ANKARA - İmralı Heyeti'nin en son görüşmeyi yaptığı 5 Nisan 2015'ten sonra ülke kaos ve karanlığa sürüklendi. Son görüşmede yer alan Sırrı Süreyya Önder, “İmralı zemini yeniden canlandırılmış olsa, halkların 22’nci yüzyıla doğru yolculuğu başlayacak ve dünyanın içine girdiği girdap için de yol gösterici olacaktır" dedi.
Kökleri Osmanlı’ya uzanan ve günümüze kadar farklı adlarla anılan Kürt sorunu, siyasal ve toplumsal gündem bugün sonu kestirilemeyen koronavirüs salgınına yoğunlaşsa da, kurulduğu günden bugüne Türkiye Cumhuriyeti’nin en yakıcı sorunu olageldi. Öyle ki yaşananlar, ülke kaynaklarının silaha harcanıp heba edildiği, binlerce insanın hayatını kaybettiği, yerleşim alanlarının yıkılıp insanların cezaevlerine doldurulduğu bir fotoğraf halini aldı.
Bu sorunun Kürt cenahındaki muhatabı ise, son 40 yıldır PKK Lideri Abdullah Öcalan. Nedeni bugün Ortadoğu’nun içerisinde bulunduğu durumla daha iyi anlaşılan, 1999 yılında gerçekleşen uluslararası bir komployla Türkiye’ye teslim edilen Öcalan, konulduğu İmralı Adası’nda maruz kaldığı tecrit politikalarına rağmen çözüm konusundaki ısrarını sürdürme gayreti ve kararlığı içerisinde oldu.
Bu yaklaşımıyla bugün hafızalardan dahi silinmek istenen bir sürecin kapısını aralamayı başaran Öcalan'ın üzerindeki tecrit, İmralı Heyeti ile son defa görüştüğü 5 Nisan 2015 tarihinden itibaren derinleştirildi.
Öcalan’ın 27 Temmuz 2011 tarihinden itibaren avukatlarıyla görüştürülmemesi, 8 Kasım 2018’de başlayan süresiz açlık grevleriyle son buldu. Öcalan ile avukatlarının 8 yıl sonra ilk görüşmesi 2 Mayıs 2019 tarihinde yapılırken, bu görüşmeyi sırasıyla aynı yıl içinde 22 Mayıs, 12 Haziran, 18 Haziran ve 7 Ağustos tarihlerinde yapılan görüşmeler izledi. Yenilenen İstanbul seçimlerine denk gelen bu görüşme trafiği akabinde yeniden kesildi ve avukatların İmralı’ya gitme taleplerine yanıt dahi verilmemeye başlandı.
7 Ağustos 2019’da yapılan avukat görüşmesinden 8 ay sonra Abdullah Öcalan ile en son kardeşi Mehmet Öcalan görüştürüldü. Adada çıkan yangın üzerine kamuoyunda büyüyen kaygılar sonucunda Mehmet Öcalan, adadaki diğer üç isimden ikisinin yakınlarıyla birlikte geçtiğimiz 3 Mart günü İmralı’ya götürülüp, görüşme sağlandı.
SÜREÇLERİ ÖCALAN’A YAKLAŞIM BELİRLEDİ
Öcalan üzerindeki tecridin ağırlaştırılması ya da çözüm sürecinde olduğu gibi kısmi olarak kaldırılması, Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda daima belirleyici role sahip oldu. 2009 yılında “Kürt Açılımı” olarak atılan adımı izleyen “Oslo Süreci” akabinde Aralık 2012’de işareti verilen İmralı görüşmeleri, Kürt sorunun barışçıl yolla çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda gelişen en önemli süreç olarak tarihe geçti.
İLK HEYETİN İMRALI'YA GİDİŞİ
İmralı görüşmeleri 3 Ocak 2013’te Ahmet Türk ve Ayla Akat Ata’dan oluşan ilk siyasi heyetin adaya gönderilmesiyle resmi düzeyde başladı. Hükümet ile aylarca süren görüşmelerin ardından PKK Lideri Öcalan’ın, 2013 yılında Diyarbakır Newrozu’na gönderdiği mektubunda, “Artık silahlar sussun, siyaset konuşsun” çağrısında bulunmasıyla birlikte Kürt sorununu demokratik temelde çözmeyi esas alan “Çözüm Süreci” başlamış oldu. İmralı’nın devrede olduğu süreç, “Silahların sustuğu, siyasetin konuştuğu” bir anlayış üzerinde gelişti. Türkiye’de barışın ve birlikte yaşamın mümkün olduğu umudunun yeşermesi açısından tarihsel bir dönüm noktası olarak kabul edildi.
AKİL İNSANLAR HEYETİ VE GERİ ÇEKİLME
Çözüm sürecinin başlamasıyla birlikte çeşitli adımlar atıldı. Hükümet çözüm sürecinin topluma anlatılması için 3 Nisan 2013 tarihinde Akil İnsanlar Heyeti’ni kurdu. KCK, 8 Mayıs 2013 tarihinde kademeli olarak geri çekilmenin başladığını açıkladı. 9 Mayıs 2013 tarihinde çözüm süreciyle ilgili olarak kurulan meclis komisyonu ilk kez toplanarak kamuoyunu süreçle ilgili daha çok aydınlatacaklarını duyurdu. HPG’liler geri çekilmeye başlarken, hükümet ise bölgede karakol ve kalekol inşalarına hız verdi. 28 Haziran 2013 günü Lice’de karakol inşaatı protestosunda 17 yaşındaki Medeni Yıldırım, askerlerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirdi.
ÖCALAN’IN ‘YASAL ÇERÇEVE’ ISRARI
Öcalan, çözüm sürecinin devam etmesi açısından hükümetin süreci yasal zemine kavuşturmak için somut adımlar atmasının şart olduğunu ortaya koydu. Hükümetin bu konuda adım atmaması üzerine KCK’den 9 Eylül 2013 tarihinde geri çekilmeyi durdurma açıklaması geldi. Bu açıklamanın ardından KCK yetkililerinden hükümetin adım atmaması halinde sürecin biteceğine dair uyarılar peş peşe geldi. Yaşanan bu gelişme üzerine hükümet beklentileri karşılamayan bir “demokrasi paketi” açıkladı. Çözüm sürecinin aksaklıklara rağmen devam ettiği süreçte 2014 Newrozu’nda Öcalan’ın mesajı okundu. Öcalan mesajında şunlara dikkat çekti:
“Şu ana kadar yürütülen bir diyalog süreciydi ve önemliydi. Bu süreçte iki taraf da birbirlerinin iyi niyetini, gerçekçiliğini, yeterliliğini test etmiştir. Gelinen noktada müzakere sistematiği için yasal bir çerçeve kaçınılmaz olmuştur. Barış, savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı vardır. Biz direnirken korkmadık, barışırken de korkmayacağız.“
DEMOKRATİK SİVİL TOPLUM YASASI ÖNERİSİ
Nitekim Öcalan ile 28 Nisan 2014’de yaptıkları görüşmeye ilişkin bilgi veren İmralı Heyeti üyelerinden İdris Baluken, Öcalan’ın çözüm sürecinin yasal zeminiyle ilgili hükümete yönelik eleştirileri olduğunu, “Yerel Yönetimler Özerklik Yasası ile Demokratik Sivil Toplum Yasası” önerilerinde bulunduğunu açıkladı.
BAYRAK PROVAKASYONU
9 Haziran 2014 tarihinde ise Diyarbakır’da 2. Hava Kuvveti Komutanlığı'nda Türk bayrağı kimliği belirsiz kişilerce indirildi. Öcalan, görüştüğü HDP heyeti aracılığıyla gönderdiği mesajda, bayrak indirme olayını “provokasyon” olduğunu ve aydınlatılması gerektiğini belirterek, “Tarihi bir aşamadayız, başarılı olacağımıza inanıyorum" dedi.
KOBANÊ EYLEMLERİ
Çözüm adımları atması beklenen hükümetin hazırladığı Suriye-Irak tezkeresi 2 Ekim 2014’te TBMM'de kabul edildi. Aksaklıklara rağmen devam eden çözüm sürecini doğrudan etkileyen olaylardan biri ise 6-9 Ekim tarihleri yaşanan Kobanê eylemleri oldu.
Öcalan, Kobane eylemleri sırasında “diyalog ve müzakere” çağırısında bulundu. 11 Ekim 2014 tarihinde KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık ise, Kobanê ve Türkiye'de yaşananlardan hükümeti sorumlu tuttu ve Meclis'ten geçen tezkerenin bir savaş ilanı olduğunu, bu nedenle çektikleri bütün birlikleri Türkiye'ye geri gönderdiklerini açıkladı. 6-8 Ekim olayları nedeniyle 17 Kasım’da askıya alınan görüşmeler, dönemin Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile HDP heyetinin yaptığı görüşmeyle yeniden başladı.
5 NİSAN’IN İŞARETLERİ
Öcalan ile İmralı Heyeti’nin son görüşmesi olan 5 Nisan’ın gelişinin en önemli işaretleri İzleme Heyeti ve Dolmabahçe Mutabakatı’na Erdoğan’ın Mart 2015 tarihinde karşı çıkması oldu. Aynı süreçte “İç Güvenlik Paketi” de doğrudan süreci hedef alan bir hazırlık olarak hükümet tarafından gündeme getirildi. 27 Mart 2015 tarihinde tüm eleştirilere rağmen paket Meclis’ten geçirilerek 4 Nisan tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı. Öcalan, pakete yönelik şu değerlendirmede bulundu: “AKP de hegemonik anayasaya gitmek istiyor. Güvenlik yasası dahil, bu anlayış en başta AKP’yi götürür. Bu yasa provokasyon üzerine yapılıyor. 6-7 Ekim’in kendisi provokasyondu. Provokasyon üzerine yasa yapmak sorunu giderek büyütür. Çıksa da çıkmasa da benim için kadüktür. Benim için önemli olan anayasadır… AKP otoriterleşmek isterse kendini bitirir. AKP hakiki olmazsa bu sefer gerilla hakiki savaşı başlatır. Anlaşma yok, çözüm yok, barış yok, faşizmi dayatırsa savaş başlar.”
Öcalan’ın çözüm sürecinin devam etmesi için İzleme Heyeti’nin oluşturulmasını şart koşmuştu. 17 Ağustos 2013 tarihinde İmralı Heyeti ile yaptığı görüşmede Öcalan, bu heyetin kurulmasının önemini ise, “Otuz yıllık bir deneyimi olan gerilla çekilirken geride İzleme Kurulu bırakmalıydı. Biz bunu inşa etmeliyiz. Kürt, Türk, AKP’li fark etmez. Yeter ki gönüllü kişiler olsun. Dünyanın bütün deneyimlerinde de vardır. Anlamlı barış yasal ve anayasal (Bu konuda acele etmiyorum) değişimle olur. Ama basit bir seçim barajına, eğitim meselesine bile kapı aralanmıyorsa tasfiye peşindedir. Karakollar, HES’ler, korucular gibi basit şeylerin peşindeysen niyetin karanlıktır” sözleriyle açıklıyordu.
‘BU SON GÖRÜŞMEMİZ OLABİLİR’
Öcalan, tüm bu gelişmeler doğrultusunda 5 Nisan 2015 tarihinde İmralı Heyeti ile yaptığı son görüşmede, şu öngörüde bulundu: “Bir daha sizi buraya getiremeyebilirler, bu son görüşmemiz olabilir.” Faşizmin dayatılması halinde savaşın başlayacağı uyarısında bulunan Öcalan üzerindeki tecrit 5 Nisan itibariyle derinleştirilerek yeniden uygulamaya konuldu 5 Nisan sonrası süreç “siyasetin susup, yeniden silahların konuştuğu” bir dönem oldu.
SAVAŞ YENİDEN DEVREYE GİRDİ
Tecride başvurularak çözüm sürecinin askıya alınması ile birlikte karakol ve kalekol yapımı hız kazandı. 11 Nisan 2015’de Ağrı Tendürek Dağı’na bir grup askerin indirilmesi sonucu çıkan çatışmada 2 HPG’li ve bir sivilin yaşamını yitirdiği “Diyadin provokasyonu” yaşandı. Akabinde DAİŞ eliyle Amed, Sur ve Ankara’da saldırılar gerçekleştirildi. Saldırılarda yüzlerce sivil insan hayatını kaybetti.
Yapılan MGK ve güvenlik toplantıları sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu, savaş ilan ettiklerini açıkladı ve 24 Temmuz 2015 tarihinde Kandil’e yönelik yapılan hava saldırıları ile kapsamlı bir savaş konsepti devreye girdi. 2 Ağustos 2015 tarihi itibariyle de Sur, Nusaybin, Cizre, Şırnak, Yüksekova gibi şehir merkezlerinin yerle bir edilmesine neden olacak ilk sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Bu süreçte yüzlerce kişi hayatını kaybederken, şehirler ağır silahlarla bombalandı.
DARBE ÖNGÖRÜSÜNDE HAKLI ÇIKTI
AKP-MHP ve CHP ortaklığıyla HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına varan adımlarla sonlandırılan çözüm sürecinin ardından 15 Temmuz 2016’da darbe girişimi yaşandı. Darbe, Öcalan’ın “AKP demokratik ilkeyle hem darbeden korunur hem de demokratikleşmeye katkı sağlar” uyarılarını ve çözüm sürecinin bitmesinin en çok darbecilerin işine yarayacağı öngörüsünü haklı çıkardı.
Darbe girişimi ile birlikte tasfiye, OHAL, savaş süreci başladı. Öcalan’ın doğrudan rol aldığı çözüm sürecinde mevcut olan barış ve güven ortamı, tecridin devreye girmesiyle birlikte yerini kriz, kaos, güvensiz ve anti demokratik uygulamaların devreye girdiği bir sürece evrildi.
ÖNDER: GELECEĞE DÖNÜK UMUT VE COŞKU VARDI
İmralı Heyeti’nde yer alan isimlerden biri olan Sırrı Süreyya Önder, çözüm sürecinin sonlandırılmasıyla devletin 40 yıldan beri bildiği yöntem olan “güvenlikçi” yaklaşıma geri dönüldüğünü ifade etti. Sonlandırılan çözüm sürecini bugünden değerlendiren Önder, “Barış ve diyalogun 2,5 yıllık fragman sayılacak şartlarına bakıldığında bile Türkiye'nin ve bölge halklarının bugünle kıyaslanmayacak bir ağırlık, geleceğe dönük bir umut ve coşkuyla dolu olduğunu görürüz. Bütün bunlardan daha önemlisi ise, hiçbir can yitimi yaşanmadığı gerçekliğiyle karşılaşırız. Sorunlar yaşandı; tabii ki de yaşanacaktı. Neticede 40 yıllık süreci çatışmalarla geçmiş ve bir asrı aşkın bir meselenin halli cihetine gidilmesi kolay olmayacaktı” dedi.
İMRALI ZEMİNİ YENİDEN CANLANDIRILMIŞ OLSA...
Bu zorluğa rağmen “Aslolan barış iradesini konjonktürel şartlara kurban etmemek ve her problemin altından barış kararlılığını güçlendirerek çıkmaktı” diyen Önder, fakat bunun yapılamadığını belirtti. Önder, geride kalan zaman içerisinde yaşananlardan hareketle o sürece geri dönülmesinin gerekliliğini ise, “Sebepleri konusunda ciltler dolusu laf edebiliriz. Tarih herkesin sorumluluğunu ve eksiklerini kaydetmiştir. İçinden geçmekte olduğumuz şartlar altında neler yapılabileceği daha önemli ve hayatidir. İmkanlarla zorunlulukların kesiştiği zeminleri barıştan ve demokrasiden yana zorlamaktır bize ve tüm demokrasi güçlerine düşen görev. Eminim ve inanıyorum ki İmralı zemini yeniden canlandırılmış olsa, ülkemizin ve bölge halklarının 22’nci yüzyıla doğru yolculuğu başlayacak ve dünyanın içine girdiği girdap için de yol gösterici olacaktır. Üstelik bunun dışındaki tüm yöntemler bir kez daha denenmiş ve toplumsal maliyeti herkes bakımından çok ağır olmuştur. Barış, eşitlik ve daha onurlu bir gelecek düşleyen herkesin talebi ve çabası da bu yönde olmalıdır. Ödenecek bedeller büyümeden ve vakit geri dönülmez bir noktaya gelmeden” sözleriyle vurguladı.
MA / Diren Yurtsever