HDK: Krizden çıkışın yol haritası tecridin kaldırılmasıdır 2020-09-21 13:31:22 İSTANBUL - HDP'nin açıkladığı “Barış Deklarasyonu”nun önemine vurgu yapan HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, “Türkiye toplumunun krizden çıkışının yol haritası, tecridin bütünüyle ve kalıcı olarak kaldırılmasıdır” dedi.    Hakların Demokratik Kongresi (HDK), Hakların Demokratik Partisi’nin (HDP) 1 Eylül Dünya Barış Günü öncesinde kamuoyuna açıkladığı “Barışa Çağrı Deklarasyonu” ile ilgili Beyoğlu’nda bulunan merkez binasında basın toplantısı düzenledi. Açıklamaya, HDP İstanbul İl Örgütü Eşbaşkanı Elif Bulut ile birçok parti temsilcisi katıldı.    TARİHİN EN AĞIR KRİZİ    HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, Türkiye’nin ekonomi, siyaset, sağlık, ekoloji, uluslararası ilişkiler ve akla gelebilecek her alanda tarihinin en ağır krizini yaşadığını belirterek, ülkenin çöküşün eşiğinde olduğu uyarısında bulundu. İşsizlik ve yoksullaşmanın emekçiler arasında veba gibi hızla yayıldığına işaret eden Uğurlu, “Milyonlarca aile gelirini kaybetti ve kaybetmeye devam ediyor. Bunun arkasından, kış aylarında, işini ve gelirini kaybetmiş aileleri, kitlesel açlık tehlikesi bekliyor. Ekonominin bütün göstergelerinde aşırı bir bozulma söz konusu. Dolar ve Euro karşısında TL yerlerde sürünüyor. Merkez Bankası'nın (MB) döviz rezervleri 40 milyar dolar ekside. Bu yıl devletin ve özel sektörün yurtdışı borçlarının ödenmesi de çevrilmesi de imkansız. Bütçe büyük açık veriyor. Dış ticaret, uzun süredir ara mallar ithalatı yapılamadığı için imalat sanayi durma noktasına geldiği halde, hala büyük cari açık veriyor. Enerji, sağlık malzemesi ihtiyaçları, ilaç ve gıda gibi temel ithalat kalemlerini bile karşılayacak döviz mevcut değil. Salgın karşısında siyasi iktidar toplumu kaderine terk etti” dedi.    HALK KADERİNE TERK EDİLİDİ   Ekonominin durumu bu yöndeyken iktidarın salgını fırsata çevirme gayretinde olduğunu dile getiren Uğurlu, iktidarın pandemi döneminde yaptıklarını eleştirdi. Son günlerde Türk Tabipleri Birliği’nin (TBB) hedef gösterilmesine tepki gösteren Uğurlu, “Muhalif sesler, yargının sopa gibi kullanılması yoluyla susturuluyor, operasyonlar, gözaltılar, keyfi tutuklamalar, yasaklamalar birbirini izliyor. İzlenen politikayla, en çok kayıp veren kesimler arasında yer alan sağlık emekçilerinin tükenmeye zorlandığını dile getiren TBB, pandemiyle mücadelenin herkesi kendi başının çaresine bakmaya çağırmakla verilemeyeceğini, yasak fırsatçılığı yerine gerçek bilgilere dayalı halk sağlığı tedbirleri uygulanması gerektiğini hatırlattığı için hedef gösteriliyor. Burada hekimlerin ve tüm sağlık emekçilerinin haklarını halkın sağlık hakkıyla birlikte savunan TTB'nin yanında olduğumuzu da belirtiyoruz. Halkı kaderine terk etme ve baskı politikaları; halkın kendi yerel yönetimlerini seçme konusunda ortaya koyduğu açık irade kayyımlarla gasp edildi. Yaşama hakkı başta olmak üzere, en temel demokratik haklar, tamamen yok sayıldığı için, özellikle son ters Kürt şehirlerinde, halk pandeminin bütün etkilerine karşı kendi tedbirleri ve dayanışması dışında her türlü devlet korumasından yoksundur” diye konuştu.   Artan kadın cinayetlerine değinen Uğurlu, “İktidarın kadın düşmanı zihniyeti yüzünden failler cezasız kalıyor veya serbest bırakılan suçlular, şiddet eylemlerini bu defa kadın cinayetleri işleyerek tamamlıyor” diye belirtti.    ÇÖZÜMSÜZLÜK BAĞIMLILIĞI ARTIRIYOR   “Rejim ülke içindeki tıkanmışlığını Irak'ta, Suriye'de, Libya'da, Doğu Akdeniz'de ve Ege'de, bütün komşularla çatışma, askeri gerilimi yükseltme ve savaş ile aşmaya çalışıyor” diyen Uğurlu, dış politikaya dair şunları söyledi: “Suriye ve Libya örneğinde olduğu gibi on binlerce katil selefi cihatçıyı maaşa bağlıyor. Krizin hızla derinleştiği ve ülkenin bir duvara toslamanın eşiğine geldiği bir noktada kaynaklar halkın sağlığına ve temel ihtiyaçlarına değil; savaşa, çatışmaya, yolsuzluğa, sonsuz bir israf, şatafat ve gösterişe harcanmaya devam ediliyor. AKP-MHP iktidarı ve iktidarın devlet içindeki ortakları, ülkeyi ve halklarımızı yokluğa, yoksulluğa, çaresizliğe ve geri dönüşü çok uzun zaman içinde ve büyük maliyetlerle mümkün olacak yıkımlara sürüklüyor. Ekonomik çöküş, dış askeri maceralar ve içeride kutuplaşma, gerilim, çözümsüzlük ve çatışma siyasetlerinin ağır maliyetleri, Türkiye'yi her bakımdan emperyalist merkezlere bağımlılığını arttırıyor.”   ÖCALAN’IN SÖYLEMLERİNE VURGU    “Türkiye'nin demokrasi güçleri, işçi sınıfı, emekçiler, aydınlar, akademisyenler, sanatçılar, ülkeyi bu felaketli gidişten geri çevirmenin yolları üzerine yoğunlaşmak zorundadır. Ülkeyi yıkıma götüren politika tercihlerini hızla değiştirmeyi başaramazsak, çocuklarımızın ve torunlarımızın da gün yüzü görmeyecektir. Ve karanlık bir gelecek bizi bekliyor olacak” diyen Uğurlu, şöyle devam etti:  “Kutuplaşma, çatışma, çözümsüzlük ve güvenlikçi politikalar ve savaşın yerine diyalog müzakere ve barışı koyabildiğimiz zaman, çözülmez sanılan sorunların ne kadar kısa sürede sorun olmaktan çıkacağını göreceğiz. Çözümsüzlük ve çatışma politikalarının merkezinde Abdullah Öcalan'a yönelik tecrit politikaları yer alıyor. Öcalan'ın ‘silahları bir haftada bitiririm’ sözü, çıkarı savaştan yana olanların kabusudur. Türkiye'ye barış şansı verebilmek için, söylediklerini yapabileceğini defalarca ortaya koymuş Abdullah Öcalan'ın tecridi bir an önce sona erdirilmeli ve barışın önü açılmalıdır. Türkiye'nin barış ve çözüm şansı olursa; demokrasi için de şansı büyüyecektir. Barışın ve demokratik değerlerin hakim olduğu bir Türkiye ve Ortadoğu ülkelerinde demokratik değerlerin yükselmesinin hızlandırıcısı olacaktır.”    KRİZDEN ÇIKIŞ YOLU TECRİDİN KALDIRILMASI   Uğurlu, “Bugün barış istemek, ‘Tecride son verilsin’,  diyaloğun ve çözümün önü açılsın demek, Türkiye toplumuna krizden çıkışın yol haritasını ve başlangıç noktasını göstermektir. Bu bakımdan HDP'nin 1 Eylül ‘Barış Deklarasyonu’ kıymetlidir. Evet, biz de barış diyoruz ve bunu ısrarla tekrar ediyoruz. Emperyalist güçlere bağımlılığın son bulmasının; halkın refahının yükselmesinin yolu mutlaka barıştan geçmek zorunda. Barış ve çözümün ilk ve hızlandırıcı adımı ise tecridin bütünüyle ve kalıcı olarak kaldırılmasıdır. Şimdi demokrasi güçlerinin birlikte mücadele pratiklerini çoğaltma, bu yönde yeni yan yana geliş imkanlarını geliştirmenin şart olduğu zamanlardayız. Bütün siyasi güçlerin barış yönünde inisiyatif almasının ülkenin geleceği için elzem olduğu günlerdeyiz. Sendikaların ve emek meslek örgütlerinin, kadınların, demokratik kitle örgütlerinin, sivil inisiyatiflerin birlikte veya eş zamanlı veya birbirini besleyen barış yönlü pratikler geliştirmesinin tam zamanıdır. Biz ‘barış’ demeye ve ‘barış’ mücadelesini yükseltmek için çaba harcamaya devam edeceğiz. Bu ısrar, ülkeye ve halklarımıza borcumuzdur” ifadelerini kullandı.