteliğinde.    PARTİLER ÜSTÜ HÜKÜMETLER ALTI   Türk-İş, temel ilke olarak “partiler üstü” söylemle kongrelere gitti. Ancak, Türk -İş yönetimleri, pratikte tasarrufunu hep iktidarda olan hükümetlerden yana kullandı. Bu tasarrufunu da “ülkenin milli menfaati” şeklinde üyelerine yansıttı.    DARBEYE BAKAN VERDİ   27 Mayıs darbesinden 12 Eylül 1980 darbesine kadar Türkiye’de çok yoğun şekilde demokrasi, sosyalizm ve işçi sınıfı mücadelesi verildi. 68 kuşağının öncülük yaptığı süreçte en etkili konfederasyon Türk-İş’i pasif tutumlarıyla eleştiren sendikacılar yollarını ayırarak Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nu (DİSK) tohumlarını ekti. 1966 yılında yaşanan Paşabahçe gibi birçok grev ve eyleme Türk-İş destek vermeyerek karşı durdu. Türk İş’e bağlı sendikalar bunun üzerine Sendikalar Arası Dayanışma (SADA) adıyla birleşerek, tarihi Paşabahçe grevine katıldı. Karar üzerine Türk- İş, bu sendikaların üyeliklerini askıya alırken, dayanışma sendikaları DİSK’in kuruluşuna öncülüğünü yaptı. Türk-İş, 12 Eylül’e kadar süren mücadeledeki tutumu Paşabahçe grevindekiyle aynı doğrultuda oldu. Hedefinde kazanılmış işçi hakları da olan 12 Eylül darbecileri, 500 bin işçiyi temsil eden DİSK’i kapatıp yöneticilerini tutukladı. Milliyetçi İşçi Sendikaları Konfederasyonu (MİSK) ve Hak-İş'in de bankalardaki paraları bloke edildi. Türk-İş ise darbe yönetimine Çalışma Bakanı verdi. Dönemin Türk-İş Genel Başkanı İbrahim Denizcier, darbeyi Kenan Evren'e gönderdiği şu mesajla destekledi: "Türk-İş Topluluğu... Türk Silahlı Kuvvetlerimizi yönetime bütünü ile el koyma mecburiyetinde bırakan bir gerçekle karşı karşıya bırakıldığının bilinci içindedir... demokrasiye geçişin sağlanacağı, işçi haklarının korunacağı yolundaki teminatınızı memnuniyetle karşılamış bulunmaktadır.”   ÖZELLEŞTİRMELERE RIZA GÖSTERDİ    Özelikle AKP döneminde 2002-2017 yıllarında toplam 60 milyar dolarlık Kamu İktisadi Teşebbüsü (KİT) özelleştirilmesi yapıldı. Bunların arasında TEKEL ve TÜPRAŞ gibi önemli kurumlar satıldı. İlkeleri arasında “ülke kaynaklarının millileştirilmesi” olan Türk - İş, özelleştirme süreçlerine karşı çıkma görüntüsü verse de etkili bir rol almaktan kaçıyor. En son Şeker Fabrikaları’nın özelleştirilmesi sürecinde de Türk-İş ve bağlı sendikaları sadece açıklama yapma ve imza toplamakla yetindi. Özelleştirilen kurumların çoğunda Türk-İş’e bağlı sendikalar örgütlü.    TEKEL ÖRNEĞİ   Türk-İş’in özelleştirme süreçlerinde aldığı tutuma en iyi örnek 4 Şubat 2010 tarihinde Ankara’nın Sakarya Meydanı’nda başlayan ve tam 78 gün süren TEKEL direnişi oldu. 1980 sonrası en büyük işçi direnişi olan TEKEL direnişi kısa sürede ülke gündemine oturdu. O süreçte birçok sendika, sivil toplum örgütü, siyasi parti, öğrenci örgütleri TEKEL direnişine destek verdi. Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar ise, bu eylemi desteklemek yerine uzak durmayı tercih etti. İşçilerin, sıklıkla dile getirdiği “Türk-İş göreve, genel greve” baskısını kaldıramayan Türk-İş yönetimi, tepkiler üzerine miting kararı aldı. Süreç aynı zamanda konfederasyon arasında da tartışmalara neden oldu. Tek Gıda-İş Genel Başkanı Mustafa Türkel, Türk-İş Genel Sekreterliği görevinden istifa etti. Bu süreç Türk-İş içerisinde “Sendikal Güç Birliği”nin doğmasıyla sonuçlandı.    BAŞBAKAN İSTEDİ TÜRK-İŞ VAZGEÇTİ    İstanbul’da, 2007-09 yılları arasında Taksim’de 1 Mayıs kutlamalarına izin verilmemişti. 3 yıl süren çatışmalı ve sert müdahaleli 1 Mayıs eylemlerinin kazanımı olarak işçiler 2010 yılında Taksim’de 1 Mayıs kutlamasını kitlesel yapabildi. Türk-İş bu süreçte Kadıköy gibi merkezleri kutlama alanı olarak seçerken, 2010 yılındaki kutlamaya Taksim’de katıldı.    Türk-İş yönetimini, Taksim’e dair tutumunu dönemin Türk-İş Genel Sekteri Mustafa Türkel, bir röportajın şöyle anlatmıştı: “2008 yılı 1 Mayıs'ında yönetimde ayrışmalar başladı. Türk-İş yönetimi, Başkanlar Kurulu kararıyla 1 Mayıs'ı tüm emek örgütleriyle birlikte Taksim'de kutlama kararı almıştı. Genel Sekreter olarak da bana görev verilmişti. Türk-İş bu işten vazgeçer dediklerinde biz ‘olmaz öyle şey’ demiştik. Ama Türk-İş birkaç gün kala Taksim'de kutlamalara katılmaktan vazgeçti. Başbakan ve bakanlar devreye girdi ve bu kararı aldırdılar. Ben de ‘1 Mayıs'ta Taksim'de oluruz, 2 Mayıs'ta da istifa ederiz’ demiştim. Orada çatırdama başladı. Şimdiki Türk-İş Genel Mali Sekreteri o zaman da aynı görevdeydi. Sendika başkanlarını arayarak, 15-20 sendikayı bir araya toplayıp, ‘Türk-İş Taksim'de olmayı istemiyor’ dedirterek operasyon yapmaya kalktılar.”   BAYRAK EYLEMİ   Türk-İş, hükümete destek anlamında kimi eylemlere de katıldı. 2015 yılında hükümetin teşvikiyle yapılan bayrak eylemlerinde Türk-İş de yer aldı. Türk-İş’in TOBB, TÜSİAD, MÜSİAD, Memur-Sen ve TBB gibi sermaye ve yandaş kurumlarla ortak ettiği eylem, 1 Kasım seçimlerinde oy toplamak amacıyla yapıldığını yönünde eleştirilmişti. KESK, sendikalara faşizan eylemlere destek olmaması yönünde çağrı yaparken, Türk-İş’e bağlı Deri Dokuma ve Tekstil İşçileri Sendikası (Deriteks) Genel Başkanı Musa Servi, "'Bayrağını al gel' doğru değildi. İhtiyacımız olan halkı karşı karşıya getirmek, milliyetçi duyguları okşamak değildir. İhtiyacımız olan barışı haykırmaktır" açıklaması yapmıştı.   Türk-İş, TOBB, TESK ve TİSK daha önce de 28 Şubat sürecinde, “Dörtlü çete” olarak adlandırılmış ve darbenin yaşanma koşullarının oluşmasını sağlamakla suçlanmıştı.    AKADEMİSYENLERİ HEDEF GÖSTERDİ   Türk İş, “Bu suça ortak olmayacağız” diyerek, Kürt illerinde yaşanan çatışmalara karşı gelen Barış İçin Akademisyenleri (BAK) de AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarının hemen ardından hedef almıştı. Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay, 2016 yılında şu açıklamayı yaptı: "Halkın sorunlarını ifade ettiklerini zanneden aslında tamamıyla halktan kopuk oldukları yazdıkları bildiriden de anlaşılan aydın geçinen zavallılar, bu ülkenin evlatlarının canının yandığını görmeden, şehit ailelerinin evine düşen acıları bilmeden ahkam kesiyorlar.”   ASGARİ ÜCRET GÖRÜŞMELERİ   Türk-İş, asgari ücret konusunda da işçilerin beklentilerini karşılayamadı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu'nun son 15 toplantısında işçi sınıfını Türk-İş temsil ederken, işçi temsilcileri ile işverenler sadece bir defa ortak karar aldı. Geri kalan 14 komisyona işçi tarafı komisyon toplantılarına ya katılmadı ya da karşı oy kullandı. Asgari ücret her zaman Türk-İş belirlediği açlık ve yoksulluk rakamlarının altında kaldı. Türk-İş bu duruma karşı şerh koymak, toplantıya katılmamak için pasif eylemlere yer verirken, sonucu alıcı bir eyleme girişmekten kaçındı.   OHAL TÜRK-İŞ’İ GERİLETEBİLİR   Türk-İş, OHAL sürecine en net tepkiyi, AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın sermayeye “grevleri erteliyoruz” şeklindeki destek açıklaması sırasında yaptı. Ancak Türk-İş, OHAL sürecinde de etkili eylemlerde bulunmadı ve konfederasyonlar arası kurulan OHAL karşıtı platformlara katılmaktan çekindi. 696 sayılı KHK ile 6356 sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda, Türk-İş’in üye sayısını düşürecek değişiklikler yapıldı. Değişikliklere göre, kadroya alınacak taşeron eğer çalışacağı kurumun iş kolundan faklı ise bağımsız iş yerinde çalışıyormuş gibi değerlendirilecek. Yeni işçilerin de hükümet destekli Hak-İş’e üye olacağı ve belediye gibi kurumlarda yetkili sendikanın Hak-İş olması ve bu süreçte Türk-İş’in üye kaybetmesi muhtemel olacak. Şu anda Hak-İş’in üye sayısı 544 bin iken, Türk-İş’in üye sayısı ise 907 bin.   MA / Deniz Nazlım