Aram Yayınevi Editörü Güldiken: Kitapları yasaklamanın izahatı yok

img

DİYARBAKIR - 89 kitabına toplatma kararı verilmesinin ardından İzmir'de düzenlenen fuara katılamayan Aram Yayınevi'nin editörü Ulaş Güldiken, baskı hali nedeniyle fuara katılamadıkları gibi çalıştıkları kitapevi sayısının yüzde 90 oranında düştüğünü söyledi. 

Aram Yayınevi, birçok kitabına yönelik toplatma kararı verilmesi nedeniyle 23'üncü İzmir Kitap Fuarı'na katılamadı. Yayınevinin Diyarbakır'daki merkezine yapılan baskınla birlikte 89 kitabı hakkında toplatma kararı verilirken, kitapların dağıtımında yaşanan zorluklar okuyucuya ulaşmasında bir engel oluşturuyor.  Aram Yayınevi Editörü Ulaş Güldiken, OHAL ardından düzenlenen İstanbul ile Adana'da yapılan fuarların çok kötü geçtiğini belirterek, "İzmir Kitap Fuarı'nın iyi geçmeyeceğini düşündük. Okurun kitaba yaklaşımı, Aram logosuna yaklaşımının nasıl değiştiğini biliyoruz. Öyle ki Aram logosunu taşıyan poşetleri bile taşımaktan imtina edecek noktaya geldi insanlar. Fuarlar çok kötü geçtiği için bir nevi fuarı düzenleyen organizasyona borçlu kalıyorduk. En çok satılan kitaplarımızı rahatlıkla teşhir edemiyoruz. En son toplatma kararlarıyla birlikte 89 kitabımız yasaklı. En çok satan kitaplarımızı satamayacaksak katılmanın anlamı yok. Bu yüzden öyle bir karar aldık. Bu seferlik İzmir'deki okuyucularımız bizi bağışlasınlar" dedi.
 
'BİRLİKTE ÇALIŞTIĞIMIZ KİTAPEVİ SAYISI AZALDI'
 
Kitaplar hakkında verilen toplatma kararlarıyla birlikte okuyucuların da kitapları çekinerek aldığını söyleyen Güldiken, "Öncesinde kitabı tanıtmak gibi bir uğraşımız yoktu. Kitap basılıyor, okur kendisi gelip alıyordu. Zaten fuara da bu yönüyle yansıyordu. Bu döneme göre 2-3 katı kadar kitap satışı oluyordu. Bu durum çalıştığımız kitap evlerini de etkiledi, 10 ise 1'e düştü. Düşüş bu oranda büyük" diye belirtti. 
 
 'KORSANVARİ BASKIN İLE KİTAPLARA EL KONULDU'
 
Son olarak 15 Şubat tarihinde yayınevinin binasına polisler tarafından baskın düzenlendiğini ve birçok kitaba el konulduğunu hatırlatan Güldiken, "Yayın evinin merkezinde kimsenin olmadığı bir saatte baskın düzenlendi. Kapıları kırarak içeriye giren polis, 'Toplatma kararı' olduğunu iddia ettiği kitaplara ve içeride bulunan bilgisayarlara el koyarak gitti. Avukatımız olay günü nöbetçi olan savcı ile görüştü, haberi yoktu. Yayımcılıkla ilgilenen savcının da bu durumdan haberi yok. Emniyeti arayıp durumu öğreniyorlar. Polis kendine göre ne bulursam faydalanayım diyerek korsanvari bir şekilde geliyor. Herhangi bir arama kararı yok. Kapı kırılıyor, yayınevinde bulunması gereken kitapları alıyor" diye yaşanan durumu özetledi.  
 
Verilen mücadeleler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı kararlar doğrultusunda kitap yasaklansa bile tüm nüshalarına el koyup imha etme kararını içeren yasanın değiştiğine dikkat çeken Güldiken, OHAL ile birlikte bu durumda geriye dönüldüğünü belirterek şöyle devam etti: "Tabi bunu sadece OHAL'e de dayandırmıyor çünkü gelip bize; 'Deponuzu açın ve oradaki nüshaları da alayım' der ama bunu yapmıyor. O esnada savaş hali gibi 'Önüme çıkan ganimeti alayım' diyor. Ne bir gerekçe var ne de yasaya göre bir izahatı."
 
'MATBAAYA EL KONULMASI ÖRNEĞİ YOK'
 
Gazeteler ve yayınevlerine yönelik baskının son halinin de birlikte çalıştıkları matbaaya el konulması olduğunu söyleyen Güldiken, "Gün Matbaacılık'a el konulmasına baktığımızda muhtemelen gazeteyi kapatınca başka bir gazete açılıyor, başka bir yayınevi açılıyor. Bunu engellemek yeni yöntemler deniyorlar. Mali olarak sekteye uğratarak kendiliğinden kitap basamaz hale getirmeye çalışıyor. Son olarak da, kitaplarını bastığı alana el koyuyor. Matbaaya el konulması örneği yoktur yani belki İkinci Dünya Savaşı döneminde her şeyi yok etmeye çalışan anlayışla böyle durumlar ortaya çıkmıştır" dedi. 
 
'FUARLAR TEKELLEŞİYOR'
 
Kitap fuarlarının da git gide ticaret alanına dönüştüklerine dikkat çeken Güldiken, "Dijital çağda olmamıza rağmen okurun yayınevlerinin çıkan tüm kitaplarına ya da yeni çıkan ürünlerine bakma şansı çok olmuyor. Ama fuarda okurun tüm bunları görme ve dokunma, temas etme şansı var. Şimdi de hala bu ilişkiyi sürdüren yayınevleri var ama gitgide bu durum ortadan kalkıyor. Büyük firmalar, fuar alanını tekelleştiriyor. Bazıları birkaç noktada birden stant alanı açıyor, belli bir indirim var ama her şey barkot sistemi ile hesaplanıyor. Okurla sohbet etmek, hediye vermek, indirim yapmak gibi bir dertleri yok. Bizim gibi yayınevleri ise okurun cebinde para yoksa kitap hediye ediyor, tutan rakamı yuvarlayabiliyor. Bütün bunlar okur ile yayınevinin kurduğu ilişkiyle bağlantılı" diye konuştu. 
 
'REKABET YAYIN KALİTESİNİ ARTTIRMAK ÜZERİNE OLMALI'
 
Son yıllarda butik olarak yapılan fuarların çok daha verimli geçtiğini dile getiren Güldiken, yerelde belediyeler ya da o kentin sivil toplum örgütleri tarafından böyle bir organizasyonun yapılabileceğini ve böylelikle kentin 10 gün bile olsa atmosferinin değiştirilebileceğini söyledi. Kar amacı gütmediklerini fuarlarda okuyucu ile temas kurmak gibi bir dertleri olduğunun da altını çizen Güldiken, yayın kalitesinin arttırılması dışında bir rekabetin olmaması gerektiğini dile getirdi. 
 
'HAYAT DEVAM EDİYOR GİBİ DURUYOR AMA...'
 
Tüm bu baskı ortamında adına "sanatçı" denilen kimi isimlerin "Bu ülkede baskı yok" diye açıklamalar yaptığını da hatırlatan Güldiken, o kişilerin hayat akışlarında bir değişiklik olmadığı için bu tarz açıklamalar yaptıklarını belirterek,"Politik değişimler onların hayatında belirgin olmadığı ya da politik atmosfere göre şekillendikleri için onlar etkilenmiyorlar. Birilerinin özgürlüklerinin ellerinden alınması onların hayatlarına sirayet eden bir şey değil. Onlar bu açıdan bakınca bir matbaaya el konulması ya da Doğan Medya'nın satılması görünürde alkışlanacak şeyler gibi görünüyor. Eskiden bir geleneğin yarattığı değerler iktidarları dönüştürürdü ama şimdi iktidarlar toplumu dönüştürüyor. Böyle bakınca toplumun bir kısmı bundan hoşnut çünkü büyük topluluk adına düşünülmüyor. Tarihten öğrendiğimiz ölçüde bunun bir ömrünün olduğunu biliyoruz. Bu kadar kin, öfke biriktirmek bunun hınca dönüştürmesi çok daha başka sonuçlar doğuracaktır. Yoksa dünya devam ediyor. Suriye'de de devam ediyor. Ülke bombalanıyor, Esat aynı günün sabahında görüntü veriyor."
 
MA / Dicle Müftüoğlu