‘Kadına şiddet aile içi bir mesele olarak okunuyor’

  • kadın
  • 09:04 28 Eylül 2019
  • |
img

DİYARBAKIR – Kadına yönelik şiddetin kaynağını "aile içi bir mesele ve aile içinde çözülmesi gereken olay" yaklaşımından aldığını belirten Avukat Müzeyyen Nergiz, şiddete karşı kapsamlı bir politika olmadığı için kadınların korunamadığını söyledi. 

Kadınların erkek şiddetinden korunması için hazırlanan İstanbul Sözleşmesi ile 6284 Sayılı Yasa’ya karşı saldırılar devam ederken, yasa ve sözleşmeler kağıt üstünde kalıyor. Konuya ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuşan Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi Üyesi Müzeyyen Nergiz, kadına yönelik şiddetin aile içi bir mesele olarak okunması ve yasaların uygulanmaması yine devletin bu yasaların uygulanması konusunda bir politikasının olmamasının şiddeti artırdığını belirtti. 
 
CİNSİYETÇİ ŞİDDET
 
İşlenen her kadın cinayetinin ardından toplumda kontrolsüz bir tepkinin yaşandığını, ancak daha sonra unutulduğunu dile getiren Nergiz,“Kadına yönelik şiddete toplumun doğru bir tepki verebilmesi için şunu kabul etmesi lazım; cinsiyetçi, ataerkil bir bakış açısının yarattığı bir şiddet var. Kadına yönelik bu şiddetin son noktası kadın cinayetlerine varıyor. Toplumsal cinsiyet kökenli bu şiddet, sistematik ve yaygındır. Toplumun bu doğru okumayı yapması gerekiyor. Oysaki toplum kadına yönelik şiddeti aile içi bir mesele ve yine aile içinde çözülmesi gereken bir olay olarak okuyor” diyerek, şiddetin nedenlerinin doğru okunmadığını, sığ ve kısa süreli bir tepki verip kısa sürede unutulduğunu ifade etti.
 
ŞİDDET NORMALLEŞTİRİYOR
 
Toplumun şiddeti ortaya çıkaran dinamikleri doğru okuması gerektiğini belirten Nergiz, toplumun yaşanan cinayetleri sadece “Emine'nin başına gelir, Özgecan'ın başına gelir” şeklinde okuduğunu ve bunun ciddi bir toplumsal sorun olduğunu ifade etti. Psikologların yaptıkları araştırmalarda, kadına yönelik şiddet görüntülerinin şiddeti normalleştirdiğini, şiddetin yaygın olarak görüntülenmesinin uzun vadede zararlı olduğunu dile getiren Nergiz, “Aslında bakarsınız toplumsal tepki de çok doğru ya da çok anlamlı bir tepki değil. Çünkü hemen yüksek bir tepki gösteriliyor ve iki gün sonra unutuluyor. Emine Bulut cinayetine ilişkin çok yoğun tepki veren, yani önemli bir çoğunluk, bu davanın sonucunu merak etmeyecek. Ya da süreci takip etmeyecek. Emine Bulut gibi şiddet gören kadınların ne yaşadığını merak etmeyecek, onlarla ilgilenmeyecek” diye belirtti.
 
MEKANİZMALAR İŞLEMİYOR
 
Verilen koruma kararlarına rağmen kadınların korunamadığını, korunmak için yasal yollara başvuran kadınlara yönelik şiddetin daha da arttığını söyleyen Nergiz, “Dolayısıyla yeterince o mekanizmalar devreye girmediği zaman, tabi ki şiddetin dozu artıyor ve cinayete kadar varıyor. Kadına yönelik şiddet için belki de en temel belge olan İstanbul Sözleşmesi, devletin sorumluğunu şöyle tanımlar; ‘Kapsamlı ve koordineli bir politika olmalı.’ Kadına yönelik şiddete karşı kapsamlı ve koordineli bir politika olmadığı için kadınlar korunamıyor ve yıllarca yaşadığı şiddet sonucunda cinayet sonucu ölüyorlar. Uluslararası sözleşmeler, ulusal mevzuat eleştiri düzeyinde, yasalar çoğunlukla uygulanmıyor. Devletin böyle bir politikası, böyle bir derdi yok. Bırakın bu derdi buna karşı bu yasaların uygulanması konusunda direnç gösteriyor” dedi.
 
MEDYANIN DİLİ ŞİDDETİ ARTIRIYOR
 
Medyanın kadın cinayetlerine ilişkin kullandıkları dilin şiddeti artırdığına ve kimi zaman cinayetler konusunda yöntem gösterdiğini belirten Nergiz, nefret dili kullanan ve cinsiyetçi yaklaşan medya kuruluşlarının hiçbir ceza almadıklarına dikkat çekti.
 
FAİL CEZASIZLIĞIN FARKINDA
 
İşlenen cinayetlerin magazinsel boyutu ile medyada yer aldığını dile getiren Nergiz, “Haberlerde faili çok fazla göremiyoruz. Oysaki failin bu işin sonucunda nasıl bir ceza ile cezalandırıldığını topluma ve cinayet işleme eğilimi olan insanlara caydırıcılık konusunda etki etmesi çok önemli ama maalesef bunu göremiyoruz. Birçok kadın cinayetleri dosyasında, kadın avukatlar, mücadele eden insanlar ve sivil toplum örgütleri sayesinde çok ciddi kararlar alındı. Maalesef failler de şöyle bir kanı var; '3-5 yıl girer çıkarım.' Meslektaşımız Müzeyyen Boylu öldürülmeden önce eşi tarafından ‘Mezarını sulayacağım’ mesajı veriliyor. Yani onu öldürecek, hemen akabinde mezarına sulayabilecek şekilde dışarıya çıkabilecek. Fail cezasızlığın farkında. Dolayısıyla yasalarda cezaların yüksekliği konusunda bir sıkıntı yok. Yeterli yüksek cezalar var ama tabi büyük bir mücadele vermek zorundayız. Her dosyada hala yargının büyük bir çoğunluğu bu konuda dirençli ciddi kararlar alamıyor” ifadesinde bulundu. 
 
İKTİDAR İSTEMİYOR
 
Kadına yönelik cinayetlerin bir anda ortaya çıkmadığını belirten Nergiz, cinayetlerin öncesinde sistematik bir işkencenin, şiddetin olduğunu ve her kadına yönelik şiddet vakasının bir cinayet barındırdığını vurguladı. Artan kadın cinayetlerindeki siyasi iktidarın rolüne de değinen Nergiz, şunları belirtti: “Ne devletin, ne yargı erkinin, ne de toplumun Türkiye'de kadına yönelik şiddeti doğuran cinsiyetçilikle, ataerkilikle, toplumsal cinsiyetle mücadele gibi bir derdi yok. Tam tersi kadını konumlandırdıkları, ikincisi sınıf insan rolünden çıkmasını istemiyorlar” diye belirtti. 
 
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ
 
İstanbul Sözleşmesi’nde yer alan maddelerin şiddetin nasıl önleneceği, ya da devletin alması gereken önlemler açısından çok önemli olduğunu söyleyen Nergiz şöyle devam etti: “Bu sözleşme sadece ‘şiddet uygulayanı cezalandır’ demiyor. Bu ayrımcılığı ortaya çıkaran dinamikleri değiştir, yok et, ortadan kaldır diyor. İktidar ise şunu söyler, 'ya bu bizim örfümüz, adetimiz'. Tam tersi Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi (CEDAW) ve İstanbul Sözleşmesi kadına yönelik şiddeti doğuran örf adet ne varsa sen onu değiştirmekle mükellefsin der. Devlete başka bir mükelleflik yüklüyor. Diyor ki; 'Sen bu dinamiklerin hepsini ortadan kaldıracaksın. bütün alanda hepsini gözden geçireceksin. Toplumsal bilinç yükseltme çalışmaları yapacaksın. Sen toplumu eğiteceksin, dönüştüreceksin.’ Peki bunların hangi birini yapıyor Türkiye? Kadına yönelik şiddet alanında bu değerlere çok ciddi bir saldırı var.”  
 
ŞÜPHELİ KADIN İNTİHARLARI
 
Son günlerde artan şüpheli kadın ölümlerinin altında şiddet öykülerinin yattığının altını çizen Nergiz, “Kurcaladığınız zaman bir cinayet olduğu görülüyor. Bazılarının intihara yönlendirme olduğunu görüyorsunuz. Ya da yıllardır yaşadığı şiddetin sonucu düşülen ve gelinen nokta oluyor. Kadın intiharlarının bu gözle ayrıca incelenmesi, araştırılması gerekiyor” diye belirtti.
 
MA / Arjin Dilek Öncel