'Ekolojik katliama karşı direniş hattıyla cevap vermek gerekir'

BALIKESİR - HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Kaz Dağlarında iktidar tarafından bir doğa katliamı gerçekleştirildiğini ve bu saldırılara karşı ortak bir direniş hattıyla cevap vermek gerektiğini söyledi.

Kaz Dağları'nda Alamos Gold maden şirketinin doğa kıyımına karşı başlatılan “Su ve Vicdan Nöbeti” 24’üncü gününde. Kaz Dağlarındaki doğa koruyucuları ziyaret eden Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, Kaz Dağlarında iktidar tarafından ekolojik sisteme karşı bir katliam gerçekleştirildiğini, bu saldırılara karşı ortak bir direniş hattıyla cevap vermek gerektiğini söyledi.

'SERMAYEYE YENİ RANT ALANLARI AÇMAK '

Direnişin çok kıymetli ve anlamlı olduğunu vurgulayan Gülüm, Kaz Dağlarının oksijen ve tarım açısından çok önemli bir yer olduğunu hatırlattı. Çanakkale'den Balıkesir'e kadar uzanan geniş bir alanın talanın söz konusu olduğuna işaret eden Gülüm,  parça parça gidilen ve büyük bir talana dönüştürülen bu kıyım,  diğer alanlarda olduğu gibi yerli ve yabancı sermayeye yeni rant alanları açmak üzerine kurulduğunu dile getirdi.

'HİÇ BİR DENETİM MEKANİZMASI YOK’

Uluslararası tekelci şirketin rahatlıkla hareket etmelerine dikkati çeken Gülüm, "Çünkü burada doğa talanını engelleyecek bir uygulama yok. Çünkü iktidar bunun önünü açtığı için hiçbir denetim mekanizması kurmadan bu işleme haklarını verdiği ve ucuz emek üzerine kurulu bir sistemimiz olduğu için Kanadalı bir şirket bunu kendi ülkesinde bunu yapma olanağı bulamazken yasaların düzenlemesi itibariyle, burada ise çok daha rahat emek sömürüsünden çok daha düşük maliyetlerle koruma tedbirini uygulamadan doğanın katliamına izin vererek yapıldığı için gelip buralarda altın arıyorlar " diye konuştu.

‘HALKI GÖÇE MARUZ BIRAKILIYOR'

Ucuz olsun diye işletme kısmının siyanürle çıkarma işleminin olduğunu anımsatan Gülüm, şöyle devam etti: "Burada uzun yıllar boyunca geri dönüşümü olamayacak bir doğa katliamının ormanlarının tarım alanlarının, suyun kirletilmesi ve bütün doğa talanlarının yanı sıra su kaynaklarının hem tarımda hem içme su kaynaklarının yok edilmesi anlamına geliyor. Bu anlamıyla insanların aslında zorunlu göçe tabi tutulması anlamına geliyor. Çünkü işletme başlatıldıktan sonra buradan yayılacak siyanür kimyasal medenin kendisi burada bıraktıkları attıkların aslında burayı tümüyle yaşanılmaz bir hale getirecek. Ama sadece buranın yaşanılmaz hale gelmesi burayı etkileyen bir şey değil tüm doğayı etkileyen bir şey çünkü ekolojik dengeyi bozduğunuz yerde tüm dünyada da ekolojik dengeyi bozuyorsunuz ve aslında ekolojik krizin değimiz krizin bir parçası oluyorsunuz. Bu direnişin kendisi bütün alanları etkiliyor."

‘BİRLEŞİK MÜCADELEYİ ÖRMEK GERKİR’

Kaz Dağları, iktidarın talancı, rantçı anlayışına karşı mücadeleyi birleştirmek gerektiğini aktaran Gülüm, "bir yerde kıyımı durdurmak, başka yerlerde durdurmanın da önünü açabilecek bir zemin ama aynı zamanda birleşik mücadeleyi örmenin zeminleri olarak da değerlendirebilecek yerlerdir. Türkiye’nin dört bir yanındaki bu doğa talanına karşı bir mücadele var. Asıl sorunumuz bunlar birleştireme örmek gerekir. Parçalı mücadelenin kendisi sonuç alıcı olmuyor. Bu yüzden kaz dağlarından Hasankeyf’e ses olmak lazım Karadeniz’den buralara ses olmak gerekiyor. Birlikte o hattı örmek gerekiyor. Birlikte ses verebilirse sonuç alıcı olabilir" diye konuştu.

'BÖLGEDE ÇOK DAHA SERT OLUYOR '

Hasankeyf’te uzun süredir planlanan baraj yapımına dikkati çeken Gülüm, şunları söyledi: “Bölgenin birçok yerinde kalekollar devam ediyor, güvenlik adı altında insanların yaşam alanlarına girişleri izin verilmiyor. Tarım ve hayvancılık yapılacağı alanların güvenlik adı altında kapatılıyor ve köylerin giriş çıkışları yasaklanıyor. Bu bölgede aslında çok ciddi bir talan var. Ama aynı zamanda bir şekilde o bölgede tümüyle o coğrafyayı insansızlaştırmaya çalışan, göçe zorlayan bir anlayış var. Hasankeyf’te bunlardan biri. Baraj yapımına yeniden başlandı. Ve buna karşı da bir direniş gerçekleştiriliyor ama bu bölgede tutum çok daha sert oluyor. Devletin yönelimi bu bölgede çok daha sert oluyor ve yapılan her eylemde bir gözaltıyla karşı karşıya kalıyoruz. Tam da bu ayrışmanın önüne geçmek gerekiyor."

‘KRİZİN YÜKÜNÜ HALKA ÇIKARIYOR’

Derinleşen ekonomik krizin hükümeti çıkmaza soktuğunu vurgulayan Gülüm, bunun faturasının ise halka yüklendiğini söyledi. İktidar erkinin sermayeye bütün olanakları açtığını destek primleriyle, mekanizmalarıyla onları güçlendirdiğini dile getiren Gülüm, “Bu emperyalist sömürüye karşı birleşik mücadeleyi örmek gerekir” dedi.

MA / Esra Solin Dal – Zemo Ağgöz