‘Paris katliamı 9 Ekim komplosunun devamıdır’

img

DİYARBAKIR - Paris’te katledilen üç Kürt kadın siyasetçinin cinayeti, cezaevinde şüpheli şekilde ölen tetikçi Ömer Güney’in MİT bağlantısı açığa çıksa da 7 yıldır aydınlatılmadı. Çalışma arkadaşları, “9 Ekim komplosunun devamı" olarak nitelendirdikleri cinayette Fransa istihbaratının rolüne işaret etti. 

Kürt sorununun demokratik yol ve yöntemlerle çözümünü geliştirmek amacıyla PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 2013 yılında İmralı’da görüşmeler gerçekleştirdiği sırada Fransa’nın başkenti Paris’ten bir katliam haberi geldi. 9 Ocak günü PKK’nin kurucu isimlerinden Sakine Cansız (Sara) ile birlikte Kürdistan Ulusal Kongresi (KNK) Paris Temsilcisi Fidan Doğan (Rojbin) ve Kürt Gençlik Hareketi Üyesi Leyla Şaylemez (Ronahi), Kürdistan Enformasyon Bürosu’nda uğradıkları suikast sonucu yaşamlarını yitirdi. 
 
İşlenen bu cinayetlerin yol açtığı öfke seli ile Avrupa ve Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede sokağa çıkan Kürtler, cinayetlerin arkasında kimler olduğunun ortaya çıkarılmasını talep etti.  
 
FRANSA’DAN GİZLİLİK KARARI
 
3 Kürt kadın siyasetçinin öldürülmesi sonrasında fail ya da failleri bulmak üzere soruşturma başlatıldı. İşlenen cinayetlerin “kabul edilemez” olduğu açıklamasında bulunan Fransa İçişleri Bakanı Manuel Valls, yaşanan ölümleri aydınlatmakta kararlı olduklarını ifade etse de, açılan soruşturma dosyasına "gizlilik" kararı getirildi. 2014’de kaldırılan bu karar, kısa bir süre sonra yeniden alındı.
 
KATİL TUTUKLANDI
 
Olaydan 8 gün sonra, cinayetleri işlediği tespit edilen Ömer Güney tutuklandı. Tutuklanmasının ardından Fransız Savcılığı'ndan yapılan açıklamada, Güney'in "bir terör örgütü ile bağlantılı olarak cinayet işlemekten" sorgulandığı ifade edildi.
 
Bu süreçte ortaya çıkan kimi bilgiler ve yaşanan gelişmeler MİT'in bir yandan İmralı’da Öcalan ile görüşmeler gerçekleştirirken, diğer yandan suikastları planladığı algısını besledi. Bunun üzerine MİT, 15 Ocak 2014’te bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Açıklamada, “Paris cinayetleriyle teşkilatın ilgisinin olmadığı, söz konusu yayınların, çözüm sürecinde aktif rol alan teşkilatı yıpratmaya ve bu süreçte görev alan personeli deşifre ederek, görevlerini yapamaz hale getirmeye yönelik operasyon olduğu” ifade edildi.
 
SANIĞIN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
 
Cinayetin aydınlatılmasına yönelik başlatılan soruşturma, 2015 yılının Mayıs ayına kadar sürdü ve katil zanlısı Güney'in, mahkemeye çıkarılmasına karar verildi. İlk duruşma günü olarak ise, 23 Ocak 2017 tarihi olarak belirlendi. 
 
İşlenen cinayetlerle ilgili Türkiye’de başlatılan soruşturmada ise, Ömer Güney’in ilk olarak 22 Ağustos 2012’de Ankara’ya geldiği ve bir gün sonra da Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne çipli pasaport için başvurduğu ortaya çıktı. 24 Ağustos’ta yeni pasaportunu alan Güney’in, yapılan incelemede Türkiye’ye bir yılda 13 kez giriş-çıkış yaptığı belirlendi. 
 
Güney’in işlediği cinayetlerden 19 gün önce yani 18 Aralık 2012 tarihinde yine Paris’ten İstanbul aktarmalı olarak Ankara’ya geldiği, üç gün kaldıktan sonra aynı yolla geri döndüğüne dair uçuş kayıtlarına ulaşıldı. Güney’in Ankara’ya yaptığı bu ziyaretler MİT ile olan bağlantısını güçlendirdi.
 
Ancak Ömer Güney'in çıkacağı ilk duruşmaya 36 gün kala 17 Aralık 2016’da tarihinde rahatsızlanması üzerine kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdiği açıklandı. Güney’in şüpheli ölümü ile sanıksız kalan dava düştü. 
 
DOSYADA MİT’İN ROLÜ
 
Dava avukatlarının itirazı sonucu Nisan 2017'de cinayette MİT’in rolüne ilişkin yeni bir ön soruşturma başlatıldı. Yaşamını yitiren Kürt kadın siyasetçilerin aileleri tarafından Mart 2018’de “cinayet emrini verenler ve suç ortaklarının” da soruşturmaya dahil edilmesi için yapılan başvuru sonucu soruşturmanın yeniden ele alınması amacıyla bir anti-terör yargıcı görevlendirildi. 
 
Dosya avukatı Jean-Louis Malterre, açılan bu soruşturmayla “MİT’in rolü”nün soruşturulacağını ifade etti. Önceki davanın katil zanlısı Ömer Güney ile sınırlı kaldığına dikkat çeken Malterre, başlatılan yeni soruşturmada dosyası için MİT’in rolünün açık bir şekilde tespit edildiği ifadelerini kullandı.
 
Cinayetlere dair Ankara'da yürütülen soruşturmaya bakan Cumhuriyet Savcısı ise, ilk başlarda dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ''Bu bir iç hesaplaşma olabilir” şeklindeki söylemlerine paralel olarak cinayeti "iç infaz" olarak delillendirmeye çalışsa da, cinayetin MİT ile ilişkisi belgelerle kanıtlandı.
 
ÖCALAN: KIRILMA NOKTASI
 
Ortaya çıkan bilgi ve belgelere ilişkin “Baransu, Emre falan ‘Yirmi iki PKK kadrosu öldürülürse’ diye yazdılar işte. Sakine ile başladılar” yorumunda bulunan PKK Lideri Abdullah Öcalan da, Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesini “süreci bitirmeye yönelik bir provokasyon” olarak tanımladı. 
 
Paris katliamından sonra Öcalan, Sakine Cansız ve arkadaşlarının öldürülmesiyle asıl mesajın PKK’ye verilmeye çalışıldığını belirterek, “Özal’dan bugüne kadar gelen çözüm sürecine komplocu güçlerin yönelimleri devam ediyor. Daha büyük şeyler olabilirdi. Glaido’nun son kurbanları Sakine’lerdir. Mesaj bizedir, mesajı şudur: PKK böyle halledilir! 9 Ocak darbesi süreci bitirme darbesidir” dedi. 
 
Mehmet Baransu’nun Taraf Gazetesi’nde yer alan “Yirmi bir etkili PKK lider kadrosu imha edilirse mesele çözülür” yazısına dikkat çeken Öcalan, “İşte Sakine bunlardan biridir. Diğerlerini ise hala yapmaya çalışıyorlar. Etkili bir liste çıkarmışlardı, tıpkı 90’lı yıllardaki işadamları listesi gibi, Çiller’in listesi gibi. Geçmişte MİT’in de böyle planları vardı” dedi.
 
Öcalan, Sakine Cansız’ın çözüm için masaya oturduklarını duyduğunda olumlu karşıladığını, bu nedenle hedef seçildiğini vurgulayarak, şunları kaydetti: “Sakine’lerin olayı öyle bir kırılma noktası ki, Türkiye’de 19 Mayıs kadar önemli. Abdulhamit’in tahttan indirilmesi kadar, İkinci Mahmut’un Yeniçeri Ocağını lağvetmesi kadar önemlidir. 27 Mayıs, 12 Mart darbeleri kadar da önemlidir. Bundan sonra 9 Ocak tarihi de bizim açımızdan önemli bir tarih olacaktır.”
 
MESAJ TÜM KADINLARA 
 
Paris katliamının 7’nci yılında çalışma arkadaşları, 3 Kürt kadın siyasetçinin neden hedef alındığını Mezopotamya Ajansı'na (MA) değerlendirdi. 
 
Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJKE) üyesi Nupel Munzur, Paris katliamıyla sadece Kürt kadınına değil, dünyada özgürlük mücadelesi yürüten tüm kadınlara mesaj verilmek istendiğini vurguladı. 
 
İşlenen cinayetlerin Öcalan ile görüşmelerin gerçekleştirildiği bir süreçte yaşanmasının altında “görüşmelerin önüne geçme, Öcalan’ın elini zayıflatma” amacı taşıdığını söyleyen Munzur, PKK’nin kurucu üyesi, gençlik hareketi çalışmaları yürüten ve diplomasi çalışması yürüten 3 kadının katledilmesinin diğer yandan kadınların ve gençlerin geleceğine dair umutlarını yok etme amacı taşıdığını ifade etti. 
 
Munzur, birlikte çalıştığı arkadaşı Sakine Cansız’ı şu sözlerle anlattı: “Bir sorun varsa, çözüm konusunda ısrarlı davranıyordu. Görüştüğü, tartıştığı insanlarda çok büyük bir etki yaratıyordu. O bizim direniş belleğimizdi. Amed zindanında gösterdiği direnişi burada da gösteriyordu. Sadece düşmana karşı değil, kendi geriliklerine karşı da mücadele ediyordu. Birçok kişinin idolüydü,  birçoğumuz onu örnek alıyorduk.”
 
Fidan Doğan’ın ise diplomasi çalışmaları yürüttüğünü, pozitif ve alanında başarılı bir kadın olduğunu, yine Leyla Şaylemez’in yürüttüğü gençlik çalışmalarından ötürü, bu katliamın gençliğe, kadın özgürlük hareketine ve diplomasiye vurulan darbe olarak değerlendiren Munzur, katliamın faillerinin bilindiğini, ancak hala yargılanmadıklarını belirterek, Fransa’yı eleştirdi.
 
9 EKİM KOMPLOSUNUN DEVAMI 
 
9 Ocak Paris katliamını, PKK Lideri Öcalan’a yönelik 9 Ekim uluslararası komplonun devamı olarak tanımlayan Munzur, nedenini şöyle açıkladı: “Bu cinayette MİT sadece tetikçi olabilir. Tetikçilerin arkasında olan güçler var. Cinayetin aydınlatılmamasının nedeni biraz uluslararası çete devletlerinin de içinde olduğu, ortak planlanan bir katliam olmasıdır. Ömer Güney’in kendi ifadesinde de var. Fransa devletinin kendisini görüp ancak engellemediğini söylüyor. Bu olayda uluslararası güçlerin de parmağı var. Katliam bizim açımızdan bütün sıcaklığını koruyor. Üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen hala öfkemiz ve tepkimiz ilk gün ki gibi. Bizim mücadelemiz katliam aydınlanana kadar devam edecek. Bizim açımızdan failler nettir. Ancak katiller yargı önüne çıkması noktasında verdiğimiz mücadele ile bu katliam aydınlanacak. Kadın hareketi olarak ne olursa olsun bunun sözünü veriyoruz. Bugün olmasa da yarın mutlaka aydınlanacaktır.” 
 
'FRANSA İSTİHBARATININ DA PARMAĞI VAR'
 
Katledilen 3 kadının Avrupa’da özgür kadın düşüncesini ortaya çıkardığını ve aktif çalışmalarından dolayı hedef alındıklarını söyleyen Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekili Feleknas Uca da, cinayetin yeri ve zamanına dikkat çekti. 
 
Cinayetlerin demokrasi ile yönetilen Fransa gibi bir ülkede işlenmiş olmasının Fransa istihbaratının da bu cinayetlerde parmağı olduğunu gösterdiğini söyleyen Uca, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa Parlamentosu’nun olduğu bir ülke, istihbaratın çok iyi çalıştığı, burada yaşayan her kürdün gözetim altında olduğu bir yerde, böylesi bir katliamın yapılması kabul edilemez. Bu gösteriyor ki Türkiye ve Fransa istihbaratının bu cinayette parmağı var. Bir süre sonra Ömer Güney’in yaşamını yitirmesi tesadüf değil” dedi.
 
GÜNEY’İN MEZARI NEREDE?
 
Uca, “Mezarı nerede?” diye sorarak, Ömer Güney’in ölüm haberlerine şüphe ile yaklaştıklarını da belirtti. Güney’in Türkiye’ye giriş çıkışları, istihbarat ile ilişkilerinin ortaya çıktığını kaydeden Uca, “Katliamın yaşandığı yer Fransa devletinin kontrolündeydi. Giriş-çıkışlar kamera ile kontrol ediliyordu. Kameraların olduğu ve kapıların şifreli olduğu bir yerde ve dünyanın gözler önünde bir katliam yapıldı. ‘Aydınlatacağız’ dediler, katliamın üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen adalet hala yerini bulmuş değil. Avrupa topraklarında böylesi bir katliam yapılıyor ve üzerinden 7 yıl geçiyor hala aydınlatılmıyor. Bu da demek oluyor ki devlet bunun aydınlatılmasını istemiyor. Bazı ilişkilerin üstü örtünmek istiyor” ifadelerini kullandı.
 
‘MİT’İN KİRLİ YÜZÜ'
 
HDP’li Uca, cinayetin araştırılması için Meclise sundukları önergelerin reddedildiğini de hatırlattı. Uca, “Araştırma yapılması istenmedi. Çünkü devletin ve MİT’in kirli yüzü ortaya çıkacaktı. Sadece Türkiye değil, bu cinayetin arkasında başka ülkeler de var. Cinayet Fransa’da yaşandı. Bu katliamdan Fransa sorumludur. Fransa devleti cinayetin aydınlatılmasını istemiyor. Nasıl ki Türkiye’de yaşanan faili meçhul cinayetlerde devlet sorumluysa, Fransa’da yaşanan bu cinayette de Fransa devleti sorumludur. Türkiye de Avrupa da sorumludur. Üç kadını geri getiremeyiz, fakat peşini de bırakmayacağız. Bundan sonra Avrupa’da böylesi katliam ve cinayetler olmaması için bu cinayetin ve arkasında olan kirli güçlerin ortaya çıkması gerekiyor” diye konuştu.
 
ÖZGÜR KADIN FELSEFESİ
 
Paris katliamından 3 yıl sonra, yine ocak ayında bu kez Şırnak’ın Silopi ilçesinde Sêvê Demir, Fatma Uyar ve Pakize Nayır’ın katledildiğini hatırlatan Uca, devletin Kürt siyasetçi kadınları hedef alarak mesaj vermek istediğini de ekledi.
 
Cansız, Şaylemez ve Doğan ile birlikte çalışma fırsatı bulduğunu dile getiren Uca, her 3 kadının da güçlü, pozitif ve Kürt özgürlük mücadelesindeki çalışmalarının hedef alındığını kaydetti.
 
Fidan Doğan ile Avrupa Parlamentosu’nda tanışma ve birlikte çalışma fırsatı bulduğunu söyleyen Uca, Doğan’ı “Duruşu yalnızca bir diplomat gibi değil, aynı zamanda barış ve özgürlük savunucusuydu. Sürekli Amed Newrozu’na katılmak istediğini söylüyordu. Her Amed’e gittiğimde bana ‘Ülke topraklarının kokusunu getirdin’ derdi. Hep Amed’e, ülkeye gitmek istediğini söylüyordu” sözleriyle anlattı.
 
“Özgür kadın felsefesi, PKK felsefesi ve Sayın Öcalan’ın felsefesini Sakine şahsında yok etmek istediler” diyen Uca, Cansız’ın Avrupa’da yaşayan Êzidî halkı ile yakından ilgilendiğini, yaşamını yitirmeden önce Avrupa Êzidîleri Konferansı’na katıldığını dile getirdi. Uca, “Sakine kongrede Kürtçe konuşma yaptı. Artık konuşmalarını Kürtçe yapacağını söyledi. Bu sözünden kısa bir süre sonra katledildi. Sakine Cansız’ın direngen, devrimci bir kadındı, özgür kadın düşüncesini savunuyordu. Bu nedenle hedef alındı” diye belirtti.
 
MA / Arjin Dilek Öncel