Jeotermaller her şeylerini kuruttu

img

AYDIN - Topraklarının yüzde 85'i jeotermal kullanımına açılan Yılmazköyü’nde ne zeytin ne incir ağaçları kaldı. Her şeyin kuruduğu köyde ölümcül hastalıklar yayıldı, KOAH çoğaldı. Yaptıkları tüm başvuruların sonuçsuz kaldığını belirten köylüler sessizliğe tepkili. 

Aydın’ın Efeler ilçesine bağlı 200 nüfuslu Yılmazköy Mahallesi’nde 2007 yılında çıkarılan yasayla toprakların yüzde 85’i jeotermal kullanımına açıldı. Yılmazköy o günden bugüne jeotermale mahkum edildi. Jeotermal santrale ait borular evler ve bahçelerin içinden geçiyor. Zeytin ve incir ağaçlarının bol olduğu mahallede artık zeytin ve incir yetişmiyor. Mahalleliler sağlık sorunlarının artmasından şikayetçi. 
 
Topraklarının JES şirketleri tarafından parsellendiğini aktaran Yılmazköy halkı,  yasaların uygulanmadığını ve denetimsizlik nedeniyle çok ciddi sorunların ortaya çıktığını kaydetti. Yurttaşlar, “Vahşi JES uygulamaları” olarak adlandırdıkları bu santrallerin birinci sınıf tarım topraklarını jeotermal kullanımına açtığını ve Aydın'ın en önemli tarımsal ürünleri olan zeytin, incir ve pamuğun bitirildiğini söyledi. 
 
JES’LER KURAL TANIMIYOR
 
JES’lerin kuralsız bir şekilde yayıldığını belirten Yılmazköy’ünden 60 yaşındaki Ayşe Çetin, jeotermal tesislerin mezarlıklarda, arkeolojik sit alanlarında, sulak tarım alanlarında ve yerleşim yerlerinde kurulduğunu dile getirdi. Çetin, bu santrallerin işletilmesi sırasında çıkan akışkanın ve buharın tarım alanlarını, su kaynaklarını ve havayı kirlettiğini belirterek, bölgenin artık çürük bir yumurta gibi koktuğunu söyledi. 
 
TARIMI ÖLDÜRDÜLER 
 
Çetin, 35 yıldır yaşadığı köydeki durumu şöyle aktardı: “Geçimimizi çiftçilik yaparak sağlıyorduk. Ama tarımı da öldürdüler. Zeytinliklerimiz elimizden alındı. Köylü insanının neyi var ki? İki hayvanı, iki zeytin ağacı oluyor. Toprağını ekip biçmeyle ayakta duruyor. Kendi yağımızda, kendi tuzumuzda kavruluyoruz. Kimseye muhtaç olmuyorduk. Ama maalesef giderek çiftçiliği öldürdüler. Pamuk, tütün ve zeytini küstürdüler. Sadece ekmeğimiz gitmedi, sağlımız da gidiyor. Kanser giderek çoğalıyor. Çocuklarımız hastalanıyor, kimsenin umurunda değil.  Yazın tesislerin saldığı çürük yumurta kokusundan dışarıda oturamıyoruz. Sülfür gazının kokusuymuş, zehirli gaz yani. 10 seneye kadar içecek sularımız kalmayacak. Zeytinliklerimiz zaten kurudu. Eskiden zeytinliklerle 3 ay uğraşırdık, şimdi 10 günde bitiriyoruz. İki senedir zeytin olmadığı için evimi bile badana ettiremiyorum. Tüm faturalarımı zeytinden elde ettiklerimle ödüyordum. Şimdi zeytinlerin olmayışı belimizi büktü.”
 
KOAH HASTASI ÇOĞALIYOR
 
Jeotermale ait boruların kendi bahçesinin içinden geçtiğini söyleyen 41 yaşındaki Ersin Can, jeotermalin köye de, tarıma da, köylüye de zarar verdiğini belirtti. “Köyümüzde giderek KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) çoğalıyor” diyen Can, şöyle devam etti: “Babam da KOAH hastası ve makineye bağlı yaşıyor. Geçim kaynağımız tarım ve çiftçiliktir. Evimin hemen karşısında bahçemin içinden jeotermal borusu geçiyor. Boruları ağaçların içinden geçirmişler. 19 senelik asmalarım vardı, hepsi gitti. Kala kala iki dut ağacı kaldı, onla da doğru dürüst meyve vermiyor. Asmalar da artık üzüm vermiyor, çürüyor. Akşamları mavi bir duman çıkıyor, kötü bir koku yayılıyor, asit var. Borular ateş gibi sıcak, bir patlama olur diye çok endişeliyiz.” 
 
KÖYLÜNÜN SESİNİ DUYAN YOK 
 
Her üç evin birinde KOAH hastası ve nefes darlığına yakalanan bir kişinin olduğunu belirten 72 yaşındaki Ahmet Eroğlu,  kalp hastalığından ölen kişi sayısının çokluğuna işaret etti. Eroğlu, şunları söyledi: “Eskiden köyümüz böyle değildi. Eskiden hastalıktan bir kişi ölüyorsa, şimdi 20 kişi ölüyor. Bize kim sahip çıkacak. Dava açıyoruz, ama onların avukatları biz hemen boşa çıkarıyor. En ufak bir şikayetimizde çevre müdürleri ‘Jeotermalin size zararı yok’ diyor. O zaman köyümüzde bu kadar hasta insan neden çoğaldı? Bebekler bile hasta. ÇED raporu alıyoruz, bizi dinlemiyorlar. Biz fakir insanlarız bize sahip çıkan yok. ‘Köylü şehirlinin efendisi’ diyorlardı, ama köylü öleli çok oldu, daha da ölecek. Eskiden köyümüzde her şey boldu, ne ekseydik olurdu, şimdi olmuyor. Geçim olmayınca çocuklarımız da buraları terk etmeye başladı. Burası bizim yurdumuz, bizi buradan atıyorlar. İlgilenen yok, kime derdimizi anlatalım.”  
 
TARIM KANUNU HİÇE SAYILDI 
 
Aydın’ın “emekli cenneti” olarak bilindiğine ancak şimdi “jeotermal kenti” olarak anıldığına dikkat çeken emekli Ali Şahan, şöyle konuştu: “Topraklarımızın yüzde 85’ini jeotermale açmışlar. Nerede zeytinlik ve incirlik alanlar varsa oralara kuyular açıldı. Bu kuyuların açılmasına, bizi yöneten kamu görevlileri ve devlet büyüklerimiz göz yumdu. Kanunlar çıkararak, verimli tarım arazilerine kuyu açma izni verdiler. Aydın’da tarım kanunu, zeytin kanunu hiçe sayıldı. Aydın merkezde Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporları olmadan bir sürü kuyu açılmış ve açılmaya deva ediliyor. 65 tane kuyu ihalesi vardı, iptal edildi, üç yıllığına köylünün mücadelesi sonucu oldu. Üç yıl sonra gece yarısı bir operasyonla bu yolların açılmasına da izin verilecekler. Adli mercilere ve kamu kurumlarına müracaatlar yaptık. Bir tane duyarlı kamu görevlisi yazdığımız dilekçelerimize cevap vermedi. Savcılığa suç duyurusunda bulunuyoruz. ‘Malımıza zara verildi’ diyoruz. Savcılıktan ‘Kovuşturmaya yer yoktur’ kararı verilerek, bizler sindirilmek isteniyoruz. Gücümüzün yettiği yere kadar mücadelemizi vermeye davam edeceğiz.” 
 
‘HER ŞEYİMİZİ KURUTTULAR’
 
Jeotermali köylerinde istemediklerini ifade den 78 yaşındaki Döndü Özdemir, “Asıl amaçları, bizi köyümüzden çıkarmak. Daha fazla para kazanmak için her şeyimizi kuruttular. Bu zehirli gazları aldılar, geldiler, köyümüzün içine saçtılar. Bizim köyden jeotermalleri alsınlar götürsünler. Daha fazla doğamız yok olmasın. Doğamız yok olunca neyle geçineceğiz, nereye gideceğiz? Gidecek yerimiz yok. Jeotermalleri yapanların kolları uzun, onun için köyümüze kondular, çıkmıyorlar. Bu hükumetin bize garazı mı var?” dedi
 
MA / Esra Solin Dal