Bayındır: Tecride karşı toplumsal dinamikler hareket geçmeli 2021-02-06 09:04:11 DİYARBAKIR - İktidarın tecrit politikasıyla Kürt halkına ve Türkiye toplumuna yönelik boğma siyaseti yürüttüğünü belirten DBP Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, tecride karşı toplumsal dinamiklerin harekete geçmesi gerektiğini söyledi.  Uluslararası komployla 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılıp, 15 Şubat 1999’da Türkiye’ye teslim edilen PKK lideri Abdullah Öcalan, 22 yıldır İmralı Yüksek Güvenlikli F Tipi Cezaevi’nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutuluyor. Öcalan’a yönelik uluslararası komplo, bir kez daha cezaevlerinde tecride karşı başlatılan açlık grevi eylemleriyle karşılanıyor. Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Keskin Bayındır, Öcalan’a yönelik sürdürülen tecrit ve yansımaları, açlık grevi eylemleri ve tecride karşı sürdürdükleri kampanyaya dair ajansımızın sorularını yanıtladı.     PKK Lideri Öcalan 22 yıldır tecrit altında. İmralı Adası’nı ve tecridi nasıl tanımlıyorsunuz?   İmralı Adası, Kürt halkına yönelik savaş startının verildiği ve bunun bir politikaya dönüştürülmesinin ilk adresidir. Sayın Öcalan, Kürt halkı ve Ortadoğu halklarına öncülük eden pozisyonundan kaynaklı tecrit altında tutuluyor. Bu aynı zamanda AKP-MHP iktidarının Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarının ısrarıdır. Bu anlamda 5 Nisan 2015’ten bu yana ağırlaştırılan mutlak tecrit, İmralı Adası’nın bir laboratuvar olduğunu gösteriyor. Çözümsüzlük burada tecritle başlıyor. Bunu AKP-MHP iktidarının Kürt halkına, Kürt siyasetine baskı ve saldırılarından açık bir şekilde görebiliriz. Tecrit İmralı ile sınırlı değil. İmralı’dan başlayıp Kürt halkına, Türkiye toplumuna yayılarak, yönetim biçimi haline getirilmek isteniyor.     Tecridin İmralı ile sınırlı olmadığını söylediniz. Kürtlere, Türkiye toplumuna yansımaları neler oluyor?   AKP-MHP iktidarı, Sayın Öcalan’ın sorunların yegane çözümüne dair fikir ve düşüncelerinin toplumla buluşmasını engelleyerek, bütün kesimlere yönelik boğma siyaseti yürütüyor.   Dikkat ederseniz İmralı’da devreye konulan uygulamalar, hemen sonra Kürt halkına, siyasetine, kurumlarına, temsilcilerine saldırılarla devam ediyor. Bugün üniversitelere kayyım, yine sivil toplum örgütlerine kayyım tehditleri, demokratik iradeyi gasp etme, etki alanlarını sınırlandırma, boğmaya yönelik bütün politikaların altındaki temel olgu, tecrit sistemidir. AKP ve MHP bununla toplumsal iradeyi kırma ve ömrünü uzatmaya çalışıyor. Bu nedenle İmralı’da tecrit sadece Kürdistan’la da sınırlı değil, Türkiye toplumuna, bütün demokratik kitle örgütlerine, nerede olursa olsun bütün demokratik iradelere baskı oluşturmaya yönelik bir durum söz konusu. Bugün tecrit Kürt halkı üzerinde uygulanan bir sistem olmaktan öte, tüm Türkiye toplumunun AKP-MHP tarafından nasıl yönetilmek istendiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. O nedenle tecrit sadece Kürt halkının bir sorunu olmaktan çıkarak, Türkiye toplumunun bir meselesi haline geldi. AKP-MHP iktidarı, Sayın Öcalan’ın sorunların yegane çözümüne dair fikir ve düşüncelerinin toplumla buluşmasını engelleyerek, bütün kesimlere yönelik boğma siyaseti yürütüyor. İktidarın günümüz uygulamalarından bunu net bir şekilde görmek mümkün.    Röportajımız öncesi iktidarın reform hazırlıklarını konuşurken, Türkiye’nin demokrasi sorununun tecritle bağlantılı olduğuna dikkat çektiniz. Tecritte ısrar sürerken, “reform” demokrasi sorununu çözer mi?   Avrupa Birliği’nin (AB) Türkiye’ye dayattığı sınırlı açıklamalarla da olsa, AKP-MHP iktidarının reform söylemleri Türkiye toplumunu önümüzdeki süreçte demokratik zemine çıkarmayacaktır. AKP-MHP eliyle gerçekleştirilen bu uygulamalardan vazgeçilmesinin, Türkiye ve Kürdistan toplumunun demokratikleşmesi, halkların toplumsal ve siyasal anlamda örgütlenmesi, hak ve özgürlüklerin önünün açabilmesinin yegane adreslerinden biri İmralı’dır. Bunun tecrit sisteminin kaldırılmasıyla başlaması gerektiğini vurguluyoruz. Buradan başlayan bir olgu, Kürtlere geniş ölçüde yayılan bir siyasetten bahsediyoruz. Yoksa reformlar Türkiye’yi mevcut krizden, kaostan, toplumsal ve siyasal çözümsüzlükten kurtarmayacaktır.   Belli ölçülerde küresel sermeyenin rahat çalışmasını güvence altına alabilecek reformlar ortaya konulabilir ama Kürt sorununun çözümüne ilişkin ekonomik ve siyasal kutuplaşmanın bu kadar derinleştiği, mesafenin bu kadar açıldığı bir dönemde, bunlar Türkiye’ye çözüm olmayacaktır. Bu nedenle Türkiye’deki bütün demokratik dinamiklerin odağını tecride çekerek, İmralı tecridine son verilmesini sağlamalıyız. Ancak bu şekilde çözüm sağlayabiliriz.   Tecridin sonlandırılması Kürt sorunu başta olmak üzere dikkat çektiğiniz sorunların çözümünü sağlar mı?   Kürt sorununun çözümüne ilişkin yaklaşımın İmralı’dan bağımsız olduğunu söyleyemeyiz. Birbiriyle ilişkili, birbiriyle bağlantılı iki gerçeklik, iki olgu. Sayın Öcalan Kürt Halk Önderi olarak ifade edilen, 2013-2015 sürecinde ortaya koyduğu demokratik çözüm perspektifleriyle Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarına ilişkin tarihsel anlamda bir çözüm haritası ortaya koydu. Bunun hem Kürdistan’da hem Türkiye’de nasıl bir karşılık bulduğu hafızalarda. Bu konuda çözüm perspektiflerinin hiçbir zaman güncelliğini kaybetmediğini, özellikle Kürt sorunu ve Ortadoğu’ya ilişkin çözüm perspektiflerinin kendini dayattığı bir dönemi yaşıyoruz. Sayın Öcalan’ın yol haritası üzerinden toplumların bir araya gelme arayışını ve çözüm umutlarını ortaya çıkardığı 2013-2015 yılları bizlere net bir şekilde ifade ediyor: Sayın Öcalan, fikir ve düşüncelerini Türkiye toplumuna, Kürt halkına rahat bir şekilde avukat ve ailesiyle ifade edebilirse, bu kadar derinleşmiş, uçuruma giden siyasal bir atmosferi rahat bir şekilde çözüme evirebilir.  Bu anlamda hem Kürt sorunun çözümü hem Türkiye’de kriz haline gelen sorunların çözümü için İmralı tecridinin kırılması ve Sayın Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması, bütün fikirlerinin kamuoyuyla açık hale getirilmesinin yolu oluşturulmalıdır.   Cezaevlerinde tecride ve hak ihlallerine karşı başlatılan açlık grevi eylemleri iki ayı geride bıraktı. Daha önce DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde başlatılan ve 200 gün süren açlık grevi eylemleri oldu. Sözler verildi, görüşmelerin önünde hukuki bir engel olmadığı açıklandı. Ancak yine aynı noktaya gelindi…    Artık AKP-MHP iktidarının dönemsel olarak tecrit politikasını kaldırmasıyla mücadelemizi durdurma noktasında değiliz. Tecridin bir bütün olarak Türkiye ve Kürdistan’daki sorunların çözümüne ilişkin stratejik anlamda parçalanması ve dağıtılması hedefiyle hareket ediyoruz.   AKP-MHP iktidarının siyasi tutsakların geliştirmiş olduğu direniş karşısında ciddi anlamda zorlanıyor. Bu zorlama sonucunda 2019’da kısmi de olsa İmralı’da avukat görüşü sağlandı. Ancak bunu kendi hedefleri ve pragmatist politikaları doğrultusunda kullandığını görebiliyoruz. Nitekim Adalet Bakanı’nın açıklamasına rağmen kısa bir süre sonra görüşmelerin tamamıyla kesilmesi, ne kadar pragmatist yaklaştığını net bir şekilde ortaya koydu. Ne Kürt halkı ne biz Kürt siyaseti, artık AKP-MHP iktidarının dönemsel olarak Sayın Öcalan üzerindeki tecrit politikasını kaldırmasıyla mücadelemizi durdurma noktasında değiliz. İmralı üzerindeki tecridin sadece dönemsel olarak değil, kendi ihtiyaçları doğrultusunda kaldıran değil, bir bütün olarak Türkiye ve Kürdistan’daki sorunların çözümüne ilişkin stratejik anlamda parçalanması ve dağıtılması, böylesi bir sürecin yaşanmaması için bir bütün olarak mücadele etme hedefiyle hareket ediyoruz. Kürt halkı gerek siyasi tutsakların, gerek halkın geliştirmiş olduğu mücadele ekseninde kısmi olarak belli bir görüşme sonucunda mücadeleyi durdurma pozisyonunda kesinlikle olmayacaktır. Geçmişte defalarca uygulamasını gördük. AKP dönemsel bunu kendi politikasına göre uyguladı ve önümüzdeki süreçte uygulama ihtimali olan bir yerde duruyor. Hedef ve amacımız, bütün Türkiye toplumuyla bir ortak noktada İmralı tecrit sistemini hem zihniyet olarak hem çözümsüzlüğün ilk adresi olmaktan çıkartarak, çözümün yegane adresi olduğunu göstereceğiz.   Tutsaklar eylemiyle aynı zamanda Kürtlere, Kürt siyasetine, Türkiye toplumuna mesaj veriyor. Toplumda duyarlılık sorunu var. Bu tarihsel sorumluluğu ve bu kadar kritik bir meseleyi tutsakların omuzlarına yüklenmemesi gerekiyor. Bu sorunun özellikle biz siyasal ve politik kurumlardan kaynaklandığını biliyoruz. Ancak bu konuda yoğun arayışlarımız var. Kürt halkını ve Türkiye toplumunu hem siyasi tutsakların sesi olmaya, aynı zamanda üstlendiği tarihi sorumluluğu onların üzerinden alarak mücadeleyi yürütmeye çağırıyoruz. Temel sorunların çözüm gücü olarak toplumsal dinamiklerin harekete geçmesi gerekiyor. Hiç birimiz böyle bir sorumsuzlukla hareket etme pozisyonumuz olmamalıyız. Bu toplum artık cezaevlerinde ölümlerin yaşanmasını kabul etmeyecektir. Bu anlamda temel sorumluluk bizlere düşüyor. Bu konuda mücadeleyi de en büyük yükünü de kaldıracağız ve öncülük edeceğiz.   Türkiye’nin yüz yıllık temel meselesi haline gelen Kürt sorununun çözümüne ilişkin kurucu bir aklın ortay çıkması, Türkiye’yi önümüzdeki süreçte aydınlık bir noktaya çıkaracaktır. Bu coğrafyamızdaki bütün ekonomik yer altı yer üstü kaynakların savaşa harcanmasına değil, toplumun geleceğine harcanması demektir. Türkiye’nin rahatlıkla ileriye atılım sağlayabilecek bir noktaya gelmesi anlamına geliyor. Yakında tarihte deneyimlenmiş olarak bugün yegane sorunların çözümü Sayın Öcalan’dır. Çünkü Kürt sorunu çözümsüzlüğünde ısrar, Kürt halkına askeri anlamda savaş, Türkiye’ye yaklaşık 500 milyar dolara mal olan bir kaynağın savaşa gitmesi demektir. Tecritten vazgeçiş, uçurum kenarına gelmiş toplumsal kutuplaştırmanın önümüzdeki süreçte farklı bir pozisyona getirecek.    Tecride karşı başlattığınız kampanyanız da var. Birçok kentte halk buluşmaları gerçekleştirdiniz. Nasıl gidiyor. Önümüzdeki dönem neler yapmayı planlıyorsunuz?      Bu süreç bizlere de halkımıza da ciddi anlamda bir direnme sorumluluğu yüklüyor. Çözümsüzlükte ısrara karşı, halkın iradesini mücadele gücünü açığa çıkaracağız. Bu politikalara karşı bir öfke var. Bu öfkeyi örgütlemek ve mücadelede süreklilik için elbette bizim sorumluğumuz.   Bugün kurumlarımız ve demokratik kitle örgütleriyle çok yoğun temas ve görüşmelerimiz var. Hepimizin ortak buluştuğu bir zemin var. Bugün AKP-MHP iktidarı bu faşizmi genişletmek, faşizme bir süreklilik kazandırmak istiyor. Bunun yegane adresi Kürt siyaseti ve halkıdır. Elbette Kürt halkı geçmişten bugüne kadar kendisine karşı savaş politikalarına karşı mücadelesini her anlamda sürdürüyor. Özellikle siyasi tutsakların başlatmış olduğu açlık grevlerine ilişkin ciddi anlamda sorumluluk almak, harekete geçmek, tecrit ısrarına karşı direnmek ve mücadele etmek için kapsamlı bir mücadele yürütüyoruz.   Bu süreç bizlere de halkımıza da ciddi anlamda bir direnme sorumluluğu yüklüyor. Kürdistan’da kent kent, ilçe ilçe, halkımızı AKP ve MHP’nin yarattığı faşizme karşı mücadeleye çağırıyoruz. Türkiye’de de devrimci sol sosyalist güçlerle faşizme karşı birleşik ortak mücadeleyi geliştirme arayışımız var. Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Van’da, Batman’da böylesi eylemler gerçekleştirdik. Biz durmayacağız. Aralıksız bir şekilde faşist politikalara karşı, çözümsüzlükte ısrara karşı, halkın iradesini mücadele gücünü açığa çıkaracağız. Toplumda ciddi bir irade var. Bu politikalara karşı bir öfke var. Bu öfkeyi örgütlemek ve mücadelede süreklilik için elbette bizim sorumluğumuz. Bu sorumluluğumuzu yerine getireceğiz.   MA / Özgür Paksoy - Ergin Çağlar