Hasankeyf ve Dicle Vadisi için son çağrı 2020-02-13 14:31:58 İSTANBUL - Hasankeyf Koordinasyonu, duyarlı bütün kesimlere Hasankeyf ve Dicle Vadisi için çağrıda bulunulurken, STK ve siyasi partiler yeterince duyarlı yaklaşamadıkları yönünde özeleştiride bulundu.    Hasankeyf Koordinasyonu, Ilısu Barajı'nda suyun tutulması nedeniyle yok olmaya yüz tutan tarihi Hasankeyf kenti ve Dicle Vadisi için son uyarılarını yapmak üzere, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Beyoğlu’nda bulunan Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi'nde basın toplantısı düzenledi. Açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri Hüda Kaya ve Züleyha Gülüm, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Cavit Uğur, Doğu ve Güneydoğu Dernekler Federasyonu (DGDF) Başkanı ve Hasankeyf Koordinasyon Üyesi Abdulhekim Daş, İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi Dr. Nazmi Algan ve birçok kişi katıldı. Toplantının olduğu salona, “Hasankeyf ve Dicle Vadisi için Son Çağrı!” pankartı asıldı.    Açıklama yapan Hasankeyf Koordinasyonu Üyesi Beyza Üstün, coğrafya ve yaşam açısından ülke için en yıkıcı projelerden biri olan Ilısu Barajı'nda, tüm eleştirilere ve geniş toplumsal protestolara rağmen su tutma işleminin devam ettiğini söyledi. 12 bin yıllık geçmişe sahip Hasankeyf su altında bırakılarak, yok edilmek üzere olduğunu ifade eden Üstün, Dicle Vadisi boyunca tufan ve talanın devam ettiğini vurgulayarak, her geçen saniyede bir canlının, tarihin sular altında kaldığının altını çizdi.   ‘GEREKEN TEPKİ GÖSTERİLMEDİ’   Projenin bütün itirazlara rağmen yapımında ısrar edilmesinin anlaşılmadığını ifade eden Üstün, “Özellikle son 10 yılda Dicle Vadisi boyunca yakma, yıkma, yok etme politikaları uygulandı. Tarihi alanlar dinamitlendi, yüzlerce, binlerce yıldır orada yaşayan tarihi eserler yerlerinden koparılarak başka bir alana taşındı. Zorunlu kamulaştırmalarla insanların evlerine, tarım arazilerine, yaşam alanlarına el konuldu, göçe zorlandılar. Kamuoyu bütün bunları yakından takip etmişse de, ne yazık ki gereken büyüklükte tepki gösterilmediği için proje gerçekleştirilmektedir” dedi.   ZORUNLU GÖÇ    Kapakların kapatılmasıyla ilgili uyarılar yapılmadığı için çok kişinin mağdur edildiğini dile getiren Üstün, “Hızlı yükselen suların köylerine ulaşması sonucunda birçok sakin, eşyasını alamadan göç etmek zorunda kaldı. Baraj göletinde bir kişi boğularak hayatını yitirdi. 400 kilometrelik alanda ekolojik yıkımın boyutu, kapsamı hâlâ bilinemiyor. Kapakların kapatılmasıyla birlikte milyonlarca canlı, yaşam kaynağı olan Dicle'nin sularında boğduruldu. Göletinde her gün ortalama 15 santimetre suyun yükseldiği ve yüzde 20-25 doluluk oranına ulaşan baraj, vadi boyunca tufana dönüşmüş durumda. Tepkiler sonucunda, soyu tükenme riski altında olan canlılarla ilgili yeni yuvalanma alanları yapılacağı belirtilse de, alan boyunca kuşlar için yapılmış iki üç kule dışında bir çalışma görülmüyor” diye aktardı.   22 KÖY SULAR ALTINDA KALDI   Şu ana kadar 22 köyün bütünüyle sular altında kaldığına dikkati çeken Üstün, şöyle devam etti: “30 köyde de evlerin bir bölümü, tarım arazilerinin büyük bir bölümü sular altında. Nehir boyunda bulunan bu köylerden yüzlerce insan göç etmek zorunda bırakıldı. Baraj göletinden hâlâ etkilenmemiş ya da çok kısmi olarak etkilenmiş olan 147 köy var. Bu köylerdeki insanlar yapay göletin sularının onlara ne zaman ulaşacağını bilmedikleri için büyük bir belirsizlik yaşıyor. Zorunlu kamulaştırma sonucunda göçe zorlanan 80 bin insanın çok büyük bir bölümü hâlâ göç etmediği için ortaya çıkacak sosyal ve ekonomik tahribat daha gerçekleşmiş değil. Yeni evler yapılacağı söylenen birçok köyde inşaat çalışmaları başlamadan gölet suları köylere yetişmiş durumda. Boğulmak ile evsiz kalmak arasında sıkışan köylüler çözüm üretilmesini bekliyor.”   YETKİLİLER DUYARSIZ   Yaptıkları uyarılarının tümünün maalesef doğrulandığını belirten Üstün, göç edenlerin de gittikleri yerlerde desteksiz kaldığını söyledi. Projeyle tarihi yerlerin tahrip ve yıkımından dolayı bölgenin geçim kaynağı olan turizmi de etkilediğini, bu neden geçim sıkıntısının kendisini açıkça gösterdiğine dikkati çeken Üstün, “Önemli sorun musluktan gelen suyun içilemez olmasıdır. Bundan dolayı halkın çoğu Hasankeyf'te sınırlı süre akan suyu taşıtlarla yeni yerleşkeye taşıyor. Taşınmadan aylar öncesi su sorununa dikkat çekilmesine rağmen, bu durum düzeltilemeyecek gibi görünüyor. Yetkililer duyarsız. Hasankeyfliler hep su içinde yaşarken artık içecek su bulmakta zorlanıyorlar. İnsanlara iş olanağı yaratılmazsa ve içme suyu sorunu bu şekilde devam ederse ilçe sakinleri yeni yerleşkeden de göç etmek zorunda kalabilir. Bu durum ortaya çıkarsa yeni yerleşke nüfusunun ezici çoğunluğu Hasankeyfliler olmayacak” şeklinde konuştu.    SEMBOLİK KURTARMALAR   “Mezarların taşınması ile ilgili yapılan başvurulardan sadece küçük bir kısmı kabul edildi ve sembolik taşımalar gerçekleşti” diyen Üstün, şunları söyledi: “Geçtiğimiz günlerde sular Hasankeyf mezarlığına ulaştı, mezarlar sular altında kaldı. Bütün yıkım ve tahribat alanlarına baktığımızda evsizleştirilen 80 köyden sadece birkaçına yeni yerleşim alanı yapıldı. Binlerce tarihi eserden yedisi yeni yerleşkeye taşınmış, 289 höyükten sadece Hasankeyf Höyüğü'nün üstü betonla kapatılmış, Dicle Vadisi boyunca yaşayan çok sayıda endemik tür ve soyu tükenme riski taşıyan yüzlerce canlı için birkaç yeni yuvalama alanı yapılmış durumda. Tufan anlatısı içerisinde büyük tufan soyun devamlılığı temasıyla kabullendirilin Bugün Hasankeyf ve Dicle Vadisi'nde 50 yıllık ekonomik ömrü olan bir baraj için, devlet eliyle yaratılan tufansa sembolik kurtarmalarla kabullendirilmeye çalışılıyor.”   ‘GEREKLİ ADIMLARI ATIN’   Bu konuda baroların sorumluluklarını yerine getirmediği eleştirisinde bulunan Üstün, “Yıkım ele alındığında her bir işlemin suç olduğu ortadayken, bu suçu ortaya çıkarma ve bu talanı durdurma imkânı varken sessiz kalınmış. Hâlâ bu projeyi durdurma imkânı olduğunu biliyoruz. Bu noktada tekrar çağrıda bulunuyoruz. Hasankeyf ve Dicle Vadisi boyunca her gün suç işleniyor. Barolar ve avukatlara çağrımızdır, lütfen varoluşunuzun gereğini yerine getirmek için gerekli adımları atın. Daha önce bu alanın yok edilmesine karşı yükseltmiş olduğunuz sesinizi daha da yükseltin. Sessiz kalan sanatçıların da artık ses çıkarması gerekiyor. Bu artık bir tercih değil. Sular yükseliyor ve baraj göleti önüne çıkan her şeyi yok ediyor. Bu baraj bütün ömrü boyunca yok edecek bir baraj. Bu yüzden bütün yetkililere çağrıda bulunuyoruz. Bu hatadan dönme imkânı hâlâ var. Bu yıkım projesi bir an önce durdurulmalı, baraj kapakları kontrollü olarak açılmalı ve gölet ortadan kaldırılmalıdır” diye seslendi.    STK ve SİYASİLERDEN ÖZELEŞTİRİ    Ardından söz alan CHP milletvekili Sezgin Tanrıkulu, gelinen aşamada söylenecek bir şeyin kalmadığını belirterek, “Hasankeyf tarihi mirasıyla ve doğasıyla maalesef yüzde 25’i sular altında kaldı. 12 bin yıllık bir tarihi miras 50 yıllık bir proje için yok edilmeye çalışılıyor. Türkiye halkları nedense buraya yeterince ses veremedi. Bende son kez buradan sesleniyorum; kurtarabileceğimiz şeyleri kurtaralım” dedi.   HDP Milletvekili Züleyha Gülüm, Hasankeyf’te bir katliamın yaşandığını ve bunun Hasankeyf’le sınırlı kalmayarak, ülkenin dört bir yanında devam ettiğini söyledi. Hasankeyf’deki göç durumuna da değinen Gülüm, göçün kadınlar üzerindeki olumsuz yanlarından da dikkat çekti ve Ilısu Baraj projesinin Kürt halkının tarihini yok eden bir proje olduğunu kaydetti.   ‘GÖÇ SAĞLIK SORUNLARI YARATIYOR’   İstanbul Tabip Odası üyesi Nazmi Algan, Türkiye’deki demokratik kesimler olarak Hasankeyf için gerekli aktif tutumu alamadıklarını söyleyerek, projeyle birlikte Hasankeyf’de yaşanan sağlık sorunlara dikkat çekti.    HDP milletvekilli Hüda Kaya, karşılarında özgürlüklere karşı esaret, yaşama karşı ölümü direten ve değerli olan her şeyi değersizleştiren bir iktidar zihniyetinin olduğunu ifade ederek, “Bugün gelinen sonucu bizler ne yaptık. Biz bu zihniyete karşı biz gerekeni yaptık mı? Hasankeyf insanlık değerlerinin tamamıdır. O nedenle Hasankeyf inançlar ve partiler üstü bir meseledir. Herkesi gerekli duyarlılığı göstermesi gerekir” şeklinde konuştu.   ‘HASANKEYF’E SAHİP ÇIKMALIYIZ’   DGD Başkanı Abdulhekim Daş da, tarihsel süreç içerisinde bölgede yaşanan talan ve yıkımlara atıfta bulunarak, Hasankeyf’in tarihte iki defa Moğollar tarafından istila ettiğini hatırlatarak, “Bu son talan ve yıkım projesi de bu istilalara benzerlik gösteriyor. Ama her şeye rağmen umutlu olup, insanlık tarihi için çok önemli olan Hasankeyf’e sahip çıkmamız lazım” dedi.   SYKP Eş Genel Başkanı Cavit uğur ise, “Biz çoğunluktayız, sömürenler ise bir avuç. Kuğu sessizliğine bürünmeden sesimizi daha fazla çıkarmalıyız” diyerek, Hasankeyf için sahiplenme çağrısında bulundu.