KESK Eşbaşkanı: Mücadele etmekten başka seçenek yok

img

URFA – Toplumun tüm kesimlerini etkileyen krize dönük tepkileri, bölge mitinglerinde ortaklaştırmaya çalışacaklarını belirten KESK’in Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, “mücadele etmekten başka bir seçeneğin olmadığını” vurguladı. Bozgeyik, yerel seçimlerde ise, barış,  demokrasi ve emekten yana olan kesimlerle hareket edeceklerini söyledi.

İşçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları, ekonomik kriz koşulları altında gün geçtikte daha da ağırlaşıyor. Sermayeden yana tutum alan politikalar nedeniyle emeklerinin karşılığını alamayan emekçiler, açlık ve yoksullukla terbiye edilerek güvencesiz bırakılmak isteniyor. Bu tabloya karşı çıkan emek örgütlerinden biri olan KESK, “Yoksullaşmaya, işsizliğe, güvencesizliğe karşı birlikte mücadeleye" sloganı ile yapacağı bölge mitingleriyle işçi ve emekçilerin taleplerini gündemleştirme çabasında.
 
KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik, giderek derinleşen ekonomik kriz, KHK mağduru emekçilerin durumu, bölge mitinglerinin amacı ve yaklaşan 31 Mart yerel seçimlerine dair dair sorularımızı yanıtladı.
 
OHAL KHK'leri ile 126 bin kamu çalışanı ihraç edildi. İhraç edilen kamu çalışanlarının işlerine geri dönebilmesine dair KESK neler yapıyor?
 
Öncelikle '5-10 yıl sonra işime geri dönerim. Suya sabuna dokunmayayım' yaklaşımını doğru bulmuyoruz. Sonuçta 2 buçuk yıllık OHAL sürecinde 36 adet KHK ile kamu yeniden yapılandırıldı. Özellikle iş güvencesi ortadan kaldırıldı. Piyasacı, neoliberal politikalarla eğitim ve sağlığın paralı hale gelmesine yönelik birçok düzenleme yapıldı. Bu süreçte 126 bine yakın kamu emekçisi işten çıkartıldı. Bunun yanında 20 bine yakın özel sektör çalışanı emekçinin lisansları iptal edilerek, iş yaşamının dışına itildi. İlk ihraçlar başladığı günden bu yana uzun soluklu bir mücadele yürütüyoruz. İhraçlara karşı verdiğimiz mücadele, kamu emekçilerinde ihraç edilen 126 bin kişinin yüzde 90’ı KESK üyesiymiş algısı yarattı. Oysa genel anlamda ihraç edilen sadece 4 bin 237 kişi bizim üyemiz. Bu sayının yaklaşık 2 bini kayyum atanan belediyelerde alışan üyelerimizdi. Bizim dışımızdaki diğer sendika konfederasyonlarının on binlerce üyeleri işten çıkartıldı, ancak dayanışma boyutu açısından baktığımızda yaptıkları bir şeyin olmadığı görülüyor. 
 
Biz KESK olarak en başından bu yana OHAL KHK'lerine karşı mücadele ettik ve ediyoruz. Gerçekten yeniden işimize geri dönmek istiyorsak, mücadele etmekten başka bir seçeneğimizin olmadığını görmemiz gerekli.
 
Hali hazırda süren bölge mitingleri ile ne hedefleniyor?
 
Ekonomik krizden etkilenen sadece kamu emekçileri değil. İşçiler, toplumun yoksul kesimleri, kadınlar ve çocuklar bu krizden derinden etkileniyor. AKP-MHP iktidar bloğuna karşı ses çıkaran herkesle ortaklaşan bir döneme geçmiş bulunuyoruz.
 
Bölge mitingimizin ilki, 17 Kasım tarihinde İzmir'de gerçekleşti. İkincisini 9 Aralık'ta Samsun'da yaptık. Üçüncü mitingimiz 15 Aralık'ta Adana'da, dördüncüsü 16 Aralık'ta Diyarbakır'da gerçekleştirilecek. Son mitingimiz ise, 22 Aralık'ta İstanbul'da olacak. Gerçekleştirdiğimiz mitinglerde iki temel talebimiz var. 
 
Her geçen gün derinleşen, rejimin ortaya çıkarmış olduğu kriz var. Rejimin krizi ve kapitalizmin dünyada yaratmış olduğu ekonomik krizden etkilenen sadece kamu emekçileri değil. İşçiler, toplumun yoksul kesimleri, kadınlar ve çocuklar bu krizden derinden etkileniyorlar. Yüzlerce şirket iflas bayrağı çekti. Yine küçük esnaf ve köylüler açısından baktığımızda benzer yoksullaşma yaşanıyor. Asgari ücretle çalışan 10 milyondan fazla işçi, giderek açlık sınırının daha da altına itildi. Bu nedenle Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Türk Mimar ve Mühendisleri Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipler Birliği (TTB) ile birlikte başlatmış olduğumuz Krize Karşı Mücadele Programı’nı hayata geçirdik. 
 
AKP-MHP iktidar bloğuna karşı ses çıkaran herkesle ortaklaşan bir döneme geçmiş bulunuyoruz. Semt pazarlarında ve mahallelerde halka hem krizin etkilerini anlatıyor, hem de antidemokratik, baskıcı yönetim anlayışının ortaya çıkarmış olduğu sonuçları anlatarak bizimle birlikte alanlarda olmalarını amaçlıyoruz.
 
Peki, bu mitinglerden sonra nasıl bir ortaklaşma yaratılacak ve mücadele hattı belirlenecek?
 
Emek ve meslek örgütlerinin de içinde bulunduğu 70'e yakın kurum ile bir araya gelerek bir değerlendirme yapacağız. Ocak ayı ortası ya da sonunda Ankara merkezli ortak bir miting yapılması noktasında KESK Yürütme Kurulu olarak bir tutumumuz var. Bunu henüz kamuoyuna açıklamadık, ancak sadece KESK olarak kendi başımıza yapma şansımız yok. Diğer toplumsal kesimler ile birlikte ortak bir karara dönüştüğünde merkezi bir miting yapabiliriz. İşyerlerinde kamu emekçileri ile derinleşen ekonomik kriz, yoksullaşma ve iş güvencesinin ortadan kaldırılmasına dair politikaların yaşamımızı nasıl etkilediği yönünde tartışmalar yürütüyoruz. Yine çeşitli etkinliklerle, diğer toplumsal ve muhalif kesimler ile bir araya geleceğiz.   
 
Önümüzde ekonomik kriz atmosferinde gidilen bir yerel seçimler var. Bu seçimlerin işçi ve emekçiler açısından önemi nedir?
 
Hem kamu emekçilerinin, hem de halkın yerel yönetimlere doğrudan katılması ve özellikle yerel yönetimlerin topladığı gelirlerin yerelin ihtiyaçlarına dönük harcanması noktalarını önemsiyoruz. 
 
Türkiye yeniden bir seçim sürecine girdi. Biz aynı zamanda yerel yönetimlerde örgütlü bir konfederasyonuz. Türkiye'de var olan merkezi yapı demokratik ve katılımcı bir anlayışla yönetilmiyor. Yerel yönetimler, halk, işçi ve emekçilerin dahil edilmediği bir anlayış çerçevesinde yönetiliyor. Merkezi yapının demokratikleştirilmesi, ademi merkeziyetçilik çerçevesinde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi noktasında görüşlerimiz var. Hem kamu emekçilerinin, hem de halkın yerel yönetimlere doğrudan katılması ve özellikle yerel yönetimlerin topladığı gelirlerin yerelin ihtiyaçlarına dönük harcanması noktalarını önemsiyoruz. 
 
KESK, yerel seçimlere nasıl yaklaşıyor? Emek cephesinin tavrı ne olmalı? 
 
Türkiye her seçim sürecinde kutuplaşan bir noktaya eviriliyor. Yeni başkanlık rejimi ile birlikte sistemin tek adama bağlandığı ve giderek daha fazla otoriterleştirildiği bir dönemden geçiyoruz. Türkiye'de barış isteyen, emekten yana politikaların hayata geçirilmesi noktasında mücadele eden tüm toplumsal kesimler açısından bu seçimleri önemli bir viraj olarak değerlendirmek gerekiyor. 
 
Kamu emekçileri olarak bizlerin de yerel yönetimlerde söz sahibi olmamız gerekiyor. Son 2 yıla baktığımızda belediyelerde halkın seçtiği seçilmişler yerine kayyumlar atandı ve antidemokratik bir şekilde çalışanlar işten çıkartıldı. Tamamen keyfi, hukuksuz ve giderek daha fazla otoriterleşen bir yerel yönetim süreci ile karşı karşıya kaldık. KESK olarak, eğitim, ulaşım, sağlık gibi hizmetleri halkın ücretsiz almasına dönük politikaları hayat geçiren, çevreye duyarlı, ekolojik bir belediyecilik anlayışını savunuyoruz. Toplumsal muhalif kesimlerle birlikte bir irade beyan etme noktasında çalışmalarımız var. Emekten, demokrasiden, barıştan yana, demokratik katılımcı yönetim anlayışından yana tavır alan, bu konuda gerçekten samimi pratik adımlar atanlardan yana olacağız. Çalışma yaşamının demokratikleştirilmesi, liyakatin belediyelerde esas alınması, ayrımcı politikaların ortadan kaldırılması, kadın emekçilere dönük belediyelerde pozitif ayrımcılık adımlarının atılması noktasında tutum alan, ilkelerini açıklayan siyasi partilerin desteklenmesi noktasında bir dizi çalışmalarımız olacak.
 
KESK olarak, yaklaşan yerel seçimlere ilişkin çeşitli sempozyumlar, tartışma platformları düzenleyerek Ocak ayının ilk haftasında emekçilerin tutumunu örgütsel olarak açıklayacağız.
 
 İktidar ve muhalefet cephesinde hali hazırda kurulan ve kurulmaya dönük temasların sürdüğü ittifaklar konusundaki düşünceleriniz neler?
 
 Antidemokratik uygulamaların son bulmasını isteyen, tek adam rejiminin giderek otoriteleşmesine karşı tutum takınan, yine laik bir ülkede yaşama talebi olan tüm kesimler birlikte hareket etmeli.
 
Ötekileştirici, kutuplaştırıcı, milliyetçi söylemlerle var olan seçmen profilini etkilemeye dönük birçok adımlar atılıyor. Doğal olarak bunun karşısında yer alacak olanlar, milliyetçi politikalara karşı birleştirici bir tutum alması gerekiyor. 24 Haziran seçimlerinde Cumhur İttifakı ile Millet İttifakı şeklinde ikili bir ittifak karşımıza çıktı. Bunun dışında kalan HDP gibi partiler, 3'üncü bir alternatif olarak diğer muhalif kesimler ile birlikte hareket etme zemini buldu. Ancak bunun yeterli olduğunu söyleyemeyiz. Bunu iyi görmemiz gerekir. Bir araya gelmeme, birlikte hareket etmeme eğilimlerinin sonuçta AKP-MHP bloğuna yaradığı açıkça ortadadır. 
 
Yerel seçimlerde barıştan, demokrasiden ve emekten yana olanlar bir araya gelmeli. Antidemokratik uygulamaların son bulmasını isteyen, tek adam rejiminin giderek otoriteleşmesine karşı tutum takınan, yine laik bir ülkede yaşama talebi olan tüm kesimler birlikte hareket etmeli, nesnel koşullar oluşmuştur. Bu anlamda herkesin irade beyanında bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Yerel seçimlerde hem batı hem de bölge illeri bazında AKP-MHP bloğuna karşı güçlü ittifakların kurulması lazım. 
 
Nasıl bir ittifak? 
 
Türkiye'de ciddi bir kesim AKP politikalarından rahatsız. 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL ile birlikte AKP, kendisine karşı gelen herkese dönük bir şeytanlaştırma politikası izliyor. Türkiye'de şoven, milliyetçi eğilimi geliştirerek sağ oyları kendine konsolide etmek istiyor. Bunun dışında kalan siyasi partilerin benzer tutumların içine girmesi, AKP'nin ayrıştırıcı politikalarına hizmet eder. Bu nedenle CHP gibi partilerin 'Biz HDP ile birlikte hareket edersek oy kaybederiz' yaklaşımı içerisine girmesi, var olan koşullar ile değerlendirildiğinde gerçekçi değil. Bu politikalardan vazgeçmek gerekiyor. 
 
AKP'nin bu politikalarına itirazı olan CHP, İyi Parti, Saadet Partisi gibi partilerin her kentte ortaya çıkan dinamikler ile ortak ittifaklar geliştirmesi gerekiyor. CHP ve İyi Parti'nin yapmak istediği ittifakı dar tutması, birçok yerde yeniden AKP'nin lehine olacaktır. 
 
MA / Erdoğan Alayumat