Çerkezoğlu: Krizi yüzde 1 yarattı faturası yüzde 99'a kesiliyor

img
İSTANBUL - Türkiye'deki ekonomik krizi yüzde 1 kesimin yarattığını ama faturasının yüzde 99'a kesilmek istendiğini belirten DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, sorunun kaynağının yöneticilerin tercihi olduğunu söyledi.
 
Türkiye’deki ekonomik krize ilişkin Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yazılı bir açıklama yaptı. Türkiye ekonomisinin tehlikeli bir döviz krizi ve borç krizi ile karşı karşıya olduğunu belirten Çerkezoğlu, ancak döviz ve borç krizi olarak başlayan krizin kısa sürede ekonominin diğer alanlarına enflasyon, durgunluk, işsizlik ve yoksulluk olarak yansıyacağını söyledi. 
 
‘KRİZ DOMİNO ETKİSİ YARATACAKTIR’
 
Büyük oranda dövizle borçlanmış şirketlerin iflas haberlerinin bir süredir gelmeye başladığını ifade eden Çerkezoğlu, “Sene başından itibaren ciddi oranda değersizleşen Türk Lirasının son dönemde çok daha hızlı bir biçimde değer yitirmesi, bu borç krizinin yayılmasını hızlandırmakta ve etkisini şiddetlendirmektedir. Şirketlerin borçlarını ödeyememesi bankacılık sistemini de tehdit etmektedir. Krizin ekonominin diğer alanlarında da bir domino etkisi yaratması tehlikesi her geçen gün büyüyor” dedi. 
 
‘SORUNUN KAYNAĞI YÖNETİCİLERİN TERCİHİDİR’
 
Çerkezoğlu, bu krizi sadece "dolar krizi” ve bununla bağlantılı olarak "rahip krizi” olarak tanımlayarak, krizin nedeni olarak dış politikadaki bir krizi göstermenin sorunun temellerini görmezden gelme yaklaşımı olduğunu söyledi. Yıllardır sinyallerini veren bir krizi,  "dış güçlerin komplosu” olarak açıklamanın da yanlış olduğunu ifade eden Çerkezoğlu, “Bu çözüm aramak yerine iç politikayı ‘idare etmeyi’ gözeten ciddiyetsiz yaklaşımlardır. Türkiye'nin bugünkü sorununun kaynağı, ülkeyi yönetenlerin yıllar önce yaptıkları tercihlerdir. Türkiye, ABD başta olmak üzere emperyalist güçlerin dayattığı sıcak ucuz dış kaynağa dayalı neoliberal kapitalizmin yarattığı kriz ile yüz yüzedir. Türkiye'yi uluslararası mali sermayenin yağmasına açanlar, spekülatif saldırılara açık hale getirenler, şimdi böylesi saldırıların da eşliğinde topyekûn ülkenin kaybetmesine yol açıyor. Bu politikalara devam edilmesinin ülkemize ciddi zararlar vereceği giderek daha açık hale gelmektedir” diye belirtti. 
 
'SERMAYE YÜZDE 66 AZALDI'
 
Mart-Mayıs arası yabancı sermaye girişinin 2017'nin aynı dönemine göre yüzde 66 oranında azaldığının altını çizen Çerkezoğlu, “Dış finansmana bağımlı hale getirilen Türkiye ekonomisi devasa miktardaki yabancı sermaye kaçışıyla, ilk olarak dövizin fırlaması/TL'nin değersizleşmesi olarak karşımıza çıkan büyük bir sarsıntı yaşamaktadır. Meselenin özü şudur: Tamamen dış finansmana dayalı, üretimi değil borçlanmayı esas alan, üretime değil ranta ve betona dayalı dışa bağımlı bir ekonomik model, dış kaynakların eskisi kadar ucuz ve sürekli olmamasıyla sarsıntı yaşamaktadır. Ülkemiz uluslararası finans kapitalin avlanma sahası haline getirilmiştir. Asıl sorun, uluslararası konjonktür uygun iken, yani döviz ucuzken ve faizler düşük iken altına girilen büyük borçlardır” dedi. 
 
Enflasyonun, işsizliğin, döviz kurunun ve faizlerin eş anlı yükseldiği bir kriz ortamında, ülkeyi yönetenlerin henüz krizin çözümü için bir eylem planı duyurmadığını belirten Çerkezoğlu, “Geçen hafta açıklanan ‘Cumhurbaşkanlığı 100 Günlük İcraat Programı’ emeğin giderek ağırlaşan sorunlarının ise hükümetin gündeminde olmadığını gösterdi. Yine geçtiğimiz haftanın son günü Hazine ve Maliye Bakanı tarafından yapılan ‘Yeni Ekonomik Program’ başlığı ile yapılan sunuşta ise adeta ekonomik kriz yok sayıldı Orta Vadeli Programın Eylül ayında açıklanacağı dışında krize karşı ‘plan’ sayılabilecek bir yaklaşım sergilenmedi” diye ifade etti. 
 
‘KRİZİ YÜZDE BİR YARATTI’
 
DİSK olarak, iktidarı uyardıklarını aktaran Çerkezoğlu, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Krize karşı çözüm olarak ‘alacaklıları’, yani uluslararası finansal sermayeyi kurtarmayı temel alan ve faturayı işçilere, kamu çalışanlarına, emeklilere, dar gelirlilere kesen bir yaklaşım kabul edilemez. Özellikle son 20 yılda gerek IMF programı olarak gerek hükümet programı olarak sonuçlarına tanık olduğumuz böylesi bir program, halkın geniş kesimlerinin ekmeğini ve yaşamını tehdit edecektir. ‘Yapısal reform’ adı altında ücretleri geriletmeyi, enflasyon ile yoksullaştırmayı, güvencesiz çalıştırmayı, daha fazla özelleştirmeyi, kamu hizmetlerini daha da ticarileştirmeyi/pahalılaştırmayı, sermayeyi/bankaları kurtarırken işçi sınıfı üzerindeki vergi yükünü artırmayı öngören bir saldırı programına karşı direnmek şarttır. 15 yıldır ısrarla sürdürülen akıldışı sermaye birikim modeliyle küplerini dolduran, yelkenlerini şişiren bir azınlık bulunmaktadır ve krizin bedelini ödemesi gerekenler de onlardır. Krizi yüzde 1 yarattı bedelini yüzde 99'a ödetmek istiyorlar.”
 
Çerkezoğlu, son olarak krize ilişkin çözüm önerilerini şu şekilde sıraladı: 
 
"* En acil talep olarak, son 15 yılın en yüksek enflasyonu karşısında eriyen ücretlerin acilen telafi edilmesini, başta asgari ücret olmak üzere tüm ücretlerin artırılarak alım gücünün erimesinin önüne geçilmesini istiyoruz. Krizle kemer sıkarak değil alım gücü korunarak ve artırılarak mücadele edilebilir.
 
* Toplu işten çıkarmaların yasaklanmasını istiyoruz. Krizin yaratabileceği işsizlik riskine karşı kamu istihdamı artırılmalıdır.
 
* Vergideki adaletsizliğe son verilmesini, çok kazanandan çok vergi alınan, asıl olarak karın/rantın/faizin vergilendirilmesine dayanan bir vergi sistemi kurulmasını istiyoruz. Türkiye'nin en büyük şirketlerinin, en zengin ailelerinin, partili/yandaş patronların vergi borçlarını büyük oranda sıfırlayan kararların derhal iptal edilmesini istiyoruz.
 
* Devlet idaresindeki akıl dışı harcamaların ve savurganlığın son bulmasını istiyoruz.
 
* Ülke kaynaklarının betona gömülmesine hayır diyoruz. Başta Kanal İstanbul olmak üzere ciddi kaynak israfına ve borçlanmaya yol açacak faydasız yatırımların durdurulmasını istiyoruz.
 
* Yargı bağımsızlığı ve işleyen bir hukuk devleti ekonomik krizi tek başına çözmese de çok önemli bir role sahiptir. Otoriter rejim ekonomik krizi derinleştiren bir rol oynuyor. Demokrasi ve hukuk devleti yolunda ciddi adımlar atılmalıdır."