Gülüm: İstanbul Sözleşmesi erkek egemen zihniyeti bozuyor

  • kadın
  • 09:04 22 Temmuz 2019
  • |
img

ANKARA- İstanbul Sözleşmesinin hedef alınmasıyla birlikte “makbul kadın” profilinin yaratılmak istendiğini belirten milletvekili Züleyha Gülüm, Sözleşmenin “erkek egemen zihniyeti” bozduğunu söyledi. 

İstanbul Sözleşmesi olarak bilinen Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet konusunda bağlayıcılığa sahip ilk uluslararası sözleşme özelliği taşıyor. İstanbul’da, 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılan Sözleşme, 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi.
 
NEYİ KAPSIYOR?
 
İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, şiddet faillerinin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için hazırlanmış bir metin. Metin, ayrıca Sözleşmenin gereklerinin yerine getirilip getirilmediğini denetlemek için oluşturulacak ve kadına yönelik şiddet alanında uzman üyelerden oluşan Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu (GREVIO) adlı organın kuruluşunu, görevlerini ve işleyişini düzenleyen hükümler içeriyor.
 
NEDEN HEDEFTE?
 
Uzun süredir kadın örgütlerinin gündeminde olan İstanbul Sözleşmesi, son dönemlerde “Aile kurumunu bozuyor” iddiasıyla iktidara yakın kesimlerin hedefinde. AKP’ye yakınlığıyla bilinen Yeni Akit ve Yeni Şafak gazeteleri bir süredir “Yuva yıkıyor, kaldırılsın” diyerek Sözleşmeyi hedefe koyarken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da “Muhafazakar camianın rahatsız olduğu hükümler var. Eleştiriler duyuyorum” dedi. 
 
‘ERKEK EGEMENLİĞİNİ BOZUYOR’
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili ve Meclis Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) üyesi Züleyha Gülüm, İstanbul Sözleşmesinin hedef gösterildiği gibi “aile kurumunu bozmadığını” , “erkek egemen yapıyı bozmayı” hedeflediğini söyledi. Sözleşmenin kadınlar açısından büyük yasal kazanımların olduğunu dile getiren Gülüm, “Sadece fiziksel şiddet değil; ekonomik,   psikolojik ve bütün şiddet biçimlerini içine alan, özellikle ısrarlı takip dediğimiz kadını sürekli taciz eden, rahatsız eden davranışları içine de alan bir sözleşme. Bu sözleşme, sadece şiddet gerçekleştikten sonra değil; şiddet gerçekleşmeden önce de devlete hükümlülükler yükleyen bir sözleşme. Sadece devlete de değil, toplumun içindeki bütün kurumsal yapılara, medya, basın organlarına, Milli Eğitim Bakanlığına da. Erkek egemenliğiyle ilgili olabilecek bütün alanlara ilişkin hükümlülükler içeriyor. Dolayısıyla bütün alanlara sorumluluk yükleyen ve devlete de bu konuda denetim yükümlülüğü getiren bir sözleşme” dedi.
 
‘SALDIRI DALGASI BAŞLATTILAR’ 
 
Kadına yönelik şiddetin kaynağının erkek egemen zihniyeti olduğunu belirten Gülüm, şöyle devam etti: “Dolayısıyla erkek egemenliğini değiştirmediğiniz sürece kadına yönelik şiddet de devam edecek. İstanbul Sözleşmesi’ne, daha çok iktidar, iktidara yakın çevrelerden ya da bir kısım kendilerini güya muhalif gören kesimler karşı geliyor. Özellikle; iktidara yakın basının uzun zamandır hedefinde. Genel olarak da kadın düşmanı bir politika izlemeye başladılar. Kadın düşmanı derken kadınların tüm kazanımlarına saldıran, ‘makbul kadınlar’ yaratmaya çalışan, aslında her türlü şiddete, baskıya aşağılanmaya maruz kalmasına rağmen; erkeğin, ailenin, babanın, dışarıdaki erkeğin otoritesini kabul eden, asla sesini çıkarmayan bir kadın modeli yaratmaya çalışıyorlar. Yeni dönem kendilerinin politik ihtiyaçları açısından uygun gördükleri kadın modeli bu. Çünkü şöyle düşünüyorlar: Aile onlar açısından kutsal bir yer. Aile korunabilirse sistem korunabilir.  Sistemlerinin korunabilmesi açısından kadının aile içine hapsedilmesi, dört duvar arasına bırakılması ve oradan bütün egemenlik ilişkilerinin kurulması gerekiyor. Bunun için de kadınların kazanımlarına yönelik bir saldırı dalgası başlattılar.” 
 
Sözleşmenin 5 yıldır yürürlüğe girdiğini ve tam anlamıyla yükümlülüklerinin yerine getirilmediğini; ancak buna rağmen kıyametin koparıldığını ifade eden Gülüm, “ Sadece cezalandırma sistemiyle erkek egemenliğini ve erkek şiddetini çözmemiz mümkün değil. Bunu yaratan koşulları, ideolojik zemini ve bunun pratiğinin değiştirilmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘MECLİSTE ORTAK BİR ÇALIŞMA ZEMİNİ YOK’
 
Kadına dönük şiddet, taciz, tecavüzün önlenmesi, araştırılması ve gerekli tedbirlerin alınması konusunda Meclise birçok araştırma önergesi ile soru önergesi verdiklerini hatırlatan Gülüm, bu önergelerin reddedildiğini de sözlerine ekledi. Bu yönüyle Mecliste etkin bir çalışma zemininin olmadığının altını çizen Gülüm, “ Kadın meselesini kendi içerisinde ayrı, özgün bir ezilmişlik alanı olarak görüyoruz. Dolayısıyla hangi sınıftan, partiden olursa olsun kadınlar aslında ezilmişlikleri konusunda ortaklar. Bizim bir ortak zeminimiz var; ama ideolojik zeminlerimizin farklılığı, kadın meselesine bakışımızın farklılığı,  iktidar ya da muhalefette olup olmadığımıza göre değişen durumlardan dolayı, kadın vekillerle de yan yana gelmemiz, ortaklaşma zeminlerimiz çok fazla olamıyor. Bizim de araştırma ve soru önergelerimiz sürekli reddediliyor” diye konuştu.
 
MA / Diren Yurtsever