Kadınlardan kayyımlara ‘sömürge vali’ benzetmesi

  • kadın
  • 14:25 17 Ağustos 2022
  • |
img
DİYARBAKIR - Rosa Kadın Derneği’nden avukat Elif Tirenç İpek Ulaş, kayyımların şiddetle mücadeleyi sekteye uğrattığını belirtirken, Kadının İnsan Hakları Derneği’nden Zelal Ayman, kayyımlara “sömürge vali” benzetmesi yaparak, buna karşı mücadele çağrısı yaptı. 
 
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Demokratik Yerel Yönetimler Kurulu’nun Amed Şehir Tiyatrosu'nda düzenlediği “Kayyımın kadın alanındaki tahribatları ve ortak mücadele hattını oluşturma” paneli devam ediyor. Panele, ilerleyen saatlerde Diyarbakır Sanayi Ticaret Odası ve Kadın Sanat Derneği yöneticileri de katıldı. 
 
‘HEDEF KADINLAR OLDU’
 
Panelde konuşan Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Emekçileri Sendikası (Tüm Bel-Sen) Diyarbakır Şubesi Eşbaşkanı Nihal Yanık, kadının toplumdaki yerine yönelik saldırı olduğunu belirterek, “İktidar yaşatan politikalar yerine, kadına yönelik şiddeti arttırıyor. İktidarın kayyım politikalarında hedef kadınlar oldu. Çalıştırmamak adına her şeyi yapıyor. Kadınlar görevden alınarak, yerine erkekler atanmıştır. Yayılan korku iklimiyle kadınlar sessiz kalmayı tercih etmiştir. Biat etmeyen kadınlar ise, sendikamız aracılığıyla seslerini duyurmuş ve istifa etmiştir” dedi. 
 
‘KURUMLARA KİLİT VURULDU’
 
 Ardından konuşan Rosa Kadın Derneği Yönetim Kurulu üyesi avukat Elif Tirenç İpek Ulaş, şiddetle mücadele alanında kayyımların büyük tahribat yarattığına dikkat çekerek, kayyım öncesi ve sonrasına dikkat çekti. Ulaş, “OHAL ilanıyla birlikte başlayan kayyım atamaları, bugün 45 belediye ile devam ediyor. Kayyım atanan belediyelerin tamamında kadın kurumlarına kilit vuruldu. Diğerleri de işlevsiz hale getirildi, Kuran kurslarına çevrildi, Dini sohbetlerin yapıldığı alanlara çevrildi. Dayanışma merkezlerinden Kuran kurslarına dönüştürüldü. Bunları kapatılmış sayıyoruz” diye belirtti. 
 
‘SIĞINMA EVİ KAPATILDI’
 
Diyarbakır’da kadın sığınma evinin kapatıldığını anımsatan Ulaş, “Kayyımlar geldikten sonra neler yaşadık? Kadın mücadele mirasından edindiğimiz tecrübeyle büyük bir yapı söz konusuydu. 54 merkez arasında dayanışması söz konusuydu. Bu anlamda eğitimler sınırsızdı, sürekli güçlendirme çalışması yürütülüyordu. Ama bu tecrübeyi edinen, kadın bakış açısıyla mücadele eden kadınlar işten çıkarıldı. İşten çıkartılmayanların da birimleri değiştirildi. Ayrıca mobbing uygulandı. Alanda, sahada çalışan kadınlara da kayyımlar özel bir politika geliştirdi” ifadelerini kullandı. 
 
KAYYIMLARIN ŞİDDETE ETKİSİ 
 
Kayyımların icraatlarına değinen Ulaş, “Kadınların gidebileceği tek bir yer bırakılmadı. 2016’da ihraç edildikten sonra kapatılan bütün merkezlerin yoğunluğu Diyarbakır Barosu’na aktarıldı. Başvurular arttı. Baro tek başına bu ihtiyaca karşılık olamadı. Sadece hukuki destek verebildi. Şiddetle mücadele sadece hukuki destekle olmaz. Şiddetle mücadele alanı ciddi anlamda sekteye uğradı. Rosa Kadın Derneği olarak bu alanda çalışmak üzere 2018 yılında kuruluşumuzu ilan ettik. Kadın politikaları ve eğitim üzerinden çalışma hedefimiz vardı. Ancak alandaki boşluk, bütün başvuruları bize yönlendirdi” diye anlattı. 
 
Kayyım politikalarının eşbaşkanlık ve şiddetle mücadeleye yönelik saldırı olduğunu vurgulayan Ulaş, “İlk elden dağılan örgütlülüğü yeniden kurmak için çalışmalara başladık. Kadınların temas edebileceği, kadın meclisleri ve yapılarını bir araya getiren bir ağ oluşturduk. Birbirimize yönlendirme yaptık” dedi. 
 
KADINLAR GÜVENMİYOR
 
Yürüttükleri çalışmaları anlatan Ulaş, şunları söyledi: “Nasıl yol alınabileceğini deşifre etmeye çalıştık. Diyarbakır Şiddetle Mücadele Ağı’nın verileri, gerçek sayının çok altında. Karakollara, adliyelere, ŞÖNİM’e başvuran kadınlar yok. Baro ve sendikalara, Diyarbakır’da 4 yılda 6 bin 49 kadın başvurdu. Başvuramayan kadın sayısı eklendiğinde korkunç bir tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Yönlendirme yapacak merkez bulmakta zorlanıyoruz. Dayanışma merkezlerinin kapatılmasının yanı sıra kadınları şiddeti bertaraf edecek şekilde güçlendirecek sosyal çalışmalar da yapılamadı. Kayyım öncesi de kadınlar kolluğa yada savcılığa gitmiyordu. Kayyım sonrası da gitmedi. Bunun temel sebeplerinden biri güvensizlik. Kadınlar kendilerini kentinde, mahallesinde güvende hissediyor mu? Yüzde 86 oranında ne kadınlar ne erkekler kendilerini kayyım sonrası güvende hissetmiyor. Türkiye geneli güven anketlerinde yargı yada kolluk, anketlerin son sırasında. Kadınlar şiddetle mücadele söz konusu olduğunda güvenmiyor. 
 
Kayyım öncesi Diyarbakır’daki kadın merkezleri, Aile İçi Şiddet Büroları’nı ziyaret ettik. Şiddet olayından haberimizin olması bir baskı unsuru oluşturuyordu. Dayanışma merkezleri kapatıldıktan sonra karakollardaki yaklaşımlardan kayyımın nasıl olumsuz etki yarattığını gördük. Karakollarda ciddi anlamda sıkıntılar yaşanmaya başladı. Bu kayyımların yarattığı ciddi bir tahribattır. 
 
‘ŞÖNİM’LER İLKESİZ ÇALIŞIYOR’
 
ŞÖNİM’ler ilkesiz çalışmalar yürütüyor. ‘Kadın burada kalmasın’ pratikleri var. Şuan daha pervazsız çalışıyor. Bizim sığınaklarımızda ve ŞÖNİM’de kalan kadınlar arasında fark var. Diyarbakır’da son 4 yılda 28 kadın katledildi. Bu kadınlarla ilgili koruma kararı vardı. Kadını sadece barınma değil, psikolojik, hukuki, sosyal desteği birebir sağlanıyordu. Çocuk varsa, kreş hizmeti, oyun odaları olmak üzere bütünlüklü bir çalışma yürüttük. Biz başarılıydık.” 
 
‘ŞİDDETİ ARTTIRAN HÜKÜMET’
 
Koruma kararlarına rağmen katledilen kadın sayısında artış yaşandığına dikkat çeken Ulaş, “Emine Bulut 28 koruma kararına rağmen herkesin gözü önünde katledildi. Her katledilen kadının arkasında bir koruma kararı var. Sayı arttı, çünkü etkili bir mücadele söz konusu değil. Rosa Kadın Derneği bu anlamda bütün öz gücüyle imkan yaratmaya çalışıyor. Yeterli değil çünkü sayı çok yüksek. Şiddetin artışını sağlayan bir hükümet var. İstanbul Sözleşmesi bunun net bir örneği” dedi. Kadına yönelik şiddete karşı ekonominin önemi üzerinde duran Ulaş, “Ekonomik destek olmayınca, şiddet ortamına geri dönülüyor. Kayyımlar bunu yerle bir etti” diye belirtti. 
 
‘FUHUŞ VE UYUŞTURUCU ARTTI’
 
Kadınların şiddete karşı mücadelesinin kayyımlar eliyle yok edildiğini dile getiren Ulaş, “Fuhuş ve uyuşturucu artmış durumda. Bu devlet politikası olarak bölgede özellikle yapılıyor. Bağlar’a, Sur’a gidin, bu manzarayla karşılaşıyorsunuz. Genç kadınlar uyuşturucuya, fuhuşa sürükleniyor. Kolluk da yöneliyor. Kadını düşürebileceği, toplumu yozlaştırabileceği her alana saldırıyor. Kayyım belediyeleri ise, Sur’da ‘Hanımeller Çarşısı’ diye bir alan oluşturdu. ‘Kadının işi mutfaktır, evin hanımıdır, kısırını, böreğini yapar.’ Böyle bir alana sıkıştırılıyor” ifadelerini kullandı. 
 
‘SALDIRILAR SİYASETLE BAĞLANTILI’
 
Daha sonra konuşan Kadının İnsan Hakları Derneği’nden Zelal Ayman, kayyımların Türkiye’nin genel siyasetiyle bağlantılı olduğuna işaret etti. Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın 2010’da yaptığı “Kadın-erkek eşit değildir” açıklamasını hatırlatan Ayman, bir yıl sonra Kadın Bakanlığı’nın da kapatıldığını anımsattı. Ayman, kayyımlar öncesi saldırıların başladığını ifade ederek, “Kürt isen, kadın isen, daha zayıf görüldüğümüz için daha çok saldırıyorlar. Eşitliğe inanmamak, düşman olmaktır. Bizi yüz yıl öncesine götürmek isteyen bir zihniyetle karşı karşıyayız. Çok önemli olan İstanbul Sözleşmesi’ni bir gece bitirdiler. Bu Türkiye kadın hareketi için büyük bir kayıp oldu” diye belirtti. 
 
HERKESİN ORTAK SORUNU 
 
Üç temelde çalışmalar yürüttüklerini aktaran Ayman, “Belediyelere atanan kayyımlar ya eğiticilerimizi işten çıkardı ya da birimi değiştirildi. Kayyım atamaları, görüştüğümüz kadın eşbaşkanların görevden alınması, tutuklanması gibi durumlar yaşayınca, çok isteyerek ve amaçlayarak başlattığımız süreç durmuş oldu. İstediğimiz gibi gitmedi, büyük engeller çıktı. Eğiticilerimiz belediyelerde değil. Grup çalışması olmayınca yayınlar da anlamsız oluyor. Bu noktada hepimizin yaşadığı ortak bir sorun bu. Bundan sonrasını hep beraber konuşacağız” dedi. 
 
‘SÖMÜRGE VALİ’ BENZETMESİ
 
Kayyımları “sömürge valilere” benzeten Ayman, şöyle devam etti: “Devlet adını koydu. Kuzey ve Batı medeniyeti, sömürge üzerine kuruldu, onların da yöntemi bu oldu. Bu kayyım, bir taraftan bunu çok ifşa etti. ‘Ben sömürgeciyim, burası benim sömürgem, sana vali atıyorum’ deyip, vali atıyor. ‘Sen yoksun, ben varım’ anlayışıdır. Buna karşı Kürtçenin korunması gerekiyor. Geliyor gelmekte olan. Dilimizle ilgili mücadele etmeliyiz. Kürtçeyi yaşatmalıyız, bunu taşıyan kadınları öne çıkarmalıyız. Dilsel ve kültürel hakları öne çıkarmamızın çok iyi olacağını düşünüyorum. Diğerlerini zaten biliyoruz. Kürt kadınları ve dil ile ilgili atölye çalışmaları yürütülebilir.” 
 
Kayyımların aynı zamanda asimilasyon politikaları uyguladığını söyleyen Ayman, HDP’ye buna karşı toplantı ve panellerin düzenlenmesi önerisinde bulundu. 
 
Panel, verilen aranın ardından devam edecek.