ANKARA - Meclis’te yaşananlar, kaçınılmaz şekilde akıllara 2 Mart 1994 ve 4 Kasım 2016 tarihlerini getirdi. İki dönem de barış ve demokrasiye karşı geliştirilen “siyasi darbe” olarak tanımlandı. AKP MYK toplantısının ertesi gününde, Türkiye siyasi tarihine bir kara sayfa daha eklendi: 4 Haziran 2020.
HDP Hakkari Milletvekilleri Leyla Güven ve HDP Diyarbakır Musa Farisoğulları ile CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun milletvekilliklerinin Meclis Genel Kurulu’nda düşürülmesi, 2 Mart 1994 tarihinde Meclis’te yaşananları akıllara getirdi.
2 Mart 1994 tarihi, demokratik siyasete karşı yapılan ilk siyasi darbe niteliğindeydi.
1993 yılında, dönemin başbakanı Tansu Çiller ve Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş ekibi tarafından “PKK’yi bölgeden çıkartan” ve “alan hakimiyeti sağlamak” amacıyla devreye koyduğu Özel Güvenlik Stratejisi’nin yarattığı koşullarda, Demokrasi Partisi (DEP) hedef halindeydi.
DEP’in Meclis’teki vekillerinin gündemi belirlemesi ve Leyla Zana’nın Kürtçe yemin etmesi, okların milletvekillerine çevrilmesine neden oldu.
Çiller, 22 Şubat 1994'te DYP grubunda yaptığı "Halkımız 'Yüce Meclis'in çatısı altında PKK barınmaktadır' diye düşünüyor. Böyle bir düşünce halk ve bizim için rahatsızlık vericidir. Biz buna müsaade edemeyiz. Gereğini yapacağız” açıklamasıyla, 2 Mart süreci başlatıldı.
Meclis oylamasında, DYP, ANAP, MHP, BBP ve bazı CHP vekillerinin “Evet” oylarıyla 2 Mart 1994’te DEP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırıldı.
Orhan Doğan ve Hatip Dicle, Meclis’ten çıkmama kararı aldı. Polislerin Meclis’e girerek, Doğan ile Dicle’yi gözaltına aldığı fotoğraflar dönemin simgesi haline geldi. HDP’liler 13 gün sonra tutuklandı, Ankara Merkez Kapalı Cezaevi’ne konuldu.
Anayasa Mahkemesi, DEP'i 16 Haziran 1994'te kapattı.
AYNI YIL 14 BİN KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Süreç vekillerin tutuklanması ve siyasi partilerin kapatılmasıyla sınırlı değildi. Siyasi darbe ile kolluk güçlerinin şiddeti birlikteydi.
İHD’nin 1994 yılı Hak İhlalleri Raporu’na göre, 14 bin 473 kişinin gözaltına alındı, toplam 537 yıl hapis cezası verildi, 292 faili meçhul cinayetin yaşandı, çatışmalarda 5 bin kişinin yaşamını yitirdi ve bin 500 köy yakıldı, binlerce kişi yerinden edildi, göçe zorlandı.
SİYASİ DARBE KRİZİ GETİRDİ
DEP davasını izleyen Yazar Yaşar Kemal’in, “Milletvekilleri mahkûm olursa, Türkiye 21’inci yüzyıla lanetlenmiş olarak girecektir” tahlili akıllardan çıkmadı. 2 Mart Darbesi’nin izleyen süreç Yaşar Kemal’i haklı çıkardı. Türkiye’de 90’lar sonrası ekonomik ve siyasi kriz hiç eksik olmadı.
Dönemin İçişleri Bakanı olan Nahit Menteşe, 2 Mart’ın ülke için iyi sonuçlar doğurmadığını ve Kürt sorununun çözümüne fayda sağlamadığını yıllar sonra itiraf etti. Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu raporunda, “DEP’li milletvekilleri, dokunulmazlıkları kaldırıldıktan sonra 2 Mart 1994 tarihinde polis zoruyla Meclis’ten çıkartılmıştır. Bu olay, Kürt sorununda çözüm umutlarının tükenmesine yol açmıştır” ifadeleri yer aldı.
DEP’liler, yapılan yargılama sonucu 15 yıla mahkum edildi. İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), DEP vekillerinin adil yargılanma haklarının ihlal edildiğine hükmetti. 2004'te gelindiğinde Yargıtay, mahkûmiyet kararlarını bozdu. Dicle, Zana, Doğan ve Sadak, 10 yıl sonra tahliye edildi.
4 KASIM DARBESİ
90’larran 2000’lerin başına kadar gelen kriz hali, AKP’nin, özellikle de ikinci döneminde tekrar görünür olmaya başladı. KCK davaları adı altında on binlerce kişi gözaltına alındı ve tutuklandı. Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP), 2011 yılı Ekim ayında açıkladığı raporunda, KCK operasyonlarının ilk 30 ayında, çoğunluğu siyasetçi olan 7 bin 748 kişi gözaltına alındı, 3 bin 895 kişinin tutuklandığı yer aldı.
4 Kasım 2016 gecesi, dönemin ruhunu ayyuka çıkardı.
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 7 Haziran 2015 seçimlerinde 13,2 oy alması ve AKP’nin tek başına iktidardan düşmesini sağlanması, dönemin siyasi atmosferini oluşturan temel etkendi. Kimse tek başına iktidar olamazken, koalisyon görüşmeleri de sonuçsuz bırakıldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan 1 Kasım için yeniden seçim kararı verdi.
PKK yönelik operasyonların başladığı bir yandan da 10 Ekim gibi kitlesel katliamların yaşandığı gerilimin hat safhada olduğu bir ortamda gidilen 1 Kasım seçimlerinde HDP, barajı aşarken AKP tek başına iktidar oldu.
Seçimlerin hemen ardından bu kez HDP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının düşürülmesi gündeme geldi.
AKP, 12 Nisan 2016 da dokunulmazlık teklifini hazırladı. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, 13 Nisan 2016’da, “Anayasa’ya aykırı ama evet” dedi. Böylelikle süreç kısmen meşrulaştırıldı. 20 Mayıs 2016 tarihinde, Meclis’te yapılan oylamayla milletvekili dokunulmazlıkları kaldırıldı.
4 Kasım 2016 gecesi, aralarında HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş’ın da olduğu 9 milletvekili tutuklandı. Daha sonraki süreçte de gözaltına alınanlarla birlikte 12 milletvekili tutuklandı.
Aynı süreçte, 10 bine yakın HDP’li de gözaltına alındı, parti binalarına sabah baskınları yapıldı. Bu dönemde “terör” suçlaması HDP üzerinden sistematik olarak üretildi. Yer yer CHP ve İYİ Parti’de HDP üzerinden üretilen “terör sepetine” atıldı.
Milletvekillerinin tutuklanması, 11 Eylül 2016 başlayan ve 96 HDP’li belediyeye yayılan kayyım sürecinden sonra gelmişti.
4 Kasım’dan sonra da HDP’ye yönelik baskılar devam etti. 19 Ağustos 2019 tarihinde 3 büyükşehir belediyesine tekrar kayyım atandı.
2 Mart 1994 sürecine benzer şekilde, HDP’li vekillerin tutuklanması ve kayyım atamalarının sonrasında, “HDP kapatılsın” tartışmaları yaşandı ve 11 Aralık 2009 tarihinde, DTP’nin kapatılma sürecinde olduğu gibi Bask partisi Herri Batasuna örneği gündeme getirildi.
BİR SAYFA DAHA: 4 HAZİRAN
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecride dair 2018 yılında başlayan ve 2019 yılının bahar aylarına kadar devam eden açlık grevinin yarattığı atmosfer, Öcalan’ın barış ve çözüm açıklamaları ile 31 Mart Yerel Seçimleri ile 23 Haziran İstanbul Seçimleri, günümüzün siyasi sürecinin eşikleri oldu.
Türkiye siyasi tarihinin vazgeçilmesi “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder” sözü, 23 Haziran 2019 sonrasında, ülke gündemini belirledi.
Erken seçim tartışmaları, İstanbul seçimlerinin hemen ardından başladı. AKP iktidarının meşruiyeti sorgulanırken, ekonomik kiriz ve artan yoksulluk, Kürt sorununda çözümsüzlüğü yarattığı ağır tablo, Meclis’in yetkilerinin kısıtlanması, yönetimsel sorunlar, iktidarda kan kaybına neden oldu.
HDP ise 20 Kasım 2019 tarihinde, üzerindeki baskılara karşı, erken seçim çağrısı yaparak cevap vermesi, seçim tartışmaları bir üst aşamaya getirdi.
Türkiye’de 11 Mart 2020’de tespit edilen ilk koronavirüs (Kovid-19) vakası sonrası süreçte AKP-MHP iktidarına “krizi fırsata çevirme” eleştirisi yapılmaya başlandı.
Daha önce meşruiyeti tartışmaya açılan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne dair eleştiriler yapılırken, 11 Ekim 2016 tarihinde fiili sistemin yasal olması çağrısı yapan Bahçeli, bu kez de 17 Mayıs günü, “siyasi hayatın üzerindeki kabus bulutlarının dağıtılması” için “milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili beklentiler karşılanmalıdır” çağrısı yaptı.
Bahçeli’nin açıklamalarına AKP’den olumlu cevaplar geldi. AKP Merkez Yürütme Kurulu (MYK), 3 Haziran günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. AKP MYK toplantısından bir gün sonra, Türkiye siyasi tarihine darbeyle anılan bir sayfa daha eklendi.
HDP Milletvekilleri Leyla Güven ve Musa Farisoğulları ile CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun dokunulmazlıkları 4 Haziran 2020 gününde kaldırıldı.
HDP ve CHP milletvekilleri Meclis’te protesto başlattı. Türkiye gündeminin ilk sıralarına “Meclis’te Darbe Var” sloganı yerleşti.
MA / Deniz Nazlım