Novamedli kadın işçilerin direnişi kitaplaştırıldı

  • kadın
  • 09:01 9 Ağustos 2018
  • |
img
İSTANBUL - Antalya Serbest Bölgesi’nde faaliyet sürdüren Novamed’te çalışan 83 kadın işçinin bir yılı aşkın süre verdikleri hak arama mücadelesi, “Bir Kadın Grevi Serbest Bölge’de Kadın Olmak” isimli kitaba konu oldu. Sosyolog Feryal Saygılıgil, kaleme aldığı kitap için, “Umarım sendikalara, sendikalardaki kadınlara, kadın örgütlenme uzmanlarına ulaşır ve tartışılır" dedi.  
 
Almanya merkezli Fresenius Medical Care (FMC) firmasına bağlı olarak 2000 yılından beri Antalya Serbest Bölgesi’nde faaliyetlerini sürdüren Novamed’de çalışan kadınların bir yılı aşkın süren hak arama mücadelesini konu alan “Bir Kadın Grevi Serbest Bölge’de Kadın Olmak” isimli kitap, Güldünya Yayınları’ndan çıktı. Feminist Sosyolog Feryal Saygılıgil’in kaleminden çıkan kitap, Petrol-İş Sendikası’na üye 83 kadın işçinin maruz kaldıkları saldırıları bertaraf etmek, sendikalaşma haklarını savunmak için 26 Eylül 2006’da greve çıkmasını ve 448 gün süren grevde kadınların direniş ve örgütlenme deneyimleri ile hak arama mücadelelerini konu ediniyor.
 
83 KADIN, 448 GÜN SÜREN DİRENİŞ VE KAZANIM
 
Kadın işçilerin düşük ücret verilmesi, hamileliğin takvime bağlanarak sıraya konulması, tuvalete gitmenin önce yasaklanması sonra dakikalara bağlanması, regl dönemlerinin sorun olması gibi nedenlerle başlattığı direniş, 448 gün sonra üç yıllık toplu iş sözleşmesi imzalanmasıyla sonuçlandı.  Kitapta, bu direnişe tanıklık eden Saygılıgil’in yürüttüğü akademik bir çalışmanın sonucunda ortaya çıktı.
 
Novamed grevinin önemi, Türkiye’deki serbest bölgelerde başarıya ulaşan ikinci grev olması. Farklı kılan bir diğer özellik ise, “kadınların grevi” olması.
 
Sosyolog Feryal Saygılıgil, kitabın ortaya çıkış hikayesine ilişkin Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı. 
 
Türkiye’deki sendika ve emek mücadelesinde kadınlar açısından önemli bir yerde duran Novamed grevinin kitaplaşma hikayesinden bahseder misin? 
 
Petrol-İş Kadın Dergisi’nde Novamed’de çalışan kadınlarla yapılmış bir röportaj çıkmıştı. Oraya giderek grevdeki işçilerin deneyimlerini belgelemeyi, onlarla sohbet etmeyi çok istiyordum. Sinemacı Güliz Sağlam ile birlikte işçilerle görüşmek için Antalya Serbest Bölgesi’ne gittik. Grevin 141’inci günüydü ve iki gün boyunca grevdeki kadınlarla sohbet ettik, çekim yaptık. 
 
Bu çekimlerden on iki dakikalık, “Novamed Direnişi” isimli bir belgesel hazırladık. Novamedli grevci kadınların deneyimini doktora tezim olarak belirlemem de bu sürece dayanmakta. Böylece hem yazılı hem de görsel olarak Antalya Serbest Bölge’de yaşanan bu önemli deneyimi aktarabilecektim. Bu arada Türkiye’deki diğer serbest bölgelerde yaşananları, çalışma koşullarını da merak etmeye başlamıştım. Serbest bölgelerde çoğunlukla kadın işçilerin çalıştırıldığını, yedek işgücü ordusu, ucuz işgücü olarak görüldüklerini, dünyadaki pek çok yerde serbest bölgelerde işgücünün kadınlaştığından haberdardım. Acaba Türkiye’de nasıldı? Çalışma koşulları ne durumdaydı? Kadın işçilerin deneyimlerinden ne sonuçlar çıkarabilirdim? İşte ilk bu sorularla çalışmaya başladım. Kitabın doğuş fikri hikayesi böyle başladı. 
 
O döneme tanıklık eden kadınlardan biri olarak siz nasıl gözlemlerde bulundunuz?
 
 İşçiler kadın oldukları için sömürülüyorlardı. Bu ayrımı görmek çok önemliydi. Sadece kapitalizm değil, patriarkal dediğimiz erkek egemen sistem yapısından dolayı yaşanan durumlardı. 
 
 
İki aya yakın süre Antalya’da kaldım. Burada böyle bir grev yaşanıyor ve yaşanmasının nedeni ne idi? Bir kere çalışma koşulları elbette. İşçiler kadın oldukları için sömürülüyorlardı. Bu ayrımı görmek çok önemliydi. Sadece kapitalizm değil, patriarkal dediğimiz erkek egemen sistem yapısından dolayı yaşanan durumlardı. 
 
Çok bariz bir şekilde oradaki örnekler üzerinden sömürülme biçimlerini konuşabiliriz. Örneğin hamilelik sıraylaydı. Aynı bantta çalışan kadınlara iki ayda bir anca hamilelik sırası geliyordu. Bu yüzden pek çok kadın çocuğunu kaybedebiliyordu. İkincisi kadın olmakla ilgili bir şey. Erkekler bantta çalışmıyorlardı. Streçleme, kolileme, depolama alanları da mevcut fabrikada. Vasıflı ve vasıfsız iş gücü üzerinden yaşananları da görmek mümkün. Kadınlar vasıfsız işgücü olarak ucuz iş gücü ile bantta çalışıyorlardı. Tuvalete gitmeleri yasaktı. Daha sonra bu dakikaya bağlandı. ‘5 dakikadan fazla kalamazsın’ deniliyordu. Daha fazla kalırsan senin maaşından kesiliyordu. Duygusal denetim mekanizması dediğimiz şeyle işçiler evlerine gittikten sonra da aileleri aranarak hesap soruluyordu. ‘Hafta sonu aranıp iyi dinlendi mi, ertesi gün daha ağır bir çalışma sistemine geçeceğiz’ deniliyordu. Yan yana iki işçiyi görmek ya da konuşmaları mümkün değildi. Bunlar Novamedli kadınların bize anlattıklarıydı. 
 
 2006 yılından 2018'e gelecek olursak…O yıllardan bu yana kadınların emek mücadelesinde ne gibi değişim ve dönüşümler yaşandı? 
 
Kadın emeği meselesi Flormar işçilerine kadar da çok gündemimizi maalesef oluşturamıyor. Bizlerin gündemi o kadar farklı yerlere akabiliyor ki, bu coğrafyada aslında çok temel bir mesele olan kadının emeğine el konuluyor olması görmezden geliniyor. Sadece kitapta öne çıkan meselelerden bir tanesi bu. Piyasadaki emek gücüne değil, evdeki emek gücüne de el konuluyor olması. Bu süreç içerisinde Novamedli kadınlar bunu fark ettiler. Feminist kadınlarla bir araya geldiler. Aslında niye ben niye ütü yapıyorum? Çocuklara bakmak ve bakım emeği harcamak, grev çadırına gelirken niye bir şeyleri ertesi güne bırakamıyorum? Buna vesile oldu ama bir yanıyla da hem oradaki kadınlar hem de biz feministler açısından bir şeyler değişebilir ve daha da gelişebilirdi. Fakat toplu sözleşme yaşandı ve işçiler kazanıp haklarını elde ederek içeri girdiler. Geçen sene Güldünya Yayınları’na bu çalışmayı vermeye karar verdiğimde işçilerle tekrar bağlantı kurup, ‘Kadınlar açısından siz ne düşünüyorsunuz?’ diye sorduğumda grevi çok geride bıraktıklarını gördük. 
 
Bu acı bir deneyim oldu benim açımdan. Feministler olarak o süre orada yer almamız, sonrasında da bırakmamız acı bir deneyimdi. Bu grevin uzun soluklu bir tecrübeye dönüşmesi hikaye olarak kalması gibi değil de ne yapabiliriz üzerinden Novamed grevi çok şey söylüyor aslında. Feministlerle birlikte hareket kıymetli, sosyal medya, uluslararası işçi dayanışması da önemliydi. 
 
Süreç gittikçe sertleşiyor. 2006 ile 2018 arasında belli bir mesafe var ve koşullar sertleşiyor. Çok zaman, mesai harcamak ve bağı koparmamak gerekiyordu. Kadınların örgütlenmesine ilişkin deneyim birikimi de önemli. O klasik erkek sendikal örgütlenme anlayışının dışında kadınlar nasıl örgütlenirler? Bu bakımıyla kadınlara alan açması çok önemliydi. Öte yandan o dönem zafer elde ettiğimiz ve halenin yükseldiği zamandı. Sendikalarda kadınların varlığını görüyorduk. Bu çok önemli bir şey ve bu durum gittikçe azalıyor. Sendikaların durumu ortada ve artık başka bir döneme geçtiler. Bir yandan o dönem içinde 70’lerde emek mücadelesini yürütenlerle konuştuğumuzda onlar 80’den sonra sendikaların kalmadığını söylüyor. Biz bile o kırıntılarla idare etmek zorunda kaldık. O açıdan da çok iyi bir durumda değiliz.
 
Peki, bu durumu ortaya çıkaran nedenler nedir? Kadın politikalarından bağımsızdır diyebiliyor musunuz örneğin?
 
Bir mekanda onun yaşanıyor olması özellikle de özel alandaki davranış biçimi diğer mekanı doğrudan belirliyor. Onun için ‘özel alan politiktir’ diyoruz
 
Bunlar bir bütün. Kadın emeğini bir tarafa bırakıp, diğer sömürü biçimleri sonrası mücadele biçimlerinden ayırt etmek söz konusu değil. Evet, Türkiye’de kadın hareketinin ben de olduğunu düşünüyorum. En ses getiren ve en kendimizi bulduğumuz mücadele kadın hareketi. Dolayısıyla her alanda kadına yönelik şiddet biçimleri erkeklerin kendilerine çok daha bu anlamda rahat ve yaptıkları işin meşru olarak görülmesine yol açan bir sistem içerisindeyiz. 
 
Hükümet politikaları bu durumu normalleştirdi ve meşrulaştırdı. Kadınlar açısından her durumda hükümetin işin içinde olması ve nasıl hareket edeceğine ilişkin rahat bırakmıyor olması…İşe alınma, hangi işlerde çalışabileceği, çıkarılan kanunlar kadınların daha çok eve kapatılmak istenmesi, büyükannelere maaş bağlanıyor olması, bakım emeğine ilişkin vb. durumlar hepsi birbiriyle bağlantılı. Bu da kadın emeğini doğrudan ilgilendiriyor. Çünkü biz kadın emeği dediğimizde sadece aldıkları ücret ve ucuz emek olarak görülmeleri değil ve kadınların evde emeklerine el konuluyor oluşları, onların işyerindeki sömürülmelerini de doğrudan belirliyor. 
 
Bir mekanda onun yaşanıyor olması özellikle de özel alandaki davranış biçimi diğer mekanı doğrudan belirliyor. Onun için ‘özel alan politiktir’ diyoruz. 
 
Ortaya çıkan deneyimin aktarılması noktasında kitap nasıl görev üstlenecek ya da üstlenmeli?
 
Bu grev o kadar yazıldı çizildi ki, o yüzden tek başına bir çalışma değil benimkisi. Birikim Dergisi o dönemde dosya yaptı. Uluslararası mecrada birçok makalenin konusu oldu. Bizim açımızdan müthiş bir moral oldu. Kadınların gücü ve bir araya gelmesi pek çok alan açabilir, pek çok yerde sözümüzü söyleme hakkımızı elde edebiliriz. Kolektif özne olma hali dediğimiz şeyi somut olarak gördük, bunu deneyimledik. Novamedli işçi kadınlara 8 Mart’ta söz verilerek binlerce kadına seslenmesi, hem onlar hem de bizim açımızdan müthiş bir şeydi. Sendikal olarak da müthiş başarıydı ama özelde de kadın sendikacıların başarısıydı. Kadın sendikacıların da bir araya gelmesine vesile oldu. 
 
Türkiye’de kadın emeği hep yazılıp, çizilirdi ama görünür olan bir şey yoktu. Ev içinde yaşananların dışarıya yansıması, fabrikaların kapılarının dışarıya açılması ve yansımasına neden oldu. Bu örneği diğer kadınlar verebilmek çok önemliydi. Bu kitap umarım o işe yarar. Böyle bir deneyim yaşandı ve böyle bir hikayemiz var. Niye bu orada kalsın, niye o deneyimi taşımayalım? İşte Flormar işçileri. Bu tür kitaplar ve çalışmalar buna yarıyor. Bu kitap umarım sendikalara ulaşır. Sendikalardaki kadınlara, kadın örgütlenme uzmanlarına ulaşır ve tartışılır. İşçi kadınların örgütlenmesi üzerine vesile olur, yoksa zaten başka ne konuşulabilir ki? Okullarda çalışma ekonomisi sosyoloji bölümlerinde, emek üzerine kadın emeği üzerine tartışmak için işe yarayabilir. Bunlara vesile olması dileğiyle.
 
FERYAL SAYGILIGİL KİMDİR?
 
İlk olarak 2010 yılında, İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları’ndan “Kâinatta Bir Nokta” isimli kitabı kaleme alan Saygılıgil, Güliz Sağlam’la birlikte 2009’da Desa direnişindeki kadınları konu alan “Kafesteki Kuş Gibiydik”, 2010’da da “Bölge ve Kadınlar Grevde” isimli belgeselleri çekti. Beyhan Uygun Aytemiz’le beraber “Gülebilir miyiz Dersin? Tezer Özlü Kitabı’nı yayına hazırladı. Toplumsal Cinsiyet Tartışmaları (Dipnot, 2016) ve Kadınlar Hep Vardı (Dipnot, 2017) isimli derleme kitapları da bulunan Saygılıgil, aynı zamanda Duvar Dergisi’nin Yayın Kurulu Üyesi.
 
MA / Necla Demir