Ankara’da bütçe paneli: Bütçe savaşa ve sermayeye aktarılıyor

img
ANKARA – “Adil, eşit, özgür ve ekolojik bir yaşam için bütçe” başlığıyla yapılan panelde, bütçenin siyasi ve toplumsal koşulların durumuna göre tartışılması gerektiği vurgusu yapıldı.
 
YSP, Soldep, DSİP, SYKP ve EHP, “Adil, eşit, özgür, ekolojik bir yaşam için bütçe” başlıklı paneli Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (Tüm Bel Sen) Genel Merkez Binası’nda düzenledi. Panelin kolaylaştırıcılığını Mustafa Çınar üstlenirken Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) İzmir Milletvekili ve Ekoloji Komisyonu Eşsözcüsü İbrahim Akın, Ekonomist Profesör Doktor Mustafa Durmuş ve Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Parti Meclisi (PM) Üyesi Deniz Derinyol panele konuşmacı olarak katıldı.
 
‘BÜTÇE DİNAMİK BİRŞEYDİR’
 
Mevcut durumda kaynakları nasıl kullanacağı ve nereye kullanacağına Cumhurbaşkanı'nın tek başına karar verdiğine işaret eden Mustafa Durmuş, “Açıkçası bütçe konusunda yapılan tartışmaların daha teknik olduğunu görüyoruz. Bütçe sadece siyasal belge değil, bütçe demokrasinin durumunu gösteren bir karne değil ve bütçe aynı zamanda dinamik bir şeydir. Biz bütçeyi tartışırken siyasi, toplumsal koşullar nelerdir ona bakarız öncelikli olarak. Yoksa bütçe her sene kendini tekrar eden bir belge olmaktan çıkamaz.  Kapitalizmin neo-liberal olarak adlandırılması artık eksik kalıyor. Ben Nekro kapitalizm olarak adlandırıyorum. Neo-liberalizm ile bu olan biteni açıklamak çok zor! Bugün içinden geçtiğimiz süreç artık otoritenin bile de çok ilerisine geçmiş durumda” şeklinde konuştu.
 
‘BÜTÇENİN HAZIRLANMASI DEMOKRATİK DEĞİL’
 
Durmuş, yeni bir tür faşizm ile karşı karşıya olunduğuna ve bunun adının ise geç faşizm denilen olgu olduğuna vurgu yaparak, “Eski faşizmlerde olduğu gibi siyasi partiler kapatılmıyor ama etkisiz hale getiriliyor. Yeni faşizmin Türkiye’de Siyasal İslamcı karakteri giderek ön plana çıkıyor. Buna karşı antikapitalist bir mücadele gerekiyor. Eskiden 2017’den önce yapılan bütçeler sarayda yapılmazdı. 2017’de yapılan değişiklikten sonra dar bir kadro içerisinde hazırlanıyor. Bütçenin hazırlanması demokratik değil, bütçede denetleme söz konusu değil. Bütçe hakkı denilen hak nereye gitti?  Bütçe hakkı tamamen ortadan kaldırılmış durumdadır. Bir ülkede bütçe hakkı yoksa demokrasi de yoktur. Eğer savaş istenmiyorsa, bunun karşısına barışın konulması lazım. Bütçe hakkını birçok açıdan tartışabiliriz” diye belirtti.  
 
‘BÜTÇE BİZİM AÇIMIZDAN KEMER SIKMADIR’
 
Varlık Fonu’nun mevcut rejimin paralel hazinesi olarak işlev gördüğünü vurgulayan Durmuş, “Savunma Sanayi Destekleme Fonu militanlaşmanın boyutunu gösteriyor. SSDF hiçbir denetime tabi değildir. Bu işin özünde askeri sanayi karması denilen bir sistemin olduğunun altını çizelim. Bütçe açığının daraltılması ise bizim açımızdan kemer sıkma politikasıdır. Bütçe halkın bütçesi değil kemer sıkma bütçesi olmaya başlıyor. Bu da daha çok vergi alacakları anlamına geliyor. Böyle bir bütçede emekçiler için çok ciddi bir kemer sıkma politikası var demektir. 11 trilyonluk bir vergi alınacak halktan! Bu verginin yüzde 65-70’i dolaylı vergiler olarak halktan alınacak. Sermayenin vergisi ise oldukça düşük kalacak. Aynı vergiyi ödeyince eşit olmuyorsunuz, çünkü gelirleriniz eşit değil. Böyle bir vergi halkın refahına aykırı bir şeydir. Dolayısıyla ölümü gösterip sıtmaya razı etmeye çalışıyorlar. Faizler için ayırdıkları kaynak bütçe açığından daha fazla rant, faiz, kar gelirlerinin maksimize edilmesini hedef alan bir sistem var. Faize ne kadar karşı olduğunu ballandıra ballandıra anlatıyor olsa da iktidar, Türkiye Cumhuriyet tarihinin en yüksek faizini ödüyor. Harcamalar içinde en öne çıkan ödeme iç ve dış güvenlik harcamaları. Bütçenin en ağırlıklı kalemlerinin biri faize gidiyor, diğeri savaşa gidiyor. Ayrıca Diyanet’e ayrılan kaynak çok yüksek, diyanet rejimin en önemli sacayaklarından birisidir. Bu kadar büyük bütçe alan diyanetin Aleviler için ne getirdiği sorusu çok önemli? Bunun yanında ne Kürtlere bütçe var mı? Hayır! Ekolojiye de bütçe yok! Bu rejimin bütçesi demokratik değil faşizandır. Dolayısıyla ekolojiye de kadına da düşmandır” dedi.
 
‘VERGİ ADALETİ DİYE BİRŞEY YOKTUR’
 
Ardından Konuşan Deniz Derinyol ise bütçe süreçlerinin bütün dünyada ve kapitalist toplumlarda, son derece karışık teknik metinler halinde ve halkın anlamayacağı biçimde sunulduğuna dikkat çekerek, “Bütçenin yüzde 50’den fazlasının savaş ve sermayeye aktığı ortadadır. Vergilerin önemli bir kısmı dolaylı vergilerden elde ediliyor. Vergi kaçırmak bile sınıfsal bir mesele bu ülkede. Verginin her zaman tamamı emekçilerden alınır. Vergi adaleti diye bir şey yoktur, ama vergi isyanları diye bir şey vardır. Sınıf mücadelesinin muharebe alanlarından birisidir. Mesele her zaman sermayeyi geriletmektir, mesele burada da budur. Vergilerin tamamını sermayeden alsalar bile sizin birikmiş emeğinizden alacaklar. Bütçe bir sermaye transferidir. Tarihimiz, vergi isyanları tarihidir bu bakımdan. Hukuk önünde kadınlar ve erkekler eşittir. Somut olarak eşit olmadığını hepimiz biliriz. Bütçe düşünülürken sokağa kaç lamba yapacağım, kaç tane kreş yapacağım, kaç tane kadın sığınma evi kuracağım, kadın ve kız çocukların eğitimi için ne yapacağım, şiddetin önlenmesi için hangi kurumları kuracağım diye düşünülmeli. Bunların hepsini kalem kalem düşüneceksiniz. Bizim bütçemizde bu özgün sorunlarımız için reva görülen kalemin 38 kuruş olduğunu belirtebilirim” ifadelerini kullandı.
 
‘BÜTÇE FAİZE VE SAVAŞA GİDİYOR’
 
Sonrasında konuşan İbrahim Akın da mevcut durumda bütçe çalışmalarının, yasamanın kendi doğal akışı içerisinde gerçekleşmediği vurgusunu yaparak, “Biz bütçe meselesini insanlarımızın hayatlarının iyileştirilmesi için, adil bölünmesi için bir tartışma yürütüyoruz. Türkiye karbon salınımı konusunda birinci durumda. Enerji Bakanlığı bu konuda bütçenin arttırılmasını kabul etmedi. Çünkü kendi iradeleri yok. Mevcut tabloya bakıldığında emekçilere, emeklilere ve yoksullara verilecek parayı bu ülke topluyor. Ancak bütçe faize ve savaşa gidiyor. Türkiye'nin rejimi değişmiş durumda, Hitler faşizminden farklı olarak sadece seçimlerin yapılabildiğini görüyoruz. Ancak orada da kayyum siyaseti yürütüyorlar. Seçilmiş olanlar görevden alınıyor. Bir çürüme ile karşı karşıyayız. Bireysel silahlanma 12 yaşına inmiş durumda. Türkiye olağanüstü durumlarda darbe olmadan darbe sistemi ile karşı karşıyayız” ifadelerini kaydetti.
 
‘İKTİDAR KÜRTLERE SARILMA SİYASETİ YAPIYOR’
 
Demokratik hak arayışlarının meşru koşullarda yürütülmez duruma geldiğine işaret eden Akın devamla şu ifadelere yer verdi: “Bu koşullarda en azından mevcut iktidar bizim şimdiye kadar söylediklerimizi meşru olarak söyler duruma geldi. İktidar barış açısından bir hamle yaptı fakat tartışılmıyor. Çözüm olmayacak bir iş değil elbette. Bu iktidar sıkışmış ve güvenini kaybetmiş durumda. Dolayısıyla barışa ve Kürtlere sarılma siyaseti yapıyorlar. Bu olgularla bütçe meselesi ise halen bitmiş durumda değil. Komisyonda büyük değişiklikler yapamadığımızı gördük. Meclis’te bütün muhalefet bu bütçeye itiraz ediyor. AKP milletvekilleri gelip sadece oy kullanıyorlar! Bu bütçe meselesi Türkiye'nin yılda bir kere yürüttüğü bir süreç ama iki kere güncelleniyor. Kendileri de yaptıklarının yetersiz olduklarını görüyorlar. Bütçe, biraz da taktik olarak yürüttükleri bir süreç oldu artık.”