'Yoksulluk nafakası' eleştirisi: Kadınları evliliğe mahkum etmeyi amaçlıyor

  • kadın
  • 09:13 9 Mayıs 2018
  • |
img

DİYARBAKIR - Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın nafakalarda düzenleme yapma hazırlığını eleştiren Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Başkanı Aslı Pasinli, düzenlemenin kadınları zorla evliliğe mahkum etme çabası taşıdığını söyledi.

Kadınların boşanma taleplerini önleyip şiddet veya istismara açık hale getireceği eleştirileri yapılan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın "yoksulluk nafakası"na ilişkin "Süresiz yoksulluk nafakasının evlilik birliğinin amacına aykırı olduğu" iddiasını Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Başkanı Avukat Aslı Pasinli değerlendirdi. Pasinli, kadınların evli kaldığı sürenin nafakada bir kıstas olamayacağını, tamamen boşanmaların önüne geçmek için düzenlemenin yapılmak istendiğini kaydetti.  
 
‘NAFAKAYA İLİŞKİN YASANIN SAVUNULACAK HİÇBİR YANI YOK’
 
Kadına karşı şiddetle mücadelenin politik bir mücadele olduğuna vurgu yapan Pasinli, tasarlanan yasayla ilgili dikkatli olunması gerektiğini söyledi. Boşanılan eşe ödenen “yoksulluk nafakası” ile ilgili önemli değişiklikler içeren tasarıda kadınları koruyan herhangi bir iyileştirici madde bulunmadığına dikkat çeken Pasinli, “Hazırlanan yasa tasarısına göre boşanan kişiye ödenecek nafakanın ömür boyu değil, 5 aşamaya göre belirlenmesi öngörülüyor. Buna göre nafaka, evli kalma süresi, çocuk olup olmaması, boşanan kadının yaşı, gelir durumu ve kusur durumu dikkate alınarak hesaplanacağı belirtiliyor. Boşanan çiftlerin bu 5 koşulu hangi oranda taşıdıkları, nafakanın hesaplamasında etkili olacak. Mahkeme, 3-5 yıl gibi sürelerle nafaka ödenmesine karar verebilecek. Kadına ödenecek nafakada, boşanmada kadının kusur derecesi önem taşıyacağı ifadesi yer alıyor. Kadının boşanmadaki ‘kusurunun’ yüzde 50’nin üzerinde olması durumunda mahkeme, nafaka verilmemesi yönünde karar alabilecek. Bu durum ekonomik durumu olmayan ve şiddet gören kadınlara ‘siz boşanmayın’ demektir ve savunulacak bir yanı yoktur” değerlendirmesi yaptı. 
 
‘KADINLARI EVLİLİĞE MAHKUM ETMEKTİR’ 
 
Hükümetin daha önce cinsel istismar yasa tasarısı, şimdi de kadınları zorla evliliğe mahkum etme çabası içerisinde olduğunu anımsatan Pasinli, “Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Merkezi olarak Diyarbakır Barosu’na gelen kadın başvurucuların başvuruları alınıyor; bunların, boşanma davaları, velayet, nafakaya ilişkin süreçleri yürütülüyor. Tasarıyı hazırlayanlar şu mantıkla bakıyor. Kadın bir gün evli kalıp, bir ömür boyu nafaka alıyor bunu sorgulamak üzerinden böyle bir tasarı hazırlanıyor. Oysa Türkiye’de yıllarca evli kalıp boşandıktan sonra hiçbir şekilde para alamayan binlerce kadın bulunuyor. Kadının özgürlüğü olmadığı için kadın yalnızlaştırılıyor ve evli kalmaya mahkum ediliyor. Türkiye’de kadınlar boşandıktan sonra devlet tarafından cüzi bir miktarda para veriliyor. Bu da Türkiye’nin kadına nasıl baktığını gösteriyor. Yani kadına şu söylenmek isteniyor; Sen boşandın oturacaksın, hiçbir şekilde herhangi bir hakka sahip olmayacaksın” diye konuştu.
 
‘NAFAKAYI KALDIRMAK YERİNE İSTİHDAM ALANLARI YARATILABİLİR’
 
Nafaka konusunda ısrarcı olunması gerektiğini vurgulayan Pasinli, bu konuda taviz vermemek gerektiğini belirtti. İstihdam olanaklarının bu kadar az olduğu bir ülkede kadına ödenen 200 -300 liralık nafakayı hukuki boyutta tartışmanın kabul edilemez olduğunun altını çizen Pasinli, “Hükümetler bu konuda nafaka daha ne kadar çok aktifleştirilir ya da nasıl bunu ortadan kaldırabiliriz diye tartışmak yerine kadın boşandıktan sonra özgürlüğünü sağlamak amacıyla nasıl ayakta durabilirim, iş, istihdam alanlarında çalışma yapabilir. Kadınlar boşandıktan sonraki nasıl ayakta durabilirim, herhangi bir dayanağım yok ben ne yapabilirim sorusuyla cebelleşiyor. Bu kadını ileriyi dönük herhangi bir hareketinde geri adım atmak zorunda bırakıyor” dedi. 
 
‘KADINA KARŞI YAPILAN EKONOMİK ŞİDDETTİR’
 
Türkiye’nin hukuki olarak uluslararası platformda şiddeti önleme, şiddeti önlemeye yönelik ilişkin uluslararası bir sözleşmeyi imzalayan bir devlet olduğunu anımsatan Pasinli, “Böyle bir devlet olmasına rağmen bir yandan kadına şiddeti önlemeye yönelik politikaları olsun bir yandan kadınların nafakasında ortadan kaldırmaya yönelik bir düzenlememe olmasın bu çok büyük bir çelişkidir. Bu terazilerin dengesi tam da yerine oturmuyor. Kadına yönelik yapılan bu nafaka düzenlemesi kadına karşı yapılan ekonomi şiddetidir” ifadelerini kullandı.
 
‘BASIN BU ALANDA HAYATİ BİR ÖNEM TAŞIYOR’
 
Hükümetin kadına yönelik şiddet ve istismar vakalarının medyada yayınlanması konusunda bazı kısıtlamalar gitmesine de değinen Pasinli, konuya ilişkin şunları söyledi: “Türkiye’deki birçok davada kamuoyu desteğiyle çok ciddi etkileri oldu. Bu alanda çalışan aktivist kadınlar, basındaki bu yönlendirici etkisinin farkındalar. Bununla beraber kamuoyunda destek alan dosyalar var. Nevin Yıldırım’dan tutun da Özgecan dosyasına ya da Çilem Doğan gibi davaları basın yoluyla izledik. Bununla birlikte basındaki cinsel dil, basında cinsiyetçi söyleme hayır, basındaki şiddet dilinin tekrar gözden geçirilmesine ilişkin yapılan çalışmalar var. Basına yönelik yapılan bu yayın yasaklarının kamuoyunu haber alma özgürlüğünü kısıtlamaktadır. Bu anlamda basındaki bu yasaklama doğru bir uygulama değil. Mahkeme gerek duyduğu zaman zaten yayın yasağı getiriyor. Haber kesinleşinceye kadar herhangi bir haber yapılamıyor. Bununla ilgili haber yapılmayacaktır vurgusu çok ciddi bir durum ve bununla basının buradaki gücünün yadsınmaması gerekiyor. Basının varlığı bu anlamda hayati bir önem taşıyor” şeklinde konuştu.
 
MA / Esra Solin Dal