Ağacın doğasını bozmadan geri dönüşümünü sağlıyor 2019-02-08 09:06:52 İSTANBUL – Hobi olarak başladığı dededen kalma marangozluk mesleğini ekmek kapısına dönüştüren Mazlum Öncel, ağacın doğal görüntüsünü bozmadan çok farklı süs ve dekorasyon eşyası üretiyor. Öncel, "Ağaçla uğraşmak, onu yontarak şekil vermek, bir şeyler üretmek beni mutlu ediyor” diyor.  Dededen kalma marangozluk mesleğini İstanbul Kartal’daki mobilya atölyesinde 15 yıldır sürdüren Mazlum Öncel, yaptığı tasarımlarla çok farklı süs ve dekorasyon eşyası üretiyor. Kestane, meşe, ceviz gibi işlenmesi zor ağaçlardan eşsiz şekiller veren Öncel, malzemelerini ise daha çok geri dönüşümden elde ediyor. Ağacın doğal görüntüsünü bozmadan kimi dokunuşlarla onu avize, sehpa veya dekoratif çerçeveye dönüştüren Öncel, hobi olarak başladığı mesleğini geçimini sağlamak amacıyla sürdürüyor.    Atölyesinde bizi ağırlayan Öncel, hobiden mesleğe dönüşen hikayesini anlattı.    Marangozluk mesleğini İstanbul’a taşınmadan önce Diyarbakır’da yapan Öncel, atölyesinde piyasanın ihtiyacı olan her türlü mobilyayı ürettiklerini söyledi. Son dönemde el yapımı ürünlere rağbet olduğuna dikkat çeken Öncel, “Bambu ağacından avizeler, çeşitli ağaç türlerinden sehpalar, masalar, anı çerçeveleri yapıyoruz. Ağırlıklı çalıştığımız da mutfak ve banyo dolabı. İnşaat sektörü ile ilgili ihtiyaç olan her şeyi atölyemizde yapıyoruz. Ortaya çıkan ürünler bazen hobi bazen de talepler doğrultusunda oluyor. Örneğin elektrik akımını ters düz yaparak, üzerine kola ve soda sürerek bambu ağacından avize yapıyoruz. Ürünü tekrar dönüştürürken doğal yapısından da bir şey kaybetmemesine özen gösteriyoruz. Bu da müşteriye daha cazip geliyor” dedi.   ‘ÜRETMEK BENİ MUTLU EDİYOR’   Severek yaptığı mesleğini dededen ve babadan devraldığını dile getiren Öncel, “Dedem ve babam marangozdu. Biz de öyle devam ettirdik, çünkü elimizin en yatkın olduğu iş buydu. Ama zevkli bir iş. Ağaçla uğraşmak, ağacı yontarak şekil vermek, bir şeyler üretmek beni mutlu ediyor” diye belirtti.   ‘ATÖLYEMİZ ÜRETMEK İSTEYENLERE AÇIK’   Doğal olan ve kimyasal katılmamış malzemelerin daha çok tercih edildiğini ve bunun aynı zamanda bir pazarının da olduğunu hatırlatan Öncel, yaptıkları ürünleri de internet üzerinden sattığını belirtti. Atölyesinin kendi tasarımlarını yapmak isteyenlere de açık olduğunu dile getiren Öncel, “Ellerinde çizimlerle gelenler oluyor. Gelip buradan birkaç odun alıp kendileri yapanlar da oluyor. Makineyi kullanmak ve bir şeyler öğrenmek isteyenlere kapımız açık” dedi.   ‘ÜRÜNLERİMİZ GERİ DÖNÜŞÜMDEN’   Malzemelerin üretim aşamasına da değinen Öncel, şöyle devam etti: “Verdiğimiz emek ormandan başlıyor. Biz çok fazla ormana dalmadan kesilmiş ağaçlardan ürün çıkarmaya çalışıyoruz. Örnek, kesilmiş 200 yıllık bir meşe ağacını bulduk ve dilimledik. Bir süre yağmurda beklettik ve kendi acı suyu akınca da kurumaya bıraktık. Meşe ağacından bir sehpa, avize çıkarabiliyoruz. Çok fazla kimyasal kullanmadan odunu yontarak bir şeylere dönüştürmeye çalışıyoruz. Kestane, meşe, ceviz ağacından çok fazla obje yapıyoruz. Bu ağaçların kendi dokusu var ve çok fazla müdahaleye gerek kalmadan kullanabiliyoruz. Var olan hazır bir piyasa var ama biz bunu çok fazla tercih etmiyoruz. Bunun için yeni ağaçlar kesilmek zorunda. Aslında doğada çöp yoktur. O kadar çok kullanılıp değerlendirilebilecek ağaç varken bir yemek masası yapmak için yeni bir keresteye ihtiyaç duymak doğaya karşı cömertçe yapılan katliamdır. Bunun için daha çok ürünlerimizi doğadan ve geri dönüşümden üretiyoruz. İhtiyaca göre de piyasadan karşılıyoruz.”   ‘ZİHİNSEL BİR EMEK VAR’   Gürültülü ve tozlu ortamda çalıştıkları işlerinin daha çok bedensel emek isteyen bir iş olduğunu da hatırlatan Öncel, “İmalat aşamasından taşıma aşamasına güç sarf ediyorsun ama zevkli emek. Bir şeyleri kendin ortaya çıkarıyorsun. Çok fazla makine kullanmadan ciddi bir emeği var. Bir ağacı aynı kalınlığa getirmek yaklaşık bir saatimizi alıyor. Elle oymak, bir desen vermek için birkaç saatini ayırıyorsun. En azından piyasadaki mallara benzemiyor. Bir ürünü yaparken doğallığını bozmadan yapmaya çalışmayı düşünmenin bile ayrı bir zevki var. Kendimizden ağaca bir şeyler katıyoruz. Bedensel bir emeğin ötesinde aynı zamanda zihinsel bir emek de var. Tasarlıyorsun. Bir başkası odun gözüyle bakar, sobaya atmaya çalışır ama ben direk bir sehpaya dönüştürmeye çalışırım ya da evin bir köşesinde duran bir objeye. Anısı olan bir ağacı başka bir ürüne çevirmek bu beni daha mutlu ediyor” diye konuştu.    ‘SEVEREK YAPIYORUM’   Farklı sektörlerde çalışmasına rağmen "tutunacak dal" olarak gördüğü mesleğini yapmaya karar verdiğini vurgulayan Öncel, “Ahşapla uğraşmayı seviyorum ama diğer kısmı yaşamımızı idame ettirmek için yaptığım bir şey. Çalışanlarım paydos ediyor ama ben gece geç saatlere kadar çalışmak zorunda kalıyorum. Bir şeyler ortaya çıkardığımda mutlu oluyorsam bu işi severek yaptığımı gösterir” diye belirtti.    ‘100 MOBİLYA ATÖLYESİ KAPANDI’   Atölyede 3 kişi çalıştıklarını ve işler yoğun olduğu zaman ise günübirlik çalışan işçilerin dahil olduğunu sözlerine ekleyen Öncel, yaşanan krizden mobilya sektörünün çok etkilendiğini kaydetti. Öncel devamla şunları söyledi: “Krizin başladığı ilk süreçlerde biz de oturduk. Piyasada bir şaşkınlık vardı ve fiyatlar sabit değildi. Döviz kuruyla birlikte her gün ham madde fiyatları artıyordu. Bizi oldukça etkiledi ve halen devam ediyor. Ham madde oldukça pahalı. Bu durumda büyüyerek fazla iş yapmaktansa yerimizde saymayı tercih ediyoruz. Çünkü piyasa acımasız ve yutar. Ben kazandıkça işçiler de kazanıyor, birlikte çalışıyoruz. Gelirler giderleri karşılamıyor. Müşteri yaptığımız işi iki tahtayı birbirine çakmak olarak görüyor ama emek sürecini görmüyor. Emeğimizin karşılığını da almıyoruz. Bu süreçte de kazandırmıyor. Son 3-4 ay içerisinde İstanbul genelinde en az 100 mobilya atölyesi kapanmıştır. Sektör can çekişiyor aslında. Müşteriler de daha az şey yaptırır ve alır oldu. Hurdacı iş yok diyor. İnsanlar artık hurdalarını, eskiyen eşyalarını atmıyor. Bir süre daha onlarla yaşamaya devam ediyorlar. İhtiyaçlarını ekonomik durumdan dolayı sürekli öteliyorlar. Bu da bizi ve bizimle birlikte çalışan herkesi etkiliyor.”    MA / Necla Demir