Dilleri tehlike altında olan kadınlar: Yaşatmak için bir aradayız 2021-02-22 09:01:01 İSTANBUL - Farklı dil ve kültürlerden kadınlar, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olan anadillerinin yaşatılması için bir araya gelerek, mücadele yöntemlerini tartışıyor.  Anadilli Kadınlar Ağı çatısı altında bir araya gelen kadınlar, anadillerini öğrenmek ve yaşatmak mücadele ediyor. Anadilleri Kürtçe’nin Kurmancî-Kirmançkî lehçeleri, Laz, Gürcü, Abaz, Boşnak, Ermeni, Hemşin, Rum ve Süryani olan kadınların ilk hedefi, geniş katılımlı bir anadil çalıştayı düzenlemek.    Anadilli Kadınlar Ağı’nda yer alan müzisyen Sevilay Refika Kadıoğlu ile Kürtçenin Kîrmançkî lehçesi üzerinden çalışma yürüten Gule Mayera ile 21 Şubat Anadil Günü’nün önemini konuştuk.    LAZCAYI MÜZİKLE VAR EDİYOR   Rize’nin Fındıklı ilçesinden olan Sevilay Refika Kadıoğlu, eğitim ve iş hayatının çoğunu İstanbul'da tamamladığını, 6 yıldır Doğu Karadeniz kırsalında yaşayan bir Laz kadın olduğunu söyledi. Kadıoğlu, hayatının son 20 yılını Lazca öğrenmek, Laz olmayı anlamak, Lazcanın felsefesini, doğa ile kurduğu ilişkiyi okumaya çalışmakla geçtiğini anlatan Kadıoğlu, “Şarkılarından dansına, yemeklerinden mimarisine çeşitli alanlarda derlemeler yaptım, yapıyorum.  Aynı zamanda Ar Lazi Oxorca (Bir Laz Kadını) adını verdiğim tamamı Lazca bir albüm yaptım” dedi.    ANADİLİMİ BABAANEMDEN ÖĞRENDİM   Anadilini anne ve babasının memur olmasından kaynaklı babaannesinden öğrendiğini aktaran Kadıoğlu, “Babaannem Lazca konuştuğunda rahat ediyordu. Annem babam dahil tüm ailem çok iyi Lazca konuşmasına rağmen anadilinde konuşmayı tercih etmiyordu. Babaannem, dedem ve o yaş grubu kendilerini Lazca rahat ifade ettikleri için onlar sayesinde bende öğrendim. Lazca benim anadilim, kaybolma-yok olma tehlikesi altında bir dil, bile isteye konuşulmuyor, halkı tarafından çocuklara öğretilmiyor sorusu hep kafamın bir köşesindeydi. Selma Koçiva'nın kitapları, Ogni Dergisi, Zuğaşi Berepe, 1997 yılında Birol Topaloğlu'nun Heyamo albümü... Albüm benim için yapılmış hissi veriyordu. Benim gibi kentlere atılmış Laz gençlerini kendisine çağırıyordu. Müzik hep yoğun ilgi alanım idi, belki de bunun için pusulam müzik oldu... Lazca, beni çağırıyordu... Tıpkı köylerin, ağaçların, derelerin çağırdığı gibi. Aidiyet arayışımın sebebini anlıyordum” diye konuştu.   DİLİN SAHİBİ KADINLAR   Kadınlar ile anadil arasındaki bağa dikkati çeken Kadıoğlu, dil-doğa bağlantısının kendisi için yaşam kılavuzu olduğunu ifade ederek, “Anadil bir halkın geçmişi, nasıl yaşadığı, değerleri ile ilgili en doğru bilgiyi veren araçtır. Yaşam biçimi dediğimiz devamlılığı sağlayan tüm kanallar kadının elindeki kanallar, ninniler, masallar, tohum bilgisi, şarkılar, ağıtlar, yemekler, düğünler... Dilin sahibi kadınlar... Bunu çok yaşayarak söylüyorum. Çünkü kadın konuşur. Hatta deyimler ve yakıştırmalarla bu topluluklarda vurgulanmış. Kadın konuşuyor, çünkü yaşıyor” diye belirtti.   ANADİL İÇİN BİR ARADALAR    Ağ ile çalıştay daveti üzerine tanıştığını aktaran Kadıoğlu, “Bir Whatsapp grubu olarak başladığımız Anadili Kadınları, kendimizi olduğumuz gibi ifade edebildiğimiz, iş etrafında iş yaparak yol alabildiğimiz, pozitif ve yapıcı muhteşem kadınlardan oluşan bir ekip. Büyük ihtiyaçmış, iş yaptıkça fark ediyoruz, sakin ve yavaşça çoğalıyoruz. 41 farklı kültürden gelen, anadilini dert edinmiş kadınız. Ama sayının bir önemi yok bence, belki yarın 40 oluruz, belki 45. Ama sağlıklı ve üretimden yana oluyoruz, bu en önemlisi” şeklinde konuştu.    LAZCANIN YAŞATILMASI İÇİN    Kaybedilen diller arasında olan anadili Lazca için endişelerini dile getiren Kadıoğlu, yaşatılması ve bunun için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Lazca gibi diller için devlet kurumlarının aktive edilmesi şart. Lazların sosyo-psikolojik durumları bunu gerektiriyor. Dilin en büyük engel, dışlanma ve kabul görmeme korkusu. ‘Bu mümkün mü?’ sorusunu konuşmuyorum elbette. Olması gerekeni söylüyorum. Seçmeli ders kabusundan çıkılıp, müfredata direk eklenip, ders olarak okutulması gerekiyor. Bu ağda olmanın benim için en büyük faydası diğer diller ve kültürlerde yapılan çalışmaları öğrenmek, anlamak ve dil hakları konusunda birlikte hareket edebilmek olacak diye düşünüyorum. Birbirimize örnek olup, deneyimlerimizi paylaşıp birlikte üretmenin yollarını bulacağımıza eminim” ifadelerini kullandı.   DİL EN DOĞAL HAKTIR   Kadıoğlu, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’ne ilişkin şu mesajı paylaştı: “Dil, en doğal haktır. Anadilim benim duygumdur, kendimi rahat anlatabildiğimdir. Hem benim anadilim, hem tüm diller yaşasın... 21 Şubat Dünya Anadili Gününde, tehlike altındaki dilimiz Lazca ile diyoruz ki; anadiller için adalet istiyoruz.”   ÇİÇEK BAHÇESİ ORMANA DÖNDÜ   Kürtçe’nin Kirmançkî lehçesinin yaşatılması için mücadele eden Dersimli Gule Mayera, şuanda tek uğraşının anadilini yaşatmak olduğunu söyledi. Mayera, Anadolu mozaiği içerisinde kültürler, diller ve inançların zengin ve renkli olduğunu belirterek, zamanla bunun yok edildiğine dikkat çekti. Mayera, “Ülke bir çiçek bahçesi olabilecekken, kuru dallarla her yanı kaplayan ormana döndü, daha doğrusu döndürüldü. Tabii ki bu topraklar üzerinde yaşayan hiçbir halk kendi isteğiyle bu sonla karşılaşmamış, benim anadilimi konuşanlar mesela, kimliklerinden dolayı kıyımdan geçirilmiş. Aynı durum Ermeni, Rum, Süryani, Çerkezler, Kürtler ve diğer tüm halklar için de geçerlidir. Anadilin kişilik gelişimi ve insanın bütün hayatı üzerinde varlığı ve yokluğu durumunda pedagoglar yazmış zaten. Meslek hayatında daha başarılı oldukları, özgüvenlerinin daha yüksek olduğu ve kendilerini çok iyi ifade eden insanlar olduğunu söylemişler” hatırlatmasında bulundu.    HER DİL KENDİ KÖKLERİ ÜZERİNDE    Mayera da anadilini anne ve ninelerinden öğrendiğini söyleyerek, asimilasyona karşı, tek dil ve resmi dil politikalarına karşı mücadeleyi kadın farkıyla ortaya koyup, her kuşun kendi dilinden öttüğü, her otun kendi damarları kökleri üzerinde büyüdüğünü anlatmak için Anadilli Kadınlar Ağı’nda yer aldığını sözlerine ekledi. “Dil kültürün evidir” diyen Mayera, devamında şunları söyledi: “Evdeki sestir, neşedir, en güzel paylaşımdır. Bir gün doktor geldi ve çocuğunuz hasta dedi. İyi bakarsanız tez zamanda iyileşir, yok bakamazsanız kaybedersiniz dedi. İnsan kendi çocuğuna bakmaz mı? Ayağa kalkması için her şeyi yapmaz mı? Varlığında ne kadar değerli olduğunu anlamadığımız birçok şey gibi, ne yazık ki dilimizi de toprak altına koyduğumuzda ciğerimiz yanacak, eyvah diyeceğiz ama iş işten geçmiş olacak.”   KIRMANÇKÎ İÇİN ZORUNLULUK ŞART   Anadili Kirmançkî için hiçbir çalışmanın yeterli olmadığının altını çizen Mayera, “Dil eğitim dili olarak seçilmeyip çocuklara öğretilmeyinceye kadar yok olur. Anadil hayatın her alanında zorunlu olmalıdır.  Dillerin bir tehdit olarak görülmesinin tarihsel çok sebebi vardır. Ancak Anadili Kadınları olarak, yaşadığımız bu toprakları çiçek bahçesine çevireceğiz ve çocuklarımıza en azından başladığımız bir işi devredeceğiz” diye konuştu.    MA / Semra Turan