Kriz sistem için çözümlerle değil alternatif ekonomi modeliyle aşılır

img
ANKARA – Ekonomik kriz ve etkilerinin masaya yatırıldığı "Türkiye'nin Krizini Anlamak" sempozyumda konuşan akademisyen Özlem Albayrak ve DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, krizinden çıkış için sistem içi çözümler yerine daha toplumcu, bölüşümcü ve alternatif ekonomi modellerine ihtiyaç olduğunu dile getirdi. 
 
Mülkiye İktisadi Sosyal Araştırmalar Merkezi ile Türk Sosyal Bilimler Derneği, bir çok iktisat ve sendikacının katılımıyla Mülkiyeler Birliği’nde düzenlediği "Türkiye’nin Krizini Anlamak" sempozyumu sona erdi. Sempozmumun ikinci oturumunda Galip Yalman'ın moderatolüğünde "Kriz yönetiminin açmazları" ele alındı. 
 
'TÜRKİYE GİBİ ÜLKELERDE BORÇ KRİZİ KAÇINILMAZ OLUR'
 
Oturumunda ilk olarak söz alan Doç. Dr. Nilgün Erdem, "Azgelişmiş Ülkelerde Borç Açmazı" başlığını açtı. Erdem, Türkiye'nin dış borcunun 466 milyar dolar olduğunu ve Türkiye gibi neoliberal ekonomi modelleri ile yönetilen ülkelerde borç krizlerinin kaçınılmaz olduğunu hatırlattı. Erdem, "Türkiye'de özel kesimin artan borçlarını görüyoruz. Dış borçlar artık özel sermaye piyasalarında başlandığı için, özellikle de şirket borçlarında artışı görüyoruz. 1980'lerde özel kesimin borcu yüzde 30'larda iken, günümüz itibari ile bu oran yüzde 80'lere kadar varmış. Yani Türkiye'de özel kesim borcu, 2002 yılından bu yana ciddi bir bozulma sergilediğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak, Türkiye gibi dışa bağımlı ülkelerde dış borç ister kamu borcu olsun, ister özel sektör borcu olsun krizi beraberinde getirir" diye belirtti. 
 
ALT SINIFLAR BORÇLANDIRILIR 
 
Alt sınıfları borçlandırılma uygulamasının finans kapital sistemin dünya ülkelerine dayattığı bir uygulama şekli olduğunu ifade eden Erdem, "Türkiye gibi kırılgan ekonomilerde alt sınıfların borçlandırılması baştan beri zorlanan bir yöntemdir. İnsanlar bu şekilde yaşayarak, düşük ücretlerde çalıştırılarak borçlanma mekanizması ile hayatlarını sürdürüyorlar" dedi. 
 
'DIŞ SERMAYE GİRİŞLERİNE BAĞLI BİR KRİZ'
 
Krizin yapısal ve siyasal kökenlerine değinen Özgür Orhangazi de, "Esasen içinde geçtiğimiz kriz, dış sermaye girişlerine bağımlı, inşaat büyüme odaklı modelli bir krizdir" dedi. Orhangazi, Türkiye dış sermaye girişlerine bağımlı olduğu için dış borçlanmasının da artacağını anımsatarak, "Türkiye de yatırımların birçoğu inşaatlar görebiliriz. Güney Kore teknolojiye yatırım yapılırken, Türkiye’de inşaata yatırım yapıldı. Kriz bunun sonucudur. Bu tür ekonomi modellerinde yaşanacak bir değişkenlik, bu tür ekonomilerde çöküşü sağlayabilir" diye belirtti. 
 
'TÜRKİYE ATEŞ İLE OYNAMAYA DOĞRU GİDİYOR'
 
Daha sonra söz alan Oktar Türel de, Türkiye'nin içinde bulunduğu durumu şu sözlerle özetledi: "Arjantin ateşle oynadı. Türkiye de ateşle oynamaya doğru gidiyor. Mevcut iktidar ekonomiyi yönetebilecek bir iktidar değil."
 
'SEÇİMİ KAYBETSE BİLE KAYYIM ATAYACAK'
 
Sempozyumun üçüncü oturumu ise, "Krizin Bedeli ve Bölüşüm Politikaları" başlığıyla devam etti. Bu oturumda söz alan iktisatçı Prof. Aziz Konukman, Eylül ayı enflasyon rakamlarıyla birlikte, Yeni Ekonomik Programı'n (YEP) çöp olduğunu kaydetti. Konukman, devamla şunları ifade etti: "Vergi gelirlerine bakıyorum bu yüzde 25 enflasyonu ön görülseydi vergi zammı da arttırılacaktı. YEP şimdi çöp oldu. Enflasyon açıklandığı gün kur aldı başını gitti. Çünkü sen 20,8 öngörmüşsün ama gerçek o olmadı. Sosyal güvenlikte diyor 10 milyar TL'lik tasarruf yapacağız. Yeni rejimin en önemli özelliği Tayyip'in izni ile tahsis etme. Kaynağı AKP tahsis etmiyor. Son karar reisin rızası ile oluyor. Böyle tuhaf bir model söz konusu. Emin olun onların hesabını yapabilecek ne bürokrat var ne başka biri. Dolayısıyla benim torunumun çocuğu borçlu olarak doğacak." 
 
McKinsey anlaşması için de değerlendirmelerde bulunan Konukman, "İMF programıdır. Bu program Mart ayına kadar McKinsey ile yürütülecek. Ama Mart ayından sonra terk edilecek. Seçimleri kaybetse dahi kayyım atayacak. Zaten HDP'lilere yaptı. McKinsey burada mülkiyet hakkının korunmasını nasıl sağlayacak" diye konuştu. 
 
'BÖLÜM VE EŞİTSİZLİK KRİZİ'
 
Ankara Üniversitesi (AÜ) Maliye Bölümü'nden KHK ile ihraç edilen akademisyen Özlem Albayrak da, "Her ekonomi politika tercihi bir bölüşüm tercihidir. Dolasıyla bir ekonomi politikasının alternatifi yokmuş gibi anlatan herhangi bir şeyle karşılaşırsanız şüphe duyun. Çünkü biz 1980'lerden beri bir iktisat tercihinin geçerli olduğunu biliyoruz. Bu çerçevede özellikle bölüşüm ve eşitsizlikler konusu iktisadın dışında olduğu söylendi bize. Bu kriz bir bölüşüm ve eşitsizliğin sonucudur" değerlendirmesinde bulundu. 
 
'2001 KRİZİNDEN 1 YILDA ÇIKILDI AMA ŞİMDİ BÖYLE OLMAYACAK'
 
Albayrak, sözlerini şöyle sürdürdü: "2001 krizini yaşadıktan sonra çok hızlı şekilde İMF ile kemer sıkma politikası başladı. 1 yılda küçülmenin, faiz harcamalarının ne kadar hızlı yaşandığını gördük. AKP krizin maliyetini bugüne benzer politikalarla borçlanmayla kırdı. 2001 krizini bir yılda atlattık ama bu krizi öyle kısa sürede atlatmayacağız.  Sermayenin tam serbestiyesiyle sermayeden vergi yarıdan yarıya düştü. Türkiye'de kurumlar vergisi toplam vergilerin yüzde 10'u. AKP bir tercih olarak eşitsizliği seçti. Bir kere yüz yüze kaldığımız enflasyon tamamen kur enflasyonu sonucuyla geldi. Çok ciddi bölüşüm eşitsizliğini yaratacak. Bu ekonomik politika tercihi bölüşüm meselesidir. Bunu belli bir kesimin lehine çözmek için ortaya attılar."
 
'İŞÇİ SINIFIYLA İLGİLİ'
 
Krizin çalışma yaşamına yansıması üzerine de değerlendirme yapan Albayrak, şöyle dedi: "2001 krizinde kolay çıkmayacağız. Kemer sıkma politikalarının sonucu hem çok kötü olacak hem de başarılı olmayacak. Türkiye daha derin daha uzun süren bir krizle yüz yüze kalacak. Farklı bir paradigmaya geçmek gerekiyor. O da işçi sınıfına bağlı."
 
'KRİZ SERMAYENİN TERCİHİ'
 
Albayrak'ın ardından sözü devralan Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, krize karşı emeğin savunulması gerektiğini ifade etti. Çerkezoğlu, "Her ne kadar kriz miriz yok denilse de her an yaşadığımız gerçeklikle Türkiye'nin adım adım krize sürüklendiğini görüyoruz. Ve bu kriz sermayedarların tercihlerinin sonucu olduğunu biliyoruz" diye konuştu. 
 
Çerkezoğlu, demokratik siyasetin, hukukun ve toplumsal barışın da krize girmesi sonucu ekonomik krizin derinleştiğini vurgulayarak, şunları dile getirdi: "Türkiye 2001'den bu yana IMF uygulamalarıyla yönetiliyor. Türkiye'de grev hakkı ortadan kaldırıldı. Asgari ücret açlık sınırının altında. Vergi politikaları hakeza ortada. Tüm vergi yükünün emekçilere işçilere yüklendiği bir iktidar süreci yaşanıyor. İşsizlik en temel mesele. Her gün 4-5 arkadaşımız iş cinayetinden hayatını kaybediyor. İşçilerin hak aramasını ise önü kesiliyor."
 
Krizin dar gelirli yurttaşları daha fazla etkileyeceğine de dikkat çeken Çerkezoğlu, şunları söyledi: "Bu krizden en fazla kesim emekçiler ve işçiler olacaktır. Böylesi bir süreçte krize karşı emeğin savunmasının mümkündür. Daha toplumcu, daha bölüşümcü ve başka bir paradigmayla emek karşıtı tercihlerin değiştirilmesi mümkündür." 
 
Sempozmuy soru ve cevap bölümün ardından sona erdi.