Krizin külfetini çeken işçi kadınlar: Bu adalet değil

img

İSTANBUL – Ekonomik krizin ilk faturası kadın işçilere çıkartılıyor. Ağır ve tehlikeli iş kollarında uzun süreli düşük ücretle çalışmalarına rağmen işsiz bırakılan H.U, “Hakkını arayan, örgütlenen işçi istemiyorlar” derken, her an işsizlikle karşıya olduğunu belirten H.G. ise, “Külfeti çeken hep işçi, bu adalet değil” dedi. 

Ekonomik krizin özelikle dar gelirli kesimleri derinden etkilerken, işten atmalar hayatı daha da çekilmez kılıyor. Çeşitli gerekçelerle işten çıkarılanların başında ise kadınlar geliyor. Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’ndeki (TOSB) fabrikalarda çalışan kadınlar, ağırlaşan çalışma koşulları ve artan sorunlarla karşı karşıya.
 
ATMAK İÇİN BAHANELERİ BİTMİYOR 
 
Plastik ve metal sanayi gibi çalışma koşulları ağır olan farklı sektörlerde çalışmak zorunda kalan kadınlar, asgari ücretle geçinebilmenin yollarını arıyor. Bir yandan da sendikalı oldukları için artan psikolojik baskıyla baş etmeye çalışan işçi kadınlar, bitmek bilmeyen gerekçe ve bahanelerle işten çıkarılıyor. Kimisi yeni iş ararken sıkıntı yaşamasın diye kimi de çalıştığı fabrikadaki işinden olmasın diye isimlerini vermekten imtina eden işçi kadınlar, çalışma koşulları ve ekonomik krizin etkilerini anlattı. 
 
‘İTİRAZ ETTİKÇE BASKI ARTIYOR’
 
Tuzla’da bir plastik fabrikasında 3 yıl çalıştıktan sonra atılan ve ilk zamanlarda küçük olan fabrika büyüdükçe psikolojik baskının arttığını anlatan H.U. (40), "Son süreçte kimi gerekçelerle özellikle de sesini çıkaran, itiraz eden işçileri tutanak tutturup tazminatsız işçi çıkarmaya başladılar. Bu işçilerden biri de ben oldum” dedi.
 
Çalışma koşulları hakkında bilgi veren H.U., “Psikolojik olarak çok fazla yıpranıyordum. Karşılarında cevap veren ve itiraz eden işçi istemiyorlardı. Kendi çalıştığım sabit makine dışında 7-8 makinaya daha bakmamı istiyorlardı. Ben birinde belimi sakatladım çünkü panik oldum. Makineler doluyor, bir ona koş bir diğerine koş derken. Hastaneye götürdüler ama iş kazası olmasına rağmen tutanak bile tutulmadı. Lavaboya gitmek için izin alınması gerekiyordu. Ustabaşılarımız ‘ben kadınların çalışmasına karşıyım, işiniz ne oturun evinizde’ diyordu” diye konuştu. 
 
‘HAKKINI ARAYAN İŞÇİ İSTEMİYORLAR’
 
Vardiyalı olarak 8 saatlik çalışma temposuyla çalıştıklarını belirten H.U., birkaç hafta önce çıkarıldığı işine ilişkin, “İşten çıkarılmadan önce belli başlı sorular soruldu. Örneğin ‘geçimini sağlayabilecek misin?” gibi sorular. İşten çıkarılma gerekçesi olarak da amirlerimin benden razı olmadığı söylendi. Böyle bir gerekçenin işten çıkarılmak için bir gerekçe olmadığını söyleyince de ‘düşün belki başka nedenleri vardır’ cevabını aldım. Nedeni ise açık. Hakkını arayan, itiraz eden, örgütlenen işçi istemiyorlar” sözleriyle ifade etti. 
 
‘TAZMİNAT ALMAM ENGELLENDİ’
 
İşten çıkarıldıktan sonra kendisi ile notere gidip gerekli işlemlerin yapılacağını aktardıkları bilgisini veren H.U., “Ben, noter ne alaka dedim. Meğerse bizi arabulucunun yanına götürdüler. Sonradan anladım. Avukat ve arabulucu kiralanan işçiye imza attırıp tazminatının ödenmesini engelliyor. Bu aynı zamanda işsizlik maaşı almasına da bir engel. Dava açma yollarını da kapatmış oluyorlar böylece” dedi.
 
‘KRİZİ İLK GÜNDEN BERİ HİSSEDİYORUM’
 
Ekonomik krizden kaynaklı işsiz kaldığı ilk günden bunu hissettiğini belirten H.U., şöyle devam etti: “Hayat o kadar pahalanmış ki 3 tane çocuğum var ve hepsi okuyor. Eşimin aldığı maaş yetmiyor, ev kira. İlk günden zorlanmaya başladım. İş başvurusuna gittik o kadar çok işsiz var ki… Genç işsizler ordusu resmen. İş bulabilme stresine girmiş durumdayım. Asgari ücretle geçinemiyordum ama en azından eve bir gelirim oluyordu.  Şimdi o da yok.”
 
‘KADIN VE ERKEĞE BİÇİLEN ROLLER BELLİ’
 
Plastik fabrikasında çalışan ve işten çıkarılan bir diğer kadın ise N.S. (35). 3 vardiyalı olarak çalışma koşulları ağır olan fabrikada 2 yıl çalışan N.S. de, işyerindeki psikolojik baskıyı üzerinde fazlasıyla hissettiğini söyledi. Fiziki olarak da zorlandıkları bir çalışma temposu içerisinde olduklarını aktaran N.S., yaşadıkları sorunları şu sözlerle dile getirdi: “Gece vardiyalarında sürekli hasta oluyordum. Gece uyuyamıyorsun, sabah başka bir sıkıntı. İş koşuşturması sana direk yansıyor. Bağışıklık sistemini etkileyen bir durum da vardı. Plastiğin kokusundan da etkileniyorduk haliyle. Kaç kiloluk kasaları taşımak da sorun. İş kazaları da sıkça yaşanan bir durumdu. Ellerini, kolunu kesme de sıkça yaşanan iş kazalarıydı. Çalışma hayatında kadın ile erkeğe biçilen roller de kendini bariz belli ediyor. Erkeklere daha bir ayrıcalıklı bakılıyor ve ilk gözden çıkarılanlar da ne yazık ki kadın işçiler oluyor.”
 
‘İŞSİZ KALMA LÜKSÜMÜZ YOK’
 
İşten çıkarıldıktan sonra zorlandığını ve acilen iş bulması gerektiğini sözlerine ekleyen N.S, “Bir kızım var. Onun okul masrafları, kredi kartı borcum, kendi ihtiyaçlarım var. Birkaç ay işsiz kalma gibi bir lüksümüz yok çünkü çalışırken bile paramız yetmiyordu ve şimdi bu kaygı daha da arttı. Ev bütçesine katkı sağlama adına ek iş yapma derdine düşmüş durumdayız” diye konuştu. 
 
‘YAŞANANLAR HASTALIK OLARAK DÖNÜYOR’
 
Metal sektöründe 2 yıldır kalite kontrol operatörü olarak çalışan H.G. (35) ise, yaptığı işin hat sistemine bağlı ve seri çalışmayı gerektiren bir iş olduğu için maruz kaldıkları meslek hastalıklarına dikkat çekti. H.G., “Sabahtan akşama kadar büyük LC ekranda kontrol yapıyorum ve bu da seri halinde olduğu için gözlerimizden rahatsızlanıyoruz. Migrenimiz tutuyor çünkü başımızın üstünde ledler yanıyor sürekli. Benim açımdan zoru burası. İndir kaldır işlerinde de zorlanıyorum. İş kazaları da yaşanıyor. Belini sakatlayan mı dersin, kanser hastası olup da normal çalışma saatlerine tabi tutulanlar mı dersin… 30-40 kilo taşımak zorunda bırakılıyoruz. Bunların hepsi hastalık olarak bize geri dönüyor” diye belirtti. 
  
‘DOĞUM İZNİMİ BİLE KULLANAMADIM’
 
İşçiye her zaman bir baskı gerekçesi bulunduğunu dile getiren H.U., sözlerini şöyle sürdürdü: “Vardiyalı 8 saat üzeri çalışıyorum. Normalde ben yeni doğum yaptım ama gel gör ki kalite görsele acil ihtiyaç olduğu için doğum izni talebim bile kabul görülmedi. Çocuğuma ablam bakıyor. Ben gece vardiyasındayken gündüz uyumadan hastane işlerimi hallediyorum. Çünkü izin bile zar zor alınıyor. Alınsa bile maaşından kesiliyor.”
 
Sendikalaşma sürecinden sonra işyerinde yaptırım ve psikolojik baskının arttığını kaydeden H.G., bu durumun sonucunda da zor olan çalışma koşullarına yeni kuralların da eklendiğini belirtti. 
 
‘BU ADALET DEĞİL’
 
Ekonomik krizden dolayı fabrikada bir daralmaya gidildiğini ve her hafta bir şeyler bahane edilerek 3-5 işçi çıkartıldığının bilgisi veren H.G. krizden etkilenen işçilerden. H.G., yaşadıklarına şu sözlerle özetledi: “Eşimin çalıştığı fabrika krizden dolayı kapandı ve işsiz kaldı. 6 ay maaş alamadı. Benim aldığım tek maaşla evin kredisi, mutfağın giderlerini karşılamaya çalışıyoruz. Kaldı ki mutfağa bir şey almıyoruz, yemiyoruz kısacası. Günübirlik akrabalarda yiyorum ya da iş yerinde yediklerimle kalıyorum. Biz bu durumdayız. Kredimizi, faturalarımızı ödeyemiyoruz. Hep eksideyiz, hep eksideyiz. Bunu yaşamamızdaki neden de sistemin ta kendisi. Özelleştirilmeye gidildi, kamulaştırmayı bitirdiler, yetmedi fabrikalarda işçiye dair hiçbir şey yok, çiftçi üretmiyor, aracı aldığını alıp gidiyor. Ben maaşımı almadan bir dünya vergi kesiliyor. Baştakilere her şey bedava. Bu adalet değil. Benim temel hakkım olan sağlığım, ulaşımım, eğitimim hep paralı, hep paralı. Bütün külfeti çeken de hep işçi.”
 
MA / Necla Demir