Toplumsal refahın sırrı: Kadının ekonomiye katılımı

  • kadın
  • 09:05 28 Şubat 2021
  • |
img
İSTANBUL - Kadının ekonomiye katılımının lütuf değil bir insan hakkı olduğunu belirten Ekonomist Sanem Oktar, “Alışıla gelmiş toplumsal kodlar değişmeli. İş hayatına katılmış, öz güveni yüksek kadınların topluma kazandıracağı topyekûn bir zenginleşme demektir" dedi.
 
Deva Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve ekonomist Sanem Oktar ile ülkede gittikçe derinleşen ekonomik krizin sonuçları, yol açtığı işsizlik ve yoksulluk, bunun sonucunda insanların intihara sürüklenmesini konuştuk. Ekonomik krizin derinleşmesinin, iktidarın sorunların çözümüne dair bir çalışmasının olmamasından kaynaklandığını belirten Oktar, "İşi bilmeyen bir yönetim var. Tamamen bir algı yönetimi içerisindeyiz. Ticaretin en önemli kurallarından biri, sözleşme hukuku ancak buna saygı kalmadı. Yatırımlar ülkenin gelişimine katma değer olacak şekilde oluşmuyor. Merkez Bankası'nın 130 milyarlık rezervlerinin çarçur edildiğini görüyoruz. Borsa 2 senede 2’ye katlandı. Erdoğan’ın partili başkan dönemine geçiş sürecinde 970 Milyar TL olan ülkenin borcu, 2020’de 1 trilyon 935 milyar TL’ye yükseldi. Bu rakamlar bir ülkenin toplam geliri kadar. Ülkede üretim yok, bunun için borç yapılıyor. İşi bilmeyen insanların kötü yönetimi sonucu ekonomi bu noktaya geldi" dedi. 
 
BÖYLE YOKSULLUK GÖRÜLMEDİ
 
Bu politikaların insanların yaşamını bire bir etkilediğini dile getiren Oktar, devletin özellikle pandemi sürecinde insanların yaşamlarını idame ettirmesi için yardım etmediğini ve bu nedenle birçok işyerinin bu süreçte kapandığına dikkat çekti. Oktar, "Açlık sınırında yaşıyoruz. Türkiye böyle bir yoksulluk görmedi. Bütün bunların sebebi kötü yönetimdir. Türkiye bundan kaynaklı güvenilir bir ülke olmaktan çıktı" diye belirtti.
 
EN ÇOK KADINLAR ETKİLENDİ 
 
Krizden en çok kadınların etkilendiğini ifade eden Oktar, "Yapılan araştırmalara göre, 3 ana başlık görüyoruz. Hane içinde kalan kadın çalışsa da çalışmasa da evdeki iş yükü çok arttı. Çalışma alanı ve saati neredeyse ikiye katlandı. Bu süreçte birçok kadın işini kaybetti. Bir de bütün bu sıkışıklıkta artan şiddet var. Bunlar kadınların hayatını bire bir etkiliyor. Hanelerde en az bir kişi işini kaybediyor, gelir durumunda düşüş yaşanıyor. Pandemi nedeniyle herkes evde. Bu yükün tamamı kadınların omzunda. İş hayatından en önce kayanlar kadınlar oluyor. Yani ekonomik krizin mağdurları da yine kadınlar oluyor" dedi. 
 
EKONOMİK ŞİDDET
 
Krizle birlikte kadına yönelik şiddetin de arttığına dikkat çekerek, bunlardan birinin de ekonomik şiddet olduğuna işaret eden Oktar, "Ekonomik, psikolojik, sözlü, aşağılamak, para vermemek, muhtaç hale getirmek, bunların hepsi gözle görülmesi çok zor şiddet türleridir. Mağdur olan kadın, bunun farkına bile varmıyor. Bunun normal olduğunu düşünüyor. Kadınlar çalışmak istiyor ama buna izin yok. Sadece kadın olduğun için ‘ne işin var otur, kadın dediğin çalışmaz’ denilerek, hayata katılmaları önleniyor. İş hayatındaki pozisyonlar kısıtlanıyor. Erkekler arasında bir seçim olup, kadınların aday bile yapılamaması, eşit işe eşit ücret verilmemesi, toplumda kadının daha az kazanması ekonomik şiddettir. Bu durum kadınların hayatlarını bire bir etkiliyor. Az kazanması, karar verici olarak yer alamaması, toplumsal refahın da düşmesine neden oluyor. Zincirleme toplumu etkileyen bir durum var" ifadelerini kullandı. 
 
Kadının ekonomiye katılmasının bir tehdit olarak değerlendirilmesinin de erkek egemen zihniyetin bir sonucu olduğunun altını çizen Oktar, "Bu bir zihniyet problemidir. Tam tersi eğer kadın çalışırsa, aile ve topluma katkısı oluyor. Kadın iş hayatına girip güçlenirse, bağımsız olacak, tercih hakkı olacak, katkı sağlayacak" dedi. 
 
KADININ KATILIMI LÜTUF DEĞİL
 
Var olan zihniyetin dönüştürülmesi gerektiğini vurgulayan Oktar, şöyle konuştu: "Zihniyeti dönüştürmek gerekiyor. Kadının ekonomiye katılması bir zorunluluk ya da erkeklerin bir lütfu değil. Bu bir insan hakkıdır. Bunun zararı yok faydası var. Bu bir güç savaşı değil, kadın erkek birlikte başarıya koşmaktır. Eğitimli, iş hayatına katılmış, öz güveni yüksek kadınların topluma kazandıracağı katkı topyekün bir zenginleşme demektir. Alışıla gelmiş toplumsal kodlar değişmeli. Rol modeller çok önemli. Çocuk ve yaşlıların bakımı sanki kadınların göreviymiş gibi yaklaşılıyor. Oysa tüm aileyi ilgilendiren ve devletin sorumluluğunda olan bir durumdur. Kadınlar için doğru politikalar üretilmeli. Yaşlı bakım hizmetleri, çocuklar için kreşler açılmalı. Devlet kadını içeriye atarak, kapalı alanlara sıkıştırıyor. Bunun çözülmesi gerekiyor. Yasalarla kadınların ekonomiye katılması teşvik edilmeli."
 
KADIN GİRİŞİMCİ 
 
Türkiye’de toplam 110 bin kadın girişimcinin bulunduğunu aktaran Oktar, devamında şunları söyledi: “Bir artış var ama hala çok düşük seviyede. Kadın girişimci olduğu zaman daha fazla kadın istihdam ediliyor. Karar verici oluyor. O nedenle bu oranı artırmak önemli. Girişimcilik alan olarak çok zor. Kadın olarak daha da zor. Bir çok engelleri de var. ‘Sen yapamazsın, neden iş kuruyorsun, işini kurma, boş ver, evinde otur, çocuğuna bak’ gibi algılar hakim, fırsat eşitsizliği var. Bu algılar hakim olduğu sürece kadın girişimci oranı da düşük seviyede kalıyor." 
 
KADINLARIN ETKİSİ 
 
TÜİK'in Haziran ayı verilerine göre 30 milyon çalışandan sadece 9,7 milyonunun kadın olduğunu ve 12 milyon kadarının da çalışma hayatının dışında tutulduğunu söyleyen Oktar, kadınların iş yaşamına katılmasının etkilerini şöyle açıkladı: "Yoksulluk yüzde 30 azalır. Türkiye’nin doğal kaynakları yok. En büyük sermayesi insan kaynağıdır. Bu insan kaynağının yarısı kadındır. Bu kaynağı ne kadar ekonominin içine koyarsak, üretici güç olarak o kadar zenginleşebiliriz. Kız çocuklarımız uygun koşullarda eğitim alıp iş hayatına atılırsa, toplumun yarısı yönetim kademelerinde yer alır." 
 
KADIN YÜZ YILI
 
Kadınların istihdama katılım noktasında kendilerine güvenerek mücadele etmesi gerektiğini vurgulayan Oktar, "Kadınlar, kendilerine ve yapabileceklerine inanmalılar. Gerçekten inanmak ve istemek önemli. İmkansızlıklar içinde başarıya ulaşan çok sayıda kadın var. Öz güven ve yapabilme kapasitemize inanalım. Biz yapabiliriz. Kadınların daha fazla karar verici yerlerde olmasını istiyorum. Karar verici yerlerde olabildiğimiz noktada dünyayı değiştirebiliriz. Bende bu 21’nci yüzyılın kadın yüzyılı olacağına inanıyorum" şeklinde konuştu.
 
MA / Semra Turan