Ben û Sen'deki yıkımın kaydı: Fotoğraf politiktir

img

DİYARBAKIR - Ben û Sen'deki yıkımı belgeleyen yönetmen Ensar Özdemir, bitmeyen göç serüvenini belgelemek istediğini belirtirken, Tamer Pınar da, "Fotoğraf bana göre politiktir" diyerek amaçlarının yaşananları belgelemek olduğunu ifade etti. 

Diyarbakır'ın Yenişehir ilçesine bağlı Şehitlik Mahallesi'nin Ben û Sen Semti "kentsel dönüşüm" adı altında yıkıldı. Yıkılan semte kayyım eliyle AKP'nin yerel seçim projesi olan "Millet Bahçesi" yapılacağı belirtiliyor. 
 
Semtteki yıkımı, Diyarbakır Fotoğraf Sanatı Derneği'nden (DİFAK) bir grup fotoğrafçı, kayıt altına aldı. Ben û Sen "Bir kentin yiten hafızası" adıyla belgesel ve fotoğraf çalışması yapan Aylin Kızıl, Ensar Özdemir, Refik Tekin, Tamer Pınar, Türkan Kılıç Pınar, yok edilen bir yaşam alanına dair bir kayıt oluşturmayı amaçlıyor. 
 
7 Mayıs'ta DİFAK'ta düzenledikleri etkinlikle belgesel gösterimiyle fotoğraf sergisinin açılışını yapan fotoğrafçı Tamer Pınar ve yönetmen Ensar Özdemir, projeyi anlattı. 
 
Bölgeye dair yıkım kararıyla birlikte "Ne yapabiliriz" sorusu etrafında tartışma yürütürken böyle bir çalışmaya başlama fikrinin oluştuğunu, proje öncesinde de bölgeyi fotoğrafladıklarını belirten Ensar Özdemir, mahallenin 1990'lı yıllarda köyleri boşaltılan yurttaşların yaşadığı yer olduğuna dikkat çekerek, "Kendi istekleri dışında bir göçe zorlandılar ve şimdi tekrar kendi istekleri, iradeleri dışında oradan çıkarıldılar. Bizi oraya iten de bitmeyen göç serüveniydi. Böyle başladık" dedi. 
 
ADI KONULMAMIŞ KAMP
 
Özdemir, mahalledeki bir diğer durumu da şu sözlerle özetledi: "O mahallelerin birçoğu Suriyeliler. Suriye savaşında göçertilen, savaş olduğu için kaçanların büyük bir kısmı oraya yerleşmek zorunda kaldı. Aslında Ben û Sen adı konmayan mülteci kampı gibi. Zorunlu göçle gelip bir şekilde kendi imkanlarıyla hayat kurmaya çalışan insanlar. Biz hep diğer insanları konuşuyoruz ama Suriyelilerin durumu daha vahim." 
 
'KAMU YARARI YOK'
 
"Bir yerde kentsel dönüşüm yapılıyorsa yerinde dönüşüm yapılır. Yıkılanın yerine yapılan yapı hak sahibine verilir. O alanda olmuyorsa bile başka alanda ev yapılarak verilir. Ancak orada millet bahçesi yapılacak, birçoğunun evleri tapusuz. İnsanlara 'oradan çıkacaksınız' denilmiş ama nereye gidebileceklerine dair bir hazırlık yapılmamış. Konutların tapusuz olmasından kaynaklı da birçok kişiye komik rakamlar verilmiş. Maksimum 90 bin TL verilmiş. Hukukçular şunu söylüyor; bir yerde kamulaştırma yapılması için üstün kamu yararı şartı var. Nedir bu; o bölgede kamu adına çok önemli bir şey yapılacaksa bireylerin mülkiyet hakkı kısıtlanabilir. Ama Millet Bahçesi üstün bir kamu yararı barındırmıyor" diye konuştu. 
 
'KENTLERİN KİMLİKLERİ KAYBOLUYOR'
 
İnsanların büyük bölümünün yasal haklarını bilmemesinden kaynaklı bir yere başvuramadığını aktaran Özdemir, bu anlamda insan hakları örgütleri ve barolara çok ciddi iş düştüğünü söyledi. Yıkımla birlikte kentin dokusunun da yok edildiğine işaret eden Özdemir, "Ben bir sürü şehir geziyorum. Kaldırım taşından tutun sokak lambasına kadar tüm şehirler birbirine benziyor. Bırakın aynı sokakta dolaşmayı başka yere gittiğinde bazen hangi şehirde olduğunu unutuyorsun. Sorun bu, yoksa Diyarbakır'ın kendine ait mimarisi yok mu? Hepimiz biliyoruz ki var. Diyarbakır'ın bazalt taşı var. Mardin'in bir mimarisi var. Ama şu anda her kent birbirine benziyor. Yürürken hangi şehirde olduğunu unutuyorsun. Hangi mahallede olduğunu unutuyorsun, kentlerin kimlikleri kayboldu. Sur'dan çıktıktan sonra Diyarbakır'da olduğunuzu unutuyorsunuz. Çünkü dediğim gibi ha Ankara Kızılay caddesinde yürümüşsünüz, ha Diyarbakır'da Mahabad'da, Diclekent'te yürümüşsünüz aynı." 
 
Ben û Sen'de insanların yaşama koşullarının kötü olduğunu ancak bunun yerinde dönüşümle giderilebileceğini söyleyen Özdemir, "Diyarbakır'da yapılan bir müftülük binası Ben û Sen'de yapılmış bildiğin saray. Basitçe bir hesaplama yapılsın. Oradaki parayla 2 tane Ben û Sen de inşa edilir, yanına da mütevazi 5-10 tane de cami yapılır."
 
YIKIMI BELGELEDİLER
 
Bu çalışmaya başlarken yıkımı önlemeye güçlerinin yetmeyeceğini bildiklerini dile getiren Özdemir, "Bizim yapacağımız şey hafıza oluşturmak, belgelemek. Olur da ileride onarıcı hukuk sistemi devreye girdiğinde geriye dönüp baktıklarında a burada böyle bir şeyde yaşanmış desinler. Ben daha demokratik bir toplumda yaşıyor olsaydım fotoğraf için başka bir şey çalışırdım. Ama yaşadığımız yerde bir sorun varsa bunu belgelemeye çalışıyorum" diye belirtti. 
 
Tamer Pınar ise, daha önceki yıkılan mahallelerden TOKİ'ye yerleşen insanların beton içinde bir yaşama alışamadığını dile getirerek, "TOKİ'lerde komşuluk ilişkisi yok. Orada herkes birbirine yardım ediyordu, insanlar mahallesinde gezebiliyordu, sokakta oturuyordu. Biz bunu kendimizden görüyorduk. Kendimden örnek vereyim, ben Fiskaya'da doğum, Bağlar'da büyüdüm. Mahalle çok farklı bir şey, beton bambaşka bir şey" dedi. 
 
Diyarbakır Surlarının UNESCO tarafından Dünya Mirasları Listesi'ne alınmasının bir nedeninin de ilçe içindeki yaşam olduğuna işaret eden Pınar, "Aslında Sur'u Sur yapan oradaki yaşamdı. Oradaki renkli sokaklardı. Ben û Sen'de çocuklar sokakta oynuyor, özgür ama bu yaşama da müdahale var. Birinin evinde bir tencere yemek pişiyorsa, o mahallede en azından 3-5 komşunun doyma garantisi var. Ciddi bir dayanışmadır bu. Hem sen bu kültüre saldır, yok et, ortadan kaldır sonra dönüp mahalle kültürü bizim geçmişimizde şöyle bir kültürümüz vardı de. Geriye dönük samimiyetsiz bir durum var" diye ifade etti. 
 
SALDIRI HAFIZAYA YÖNELİK
 
Ortadaki ana sorunun hafızaya yönelik saldırı olduğunu belirten Pınar, "Oradaki çocuklar yarın gittikleri zaman ben şu okulda okudum diyemeyecekler, ben şu sokakta oyun oynadım diyemeyecek çünkü sokak kalmamış. Hafızaları yok. 90'larda zaten bir hafıza kaybına uğramışlar. Burada da ikinci defa aynı şeyi git diyerek yaşatıyorsun" dedi. 
 
Amaçlarının belge toplayarak hafıza oluşturmak olduğunu söyleyen Pınar, "Fotoğraf bana göre politiktir. Sanatın kendisi politik olmalıdır. 2 yıl boyunca sokak sokak, kapıları, pencerelerini çektim tüm Diyarbakır ve ilçelerinin. Elimizde kayıt olsun, envanter olsun dedim. O kadar zulüm, problem var,  fotoğrafçılar olarak amacımız bunu belgelemek. Yarın bir şey olursa al fotoğraflar bizde var deriz. Ben kendimi sorumlu hissediyorum ve vicdan azabı çekiyorum. Bir fotoğrafçı olarak bunu benim yapmam gerekiyor" diye ifade etti. 
 
MA / Dicle Müftüoğlu