'Efrin'le alınacak en büyük ders ulusal birlik'

img

İSTANBUL – "Efrin'le alınacak en büyük ders ulusal birlik ihtiyacı" diyen HDP İstanbul İl Eşbaşkanı Esengül Demir, “Özellikle Şengal işgali ardından Kerkük ve en son Efrin’e yönelik saldırılar; Kürtlerin bir arada olması, birlikte adımlarını atması ve bu konuda gecikmeden hızla gereken bütün koşulları zorlaması gerektiğini açığa çıkardı” dedi. 

Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul İl Eşbaşkanı Esengül Demir, Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve beraberindeki ÖSO gruplarının Efrin kent merkezine girişini, sonrasında yaşanan yağma görüntülerini ve Efrin savaşının Kürtler açısından hangi aşamaya evirileceğine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 
 
‘SAVAŞ SONRASI GANİMET BÖLÜŞÜMÜ HAVASI’
 
TSK ve ona bağlı ÖSO’nun büyük bir direnişle karşılaştığını söyleyen Demir, “Efrin’de bu direniş yürütülürken sivil halk oradan asla çekilmeyi düşünmedi. Çocuk kadın Efrin halkı orada kalmayı tercih etti. Nitekim Kürdistan’ın başka kentlerinden de Efrin halkına destek olmak üzere insanlar yollara döküldü. Fakat hava saldırılarının sivillere yönelik alanlara müdahale etmesi, en son hastanenin bombalanmasından sonra orada sivil halkın büyük bir katliam altında kalacağı düşüncesiyle Efrin Meclisi ve oradaki güçler sivil halkı çıkartma ve oradaki savaşı başka bir boyutta sürdürme kararı aldılar. Gerçekten de Türkiye Cumhuriyeti gözü dönmüş bir şekilde sivil halkı katletmek üzere yola çıkmıştı. O yüzden de sivilleri kentten çıkaran güçler, yeni bir taktiksel hamle ile Efrin’i korumaya devam edecek” dedi. Kentten göç etmek zorunda kalan Efrin halkının evlerinin talan edildiğini hatırlatan Demir, “Az çok bilip tahmin ettiğimiz bu yöntemi, Suriye’nin pek çok yerinde özellikle IŞİD barbarlarının yaptığı benzer uygulamaları TSK ile beraber Efrin’e giden ÖSO katilleri de uyguladı. Görüntülerde tam bir savaş sonrası ganimet bölüşümü havası var ve bu bütün dünyanın gözü önünde gerçekleşti” diyerek tepki gösterdi.
 
‘HEM KÜRTLERE HEM KEMALİSTLERE VERİLEN MESAJ’
 
Efrin kent merkezine giriş tarihinin 18 Mart Çanakkale Kurtuluş’una denk gelmesiyle Kürt halkı ve Kemalistlere mesaj verilmek istendiğini belirten Demir, şöyle devam etti: “Kürtlere verilen mesaj emperyalizme karşı verilen mücadele sonucunda elde edilen Kurtuluş Savaşı ve yeni bir ülke ile gelecek kurma noktasında Kürtlerle ortaklaşmanın bittiği ve kesildiği mesajıydı. İkincisi de aslında Kemalistlere verilen mesajdı. Ulus devlet kurulmasında TC’nin kurulma aşamalarında tarihi bir dönemeç olan Kurtuluş Savaşı’yla aynı tarihe denk getirilmesi Kemalistler için de Kemalist ideolojinin ve Cumhuriyetin bittiği mesajıydı. Kürtler zaten bu mesajı uzun süredir almıştı. AKP-MHP ortaklığında yeni kurulan sistemde Kürtlere yer olmadığı gösterilmişti. 2 yıldır da hem Türkiye’de hem Kürdistan illerinde devam eden yıkım, şehirleri yok etme ve Kürt siyaseti üzerindeki baskılarla Türkiye bu mesajı çoktan net bir şekilde vermişti. Ama ülkedeki Cumhuriyetin savunucusu, kurucu temsiliyeti olan Kemalistler bu mesajı uzun süredir almak istemiyorlardı. Bence Efrin işgali ile de onlara da bu mesaj çok net bir şekilde verildi. Yeni kurucu ögelerin içinde onların tarihsel hiçbir değerinin yer almadığı ve yok edilerek onun yerine başka bir şeyin örüleceği mesajı aktarılmış oldu.”
 
‘KÜRTLERİN ORTAK GELECEK KURGUSU KALMADI’
 
Kürtlerin ilk kırılmayı Roboski’de yaşadığını belirten Demir, Suriye savaşı ve Kürt illerindeki yıkımla beraber bunun daha da derinleştiğini söyledi. Efrin ile birlikte Kürtlerin birlikte yaşama koşulları noktasında büyük bir kırılmayı daha yaşadığını ifade eden Demir, Kürtlerin yeni sorgulama süreci ile bu pozisyonu değerlendirmesi gerektiğini kaydetti. Demir, devamla şunları söyledi: “Sadece Türkiye’de değil, 4 parçada böyle. Bugün Irak hükümetiyle yapılan ortaklıklar, emperyal güçlerin ortak tutumları Kürtlerin bu coğrafyada statü elde etmesi ve geleceğine dair yaşamlarını diğer halklarla beraber ortak kurması yönünde büyük bir engel var. Kürtler bu süreci yeniden değerlendirecektir. Hem IŞİD’in oradan uzaklaştırılması yönünde gösterdikleri büyük emek, çaba ki Kürtler olmasaydı IŞİD Avrupa’ya dayanmış pozisyondaydı. Emperyalist güçler ve ulus devletler bu konuda Kürtleri kullanabilir bir güç olarak zaten düşündüler. Fakat gerçekliğin bu olmadığını herkes gördü. Kürtler bu saatten sonra kendi uluslarını ve çıkarlarını düşünen pozisyonda olacaktır. Öncelikle kendi çıkarları ve halkının çıkarları olacaktır. Ondan sonra diğer güçlerle beraber çıkarları doğrultusunda bir konsensüse varma koşulu varsa onu da zorlayacaklardır.”
 
‘EFRİN’LE ALINACAK EN BÜYÜK DERS ULUSAL BİRLİK İHTİYACI’
 
Tam da böylesi bir tablo karşısında Kürtler için bu süreçte alınabilecek en büyük dersin ulusal birlik ihtiyacı olduğunun altını çizen Demir, “Şimdiye kadar dillendiriliyordu fakat bu yaşanan örnekler özellikle Şengal işgali ardından Kerkük ve en son Efrin’e yönelik saldırılar; Kürtlerin bir arada olması, birlikte adımlarını atması ve bu konuda gecikmeden hızla gereken bütün koşulları zorlaması gerektiğini açığa çıkardı. Emperyal güçlerin orada yürüttüğü politika Kürtler arasında birlik olmamasından kaynaklanıyor zaten. Kürtler bir arada olma, hareket etme, güçlerini birleştirme noktasında anlaşırlarsa oradaki o emperyal güçlerin Türkiye’nin, Suriye’nin Irak hükümeti güçlerinin zayıflayacağı ve Kürtlerin geleceğine dair kendi pozisyonlarını belirlemesinde etkili olacağını düşünüyorum” dedi. 
 
'EFRİN’DE YAŞAYAN HALK KİM?'
 
Batı’nın Erdoğan’ın mülteci kozuna teslim olduğunu söyleyen Demir, “Türkiye’ye gelmiş olan 3 milyona varan Suriyeli mültecinin Suriye topraklarına yerleştirileceği sözü kendisiyle çelişik bir durumu da barındırıyor. Efrin işgal ve tehlike altında olan bir toprak değildi, tam tersine Efrin Suriye’nin en güvenli bölgelerinden biriydi. IŞİD saldırılarından korkan binlerce insan Efrin’i tercih etmişlerdi. Orada hala kendi kendilerini idame ettirebilecek ekonomik alt yapı da var. Tarım yapılabiliyor, zeytincilik yapılabiliyor, zeytinyağı üretilebiliyor, hayvancılık var. Dolayısıyla kendi kendine yetebilen, kucak açtıkları halkları da bir şekilde besleyebilen potansiyeli olan barışçıl bir toprağı sen işgal ediyorsun. Ve oraya Suriyeli mültecileri yerleştireceğini söylüyorsun. Peki oradan göç etmek zorunda kalan bir milyona yakın insan kim?” diye sordu.
 
“Asıl toprak sahibi olan insanları sen oradan alıp onların yerine başka mülteci grubunu getireceğini söylüyorsun” diyen Demir, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu tam da demografik yapıyı değiştirmeye yönelik bir politikadır. Çünkü Efrin’de ağırlıklı olarak Kürt nüfusu var. Elbette Arap, Süryani başka halklardan da insanlar var. Dolayısıyla Kürtleri oradan uzaklaştırmak bunun yerine Arap Suriyelileri yerleştirerek aslında Suriye sınırını kendine göre güvenli bir pozisyona, Kürtlerden temizleyip arındırarak Arap yerleşim alanına çevirme idealini çok iyi bir şekilde bu yolla lanse ediyor."
 
'ASIL NEDEN ULUSLARARASI SİLAH TİCARETİ YÜRÜTMEK'
 
Türkiye’nin amacının bir Arap koridoru oluşturmak, Kürtleri sınırdan uzaklaştırmak ve batıya karşı mülteci kartını sürekli kullanmak olduğunun altını çizen Demir, “Binlerce mülteciyi batıya salabileceklerini, onların ekonomik sosyal sorunlarıyla yüz yüze kalabileceği söylemi ve tehdidi batının bunu hala geçerli görüyor olması başlı başına bir problem. Mülteci kartının tek başına yeterli olmadığını asıl nedenin uluslararası silah ticaretini yürütmek olduğunu da görmek gerekir.  Ortadoğu’da savaşın bitmemesi gerekir, bu karışıklığın devam etmesi lazım ki bu silah tüccarları bu devinimden paylarını alsınlar” dedi. 
 
‘KAWA HEYKELİNİ ÖSO TSK’DEN BAĞIMSIZ YIKMADI’
 
Demirci Kawa’nın heykelinin yıkılmasına dikkat çeken Demir, şunları ifade etti: “Zalim Dehak’a karşı mücadele eden Demirci Kawa, Kürtler için tarihleri boyunca kendilerine zulüm, baskı uygulayan iktidarlara karşı yürütülen mücadelenin de simgesidir. Aynı şey daha önce burada Pir Sultan Abdal heykeline de yapılmıştı. IŞİD’in tarihi kent Palmira’yı yok ederken, heykelleri yerle bir edişini de biliyoruz. Bu düşünce, bir tarihi kültürel değerleri yok etme üzerine kuruludur. Ama asıl önemlisi TSK’nın kontrolünde olan ÖSO’nun bunu tek başına yaptığı düşünülemez. Bu bilinçli olarak yapılan bir şeydir. Kürtler aynı zamanda Ortadoğu ve Türkiye’de başka zalimlere karşı da mücadele yürütüyor. Yani 40 yıldır yürütülen diktatör rejimlerine, zalimlere karşı verilen bir mücadele var ve Kürtlerle Kawa’nın simgesel birlikteliği bundan geliyor.” 
 
‘DEĞERLERİNİZİ YERLE BİR EDİYORUZ MESAJI VERİYORLAR’
 
16 yıldır ülkeyi yöneten Erdoğan ve AKP’nin bütün toplumsal kesimlere büyük baskılar uyguladığını sözlerine ekleyen Demir, “Kürtlere şunu söylüyor aslında. ‘Sizin değerlerinizi yerle bir ediyoruz. Sizin mücadeleniz burada bitmiştir. Siz buradan zaferle, özgürlükle çıkmayacaksınız, biz sizin bütün bu taleplerinizi yerle bir edeceğiz. Önce simgesel değerlerinizden, hayatınızdan, yerleşim alanlarınızdan başlıyoruz. Topyekûn yok etme hareketimizi sürdüreceğiz’ mesajını veriyor. Dolayısıyla Kürtler açısından Kawa heykelinin yerle bir edilmesi bir başka kırılmayı yaratmıştır. Yani bugün AKP’ye oy veren Kürtler üzerinde de ciddi bir kırılma yaratmıştır. Ve bu ülkedeki sıradan bir vatandaş bile ‘bir heykelden ne ister, niye bir heykelden öç alma, hınç alma yolu ve yöntemi uygulanır?’ diye kendisine bence soruyordur. Nitekim Newroz çalışmaları için sokağa çıktığımızda TSK’nın Kürtleri özgürleştirdi söyleminin halk tarafından desteklenmediğini de gördük” dedi.
 
‘ÖCALAN KÜRTLERİ NEWROZ HALKI DİYE TANIMLAR’
 
Yaşanan süreci “Kürtler kaybetti” üzerinden düşünmenin mümkün olmadığını söyleyen Demir, “Burada mücadelenin bittiği gibi yanılsamaya asla düşmemek gerekir. Bu başka bir evredir. Kürtler bin yıllardır aslında mücadele yürütüyor ama son 40 yıldır da dünya tarihinde yer etmiş büyük bir mücadele yürütüyor. Mücadeleyi sadece kendileri için de yapmıyor, bütün mazlum halklar için yürütüyor. Sayın Abdullah Öcalan Kürtleri ‘Newroz halkı’ diye tanımlar. Newroz halkının en umutsuz gibi görünen en zor koşullarda bir kıvılcımla yeni bir mücadele hattı ördüğünü ve başka bir boyutuyla başladığını ifade eder. Kendisinin tutsaklık yıllarında ‘Kürtler tüketildi yok edildi’ denilen dönemlerde Kürtler yeni bir çıkış yapmışlardır. Önderleri şuan tutsaktır; ama ona rağmen onun tohumunu attığı mücadele 4 tarafta devam ediyor. Toplumun en mutsuz ve umutsuz olduğu dönemlerde Amed Zindanında Mazlum Doğan’ın bedenini ateşe vermesi Kürtler için başka bir ateşin kıvılcımının başlatılması oldu, mücadele oradan başka bir boyuta sıçradı. Bugünler geçiş süreçleridir, mücadeleyi yeniden başka boyutuyla sürdürme, ele alma, ittifaklarını yeniden gözden geçirme ve bir bütün olarak Kürt halkının ideolojik olarak ulus perspektifiyle mücadelesi başka bir boyuta evrilecektir. Buna hiç kuşkumuz yoktur ve buradan daha da güçlenerek çıkacağından eminiz” diye belirtti.
 
‘TÜRKİYE EFRİN’E ZAFERLE GİRMEDİ’
 
AKP, MHP, CHP, medyanın el birliğiyle büyük bir zafer kazanılacağının havasını oluşturduğunu kaydeden Demir, “NATO’nun en büyük ordularından bir tanesi 60 günde Efrin’e giremedi. Orada insanlar Türk ordusuna karşı direndi. Bu direniş büyük bir direniştir. Türkiye Efrin’e girerken zaferle girmedi, Efrin’e girdiğinde boş bir şehirle karşılaştı. Burada da hayal kırıklığı oluştu çünkü onların arzusu oraya büyük zafer ve coşkuyla girecekleri, bütün kenti yakıp yıkacaklarını, o zafer sarhoşluğuyla kamuoyuna lanse edecekleri, seçim aracı olarak kullanma hedefleriydi; ama hayal kırıklığı oldu. Girdikleri şehir merkezi boştu. O zafer hevesi kursaklarında kaldı. Efrin güçleri iyi bir taktik yürüttüler. Mücadeleyi aylarca sürdürdüler ama realitenin de farkına vararak, oradaki sivil halkı da koruyan yerden son gün bu taktiği gerçekleştirmesi Türkiye’nin boşa düşürülmesi anlamına geldi. O anlamda önemlidir. Türkiye sürekli toplumlar üzerinde etkisi ve sempatisi olan algıları yok etmek üzere karşı hamleler yapmaya çalışıyor. Bunu basın yayın aracılığıyla, yalan üzerine kurduğu dille yapıyor. Ama her seferinde ellerinde patlıyor.”
 
MA / Necla Demir