'Gergedan' kitabı ile iktidarın yarattığı mağduriyeti sorguluyor

img

İSTANBUL - Yazar Mine Söğüt’ün yayınlanan "Gergedan Büyük Küfür Kitabı" raflardaki yerini aldı. Gergedan’ın kendi yaratıcısına kinlendiği ve büyük bir öfke duyduğu görüldüğü kitapta, aile ve devletin yarattığı tehlike, iktidarın yarattığı mağduriyet sorgulanıyor. 

Gazeteci Yazar Mine Söğüt'ün yeni kitabı, "Gergedan Büyük Küfür Kitabı” raflarda yerini aldı. Gerilimli bir dille zihni harekete geçiren öykülerin yer aldığı kitapta, güncel olaylara ve yaşadığımız günlere getirdiği bakış açısıyla okurunu derinden sarsıyor. Yapı Kredi Yayınlarından çıkan kitap ismini, Tiyatro Yazarı Eugène Ionesco’nun 1930’larda Avrupa’da yükselen faşizmi anlattığı “Gergedanlar” adlı oyunundan alıyor. 
Yazar Mine Söğüt ile kitabına ilişkin konuştuk.
 
‘ELEŞTİREL BİR YOLCULUK’
 
Kitapta Gergedan’ın kendi yaratıcısına kinlendiği ve büyük bir öfke duyduğu görülürken, Söğüt bunun nedenini okuyucuya bıraktığını söylüyor. Söğüt, “Kitabın içindeki hikayeler, belki okur bu soruyu kendine sorar ve cevabını aramak üzere düşünsel anlamda eleştirel bir yolculuğa çıkar umuduyla yazıldı” diyor.
 
‘İNSANLAR KENDİ YARATTIĞI SİSTEMLE KAVGALI’ 
 
Yine kitapta çeşitli metaforlar kullanılarak Gergedan’ın çocuklarını öldürmesini de Söğüt şu sözlerle açıklıyor: “İnsanlar ölümlü olduğu sürekli birbirini öldürüyor. Kendi yarattığı sistemle ve değerlerle kavgalı. Hayatı buradan, yani aile içindeki yıkıcılıktan çözümlemeye başlarsak kısa sürede devletlerin yıkıcılığına varırız. İkisi arasında güçlü bir bağ vardır çünkü. Korumacılıkla yıkıcılık birbirinin içine geçmiştir. O yüzden aile de devlet de şu haliyle aynı ölçüde aldatıcı ve tehlikelidir.” 
 
KADIN CİNAYETLERİNE DİKKAT ÇEKİLİYOR
 
Kadın cinayetlerine kedi, köpek, kuş gibi hayvan metaforunu kullanarak dikkat çektiğini belirten Söğüt, bunları daha çok iktidar ve iktidarın yol açtığı mağduriyetleri anlatırken kullandığı metaforlar olduğunu belirterek,  “Gücü tanımlayışımız ve güce tanıdığımız haklarla aslında nasıl bir hak ihlalini onayladığımız üzerine düşünürken, hayvan halleri masumiyeti simgeleyen güçlü bir enstrüman olabiliyor” diye ifade ediyor. 
 
‘HER ŞEYİN İZLEYİCİSİYİZ’ 
 
Kitaptaki hikayelerde annelerin çocuklarının yaşadıklarına izleyici konumda kalmasını da Söğüt, “Anneler ya da kadınlar ve hatta babalar ve erkekler neden hep susuyorlar? Onların tekil izleyiciliği ve pasifliği toplumların kalabalık izleyiciliği ve pasifliğiyle göbekten birbirine bağlı. Bize verilen rolleri olduğu gibi kanıksadığımız anda yerimiz bellidir. İzleyicisiyizdir her şeyin, en itiraz edesimiz gelen şeyin bile” cümleleriyle açıklıyor. 
 
‘SIRA DIŞI OLMAKTAN KORKUYORUZ’ 
 
Annelerle izleyici konumda olan bir de toplumun olduğunu sözlerine ekleyen Söğüt son olarak şunları söylüyor: “Korkuyla birbirimizi eğitmeye başladığımızdan beri bu böyle. Sıra dışı olmaktan, farklı olmaktan korkuyoruz. Hangi tarafta olursak olalım, genetik ve kültürel bağlarımızın tutsağıyız. Bu tutsaklığı sorgulamayan insan, direndiğini zannederken bile esarete mahkum kalır. Kendi özel isyanımızı çıkarmadığımız sürece kalabalıkların akılsız hezeyanlarının parçası oluruz ve atalarımızın hatalarını tekrarlaya tekrarlaya hiç iyileşmeyen bir yaranın bayrağını nesilden nesile taşırız. Tıpkı şu anda bu topraklarda hep birlikte yaptığımız gibi. O yüzden kimlikler çok önemli ve tehlikelidir. Kitaptaki ‘İstiklal kırlardadır’ hikayesinin özellikle bu neden sorusuna en iyi cevap olduğunu düşünürüm.”