‘Devlet eliyle kadın ve çocukların mağduriyetleri artırılıyor’

  • kadın
  • 09:25 5 Şubat 2019
  • |
img

ANKARA - AYM’nin, müftülere nikah kıyma yetkisine yapılan itirazı reddetmesinin “kayıt dışı evliliklerin ve çocuk istismarının, kız çocuklarının ve kadınların mağduriyetlerinin devlet eliyle artırılması” anlamına geldiğini belirten Avukat Arzu Kurt, “Tüm bu sistematik kadın düşmanlığı karşısında her alanda mücadelemizi sürdürmek zorundayız” dedi. 

5490 Sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun 22’nci maddesinin ikinci fıkrasında yapılan değişiklikle, il ve ilçe müftülüklerine nikah kıyma yetkisine karşı 23 Ocak 2019 tarihinde Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) yapılan iptal kararı reddedildi. 
 
Müftülere nikah kıyma yetkisinin verilmesi halinde çocuk yaşta evliliklerin artacağı, cinsel suçların gizleneceği uyarısında bulunan kadınlar, yasaya tepki göstermek için pek çok yerde eylemler düzenlemişti. AYM’nin, yasanın iptali için yapılan başvuruyu reddetmesi sonrası yeniden harekete geçen kadın örgütleri, yasanın geri çekilmesini istiyor. 
 
Konuya dair Ankara Barosu avukatlarından Arzu Kurt, Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
 
*Müftülere nikah kıyma yetkisinin verilmesine dair yasanın iptal edilmesi için AYM’ye yapılan başvurunun reddedilmesi ne anlama geliyor? 
 
Elbette her yasanın beli bir amacı, işlevi ve toplumsal etkisi olduğunu biliyoruz ve yasal olarak yapılan bu değişiklikleri de bu çerçevede değerlendirmemiz gerekiyor. Nikah dediğimiz Türk Medeni Kanunu’nda belli şartlara bağlanmış olan evlilik akdi, bu görevi yerine getiren resmi belediye memurlarıyla kıyılıyordu. Şimdi ise kanunlarda sayılan yetkili kişi ve makamlara ek olarak dini görevliler olan müftülere ve hüküm genişletilmeye müsait olduğu için başkaca din personellerine devrediliyor. Yani, isteyen belediyelerde isteyen müftülüklerde nikah kıyabilecek. Uygulamada toplumun bir kesimi, imam nikahı diye bilinen dini bir ritüeli halihazırda yerine getiriyordu, ancak bunun gerçekleşmesi için imamların resmi nikahın kıyıldığına dair belgeyi görme zorunluluğu vardı. 2015’ten beri bu yasal zorunluluğa uymadıklarında cezai yaptırımlara tabi tutulmaları da AYM kararıyla kaldırılmış oldu. Aslında bu şekilde baktığımızda bütüncül bir tablo ortaya çıkıyor. Bu da zaten toplumda çok yüksek olduğunu bildiğimiz kayıt dışı evliliklerin, çocuk istismarı ve çocuk yaşta evliliklerin sayısını arttırıp, bu suçları işleyen faillerin cezalandırılmasının önüne geçmek; dolayısıyla kız çocuklarının ve kadınların var olan mağduriyetlerini devlet eliyle ve yasalarla arttırmak anlamına geliyor.
 
 İktidar tarafından toplumsal hayata yapılan müdahalelerde en çok etkilenenlerin kadınlar ve çocuklar olduğu görülüyor. Müftülüklere verilen nikah kıyma yetkisinin toplumsal etkileri nasıl olacak? 
 
Dini kuralların, feodalite ve ataerkiyle perçinlendiği toplumlarda dinin toplumsal hayata etkisi en çok kadın haklarını zedeleyen, cinsiyet eşitliğini ortadan kaldıran, özgürlüklerini ve iradelerini kısıtlayan somut bir olgu. Her ne kadar Meclis ve AYM  aykırılık bulmasa da, evlilik gibi toplumsal ve kişisel bir akde dair tarafsız resmi memurlara verilen bir yetkinin dini görevlilere verilmesi; özellikle de yalnızca belli bir din ve mezhebi temsil eden din görevlilerine verilmesi, hem laiklik ilkesinin temelden sarsılması hem de vatandaşlar arasında ayrımcılık yapmak anlamına gelmektedir. Toplumda Sünni Müslümanların çoğunluk olmasının laik hukuk düzenlerinde bir önemi yoktur, eğer böyle bir yetki verilirse Kürt halkının Melelerine, Alevilerin Dedelerine, Ezidilere, Hristiyanlara ve diğer tüm inanç ve mezheplerin dini lider ve görevlilerine de aynı yetkinin verilmesi gerekecektir. Veya herhangi bir dini inancı olmayan, ya da evlilik akdini dini inançlar doğrultusunda kurmak istemeyen vatandaşlara karşı bir dışlayıcılık söz konusu olacaktır. Tüm bu ayrımcılıkların oluşmaması için laiklikten bahsediyoruz. İhlali durumunda daha önce de belirttiğimiz gibi, rasyonel ve üzerinde uzlaşılmamış olan dini, ahlaki, geleneksel kurallar sebebiyle en çok zararı görecek olanların kadınlar olduğunu şimdiden söyleyebiliyoruz. İktidar kadınların bedeninden,  kıyafetine, çalışma koşullarından, yaşam tarzlarına kadar bir müdahale arzusu içindeyken sürekli ayrımcı cinsiyetçi bir dille ötekileştirme politikaları izlerken, toplumda ‘belediyelerde nikah kıyan /müftülerde nikah kıyan’ gibi bir kutuplaşma daha olması kaçınılmazdır.
 
 Yasayla birlikte Türkiye’de her geçen gün artan çocuk yaşta evliliklerin de önünün açılacağı belirtiliyor… 
 
 
 Müftülük nikahıyla, evlilik için aranan yaş ve irade şartlarının takip edilemeyeceği, dolayısıyla çocuk yaşta evliliklerin ve taciz/tecavüz mağduru kadınların failleriyle evlendirilme oranlarının artacağını öngörmek zor değil.
 
AKP iktidarı boyunca hızla artan kadın cinayetleri, tecavüz, kadına karşı şiddet, cinsel istismar ve çocuk yaşta evliliklerin sebebi bu tarz kadın karşıtı politikalar ve yasalardır. Toplumun muhafazakarlaştırılması, tıpkı milliyetçileştirilmesi gibi sistematik işleyen adımlarla sağlanıyor. Her ne kadar torba yasalara doldurulup oldu bittilere getirilse de bu küçük değişiklikler yeni bir rejim ve toplumun inşasında en kullanışlı araçlar arasında. Böylesi bir inşada iktidar kadınlara, kazanımlarına ve mücadelelerine sürekli saldırmayı adeta görev edinmiştir.
 
Müftülük nikahıyla, evlilik için aranan yaş ve irade şartlarının takip edilemeyeceği, dolayısıyla çocuk yaşta evliliklerin ve taciz/tecavüz mağduru kadınların failleriyle evlendirilme oranlarının artacağını öngörmek zor değil. Hali hazırda, bu tarz evliliklerin kırsal bölgelerde yoğunlaştığı kabul edilse de büyük şehirlerde, metropollerde de sayılarının azımsanamayacağı istatistiksel olarak sabit. İktidar politikaları gerek yasal düzenlemelerle gerekse söylemleriyle bu durumu engellemek yerine adeta açık veya zımni olarak teşvik eder politikalar yürütüyor. ‘Çocuk istismarını meşrulaştırma’ yasası olarak okunabilecek olan 2016 tarihli TCK madde 103’te yapılan değişiklikle çocuklarda rızayı 15 yaşından 12 yaşına çekme, 15 yaşından büyük olan çocukların açıkça cinsel istismara uğradığı durumları ‘reşit olmayanla cinsel ilişki’ olarak tanımlama, 2015 tarihli bir AYM kararıyla resmi nikah kıymadan imam nikahı kıyan imam ve çiftlere cezanın kaldırılması gibi değişiklik ile aslında kadınlar ve kız çocuklarının devlet eliyle nasıl korumasız ve tehlike altında bırakıldığını görmüştük. Bu yasa da bu zihniyetin devamı ve tamamlayıcısıdır.
 
 Meclis’e sunulduğu haliyle sadece müftüleri kapsayan, ancak komisyon aşamasında imamlara da nikah kıyma yetkisinin verildiği, yasaya eklenen 'bakanlığın il ve ilçe müftülüklerine de evlendirme memurluğu görev ve yetkisi verebilir' ifadelerinden anlaşılıyor. Bundan ne çıkarmak gerekiyor? 
 
Uzun vadede köylerde, ücra mahallelerde ya da kalabalık yerlerde müftülüklerin bu göreve yetişememesi, bu sebeple cami imamlarına da evlendirme yetkisinin verilmesini öngörebiliriz. Bu durum iktidar tarafından ‘kolaylaştırmak’ olarak servis edilse de, aslında evlilik kayıtlarını merkezi kayıtlardan uzaklaştırmak, denetimsizleştirmek, baskı ve çıkar ilişkilerinin daha hakim olduğu yerel ilişkilerle sümen altı etmenin yolunu açabileceğini görüyoruz. Örneğin bir köyde 19 kişinin cinsel istismarına uğrayan bir çocuk, bu olaydan köydeki herkesin haberi varken bile korunamıyor. Düşünün ki bu durumda o köyden birinin elinde olan yetkiyi suçu ve failleri aklamak için kullanmayacağını söyleyebilir misiniz? Hayır.
 
Bu açılardan baktığımızda özellikle çocuk yaşta evlilik ve çok eşlilik gibi resmi kayıt ve kurumların yasakladığı yollara başvurmada, kadınların aleyhine olan bir kontrol edilemez yol olarak kullanılacağını düşünüyor ve şiddetle karşı çıkıyoruz. İktidar ve yasa koyucular, toplumda var olan olgulara uyum sağlayarak hareket edemez; aksine bu olgular eğer kişilerin hak ve özgürlüklerini ihlal ediyorsa, onları önleyici ve caydırıcı yaptırımlara bağlayan nitelikte kanunlar konmalı ve uygulanmalıdır. Hele ki kadınların eşitlik, özgürlük ve hak mücadeleleri verdiği, dezavantajlı olduğu toplumlarda yasalar; ataerkil toplum kurallarını kolaylaştırmak, hızlandırmak değil ortadan kaldırmakla mükelleftir.
 
Bu kararın kadına ve çocuğa yönelik cinsel istismar, tecavüz vakalarında yargılamaya etkisi nasıl olur?
 
Bizler, kadınların mağdur oldukları davalarda fail ya da faillerin sıkça geleneksel, dini, ahlaki normlara sığınarak kendilerini aklama çabasına girdiklerini, hakim-savcıların ise çoğunlukla mağdurla değil, faille empati kurduklarını görmekteyiz. Bu, ataerkil yapının en doğal yansımasıdır.
 
Hukuk sistemlerinde yasa yapımları ve değişiklikleri, kanunun koyulmasıyla biten bir süreç değildir. Ülkemizde artan kadın düşmanlığı ve kadın haklarına saldırının sebebi olan patriarkal mekanizmayla mahkeme salonlarında da sıkça karşılaşırız. Bu sebeplerle son yıllarda kadınların en etkin mücadele hatlarından birisi de kadın cinayetleri veya kadına karşı şiddet, tecavüz, çocuk İstismarı ve öz savunma davaları oldu. Kadınlar hukuka ve verilen kararlara güvenmedikleri için kamuoyu oluşturarak, önemini vurgulayarak ve en önemlisi de kararlara hakim olan erkek zihniyetini teşhir ederek bu eşitsiz durumu dengelemeye çalıştılar. Bizler, kadınların mağdur oldukları davalarda fail ya da faillerin sıkça geleneksel, dini, ahlaki normlara sığınarak kendilerini aklama çabasına girdiklerini, hakim-savcıların ise çoğunlukla mağdurla değil, faille empati kurduklarını görmekteyiz. Bu az önce bahsettiğim ataerkil yapının en doğal yansımasıdır. Bu nedenle, kadının akşam yemeği yapmaması, hakim nezdinde cinayet için haksız tahrik kabul edilir, çocuğu istismar eden şahıs takım elbiseli sanık iyi hal indirimi alır, tecavüz sanığına ‘kişinin hayatını karartacak nitelikte olduğu için hakkaniyete aykırı ağır ceza’ denerek taktir yetkileri kullanılır. Şimdi yargının ve yargı mensuplarının ekseriyetinin bu zihniyette olduğu bir hukuk düzeninde, mevcut bu yasa pek çok suçun ‘meşru ve yasal’ olmasını sağlayacaktır.
 
Özellikle çocuğun ailesi tarafından evlendirilmesi noktasında bu yasanın işlevi ne olacak?
 
Kadınların ve kız çocuklarının iradelerinin yok sayıldığı durumlardan en önemlisi de zorla evlendirmeler. Çoğu ahlaki,  geleneksel veya dini norma dayandırılan veya bizzat ailelerin kadını/kız çocuğunu bir meta gibi gördüğü yapılarda; evlenmek istemedikleri halde ya da evlenmek istemedikleri kişilerle evlendirilme söz konusu. Bu yasa, kız çocuklarının küçük yaşta evlendirilmesinin önünü açıyor derken kastettiğimiz budur. Çünkü kız çocukları kendi rızalarıyla evlenmek istemezler. Bunlar, ailelerinin ya da güç sahibi yetişkinlerin kararlarıdır. Aynı zamanda yine çok eşlilikte kadınların çoğu bunu tercih etmese de iradeleri yok sayılarak evlendirilebilirler. Bu yasa değişikliği, elbette sağladığı kolaylıklarla zorla evlendirmelerin ve çocuk istismarının sayısını ve etkilerini arttıracaktır.
 
Müftü nikahı yasasında doğumların artık resmi olarak kayıt altına alınmaması, sözlü beyanlarla bildirilmesinin yeterli olacağı maddesi de yer alıyor. Bu durumun, çocuğa yönelik istismar vakalarına yansıması nasıl olur?
 
Çoğu zaman çocuk yaşta evlilikler içinde ya da tecavüz sonucu yapılan doğumlarda olayı gizlemek için evde yapılan doğumların, bundan sonra resmi bildirime tabi olmadan sözlü olarak yapılmasına izin verildi. Bu durum şikayete bağlı olmayan, bağlı olduğu durumlarda da mağdurun şikayet etme hakkının engellendiği hallerde yasal takiple ortaya çıkma ihtimalini de azaltıyor. Dolayısıyla istismar mağduru kız çocuklarının veya tecavüz mağduru kadınların tespitini ve faillerinin cezalandırılmasını da zorlaştıracak. Hukuk uygulayıcılarının tespit edilen durumlarda dahi ne vahim kararlar verdiği, cezasızlığın, faili korumanın had safhada olduğu bir düzende böyle bir şartı da ortadan kaldırarak mağduriyetlerin ve işlenen suçların artması kaçınılmaz olacaktır.
 
 Kadınların tarih boyu süren eşitlik ve hak mücadelelerinin, kendi iktidarlarını ve güçlerini kaybetmek istemeyen tüm odaklar tarafından engellenmeye, baskılanmaya ya da şiddet yollarıyla ortadan kaldırılmaya çalışıldığını düşünüyor musunuz?
 
 Kadın eşittir aile reddiyesi devam ederken,  son zamanlarda bir takım yasalar ve kararlarla aile tanımı yeniden çizerek, aile içindeki kadının değeri ve yıllar içindeki kazanımlarına saldırılar başladı.
 
Evet. AKP iktidarı boyunca her alanda faşizm ve baskı koşulları hakimken mücadeleden vazgeçmeyen, bir araya gelen, örgütlenen ve iktidara kafa tutan bir kadın mücadelesi vardır. OHAL koşullarında dahi 8 Martlarda 25 Kasımlarda alanları milyonlarla dolduran kadınlar, elbette kendisine ve kazanımlarına düşman olan ve varlığı ataerkinin devamına bağlı olan bir iktidar tarafından sürekli hedef halindedir. Hükümet politikaları hem siyasi hem hukuki olarak kadın kazanımlarına ve özgürleşen kadına karşı, makul-mazbut bir kadın imajı yerleştirmiş ve kadınları bu kalıba sığdırıp mahkum etmenin sistematik olarak adımlarını atmaktadır. Kadın ve Aile Politikaları Bakanlığı, Erdoğan’ın ‘Biz muhafazakar demokrat bir partiyiz. Bizim için aile önemli’ demesinin ardından Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na dönüşmesi; kadın-erkek eşitliği güçlendirmek için tek resmi makam olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün bakanlık bünyesine alınması gibi zihniyet ve siyaset politikalarını net ifade eden adımlar atılmıştı. Kadınların bağımsız ve özgür birey olarak değil, sadece aile kurumunun bir parçası olmaktan ibaret kabul eden politikalar geliştirdiler. Kadın eşittir aile reddiyesi devam ederken,  son zamanlarda bir takım yasalar ve kararlarla aile tanımı yeniden çizerek, aile içindeki kadının değeri ve yıllar içindeki kazanımlarına saldırılar başladı. Kadınların bu tartışmalara karşı mücadelesi sürerken , evlilik kurumunun kuruluşuna dair köklü nitelikte değişiklikler de bu sistematik kadını zayıflatma çabası içinde okunmalı.
 
Bu yasayla birlikte kadın haklarına yönelik her gün yeni bir saldırının gelişebileceğini belirttiniz. Artan kadına yönelik şiddet ve çocuğa yönelik istismara karşı kadınların nasıl bir mücadele içerisinde olması gerekiyor? 
 
Çocuk istismarında rızanın 12 yaşa düşürülmesi, 15 yaş ve sonrasında rızanın kabulü, resmi nikah olmadan nikah kıyan imam ve çiftlere ceza verilmemesi gibi kararların ardından müftülere nikah yetkisi verilmesi, kadını tüm bu süreçlerde güçsüz, yalnız ve çaresiz bırakmaya yöneliktir. Kadın iradesi, adeta evlilik sürecinden tamamen soyutlanmaktadır.
 
Bizler eşitlik ve özgürlük mücadelesi veren kadınlar, kadın dernekleri, siyasi partiler, insan hakları savunucuları ve hukukçular olarak tüm bu sistematik kadın düşmanlığı karşısında her alanda mücadelemizi sürdürmek zorundayız. Toplumsal muhalefetin en önemli öznelerinden biri olan kadınların hakları ve kazanımlarını korumak ve ileri taşıyabilmek, kadınların başta yaşam hakları olmak üzere sahip oldukları hakların gerçekleştirilmesini sağlayan bir toplum düzeninin inşası için mücadele etmeliyiz. Özgürleşen kadınların yarattığı bir dünya için; ataerkiye, faşizme, toplumun muhafazakarlaştırılmasına karşı her türlü alanda sesimizi yükseltmeye devam etmeliyiz, edeceğiz.
 
MA / Berivan Altan - Zemo Ağgöz