İstanbul Kürt Enstitüsü 26 yaşındaFarqînî: Eskiden kapatılma vardı şimdi kayyum 2018-04-17 09:32:12 İSTANBUL – KHK ile kapatılan İstanbul Kürt Enstitüsü, 26 yılını geride bırakıyor. Enstitünün kuruluş çalışmalarında yer alan Dilbilimci Zana Farqînî, “Geçmişte de Kürt kurumları kapatılıyordu ama kayyum yoktu. Bugün AKP, gazetelere dahi kayyum atıyor” dedi.   Olağanüstü Hal (OHAL) kapsamında çıkarılan KHK ile 30 Aralık 2016’da kapatılan Enstîtuya Kurdî ya Stenbolê (İstanbul Kürt Enstitüsü), Musa Anter, Feqî Hüseyin Sağnıç, İsmail Beşikçi, Abdurrahman Dürre, İbrahim Gürbüz, Cemşîd Bender, Süleyman İnanoğlu ve Yaşar Kaya tarafından 18 Nisan 1992 yılında İstanbul'da kuruldu. Kürt dilini, kültürünü ve edebiyatını araştıran ilk Kürt kurumlarından Enstîtuya Kurdî ya Stenbolê’nin ilk başkanlığını halk arasında Apê Musa olarak tanınan Kürt Bilge Musa Anter yapmıştı.   2000’DE KAPISINA MÜHÜR VURULDU   Kuruluşundan kısa bir süre sonra Nişantaşı İlçe Emniyeti tarafından tabelası Kürtçe olduğu için indirildi. 2000'de Enstîtuya Kurdî ya Stenbolê’nin başkanı olan Hasan Kaya hakkında dava açılarak, dava sonuçlanıncaya kadar kapısına mühür vuruldu. Dava sonucu Kaya’nın beraat etmesi ile birlikte Enstitü’nün kapısındaki mühür kaldırıldı ve çalışmalarına devam etti. 2006 yılına kadar Mezopotamya Kültür Merkezi (MKM) bünyesinde çalışmalarına devam eden Enstitü, daha sonra dernekleşti. Apê Musa’dan sonra da bütün engellemelere rağmen çalışmalarını sürdüren Enstitü, Kürt dili üzerindeki çalışmalarını sürdürmüş ve Kürt tarihi üzerindeki araştırmalarına da devam etmiştir.    Enstîtuya Kurdî ya Stenbolê başkanlığını da yapmış olan dilbilimci ve yazar Zana Farqînî, enstitünün kapatılmasını ve Kürt dili üzerindeki baskıları değerlendirdi.    ‘ORTADA BİR SUÇ YOKKEN KAPATILDI’   Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Kürtlerin kültürü, dili, kimliğinin inkar edildiğini belirten Farqînî, “Rejim başından beri ret ve inkar ile bir şeyler yapmak istiyor. Baskı ve güvenlik yöntemleriye sorunları hal etmek istiyor. Bu nedenle hiçbir zaman Kürt kurumlarının gelişmesini ve halkla buluşmasını istemedi” dedi. Enstîtu’nün kapatılmasında hiçbir gerekçe olmadığını belirten Farqînî, “Kapatılmadan önce kendisine hiçbir dava açılmamış. Ancak yine kapattılar. Eğer bir suç işlenmişse, her şeyden önce dava açılır. Yargılanır. Bir suçun olup olmadığı kanunlara göre tespit edilir. Sonra ceza verilir. Ancak bütün bunlar olmadan kapatılması için hiçbir gerekçe yokken, Enstitü kapatıldı. Baştan beri Kürtlerin kurumları devlet tarafından baskı altındadır. Bu kurumların gelişmesine ve uzmanlaşmasına izin verilmiyor” diye konuştu.   ‘KÜRTLERİN KURUMLARINA TAHAMÜL EDEMEDİLER’   AKP’li yetkililerin bundan 5-6 sene önce “Türkiye tarihinde ilk defa ret ve inkarı biz ortadan kaldırdık” sözlerini hatırlatan Farqînî, şunları söyledi: “Bunu söyledi ama sonra AKP ne yaptı? Enstitüyü, Kürt televizyonlarını, gazetelerini, dergi ve kurumlarını kapattı. Seçimle kazandıkları belediyelere  kayyumlar atadı. Belediye deyince de akla sadece belediyenin bulunduğu bölgeye hizmet akıllara gelmesin. Kürtlerin elinde olan belediyeler sadece o bölgeyi idare etmiyordu bunu görmek gerekir. Aynı zamanda Kürtlerin idaresinde olan belediyeler Kürtçe ve Kürt kültürü üzerine çalışma da yapıyorlardı. Sen oraya gittiğinde o belediyenin Kürtlerin idaresinde olduğunu görüyordun. Kürtçe afişlerle karşılaşıyordun. Yine müzikten tutun, sinema ve tiyatroya kadar birçok şeyle karşılaşıyordun. Bununla da inkar edilmiş olan Kürt dili, kültürü canlanıyordu. O belediyenin Kürtlerin idaresinde olduğunu hissediyordun. Buna da tahammül edemediler. Kayyum atadılar. Her ne kadar siyasi olarak gerekçelerini gösterseler de,  asıl sebep Kürt kurumlarına olan tahammülsüzlüktür. Kürtlerin gelişimine, kültürlerine, kimliklerine tahammül edememe durumudur.”   ‘1980’DEN DAHA BETER BASKILAR VAR’   1991’de Turgut Özal döneminde, Kürt diliyle ilgili bir kanunun çıktığını dile getiren Farqînî, “O kanun ile kısmen de olsa Kürtçe yayınlara yol açıldı. Ondan öncesinde ise Kürtçe yayın yapmayı bir kenara bırakın, Kürtçe konuşmak bile yasaktı. Mücadeleyle bazı haklar kazanıldı. Ancak bu son yıllarda AKP’nin attığı adımlara baktığımızda 12 Eylül 1980’den daha beterdir. 90’lı yıllarda da sansür vardı. Kurumlara yönelik baskı ve baskınlar vardı. Ama kayyum yoktu. Bugün sen gazetelere bile kayyum atıyorsun. Kürtçe veya Türkçe olması önemli değil. Kürtlerle, Kürtçeyle ilgileniyor olması yeterli. Bunlara baktığımızda daha önce çıkarılan kanunların daha gerisindeler” diye ifade etti.   ‘KENDİ KÜRDÜNÜ YARATMAK İSTİYOR’   Devletin zihniyetinin değişmediğini sözlerine ekleyen Farqînî, “Bu son yıllarda AKP, TRT6’yı şimdiki adıyla TRT Kurdî’yi açtı. Üniversitelerde lisans açmış. İşte bazı haklar verilmiş. Bununla da ‘Benim sana verdiğim hak çerçevesinde hareket edebilirsin. Bunun dışında hiçbir şey yapamazsın’ diyor. Verilen haklar da koşullara bağlanmış. AKP bugün kendi Kürdünü yaratmak istiyor. Kendi zihniyetine göre bir Kürt yaratmak istiyor” diye belirtti.   ‘HER DÜŞÜŞÜN ARDINDAN BİR KALKIŞ VARDIR’   Farqînî, şu sözler ile konuşmasını sürdürdü: “Kürtlerin ya da Türkiye’nin değil bugün dünya tarihine de baktığımızda hiçbir şeyin sonuna kadar yasaklı olmadığı görülecektir. Elbette baskı uygulanan şey tepkide bulunacak ve varlığı için direnç gösterecek. Hiçbir şey ret ve inkar ile yok olmamıştır. Örgütlenen bir halkın sırtı kolay kolay yere gelmez. Ayrıca hiçbir millet başka bir milletin inkarı üzerinde ayakta kalmamıştır. Çünkü kendi varlığını başkasının yokluğu üzerine kuramazsın. Eğer sen kendi varlığını kendi köklerin üzerine kurarsan o zaman tehlike kalmaz. Sen diğer kimliklerin hepsini yok sayarsan problem olur ve o problem her daim devam eder. Özcesi diyebiliriz ki kimse sonuna kadar başkasının yokluğu üzerine kendi varlığını sürdüremez. Düşüşler kalkışlar olabilir ama yakın tarih gösteriyor ki her düşüsün ardından bir kalkış vardır. Her sıkışmışlığın ardından rahatlama vardır. Bu bir süreçtir. Bu süreçte elbette bitecektir.”   “Devletin Kürtler üzerine birçok şey denedi” diyen Farqînî, “Güvenlik önlemleriyle Kürt sorununu çözmek istediler. Ancak bu mesele uluslararası ve dünya meselesidir artık. Dünya artık bundan bahsediyor. Kürt sorunu hal olmadan Ortadoğu’ya huzur gelmez.  Kürtleri egemenlikleri altında bulunduran devletler Kürt sorununu çözmezlerse, durum öyle gösteriyor ki onların da huzuru olmayacak” dedi.   MA / Sadiye Eser