Suriye’deki bilek güreşinin kaybedeni

img

HABER MERKEZİ - İdlib’de Suriye rejimi ve destekçisi Rusya ile bilek güreşine girip, operasyon için Şubat sonuna kadar süre veren Türkiye, bu süreye iki gün kala ağır kayıplarla sarsıldı. Suriye politikası çöken Erdoğan, “Dostum” dediği Putin karşısında, daha dün sırtını döndüğü ABD ve NATO’ya sarıldı. 

 
Suriye’de “Arap Baharı”nın etkisiyle ilk kıvılcımları 15 Mart 2011’de çakılan iç savaş, küresel ve bölgesel güçlerin açık-örtük çatışmalarıyla 9 yılını geride bırakırken, ülkenin İdlib kenti, girilen bu bilek güreşinin ana sahnesi oldu. Türkiye’nin gördüğü Osmanlı rüyasıyla Emevi Camii’nde namaz kılmayı umup, “gitti gidecek” gözüyle baktığı Esad rejimi, Rusya’nın desteğiyle adım adım elden çıkan toprakların büyük bir bölümünü geri kazandı. 
 
Suriye’de bulunma gerekçesini Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in verdiği sufle ile unutulmuş “Adana Mutabakatı”na dayandıran Türkiye, rejim karşıtı selefi örgütlere destek verip, yine kendi eliyle adını daha sonra Suriye Milli Ordusu (SMO) olarak değiştiren Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi askeri yapılar oluşturdu. 
 
Ülkenin parçalanmaya gittiği süreçte özerklik ilan eden Kuzey ve Doğu Suriye yönetimiyle sahip olduğu askeri güç ve çarpan etkisi dolayısıyla diyalog yolu izlemek zorunda kalan Esad rejimi, büyük bölümü başka ülkelerden taşınan silahlı unsurlarla kurulan selefi örgütlerin kontrolündeki alanlara yönelik ise askeri seçeneğe başvurdu. 
 
DENİZ GEÇİLİP KARA GÖRÜNTÜ
 
Bu yolda selefi unsurları ülkenin kuzey batısındaki İdlib kentinde sıkıştırmayı başaran rejim, 24 Ocak’ta Heyet Tahrir El Şam’ın (HTŞ) kontrolündeki kente operasyon başlattı. Atılan bu adım Suriye sahasında kurulan tüm denklemlerin yıkılmasını beraberinde getirdi. Demokratik Suriye Güçleri’ne (QSD) verdikleri destek nedeniyle ABD ve NATO ile yaşanan kriz yüzünden dümeni Rusya’ya kırarak denge oluşturmaya ve kendisine alan açmaya çalışan AKP iktidarı için rejimin İdlib operasyonuyla deniz geçilip kara görülmeye başlanmış oldu.
 
Mesajların bir yanıyla semboller üzerinden verildiği Ortadoğu’da, kurulan köprülerin atıldığının işareti ise, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta “dostum” dediği Rusya lideri Putin'in 7 Ocak'taki Şam ziyaretinde Beşar Esad’la Emevi Camii’nde çektiği fotoğrafla verildi. 
 
Verilen bu mesajın ardından İdlib’i geri almak için harekete geçen rejim güçlerinin operasyonları sonucu 3 Şubat gecesi yaşanan çatışmada Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) mensubu 7’si asker 8 kişi hayatını kaybettiği açıklandı. Sonraki günlerde devam eden çatışmalarda hayatını kaybeden asker sayısının artması bölgedeki tansiyonu yükseltti. Rejimin Soçi ve Astana’da kararlaştırılan gerginliği azaltma bölgesi gerisine geri çekilmesini isteyen Türkiye, bu konuda Rusya ile görüşmeler gerçekleştirse de sonuç alamadı.
 
SAHADAKİ 'YENİ GERÇEKLİK'
 
Türkiye’yi süreç içerisinde verdiği sözleri yerine getirmemekle ve selefi örgütleri desteklemeye devam etmekle suçlayan Rusya’nın beklentisi, AKP ve Erdoğan’ın sahadaki “yeni gerçekliği” kabul etmesi yönünde oldu. Ancak bu beklenti, Erdoğan’ın 15 Şubat’ta sarf ettiği sözleriyle tehlikeli bir eşiğe doğru sürüklenmeye başladı. Erdoğan, “Suriye'yi kendi siyasi ve askeri hesaplarının bilek güreşi alanına çevirmeye çalışanların umurunda olmayabilir. Bu topraklarda yiten her can bizim yüreğimizi yakıyor” diyerek, başladığı sözlerinin devamında İdlib’e dair kararlarını şu sözlerle ilan ediyordu:  “Biz bu yolda gerekirse ölmeyi göze aldık. Varsa aynı fedakarlığı göze alan 'hodri meydan' diyoruz. Şu anda Suriye'de en aciliyet kesbeden yer olan İdlib'deki çözüm, rejimin saldırganlığının bir an önce durdurulması ve daha önce varılan anlaşmalardaki sınırlara çekilmesidir. Aksi takdirde şubat ayı bitmeden biz bu işi yapacağız. Bunu dostlarımızın desteğiyle gerçekleştirebilirsek memnuniyet duyarız. Yok bu işi zor yoldan yapmamız gerekiyorsa biz ona da varız. İşte bu kadar açık ve net ifade ediyorum.”
 
Rusya ile yapılan görüşmelerden sonuç alınamaması, Suriye ordusunun bölgedeki operasyonlarını devam etmesi ve Şubat'ta hayatını kaybeden Türk askerlerinin sayısının 15'e çıkması sıcak çatışma riskinin büyümesine daha da yol açtı. Zaman zaman Avrupa’ya karşı kullandığı mülteci kartını yeniden masaya koyan Türkiye, ABD ve NATO ülkelerinden İdlib konusunda destek istedi. Ancak ABD, İngiltere, Alman ve Fransa’dan gelen destek mesajları fiili bir adıma dönüşmedi.
 
YANIT AN MESELESİYDİ!
 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dış politikada yaşanan tıkanma ve asker ölümlerinin içte yarattığı basınçla 19 Şubat günü partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, açıkça askeri operasyonun artık “an meselesi” olduğunu söyledi. Bu sözlere yanıt gecikmedi. Rusya Savunma Bakanlığı'ndan 20 Şubat'ta yapılan açıklamada, Suriye'de “teröristlere destek verdiği” belirtilen Türkiye’ye, “Yeni çatışmalardan kaçınmak için, teröristlerin eylemlerine yönelik desteğini ve onlara silah vermeyi bırakmaya davet ediyoruz” mesajı verildi.
 
SESSİZ ÇÖKÜŞ
 
Bu uyarıyı dikkate almayan Türkiye’nin bölgeye asker yığmaya devam etmesi üzerine beklenen fitil dün gece ateşlendi ve Suriye ordusu Türk askerleri ile desteklediği gruplara yönelik hava saldırısı düzenledi. Gelen bu saldırı karşısında sessizliğe bürünen hükümetten saatlerce açıklama gelmezken, kimi sosyal medya kullanıcıları tarafından bu saldırıya dair paylaşılan görüntüler ve bilgiler saldırının büyüklüğünü göstermeye yetti. 
 
Bu bilgilerde, yaşamını yitiren asker sayısının çok fazla olduğu yönünde olurken, yapılan resmi açıklamalarda saatler geçtikçe artan hayatını kaybeden asker sayısı en son 33 olarak açıklandı. İdlib’de Suriye rejimi ve destekçisi Rusya ile bilek güreşine girip, verilen kayıplar üzerine operasyon tehdidiyle Şubat ayı sonuna kadar süre veren Türkiye, bu süre dolmadan kucağında yeni asker cenazeleri bulmuş oldu.
 
ABD ve Rusya’nın başını çektiği küresel güçler arasındaki rekabette Suriye sahasında bulduğu manevra alanını “stratejik vazgeçilmezlik” olarak okuyup, ara ara “Kendi göbek bağımızı kendimiz keseriz” tehditlerine başvuran AKP iktidarının kapıldığı bu rüzgar çok geçmeden kendisine fırtına olarak geri döndü. İzlediği politikaların maliyeti, “kelle” ve “tane” hesabıyla sayılan son asker kayıplarıyla ağır da ağırlaştı.
 
ABD ve NATO’ya dair güvensizlikle dün “dostum” diyerek yüzünü döndüğü Putin’den S-400’ler satın alan Erdoğan, İdlib’de yaşanan çaresizlikle içeride muhalefete verilmek zorunda olunacak yanıtların yanı sıra yutulmak zorunda kalınacak sözlerin yüküyle bugün yeniden batıdan medet umma arayışına girdi.
 
MA / Ömer Çelik