Efrin'de süren trajedi BM tarafından belgelendi 2020-09-17 09:07:32   URFA - Türkiye ve bağlı Suriye Milli Ordusu’nun denetiminde bulunup, hemen her gün kaçırılma, işkence, fidye, tecavüz ve talan vakalarıyla gündeme gelen Efrin, derin bir trajedi içerisinde. Kentte yaşananlar son olarak BM Suriye Soruşturma Komisyonu tarafından hazırlanan raporla belgelendi.     Suriye’de 2011 yılında başlayan iç savaş kısa sürede tüm ülkeye yayılarak binlerce insanın yaşamına yitirmesine, binlercesinin de göç etmesine sebep oldu. Bu süreçte savaşın yaşanmadığı tek yer ise, Efrîn olarak kayıtlara geçti. Suriye’nin savaş yaşanmayan tek kenti olan Efrîn, o dönem ülkenin hemen her yerinde süren çatışmalardan kaçan insanların sığındıkları adeta tek limandı. Yaşanan bu göçlerle birlikte kentin nüfusu 1 milyona kadar ulaştı.    “Huzur kenti” olarak da tanımlanan şehirlerini hiçbir güce dayanmadan kendi öz gücüyle kentlerini yöneten Efrînliler, demokratik ulus projesi kapsamında birlik içinde, özgür, eşit ve adaletli bir yaşamı inşa ediyordu. Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO) sık sık saldırılarda bulunduğu kente 20 Ocak 2018 tarihine kadar özgün yapısını korumayı başardı.    58 GÜN BOYUNCA BOMBALANDI   Efrîn’de inşa edilen ortak yaşam AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sürekli tehdit olarak görüldü. Kente yönelik tehditler takvim yaprakları 20 Ocak 2018 tarihini gösterdiğinde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 79 uçak, yüzlerce tank, obüs, binlerce asker ve 25 bin kişilik selefi grup ile fiili saldırısına dönüştü. Demokratik Suriye Güçleri (QSD) ise, kazanımları korumak için kenti savunmaya başladı. TSK ve Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı paramiliter gruplar kenti 58 gün boyunca 21’inci yüzyılın teknolojik silahlarıyla havadan ve karadan bombardıman altına aldı.   Rusya’nın bölgedeki güçlerini çekip, hava sahasını açarak onay verdiği operasyona ABD, Avrupa Birliği ülkeleri, Birleşmiş Milletler ve NATO ise seyirci kaldı.    SELEFİ GRUPLAR YERLEŞTİRİLDİ   İki ayı yakın süre devam eden saldırılar sonucu 300’ü aşkın insan hayatını kaybetti. 400 bin civarında insan yerinden göç etmek zorunda bırakıldı. Kaçırılan kişilerin çoğunun akıbeti ise hala bilinmiyor. Kent, Türkiye’nin denetimine geçmesi ile birlikte selefi grupların yerleşkesi haline dönüştürüldü. 21’inci yüzyılda dünyanın gözü önünde kentin demografik yapısı değiştirildi.    ASİMİLASYON, TALAN, İŞKENCE VE TECAVÜZ   Kentte devreye sokulan asimilasyon politikalarının ilk adımı Kürt dili, kültürü ve sanatına yönelik yasaklarla atıldı. Kürtçe eğitim yasaklandı, anadilde eğitim veren okul ve üniversiteler kapatıldı, Osmanlı padişahlarının isimlerinin verildiği okullarda sadece Arapça ve Türkçe eğitim verilmeye başlandı. Yine köy, mahalle ve sokaklara Türkçe isimler verildi.    EFRİN ZEYTİNİNE ‘TÜRK ZEYTİNYAĞI’ ETİKETİ    Efrîn halkının ana geçim kaynağı zeytindi. 18-20 milyon arasında zeytin ağacı olduğu tahmin edilen kente yönelik saldırılar sonucu 15 bin hektarlık zeytin ağacı ve ormanlık alan yok edildi. Geriye kalan ağaçlardan toplanan zeytinler ise el konularak Türkiye’ye getirildi.  Efrin halkına ait olan zeytinler, “Türk zeytinyağı” etiketi ile Avrupa Birliği ülkelerine satıldı.    16 BİN TARİHİ ESER TÜRKİYE’YE TAŞINDI   Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan kentteki tarihi mekanlar ise uçaklarla bombalanarak tahrip edildi. Binlerce tarihi eser ÖSO grupları tarafından çalınarak, Türkiye pazarlarında satıldı. Bu konudaki kimi araştırmalara göre, şu ana kadar 16 binin üzerinde tarihi eser Türkiye’ye getirildi. Bu tarihi eserlerin akıbeti bilinmiyor.    İki buçuk yıldır Türkiye destekli ÖSO gruplarının denetiminde bulunan Efrîn, hemen her gün farklı bir trajediyle gündeme geliyor. Evde, sokakta ve tarlalarda kaçırılan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar işkence ve tecavüz ile karşı karşıya kalıyor. Yine birçoğu Türkiye’ye getirilerek tutuklanıp cezaevine konuluyor. Geçtiğimiz 23 Mayıs’ta Sultan Murat Tugayı üyeleri tarafından kaçırılan 16 yaşındaki Melek Nebih Xelil adlı bir kız çocuğunun cansız bedeni bir zeytinlikte bulunmuştu. Efrîn İnsan Hakları Örgütü, Mart 2018’den bu yana kadar 1564 kadına karşı suç işlendiğini ve bu suçların birçoğunun belgelendiğini yakın zaman önce açıklamıştı.    Burada yaşananlara dünyanın sessiz kaldığı Efrîn, aradan geçen zamanda “Huzur kenti” ismini aşama aşama insanlığa karşı suçların işlendiği bir merkeze bıraktı. Türkiye’de 1990’lı yıllarda başvurulan politikaların uygulandığı Efrîn’e yönelik saldırılara 58 gün boyunca direnen QSD, sivil katliamı engellemek için yerini Efrîn Kurtuluş Güçleri’ne (HRE) bırakmıştı. HRE ise 2 buçuk yıldır kentin kırsalına çekilerek, TSK ve ÖSO gruplarının saldırılarına karşı direniyor.     İŞKENCE, TALAN VE TECAVÜZ BELGELENDİ    Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde oluşturulan Suriye Soruşturma Komisyonu’nun kentte 11 Ocak ve 1 Temmuz 2020 tarihleri arasında yapılan incelemeler sonucunda hazırlayıp önceki gün yayımladığı rapor, Efrîn’de yaşanan işkence, rehin alma, tecavüz ve talanın açıkça yer aldığı bir belge oldu.    Açıklanan raporda Efrîn’de tutuklanan kişilerin yer altı cezaevlerinde tutulduklarına, kimi tutukluların ise akıbetlerinin bilinmediğine yer verildi. Yine gözaltına alınan sivillerin inançları ve etnik kökenleri nedeniyle sorguya tabi tutuldukları, günlerce işkenceye maruz kaldıkları belirtildi. Raporda, komisyonun görüştüğü bir çocuğa ilişkin ise şu bilgiler yer aldı: “Kürt bir çocuk, Efrîn merkez cezaevine gönderilmeden önce 5 ay boyunca SMO karargahında tutulduğunu, hem SMO hem de Türkçe konuşan yetkililer tarafından sorguladığını, eli kelepçeli ve gözleri bağlı tavandan asılı şekilde günlerce dövüldüğünü söyledi.”    ÇOCUĞA TOPLU TECAVÜZ    Raporda, belgelenen bir diğer suç ise Efrîn cezaevinde tutulan kadın ve erkeklere dönük cinsel şiddet vakaları oldu. SMO gruplarının erkek tutukluları bir çocuğun tecavüzüne tanık olmaya zorlandığı, bu çocuğun daha sonra toplu tecavüze uğradığı belirtilen raporda, cezaevinde kalan bir başka tutuklunun daha yine toplu tecavüze uğradığı kaydedildi.   KÜLTÜREL MİRAS YOK EDİLDİ    Raporda yer bulan bir diğer önemli bilgi, kentteki kültürel ve dini mirasın yok edilmesi oldu. Efrîn bölgesindeki Qastel Jindo, Qibar, Cindayris ve Sharran gibi birçok Êzidî mabedi ve mezarlığının bilinçli bir şekilde yağmalandığı ve tahrip edildiği kaydedildi.   DEMOGRAFİK YAPI DEĞİŞTİRİLİYOR    Yine Süleyman Şah Tugayı’nın Efrîn dışından gelen aileleri yerleştirmek amacıyla 3 kişiden az olan Kürt aileleri evlerinden çıkmaya zorladığı belirtilen raporda, Kürt ailelerin evlerinde ve topraklarında yaşamak için zorla vergiye tabi tutulduğu, yine mülkiyet belgesi talep edildiği, bu belgeye sahip olmayanların ise zorla evlerinden çıkarıldığı ve göçe zorlandıkları bilgileri yer aldı.   MA / Barış Polat