‘Kobanê olaylarını Erdoğan başlattı, Öcalan durdurdu’ 2017-10-04 11:19:14 DİYARBAKIR - Dünyanın gündemine oturan Kobanê için Erdoğan’ın “Düştü düşecek” sözlerinin 6-8 Ekim olaylarını tetiklediğini söyleyen Kobanê sanıklarından HDP Milletvekili Meral Danış Beştaş, “Olayları durduran Sayın Öcalan’ın notudur” dedi.  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Düştü düşecek” dediği Kobanê eylemlerinin üzerinden 3 yıl geçti. O gün Kobanê düşmedi, sırasıyla DAİŞ işgalindeki Til Hamis, Til Beraq, Şedadê, Hol, Eyn Îsa, Girê Spî, Sirrin, Tişrîn, Minbic, Tabqa ve Rakka düştü…    5 Ekim 2014 DAİŞ’in Kobanê kent merkezine girmesiyle Kürt kentlerinde milyonlar sokaklara çıktı. Polis şiddeti hiç gecikmedi. Sahaya bu kez başka silahlı gruplar da sürüldü. Hür Dava Partisi sempatizanları ve üyeleri, Hizbullah’ın 1990’larda bölgede yaptıklarını aratmadı. Olayların akabinde 30 Ekim’de toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) hala devam eden savaşın kararını aldı...   50 KİŞİ ÖLDÜ, BİN 105 KİŞİ TUTUKLANDI   Tarihe “6-7-8 Ekim eylemleri” geçen olayların bilançosu da ağırdı. Diyarbakır, Muş, Batman, Antep, Van, Urfa, Siirt, Mardin, Bingöl, İstanbul, İzmir ve Adana’da 50 kişi yaşamını yitirdi, yüzlerce kişi yaralandı.   Emniyet Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre; 36 ilde meydana gelen 2 bin 389 olayda, 48 sivil ve 2 polis yaşamını yitirdi, 438 sivil ve 331 polis yaralandı, 4 bin 291 kişi gözaltına alındı, bunlardan bin 105’i tutuklanarak cezaevine konuldu.    6-8 Ekim 2014'teki eylemlerde yaşamını yitirenlerin isimleri şöyle:     * Adana’nın Yüreğir ilçesinde Ahmet Albay, Seyhan ilçesinde Yusuf Güldüren,   * Batman’da Emre Demir,    * Bingöl’de Emniyet Müdür Yardımcısı Atıf Şahin ile Başkomiser Hüseyin Hatipoğlu,   * Diyarbakır’da Mahmut Enez, Turan Yavaş, Riyat Güneş, Mahsum Çoban, Ahmet Dakak, Baver Şeyhanoğulları, Süleyman Kale, Hasan Gökgöz, Cumali Güneş, Yasin Börü, Yusuf Tokar, Mesut Menekşe, Murat Dağ ve Uğur Özbay,    * Antep’te Musa Bayram, Ömer Uçaker, Süleyman Balcı, Sevgi Alıcı ve Şahin Dağhan,    * İstanbul’da Mert Değirmenci ve Serdar Arslan,    * İzmir’de Ekrem Kaçaroğlu,    * Mardin’in Dargeçit ilçesinde Eshan Akdoğan, Sinan Toprak, Abdulkerim Seyhan, Bilal Gezer, Derik ilçesinde Kerem Karaaslan, Kızıltepe ilçesinde Fehad İbrahim Elduvaric ve Abdullah Muhammed,    * Muş’ta Hakan Buksur,    * Siirt’te Davut Nas, Kamil Taş, Mehmet Zakir Çal, Kurtalan ilçesinde Yusuf Çelik, Mehdi Erdoğan ve Necmettin Çelik,    * Van’da Yunus Aktaş ve Hamdi Caner,    * Urfa’da Aynur Kudin.    SORUŞTURMA VAR YARGILAMA YOK   Eylemlerde yaşamını yitirenlere ilişkin Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı. Ancak aradan geçen 3 yıla rağmen soruşturma kapsamında, Yasin Börü, Ahmet Dakak, Riyat Güneş ve Hasan Gökgüz dışında yaşamını yitiren 44 kişi için hiç kimse yargılanmadı.    YASİN BÖRÜ DAVASINDA 41 KİŞİ YARGILANDI   Kamuoyunda “Yasin Börü Davası” olarak bilinen ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan, sonra Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilen Yasin Börü, Ahmet Dakak, Riyat Güneş ve Hasan Gökgüz’ün ölümüne ilişkin açılan dava kapsamında yargılanan 41 kişiden 16’sına 5’er defa ağırlaştırılmış müebbet, 2’sine ise ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti, 15 kişi ile yaşları 18’den küçük olan 6 çocuğa “Örgüt propagandası yapmak”, 11 kişiye “Konut dokunulmazlığını ihlal etmek”, bir kişiye “Toplantı ve gösteri yürüyüşleri kanununa muhalefet”, bir kişiye ise “İş ve çalışma hürriyetini ihlal etmek” ve “Örgüt adına suç işlemek” suçlarından hapis cezası vermişti. Yargılanan Remzi Özşan da, “ölü üzerinden hırsızlık” iddiası ile 12 yıl hapis cezası alırken, Uğur Doğanay’a ise, “ruhsatsız silah taşıdığı” gerekçesi 3 yıl 9 ay hapis cezası verilmişti. Dosya kapsamında yargılanan ve haklarında yakalama kararı bulunan Burhan Ay, Ersin Filizer ve İsa Özel’in dosyaları ise dava dosyasından ayrıldı.   Yasin Börü Davası’nda olay tarihinde bir sanığının askerde, bir sanığının cezaevinde, bir sanığının ise hastanede tedavi gördüğü ortaya çıkmıştı. Ayrıca 2 sanığın verdikleri ifadelerin polis tarafından kendilerine zorla imzalatıldığını ve üzerlerine ifade verdikleri belirtilen sanıkların hiçbirini tanımadıklarını belirtmişti.   FATURA HDP’YE KESİLDİ   AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yasin Börü’nün ölümünü HDP aleyhine propagandaya dönüştürerek, yaşananların faturasını HDP'ye kesti. Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, HDP milletvekilleri Ayhan Bilgen, Meral Danış Beştaş, Altan Tan, Hüda Kaya, Gülser Yıldırım ve Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyeleri hakkında “Suç işlemeye tahrik” ve “Suç işlemeye azmettirme” iddialarıyla yasama dokunulmazlıklarının kaldırılması talebiyle fezlekeler tanzim etti. Savcılık, HDP’nin 5 Ekim 2014’te gerçekleştirdiği MYK toplantısına “Halkı silahlı isyana tahrik ve teşvik etmek” iddiasıyla soruşturma başlattı.   Meclis tarafından 20 Mayıs 2016’da dokunulmazlıkların kaldırılması ardından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan soruşturma kapsamında HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, HDP milletvekilleri Ayhan Bilgen, Meral Danış Beştaş, Altan Tan, Hüda Kaya ve Gülser Yıldırım hakkında dava açıldı. Kobanê eylemlerine yürütülen soruşturmalar ve davalarda Demirtaş, Yüksekdağ ve Yıldırım tutuklu, aylarca tutuklu kalan Bilgen ve Beştaş ile Tan ve Kaya ise tutuksuz yargılanıyor. Demirtaş'ın tutuklu yargılandığı Ankara 19. Ağır Ceza Mahkemesi, Yasin Börü davasının dava dosyasıyla birleştirilmesi istendi. Ancak Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, mahkemenin bu talebini 3 defa reddederek, dosyanın birleştirilemeyeceğine karar verdi.    BEŞTAŞ: OLAYLARI DURDURAN ÖCALAN'IN NOTUDUR    Kobanê eylemlerinin üzerinden 3 yıl geçmesine rağmen yaşamını yitiren 44 kişiyle ilgili hiç kimse yargı önüne çıkarılmazken, HDP MYK’sine yönelik açılan dava kapsamında aylarca tutuklu kalan HDP Adana Milletvekili Meral Danış Beştaş, Kobanê eylemleri, nedenleri, sonrası ve yargı süreciyle ilgili sorularımızı yanıtladı.    Kobanê eylemleri nasıl başladı ve bu eylemlerin zemini nasıl oluştu?   Bütün dünyanın gözü Kobanê’deydi. Kobanê, Türkiye’de yaşayan Kürtlerden bağımsız değil. Aylarca Kobanê sınırında nöbet tutuldu. Herkesin temel gayesi IŞİD saldırılarını ve katliamlarını engellemekti.   IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırıları, orada yaptığı katliamlar, Kobanê ile dayanışma ağının bütün dünyada büyüdüğü dönemde, hükümet ile çözüm süreci kapsamında sürdürdüğümüz görüşmelerin olduğu bir dönemdi. Kobanê’nin tarihsel arka planına bakmak gerekiyor. Kobanê’de neler oluyordu; halklar, Kürtler, Araplar ve diğer farklılıklar kendi özerk yönetimini ilan ettiler. IŞİD saldırısına karşı kendilerini korumaya karar verdiler ve bir statü ilan edildi. Bütün dünyanın gözü Kobanê’deydi. Kobanê, Türkiye’de yaşayan Kürtlerden bağımsız değil. Aylarca Kobanê sınırında nöbet tutuldu. Türkiye’nin her tarafından gelenler, IŞİD’in Türkiye sınırından geçişini engellemek ve hükümetin IŞİD ile bağını deşifre etmek, engellemeye çabaları hatırlatmak gerekiyor. Herkesin temel gayesi IŞİD saldırılarını ve katliamlarını engellemekti.   O dönem Cumhurbaşkanı ve şu anda AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın ‘Kobanê düştü düşecek’ söylemi, Kürt halkında ve Türkiye’nin demokratik kamuoyunda büyük bir kırılma ve tepki yarattı. Çünkü o bir sevinç cümlesiydi. Burada yaşayan milyonlarca kendi vatandaşı olan Kürtlerde duygusal ve psikolojik olarak bir tepkiye dönüştü. Başkaca dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, Numan Kurtulmuş’un da açıklamaları var. HDP’den doğru Eş Genel Başkanlarımız, ‘yapılan açıklamaların katliam tehditlerini desteklemek olduğunu’ belirtti. 1 Ekim’de Davutoğlu ve Demirtaş bir görüşme gerçekleştirdi. Demirtaş, Amerika’dan sadece bu görüşme için dönmüştü. O dönemde İmralı Heyetimiz, Yalçın Akdoğan ve Efkan Ala ile görüşerek Kobanê’nin içinde bulunduğu dar boğazı aşarak, yaşam koridoru açılması görüşmeleri gerçekleştirdi.    Hükümet ateşe benzinle, körükle giderek, kendi vatandaşlarına karşı bu söylemleri geliştirerek, bunun zeminini hazırlamıştır. IŞİD üyelerinin Türkiye hastanelerinde tedavi edildiğine dair somut veriler vardı. Televizyonların IŞİD çetelerinin geçişlerini ortaya çıkaran görüntüleri vardı. Gidip katliam yapacak, hükümet haklı tarafların taleplerini görmeden, ‘IŞİD bir topluluktur’ diyecek kadar, ‘Kobanê düştü düşecek’ diyecek kadar ileri gitmiştir. Bütün bu süreç birbirini besleyerek o tarihe gelmiştir. 6-8 Ekim olaylarında, ölümün şiddetin ortaya çıkmasının sebebi, hükümetin bunlara göz yummasıdır, teşvik etmesidir. Diyarbakır gibi bir yerde sokağa çıkma yasağında sokaklarda bulunan tanklar ve polisler kimlik kontrolü bile yapmıyordu. Tahrik ve teşvik vardı. Bu ölümlerin sorumlarının faillerinin ortaya çıkarılması, kendi suçlarını kapatmaya yöneliktir.   Hükümet ise olayları HDP’nin çağrısına bağlıyor. Olaylar HDP’nin çağrısıyla mı başladı?   HDP’nin çağrısı öncesinde herkes sokaktaydı. Bütün televizyonlar naklen yayın veriyordu. Ortam öyle gelişti. Özellikle bir yaşam koridorunun açılması yönünde ciddi çalışmalar ve çağrılar vardı. HDP’nin de yaralıların ve yaşamsal malzemelerin geçişi için Türkiye’den temel talep, yaşam koridoru açılmasıydı. O dönem Kobanê’de yaralanan siviller Türkiye’de tedavi ediliyordu. Ortada bir yasak, bir suç yoktu. Çağrının yapıldığı günün gecesi, Uluslararası Koalisyon Güçleri tarafından IŞİD’e yönelik ciddi bir bombardıman oldu. Halk, demokratik tepkisini ve isyanını ifade ettiği için Kobanê’ye yönelik saldırılar durdu. Federe Kürdistan Bölgesi’nden pêşmergeler canlı yayın eşiğinde Türkiye’den Kobanê’ye geçti.    6 Ekim’de Muş’ta bir gencin polis tarafından öldürülmesi sonucu işin içine şiddet karıştı. Örgütlendirilen paramiliter insanların sokağa salınmasıyla birlikte kan akmaya başladı. Bu HDP’nin çağrısıyla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir mesele. HDP insanlara çıkın savaşın, şiddet uygulayın demedi. Biz siyasal bir partiyiz, demokratik tepki gösteririz. Nasıl ki Türkiye mevcut uygulamalara karşı miting yapıyorsa, bizim çağrımızda budur. Eğer sorumlu arayacaksak, sorumlu hükümettir. Hükümet, sokakları paramiliter güçlere, kontrgerillalara, provokatörlere açtı. Açtıktan sonra 50’yi aşkın insan yaşamını yitirdi. Yasin Börü dışında ne bir soruşturma var, ne bir izleme faaliyeti var. Adeta o insanları kimin öldürdüğünün bilinmesini istemiyorlar.    Eylemler nasıl durdu veya durduruldu? Hükümetin olayları engelleme çabasına girişmemesi üzerine İmralı’dan bir not geldi. Sayın Öcalan’ın, olayların sükûnetle çözülmesi ve sağduyunun egemen olması yönünde bir çağrısı vardı. Hükümetin bu öneriyi götürdüğü kamuoyuna yansıdı. O dönem çözüm süreci devam ediyordu. Hükümetin olayları engelleme çabasına girişmemesi üzerine İmralı’dan bir not geldi. Sayın Öcalan’ın, olayların sükûnetle çözülmesi ve sağduyunun egemen olması yönünde bir çağrısı vardı. Hükümetin bu öneriyi götürdüğü kamuoyuna yansıdı. Bu görüşmeler kayıtlıdır. Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu heyet, bu tutumu ortaya koyan geniş bir açıklama yapmıştır. Halka, şiddet ve provokasyon ortamından geri durmasını ısrarla iletmiştir. Olaylar bu şekilde durduruldu. Hükümet önlememiştir, bu nedenle İmralı’ya kadar gitmiş bu mesele. İmralı’dan gelen çağrıyla olaylar sükûnetle durduruldu. Hükümete hatırlatmak gerekiyor. Olayları durduran Sayın Öcalan’ın notudur. Başlatan hükümetin buraya alan açmasıdır.    Olaylar durmasaydı...   Durmasaydı, daha vahim şeyler olurdu. Ölümler artabilirdi, çatlak büyüyebilirdi. Telafisi çok uzun yıllar alacaktı. Öngörmek veya kesin konuşmak mümkün değil ama HDP, DTK, Sayın Öcalan ve demokratik kamuoyu, olayların büyümesinden değil, durdurulmasından ve demokratik bir tepkinin açığa çıkmasından yana bir tutum gösterdi. Tek amaç Kobanê’nin kuşatmasını engellemek. Bizim talebimiz devletin Kobanê’de sivil halkın yanında ve IŞİD’in karşısında tutum almasıydı. Nitekim sonrasında Kobanê’de Uluslararası Koalisyon Güçleri’nin desteğiyle kuşatma kırıldı.    Hukuki sürece bakılırsa, nasıl bir yargılama süreci işliyor? Kamuoyuna sadece Yasin Börü davası ve HDP MYK’sinin yargılandığı yansıyor...   Yapılan çağrı sebebiyle HDP işin sorumlusu gösterilmek isteniyor. Her zaman olduğu gibi AKP’nin bir kampanyası şeklinde götürüldü. Erdoğan’ın Yasin Börü’yü sürekli diline dolaması ve HDP’yi suçlaması, Çöktürme Planı’nın bir parçası. Burada hiçbir ispat yoktur, çünkü gerçekliği yoktur. Zira Hür Dava Partisi’nin Başkanı ölümlerden bir hafta sonrasında verdiği röportajda tek bir AKP’linin taziyeye dahi gelmediğini söyledi. Sonra bunu siyasi bir kampanya ve araca dönüştürdüğünü kendileri de söyledi. Erdoğan’ın ve AKP’lilerin bizi suçlamalarına rastlıyoruz. Biz Meclis’te çok sayıda Kobanê olaylarının araştırılması ve soruşturulması için sayısız önerge verdik. Hepsi AKP oylarıyla ret edildi. Soru önergelerimiz yanıtsız bırakıldı. Eğer sorumlu siz değilseniz, bunlara yanıt verin. Gelin birlikte gidip araştıralım. Bizim bu konuda özgüvenimiz tartışma dışıdır. Kobanê olaylarında yaşananların asla sorumlusu olamayız. Biz siyasal bir partiyiz, haktan, özgürlükten ve hukuktan yanayız. Bunları ret ettiler.    AKP’nin bu kampanyası öyle bir aşamaya geldi ki; Ankara Cumhuriyet Savcılığı bir yıl sonra MYK hakkında, talimatla soruşturma açtı. Bütün MYK üyelerinin içinde olduğu bir soruşturma açıldı. Orada ‘Örgüt üyeliği’, ‘Cinayet’ veya ‘Yasin Börü’ şeklinde bir suç yok. Sadece tahrik fiilinden dolayı soruşturma açıldı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına kadar sürüncemede kalan, ifade almaya yanaşılmayan, içi boş ve içinde maddi veri olmayan bir dosyaya dönüştürüldü. Sonrasında kampanya Demirtaş ve biz milletvekillerinin tutuklanmasına kadar vardı. Mahkemelerde beyan ettik, günah keçisi ilan edildik. Kendi sorumluklarını bizim üzerimize attılar. HDP’nin Türkiye ve dünya kamuoyunun nezdinde suç işlemiş bir yapı olarak göstermiş çabasıdır.    Demirtaş'ın yargılandığı dava dosyasının Yasin Börü davasıyla birleştirilmesi...   Ölenlerin yüzde 90’ı HDP’lidir. Tanıdığımız, yöneticilerimizin çocuklarıdır. Yargılamanın yapılmadığı 44 kişiyi kim öldürdü? Defalarca soruşturma dosyasının açılması ve sorumluların tespit edilmesi çağrısında bulunduk. Ancak hükümet ve yargı üç maymunu oynamaya devam ediyor.    Demirtaş 11 aydır tutuklu, halen tutuklu olduğu mahkemenin duruşmasına çıkarılmadı. Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi, ısrarla verilen kararların neticesinde Yasin Börü dosyası ile birleştirme kararı verdi. 3 defa gitti, geldi. En son Bölge Adliye Mahkemesi ‘Birleştirilemez’ dedi. Aslında Demirtaş ve bizler bundan sorumlu değiliz. Mahkeme kararları nezdinde de bu böyle. Tahrikten bir dosyaya nasıl cinayet dosyasını koyarsınız. Biz siyasetçiyiz, insanların yaşaması için mücadele ediyoruz. Yaşam hakkını savunuyoruz. Çağrının arka planında temel argüman; Kobanê’de sivil insanların katliamdan kurtarılmasıdır. Çağrı asla ve asla ölüme teşvik olarak nitelendirilemez. Bu iddia çürümüştür.    Gerçekler açığa çıktıkça, bağımsız mahkemeler olursa biz bunun sonucunun beraat olacağını kuşkusuz biliyoruz. Bizim bu filler ve ölümlerle ilgilimiz olması asla olamaz, biz önlemek için bir partiyiz. AKP, Kürtlerden oy almak için, farklı kesimlerden HDP’ye sempatiyi azaltmak için, rakip olduğu partiyi baraj altında bırakmak için, Kürt sorununda çözümsüzlüğü yaşama geçirmek için, Çökertme Planı’nı tam anlamıyla hayata geçirmek için, özellikle diline dolamıştır. Objektif bakan herkes, olayın sorumlusunun AKP iktidarı olduğunu bilir. Onların dosyaları aramaya kalmış bir durumda. Bütün dosyalar düzenli aramaya dönüştürülür, ancak ortada ne fail var ne isim var ne kimin öldürdüğü var.    Kobanê eylemlerinde ölenler kimdi, öldürenler kimdi?   Ölenlerin yüzde 90’ı HDP’lidir. Tanıdığımız, yöneticilerimizin çocuklarıdır. Yargılamanın yapılmadığı 44 kişiyi kim öldürdü bilmiyoruz. Ancak ölüme götüren yol; sokağa çıkma yasağı ilan edildiği halde güvenlik güçleri bu yaşananları engellememiştir ve engellememekle sorumludur. Öldürenleri yakalamamakla sorumludur. Öldürenleri ortaya çıkarmamak, suçun kabulü anlamına geliyor. Defalarca soruşturma dosyasının açılması ve sorumluların tespit edilmesi çağrısında bulunduk. Ancak hükümet ve yargı üç maymunu oynamaya devam ediyor. Tek bir dosya üzerinden propagandasını yürütüyor.   HDP’nin 6-8 Ekim’de “sokağa çağırması” ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 Temmuz’da “sokağa çağırması” arasında nasıl bir fark var?    Siyasete bakarsınız, demokratik tepkilerin mahiyetini değerlendirecek olursak; esas itibariyle olaylar farklı olabilir. Sonuçta siyasilerin yaptığı çağrılardan söz ediyoruz. 15 Temmuz’da Erdoğan’ın çağrısıyla halkın sokağa çıktığını herkes biliyor. 250 kişi yaşamını yitirdi. O ölümlerden nasıl onlar sorumlu tutulamıyorsa, 6-8 Ekim’den de HDP sorumlu tutulamaz. Birde arada bir fark var, orada iktidar partisi var. Her türlü güç ve olanak kendilerinin elinde. En çok baskı, ötekileştirmeye maruz kalan, demokratik siyaset yürüten HDP’nin, demokratik arayış tarzı da miting, yürüyüş ve sokaktır. Adalet Yürüyüşü yapanlara bir söz söylenmiyor da, bizim Cizre’ye yürümemiz engelleniyor. Bu demokratik yöntemler, hükümeti denetleme yollarından biridir. Muhalefet partisi sadece Meclis’te konuşarak denetlemez. Demokratik tepki ve sokak anlamında hükümet üzerinde denetim mekanizması kurar. Bu çağrı hükümeti denetleme yollarından biridir. Çağrı, katliamı önleme çağrısıdır.    MA / Özgür Paksoy - Devran Toptaş