İSTANBUL – PKK Lideri Öcalan’ın halklar lehine bir çizgiye sahip olduğu için egemen güçler tarafından komploya maruz kaldığını belirten avukatlarından Emran Emekçi, bu süreçte “Öcalan şahsında bütün ulusal ve uluslararası hukukun bypass edildi” dedi. Emekçi, Öcalan’ın özgürlüğünün toplumun özgürlüğüne bağlı olduğunu vurguladı.
Ortadoğu’ya dair planları olan uluslararası güçler tarafından 15 Şubat 1999 yılında Türkiye’ye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı hedef alan komplonun, hala açığa çıkmaya devam eden siyasi boyutları ile birlikte en çarpıcı yanı evrensel hukukun ayaklar altına alınması oldu. Kürt sorununa dair siyasi çözüm zeminini güçlendirmek üzere dağ yerine Avrupa yolunu tercih ettiğini belirten Öcalan, varlığını ‘hukuk’ üzerine inşa ettiği iddiasında bulunan başta Avrupa devletlerinin açık hukuksuzluğu ile karşılaştı.
Öcalan, Avrupa kapılarını neredeyse tek tek çalmak zorunda bırakıldığı bu süreçte yaptığı siyasi sığınma başvuruları kimi ülkelerce kabul edilmesine rağmen, ‘gardiyan’ rolü biçilen Türkiye’ye teslim edilerek, kendisi için özel olarak inşa edilen İmralı tecrit sistemi içerisine alındı.
Bir ada cezaevi olarak dış dünyadan tamamen yalıtılan İmralı Cezaevi’ne konulan Öcalan’a yönelik devreye konulan tecrit politikaları, sonraki yıllarda ABD yasaları dışında tutulan Guantanamo Kampı’na da ilham oldu.
AKP Hükümeti’nin ‘çözüm süreci’ gibi dönem dönem başvurduğu politik manevraları dışında ne avukatları ne de ailesi ile görüşmesine izin verilmeyen Öcalan, tam bir tecrit hali içerisinde. AİHM ve CPT gibi uluslararası kurumlar ise, yıllar içerisindeki yaklaşımları ve kararları ile tecrit sisteminin başlıca mekanizmalarına dönüştü.
Öcalan’ın müdafiliğini üstlenen Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Emran Emekçi, PKK Lideri’nin uluslararası güçler tarafından Türkiye'ye teslim edilmesini, İmralı Cezaevi’nin üzerine inşa edildiğini hukuku ve geçen 21 yıldır İmralı Cezaevi’nde başvurulan uygulamaları değerlendirdi.
15 Şubat sürecinin PKK Lideri Öcalan'ın Suriye'den çıkartılmasıyla başladığını dile getiren Av. Emran Emekçi, komplonun ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi’ni (BOP) yürürlüğe sokmak istemesi üzerine başlatıldığını, bu projeye karşı Öcalan'ın da "Demokratik Ortadoğu Projesi" hazırladığını hatırlattı.
Öcalan’ın projesinin halklar lehine gelişme gösterdiği için böyle bir komplonun planlandığını belirten Emekçi, “Hatta o dönemde Arap basınında özellikle Sayın Öcalan için ‘Çağdaş Selahaddin Eyyubi’ deniliyordu. Sayın Öcalan’ın Arap toplumuyla da ilişkileri gelişkindi. Bu da BOP yani ABD, İsrail, İngiltere gibi kapitalist hegemonların oyunlarını bozan bir gelişmeydi. Hatta Sayın Öcalan’a dolaylı yollardan mesaj gönderilmiş ve Ortadoğu projesine gelmesi dayatılmıştı. Sayın Öcalan o teklifleri reddedip ‘Ben halklar lehine çizgi sahibi biriyim. Halkların binlerce yıllık eşitlik ve özgürlük ütopyasını temsil eden bir ilke adamıyım. Özgürlük savaşçısıyım, başkasının savaşçısı olmam’ yanıtını vermişti. Kapitalist güçler Sayın Öcalan’ı kontrol altına alamayacaklarını, kendi çizgilerine çekemeyeceklerini anladıkları için bu komployu kurdular” dedi.
‘GİZLİ BİR PROTOKOLLE KURULDU’
Öcalan’ın 1993’ten beri “barış çabası” içerisinde olduğuna vurgu yapan Emekçi, o dönemde yapılan girişimlerle bunun sabote edilmeye çalışıldığını ifade etti. Denenen yöntemlerin başarılı olamayacağı anlaşılması üzerine ise, devletlerarası komplonun devreye konulduğunu kaydeden Emekçi, “Sayın Öcalan teslim alındıktan sonra İmralı tecrit sistemine yani Proto-Guantanamo sistemine alındı. İmralı Cezaevi’nin kuruluşunun amacı Sayın Öcalan’ın iradesini tecrit ve baskıyla kırarak kendi çizgilerine çekmektir. Bu cezaevi normal cezaevleri gibi değil. Zaten cezaevinin kuruluşu da 4 Şubat’ta Türkiye’ye gelen CİA heyetiyle MİT arasında yapılan gizli protokolle yapılmıştır. O protokol daha içeriği açıklanmamış bir protokoldür ve dikkat ederseniz İmralı Cezaevi’nin boşaltıldığı tarih 4 Şubat’tır. Oraya gitmek için havadan, karadan ve denizden yasağın getirildiği tarih de 4 Şubat’tır. Normalde Türkiye yasalarına göre bir cezaevi Adalet Bakanlığı’nın kararıyla kurulur ve değiştirilir. Bu prosedür İmralı Cezaevi’nde uygulanmadı. İmralı Cezaevi gizli bir protokole dayalı olarak kurulmuş bir cezaevidir” diye belirtti.
‘ÜÇ AYAKLI BİR SİSTEM’
Av. Emekçi, Öcalan’ın getirildiği İmralı Cezaevi’ni “üçayaklı bir sistem” olarak tanımladığına da hatırlattı. Emekçi, “Öcalan, bunun bir ayağının ABD, bir ayağının Avrupa Birliği (AB) bir ayağının da Türkiye olduğunu söylüyor. Sayın Öcalan İmralı’daki politikaların asıl belirleyenin ABD olduğu, AB’nin buradaki rolünün dolaylı olduğu, Türkiye’ye ise gardiyanlık rolünün verildiği belirlemesinde bulunmuştu” dedi.
‘HUKUK BYPASS EDİLDİ’
İmralı Cezaevi’nin tecrit sistemine göre kurulduğuna vurgu yapan Emekçi, şöyle devam etti: “Sayın Öcalan Türkiye’ye getirildikten sonra yapılan tartışmalarda Süleyman Demirel’in; ‘Biz Öcalan’ı kara cezaevine koyamayız. Koyarsak her gün milyonlarca sevenleri, taraftarları cezaevine gelip gösteri yaparlar. Biz altından kalkamayız’ şeklinde açıklamaları vardı. Ada cezaevi bu nedenle kurulmuştur. İmralı Cezaevi, Sayın Öcalan’ın halkla bağını koparmak için yapılan bir cezaevidir. Sayın Öcalan’a uygulanan tecrit bu ada cezaevinin kurulmasıyla başlanmıştır. İkinci aşama ise oradaki uygulamaların zaman içinde adım adım ağırlaştırarak günümüzdeki mutlak tecride kadar gelen süreçtir. Bu sürece bakarsanız tecrit adım adım ağırlaştırılmıştır. İmralı’da uygulanan yasalar 1 Haziran 2005 yasalarıyla bir başka adıyla ‘Öcalan yasalarıyla’ yasal hale getirilmeye çalışılmıştır. Sayın Öcalan’a uygulanan yasalar baştan sona kadar bir istisna hukuku rejimidir. Zamanında Humeyni’den tutalım, Marks’a, Engels’e, Lenin’e kadar ilticaları kabul eden Avrupa, Sayın Öcalan söz konusu olunca bu hak tanınmadı. Yani sadece ulusal hukuk değil, uluslararası hukuk da Sayın Öcalan söz konusu olunca bypass edildi.”
AİHM’İN ÖCALAN KARARI VE SONUÇLARI
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) geleneğinde devletlere karşı bireyi esas alan bir çizgi olduğunun altını çizen Emekçi, ancak AİHM’in de Öcalan davasında bu çizgisinden vazgeçtiğini belirtti.
Açtıkları davada AİHM’in, ‘Öcalan tehlikeli bir kişiliktir, bütün dünya devletlerini tehdit ediyor. Dolayısıyla tehlikeli insanlar devletlerarası gizli anlaşmalarla kaçırılabilir’ şeklinde bir karar verdiğini hatırlatan Emekçi, bu karara dair “AİHM bu kararla ‘Bundan sonra dünyada hiçbir bireyin güvenliği yoktur’ dedi. ABD bu karardan cesaret alarak istediğini yaptı. Bu karar şimdi suikastlara kadar gidiyor. Bu yolu açan Sayın Öcalan kararı oldu. AİHM, Öcalan’ın kaçırılma olayını önce meşru gösterdi ardından yeniden yargılamaya karar verdi. Sonra bu yeni yargılama kararına sahip de çıkmadı. Dosyanın üzerini kapattı. Ardından tecrit kararından önceki kararlarına sahip çıkmadı. AİHM 2004 kararında 3’üncü kişinin görüşte bulunmasının ‘adil yargılanmanın ihlali’ olarak kabul etmişti. Daha sonra bu kararından döndü. Sayın Öcalan’a özel hukuk uygulanmasını ‘tehlikeli kişi’ adı altında yeniden meşrulaştırdı. AİHM, 18 Mart 2011 kararında Sayın Öcalan’ın 21 yıldır hiç telefon kullanmadığı halde kararında telefon kullandığı iddia ediliyor. Tamamen devletin verdiği bilgilere dayanarak kararlar veriyor. Sayın Öcalan olunca politik bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Dolayısıyla bu da Türkiye’ye cesaret veriyor” ifadelerini kullandı.
‘DÜŞMAN HUKUKU…’
İmralı’da uygulanan hukukun mevcut yasalarla izah edilemediğini dile getiren Emekçi, burada uygulanan hukukun bazılarınca “rehine hukuku” bazılarınca da “düşman ceza hukuku” olarak tanımlandığını söyledi.
Müvekkilleri ile görüşme başvurularının şimdiye kadar 3 farklı şekilde reddedildiğini belirten Emekçi, “15 Temmuz darbesine kadar ‘hava muhalefeti’ ve ‘koster bozuk’ gerekçeleriyle görüşmelere izin verilmiyordu. Darbeden sonra OHAL kararıyla Sayın Öcalan’ın dış dünyayla tamamen bağı kesildi. Sadece aile, avukat, vasi ve heyet görüşmesi değil, haberleşme kanalları da kesildi. 17 Nisan 2019 tarihinden sonra Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı bu yasağı kaldırdı. O dönem açlık grevleri vardı. Adalet Bakanı açıklama yapıp yasağın kaldırıldığını söyledi. 2 Mayıs’ta da görüşme gerçekleşti. 7 Ağustos’tan itibaren de başvurularımıza ne olumlu ne de olumsuz bir cevap veriliyor” diye konuştu.
‘ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ TOPLUMUN ÖZGÜRLÜĞÜNE BAĞLIDIR’
Öcalan’ın İmralı’daki sisteme karşı büyük bir direniş içerisinde olduğunu ve komployu boşa düşürdüğüne vurgu yapan Emekçi, son olarak şunları ifade etti: “Sayın Öcalan, tutsaklığı için ‘Ben Türkiye’nin değil, kapitalist modernitenin tutsağıyım’ diyor. Dolayısıyla buna karşı geliştirdiği savunmalar var. ‘Kapitalist modernite nasıl aşılır, alternatifi nasıl tesis edilir üzerine kurduğu 5 ciltlik savunmaları var. Bu savunmalar aslında teorik olarak komployu da tecrit sistemini de boşa çıkarmıştır. Sayın Öcalan da ‘İmralı’daki rolüm, pozisyonum komployu boşa çıkarmaya dönüktür’ demişti. Bunu büyük ölçüde boşa çıkardığını ama tümüyle boşa çıkarılmasının demokratik modernite sisteminin inşa görevlerinin bölge ve dünya çapında başarısına bağlı olduğunu söylüyor. Bu Türkiye özgülünde ise, demokratik ittifak, demokratik anayasa ittifakının başarısına bağlıdır. Yani bu ittifak gücünü büyütürse, örgütlenmesini geliştirse ve iktidara gelirse bu anayasa da değiştirir ve o zaman tecridin de bir anlamı kalmaz. O zaman Öcalan özgürlüğüne kavuşur. Yani Öcalan’ın özgürlüğü bireysel bir özgürlük değil, toplumun özgürlüğüyle bağlantılıdır.”
YARIN...Önder: Öcalan’ın her anı barışın geleceğine dair yoğunlaşmayla geçiyor
MA / Ferhat Çelik