Oğlunu okula bırakıp eylem alanına koşuyor 2018-10-05 09:09:42 KOCAELİ - Eylemde oldukları süre boyunca pek çok şeye tanıklık ettiğini söyleyen Flormar işçisi Nurhan Güler, "Her sabah oğlumu okula bırakıp koşturarak direniş alanına geliyorum” derken, Ayşe Öztürk ise, "Flormar’da çalışırken kimse bizi tanımıyordu ama direnişe çıktığımızda bir sürü desteğimiz oldu" dedi. Kocaeli’nin Gebze ilçesindeki Organize Sanayi Bölgesi'nde (GOSB) yer alan Flormar Kozmetik Firması’nda sendika üyesi oldukları için işten çıkarılan ve büyük çoğunluğunu kadınların oluşturduğu 132 işçinin 15 Mayıs'ta fabrika önünde başlattığı eylem 144 gündür devam ediyor.   SOHBETLER, TÜRKÜLER, HALAYLAR…   Fabrika önündeki eylemlerini aralıksız sürdüren ve havaların soğumaya başlamasıyla birlikte Kocaeli Valiliği tarafından çadır kurmaları engellenen işçiler, çözümü ise branda açmakta bulmuş. Sabah saat 09.00’dan akşam 18.00’e kadar fabrika önünde bekleyen işçilerden bazıları çocuğunu okula bırakır bırakmaz eylem alanına koşturuyor. Kiminin el işi yaparak zamanını değerlendirdiği eylem alanı, diğer işçiler arasında esprilere neden oluyor. “5 aydır bir lif öremedi…” diye başlayan cümleler yerini kahkahalara bırakıyor.    Çalan şarkılar eşliğinde çekilen halaylara tanıklık edilen anların dışında eylem alanına çöken sessizliği kimi zaman da kadın işçilerden birinin seslendirdiği türküler bozuyor. Demlenen sıcak çayla koyu sohbete dalan işçiler, ülke gündemine dair de tartışmalar yürütmekten geri durmuyor.    MOLALARDA ATILAN SLOGANLAR DAHA GÜR ÇIKIYOR   İmece usulü yardımlaşma ve dayanışmanın sürdüğü fabrika önündeki bekleyiş, çay ve öğle molalarında yerini sloganlara bırakıyor. Nedeni ise kendilerine el sallayarak destek veren fabrikadaki çalışma arkadaşlarına seslerini duyurmak. Fabrika kapısının kısa süreli açılmasıyla birlikte bu durum göz göze gelen işçilerin birbirleriyle selamlaşmasına vesile oluyor. O an atılan sloganlar daha gür çıkıyor. Hem yurt dışından hem de Türkiye’nin her yerinden destek ve dayanışma mesajı alan Flormar işçileri, eylemlerini talepleri karşılanana kadar da sürdürmekte kararlı.   144 gündür eylemde olan Flormar işçisi kadınlarla 5 aylık süre zarfında yaşadıkları deneyimleri ve verdikleri emek mücadelesini konuştuk.    ‘FİRMA BÜYÜDÜ AMA BİZ BÜYÜYEMEDİK’   Fabrikada en eski çalışan işçilerden Nurhan Güler, 14 yıl boyunca verdiği emeğin karşılığının işten çıkarılma olduğunu söyledi. 2004 yılında işe başladığı fabrikanın ilk yıllara nazaran gittikçe büyüdüğünü; ancak verdikleri emeğin karşılığının sabit kaldığını belirten Güler, “Firma eskiden İstanbul Bahçelievler’de faaliyet gösteriyordu. Buraya taşındığında işler manueldi, otomatik makineler yoktu. Zor şartlarda çalışıyorduk. Çalışma saatlerimiz 08.00 ila 20.00 arasındaydı. Ben bu işyerine başladığım zaman 6 aylık bir bebeğim vardı, şimdi 15 yaşında. Oğlumun çocukluğunu hiç göremedim diyebilirim. Çünkü sabah oğlum uyurken işe geliyordum ve akşamları 21.00’de evde oluyordum. Oğlum yine uyuyor oluyordu. Yıllarca bu firmaya emek verdik ve zaman içerisinde büyüdü. Bize herhangi bir şekilde ücretlerde iyileştirme olmadı. Dayandık ve bugünlere getirdik. Firma büyüdü ve ciroları arttı. Ama biz büyüyemedik ve hep aynı yerimizde kaldık. Bunu dile getirdiğimiz zaman hiçbir şekilde dönüş olmadı. Daha sonra işçi arkadaşlar olarak buna bir dur demek istedik. Sendikalaştık. Bunu duyan işveren bize baskıya başladı. Toplantı odalarına çağırarak işten çıkarma ve tazminat haklarını vermemekle tehdit etti. İşten çıkarılan işçilerin büyük çoğunluğu, benim gibi 14 yıl ve üzerinde çalışan arkadaşlardı” dedi.   ‘EMEKÇİ KADINLAR ADINA MÜCADELE’    Şu an işsizlik maaşı dahi alamadıklarını sözlerine ekleyen Güler, “İşten çıkarıldığımız gün itibariyle hala direnişteyiz ve vazgeçmeyi düşünmüyoruz. Biz sadece burada Flormar’dan 132 kişi değiliz, tüm ülkedeyiz. Bize her yerden destekler var. Gerek yurtdışında gerek yurt içinde destek çok büyük ve bir misyon üstlendiğimizin farkındayız. Emekçi kadınlar ve bütün çalışanlar adına bu mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğiz” diye belirtti.   ‘OĞLUMU OKULA BIRAKIP DİRENİŞ ALANINA KOŞUYORUM’   Direniş boyunca çok şeye tanıklık ettiğini dile getiren Güler, yaşadığı maddi zorlukların bu durumun önüne geçemediğini söyleyerek şu mesajı verdi: “Biz bu yola çıkarken bu kadar dayanışma olacağını ve büyüyeceğini hesap edemedik; fakat bu dayanışma bizi daha da güçlü kıldı. Mücadeleye daha sarılmamızı sağlıyor. Ben her sabah oğlumu okula bırakıp koşturarak direniş alanına geliyorum. Hiç pişman değiliz. Ben ve arkadaşlarım bu mücadeleyi sonuna kadar sürdürme kararlılığındayız. Umutsuzluğa hiç düşmedik. Nedeni de bize destek olan emekçi sınıfı diye düşünüyorum. Biz burada sürekli aktif haldeyiz. Sadece hafta içerisinde değil, hafta sonunda da etkinliklerimiz oluyor. Çeşitli yerlere davet ediliyoruz. Sesimiz duyuruluyor. Biz sadece Flormar’ın önünde değiliz, ülkenin her yerindeyiz.”   '11 YILLIK EMEK BİR SAATTE KAPI DIŞARI…’   11 yıldır Flormar’da çalıştığı işinden çıkarılan kadınlardan biri de Ayşe Öztürk. “Flormar değil direniş güzelleştirir” tişörtünü alana gelir gelmez giyen Öztürk, fabrika önünde yaptıkları eylemin haklı ve bir o kadar da meşru olduğunu söyledi. İşten çıkarılma gerekçesi olarak kendilerine “yasadışı eylemlere destek vermek” ve “makine durdurmak” suçlarının itham edildiğini belirten Güler, “11 yıldır bir fabrikaya emek veriyorsunuz ve bir saatte sizi kapı önüne atabiliyorlar. Bu da sermayenin ‘biz bir aileyiz’ yalanını ortaya koyuyor” sözleriyle tepki gösterdi.    ‘EMEĞİMİZ İÇİN BURADAYIZ’   Eylemleri boyunca polisler ve fabrika yönetimi tarafından sözlü olarak baskıya maruz kaldıklarını da dile getiren Güler, bir zamanlar birlikte mesai yaptıkları çalışma arkadaşlarına ve tüm kadınlara da şu çağrıyı yaptı: “Bugün bize yapılan, yarın öbür gün onlara da yapılacak. Yarın onlar da benzer sorunları yaşayacak ve bize katılmamamın pişmanlığını yaşayacaklar. Biz bugün emeğimiz için buradayız. Flormar’da çalışırken kimse bizi tanımıyordu; ama direnişe çıktığımızda bir sürü desteğimiz oldu. Kadın işçilere de kadın ve işçi dayanışmasının önemini hatırlatmak isterim. Üretimden gelen güç var burada. Tüketimi yapan kesim de kadınlar. Dolayısıyla Flormar ürünü alırken şunu düşünsünler, orada aylardır bekleyen insanlar var. Ne işsizlik maaşı alabiliyorlar ne de katkı. Baskılarla burada duran kadınların olduğunu düşünsünler. Önümüz kış, ama yine de direnmekten vazgeçmeyeceğiz.”   ‘GÖRÜNÜŞTE MÜKEMMEL BİR FABRİKA AMA İÇERİSİ…’   Flormar’da 3 buçuk senedir çalışan işçilerden Zuhal Aktaş ise, sendikalaşma sürecine götüren durumun fabrikadaki kötü çalışma koşullarından ve eşit ücret dağılımının yapılmamasından kaynaklı olduğunu söyledi. Daha önce gece vardiyasında çalıştığını ve yaşanan iş kazaları nedeniyle gündüz vardiyası sistemine geçtiğini söyleyen Aktaş, bu durumun aynı zamanda adaptasyon sorununu da beraberinde getirdiğini belirtti. Aktaş, devamla çalışma koşullarının zorluğundan ve yorgunluktan kaynaklı iş kazası da yaşadığını belirterek, “İşe başladığımın ikinci ayında kazan patladı. Operatörüme söylediğim halde yanıma gelmedi. Gelmeyince kazanı açmak zorunda kaldım. Meğerse içi hava doluymuş. Yeni olduğum için de basınçla ilgili bir bilgim yoktu. Neyse ki büyük bir yara almadan kurtuldum; ama bu büyük bir iş kazası da yaşayabilirdim o an. İnsanların yaptığı hatalar sonucu iş güvenliği bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bunu direkt kendileri belirleyemiyor. İnsanları bilinçlendiremiyorlar ve eğitim verilmiyor. Görünüşte çok mükemmel bir fabrika gibi; ama içerisi her haliyle bana kalırsa berbat durumdaydı” dedi.    ‘BURADA OLMAKTAN KAYNAKLI PİŞMAN DEĞİLİM’   Sendikal örgütlenmeye başladığında yaşananlara dair öngörüsünün olmadığını dile getiren Aktaş, 5 aylık eylem sürecinin kendisine çok şey kattığı görüşünde. Aktaş, şöyle devam etti: “Fabrikadaki işe 2014 yılında başladım. Bugün burada olmaktan pişman mıyım diye sorarsanız, pişman değilim derim. Çünkü yapılan adaletsizliğe içeride dur diyemiyorduk. Yöneticilerle konuştuğumuzda bahanelerle bölümlere gönderiliyorduk. Kendi söylemlerimizle bir şeyleri elde edemeyeceğimizi anlayınca da Petrol İş’e üye olduk. Tüm işçiler de sendikalı çalışmalı mutlaka. Bu süre zarfında bunun önemini daha çok anladım.”   MA / Necla Demir