Yaşayan Diller Enstitüsü’nün kapatılması: Kontrol edemeyeceklerini anlayınca müdahale başladı

img
MARDİN - Artuklu Yaşayan Diller Enstitüsü’nün kapatılması kararını yorumlayan eski öğretim görevlisi Salih Agir Qoserî, “Biriken enerji ve dinamizm ciddi potansiyel oluşturdu. Siyasal iktidar artık bölümü diledikleri şekilde kontrol edemeyeceklerini anlayınca müdahaleye başladı” dedi. 
 
Mardin Artuklu Üniversitesi Senatosu, 2009 yılında “Demokratikleşme paketi” çerçevesinde Bakanlar Kurulu kararı ile Kürtçe eğitim vermek amacıyla kurulan Yaşayan Diller Enstitüsü’nün kapatılması kararını Yüksek Öğretim Kurulu’na (YÖK) gönderdi. Kürtçe lisans eğitimi ile başlayıp daha sonra Süryanice ve Arapça yüksek lisans eğitimlerinin de verilmeye başlandığı enstitünün kapatılma kararı tepkiyle karşılanırken, Rektör Ahmet Ağırakça, “YÖK’ün tüm enstitüleri bir çatı altında toplama kararı bulunuyor. Enstitüyü kapatma söz konusu değil” diyerek kendisini savundu. 
 
Enstitü ile ilgili alınan kararı bir dönem Yaşayan Diller Enstitüsü Kürdoloji Bölümü’nde ders veren Kürt Çevirmen ve Yazar Salih Agir Qoserî, değerlendirdi. 
 
‘İKTİDARIN BEKLENTİLERİ FARKLI’
 
Başından bu yana siyasal iktidar ile Kürtlerin enstitüden beklentilerinin farklı olduğunu vurgulayan Qoserî, enstitünün “Demokratik Açılım Süreci” adı altında düşünce olarak ortaya çıktığını ancak o dönem isminin Kürt Dili Enstitüsü olmasının beklendiğini ifade etti. Enstitünün henüz düşünce aşamasında iken isim olarak gündemde Yaşayan Diller Enstitüsü olmadığını kaydeden Qoserî, “Ancak pratiğe geçirilirken sırf ismi ‘Kürt Dili Enstitüsü’ olmasın diye dünyada başka bir benzeri olmayan ‘Yaşayan Diller Enstitüsü’ ismi konuldu. Bunu yaparken kendilerince onu (Kürt dilini) saklayarak, gündemden ve dikkatlerden uzak tutmaya çalıştılar. Bu bölümü geliştirme beklentisi yerine, siyasal iktidar bu bölümün sadece kağıt üzerinde, içeriği boş bir bölüm olarak kalmasını istedi. Aynı zamanda bunu kendileri için bir propaganda malzemesi olarak da kullanmak istediler” diye belirtti.
 
‘İKTİDAR MÜDAHALEYE BAŞLADI’
 
Enstitünün ve bölümlerin açılmasıyla birlikte dünyanın dört bir yanından, Kürdolojide ciddi çalışmalar yapmış akademisyen ve öğrencilerin enstitüde toplanmaya başladıklarını ifade eden Qoserî, “Kürtler kendi amaçlarının Kürt Dili ve Kültürünü çalışmak ve geliştirmek olduğunu gösterdiler” dedi. Enstitünün ilk müdürü olan Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın bölümün diğer hocalarıyla birlikte bilimsel ilke ve liyakata göre akademisyen ve öğrenci almaya başladıklarını belirten Qoserî, “Günümüze kadar devam eden çatışmalar daha o zaman başladı. Yıllardır biriken enerji ve dinamizm burada toplanarak ciddi potansiyel oluşturdu. Siyasal iktidar artık bölümü diledikleri şekilde kontrol edemeyeceklerini anlayınca, görünen ve görünmeyen müdahalelerle bölümü kontrol altına almak istedi. Bunu yapamayacaklarını anlayınca bu sefer çeşitli bahanelerle bölümü boşaltmaya çalıştılar” ifadelerini kullandı. 
 
‘KAPATMA BELLİ BİR PROGRAM…’
 
Enstitüye müdahale sürecinin henüz 15 Temmuz askeri kalkışma ve Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ortaya çıkmadan başladığına dikkati çeken Qoserî, “Çözüm Süreci” devam ederken müdahalenin başladığını söyledi. “Polis desteğiyle üniversitede düzmece bir ‘yolsuzluk operasyonu’ ile bu işe başladılar” diyen Qoserî, enstitüye müdahale süreçlerini ilişkin şunları sıraladı: “Çözüm sürecinin bitirilmesi, takip eden darbe hikayesiyle istenen ortamın yaratılması ve KHK’lerle birçok hocanın enstitüden uzaklaştırılması, kalanların da nefes alamaz hale getirilmesi... Göründüğü gibi bölümü kapatmak belli bir program dahilinde gerçekleştiriliyor. Rektörün ‘Biz bölümü kapatmıyoruz, başka bölümlerle birleştiriyoruz’ demesi, hırsızın ‘çalmıyorum yer değiştiriyorum’ demesinden farksızdır. Yani Kürdoloji'de öteden beri uygulanmak istenen ve şu an yapılanlar, devletin klasik resmi ideolojisinin, farklı bir biçimde uygulanmasıdır.” 
 
‘KÜRTLER ENSTİTÜ İLE BAŞLAMADI’
 
Enstitünün kapatılmasının ister istemez olumsuz sonuçlara neden olacağını dile getiren Qoserî, şöyle devam etti: “Nüfusunun yoğun olduğu bir coğrafyada dil ve kültür alanında yapılan kurumsal çalışmalar toplumda önemli bir dinamizm oluşturur. En basitinden bu bölüm ilk açılırken, öğrencilerin bölüme olan ilgileri sonucunda basına da konu olduğu gibi bu bölüm ODTÜ’nün Türk Dili ve Edebiyatıyla yarışır hale gelmesi, ayrıca Kürtçe kitap satışlarının bu dönemde zirve yapması gibi sonuçları doğurur. Ama unutulmamalıdır ki; Kürt Dili ve Kültürü alanındaki çalışmalar bu Enstitü ile başlamadığı gibi Enstitünün kapatılmasıyla da durmayacaktır. Kürdoloji gönüllüleri dünyanın her yerinde harıl harıl çalışmaktadır. Dün de böyleydi, bundan sonra da böyle olacaktır. ‘Çavên li derîya, xwelî li serîya’ Kürt sözü bir bakıma bu durumu anlatıyor. Kürt halkı yaşam şekli itibariyle bu tür baskılara karşı adeta bir doğal savunma refleksi kazanmıştır. Zaten şimdiye kadar dil ve edebiyat alanında Kürtler her zaman kendi imkanlarıyla çalışmamışlar mıdır? Günümüzde Kürtler arasında gelişmiş ulusal duygu ve aynı zamanda bütün dünyaya yayılmış teknik gelişmeler sayesinde Kürtlerin bu işi bundan sonra eskisinden çok daha iyi yapacağından kimsenin kuşkusu olmasın.” 
 
MA / Ahmet Kanbal