HRW: OHAL bitmesine bitti ama hukukun üstünlüğü de bitti

img

İSTANBUL -  İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya direktörü Hugh Williamson, 2 yıllık bilançoya dikkat çekerek “OHAL bitmiş olmasına bitti, ama hukukun üstünlüğü de bitti" değerlendirmesinde bulundu. 

 
İnsan Hakları İzleme Örgütü - Human Rights Watch (HRW) yaptığı açıklamada 18 Temmuz 2018 tarihinde resmen biten Olağanüstü Hal (OHAL) boyunca Cumhurbaşkanına ve yürütme organına verilmiş, hak ihlallerine yol açmaya eğilimli yetkilerin çoğunun, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden (TBMM) aceleyle çıkartılmak istenen bir kanun tasarısıyla muhafaza edileceğini belirtti. Açıklamada, "Kanun tasarısı, önümüzdeki üç yıl boyunca, hakimlerin ve diğer tüm devlet görevlilerinin, Cumhurbaşkanlığı altındaki yetkililer tarafından keyfi olarak azledilmelerine olanak tanıyacak. Söz konusu tasarı, ayrıca, yetkililere Türkiye içinde seyahat özgürlüğünü kısıtlama, toplantı ve yürüyüşleri yasaklama olanağı verirken, kolluğun da bazı şüphelileri 12 güne kadar gözaltında tutmasını ve aynı olayla ilgili soruşturma kapsamında tekrar tekrar gözetim altına almasını mümkün kılacak. Kanun tasarısı bu yetkilerin kullanımının yargı organlarınca denetlenmesini yeterli ölçüde sağlamaktan uzak olduğu gibi, bu yetkilerin kullanımının hak ihlallerine yol açtığı durumlarda mağdurlara anlamlı bir tazmin veya telafi olanağı da sunmuyor" denildi. 
 
'HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ YENİDEN TESİS EDİLMELİ'
 
İnsan Hakları İzleme Örgütü Avrupa ve Orta Asya direktörü Hugh Williamson, “OHAL’in kaldırılması insan hakları açısından iyi bir işaret olarak görülmeliydi ama bu kanun tasarısından açıkça anlaşılıyor ki hükümet OHAL’in sadece adını kaldırmayı planlıyor,” şeklinde konuştu. Williamson, “hükümet bu kanun tasarısını rafa kaldırmalı ve Türkiye’de insan haklarını ve hukukun üstünlüğünü tam olarak yeniden tesis etmeli" değerlendirmesinde bulundu. 
 
OHAL süresince yaşananların hatırlatıldığı açıklamada, "Yargı ve meclis denetiminin zayıfladığı bir icracı başkanlık sistemi 2017 Nisan'ında yapılan bir Anayasa referandumuyla onaylanmıştı. Söz konusu Anayasa değişiklikleri 2018 Haziran’ında yapılan baskın seçimlerden sonra tam olarak yürürlüğe girerek, Cumhurbaşkanlığı’na, OHAL koşullarında sahip olduğu yetkilere denk çok sayıda yetkiyi kalıcı olarak verdi" denildi. 
 
'İNSAN HAKLARININ KORUNMASINI BALTALIYOR'
 
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, Meclis Adalet Komisyonunun 19 Temmuz’da görüşmeye başladığı kanun tasarısı, OHAL yetkilerinin olağanlaştırılması yolunda bir adım daha atılması anlamına geldiği belirtildi. Açıklamada, "23 Maddelik kanun tasarısının genel gerekçesinde tasarının amacı 'terör örgütleriyle olağan dönemde... etkin mücadele edilebilmesi' ve 'anayasal güvence altındaki temel hak ve özgürlükler korunmak suretiyle' darbe girişimlerinin engellenmesi olarak ifade ediliyor. Ancak tasarıda getirilen ana düzenlemelerden bazıları temel insan haklarıyla doğrudan çelişen ve bu hakların korunmasını baltalayan bir nitelik taşıyor" ifadesi yer aldı. 
 
'HÂKİMLER AZLEDİLEBİLİR'
 
Söz konusu düzenlemenin yargıçları ve savcıları da ilgilendirdiği, yargı erki üzerindeki siyasi kontrolün daha da artmasına yol açabilecek ve yürütmenin hoşuna gitmeyecek bağımsız kararlar verme ihtimali olan hakimlerin, sürekli olarak azledilme ve yargılanma tehdidi altında tutulabileceği vurgulandı. 
 
'ORANTISIZ ÖNLEMLERİ KALICI KILABİLİYOR'
 
Tasarının Cumhurbaşkanına iki yıllık OHAL süresi boyunca getirilen keyfi ve orantısız önlemleri kalıcı kılabilmesi için çok büyük bir alan açtığı vurgulanan açıklamada, "Azledilenlerin sadece kendilerini azleden makama itirazda bulunmasına izin veriliyor. Kanun tasarısı ayrıca bu kişilerin pasaportlarına el konulmasına, eşlerinin pasaportlarının iptal edilmesine ve eş ve çocuklarıyla ilgili bilgi toplanmasına da izin veriyor" denildi. 
 
'ENGELLEYİCİ MEKANİZMA YOK'
 
Tasarının "muğlak" kamu düzeni gerekçeleriyle seyahat ve toplantı özgürlerinin ciddi bir şekilde kısıtlanmasına da izin vereceğine değinilen açıklamada, "Anayasa değişikliklerinin yürürlüğe girmesinden sonra artık Cumhurbaşkanı tarafından atanan valilere 'kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişilerin' illerindeki belirli yerlere giriş ve çıkışını on beş güne kadar sınırlama yetkisi verildiği gibi, aynı gerekçelerle belli yerlerde ve saatlerde herhangi bir şekilde dolaşmayı ve toplanmayı sınırlama yetkisi de veriliyor. Bunlar, aslında, ancak OHAL süresince kullanılabilen tipik yetkiler, ancak geçtiğimiz iki yıl boyunca bu yetkilerin kullanılmasına pek gerek kalmamıştı, zira pek çok insan protesto gösterisi yapmaktan korkar hale gelmişti. Bu tür yetkilerin silahlı bir kalkışmanın engellenmesi gibi meşru amaçlarla kullanılması mümkün olsa da, bu yetkilerin, barışçı protesto gösterisi ve toplanma haklarını, ya da Türkiye içinde seyahat özgürlüklerini kullanan kişilere karşı keyfi ve ayırımcı bir şekilde kullanılmasını engelleyebilecek hiç bir mekanizma yok" denildi. 
 
'ENDİŞE VERİCİ NİTELİK TAŞIYOR'
 
Kolluğun “terör ve örgüt faaliyetleri kapsamında” veya devlete karşı işlenen diğer suçlardan şüpheli olarak gözaltına aldığı kişileri 12 güne kadar gözaltında tutmasına olanak sağlayacak olması, "İlk gözaltı süresi iki ila dört gün arasında belirlenmekle birlikte, bu süre, şüphelinin hakim karşısına çıkartılmasıyla, iki kez uzatılabiliyor. Bu gözaltı süresi, OHAL sırasında uygulanan ve 14 güne kadar uzatılabilen 7 günlük gözaltı süresiyle neredeyse aynı uzunlukta. Tasarıda bu düzenlemenin gerekçesi olarak, belirli koşullarda 14 güne kadar gözaltına yasal olarak izin verilen sorunlu İngiltere örneği gösteriliyor. Kolluktaki gözaltı sürelerinin, şüphelinin hakim karşısına çıkartılmasıyla onaylanarak da olsa uzatılması, darbe girişiminden bu yana Türkiye’de kolluk gözetimi altında yaşanan işkence ve kötü muamele vakalarının yeniden ciddi kaygı uyandıracak bir düzeye ulaştığı gerçeği de göz önüne alındığında, özellikle endişe verici bir nitelik taşıyor" sözleri ile değerlendirildi. 
 
'OHAL BİTTİ AMA HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜDE BİTTİ'
 
Williamson, “Bu tasarıda verilen yargıçları azletme, protesto gösterilerini insanların seyahat özgürlüklerini kısıtlayarak yasaklama ve insanları aynı olaydan dolayı tekrar tekrar gözetim altına alma gibi yetkiler OHAL’in adı dışında her şeyiyle devam edeceğini gösteriyor” dedi ve “OHAL bitmiş olmasına bitti, ama hukukun üstünlüğü de bitti" diye konuştu.