ANKARA - Tecride karşı mücadele, yerel seçimlerde AKP-MHP iktidarına kaybettirme ve kazanımlarını koruma hamleleriyle siyasetin gidişatını belirleyen ve 2019 yılına damgasını vuran HDP, 2020 için “Büyük direnen büyük kazanacak” diyor.
Türkiye 2019 yılında, demokratik siyasete yönelik çoklu saldılar ve buna karşı geliştirilen hamlelere şahit oldu. 2013 yılında kurulan HDP, demokratik siyasette etkileyici ve belirleyici olduğunu 2019 yılı içinde de gösterdi. HDP, 7 Haziran 2015 Genel Seçimlere damgasını vurarak, AKP’yi iktidardan düşürdü. Bu tarihten sonra HDP’ye yönelik baskı politikaları start aldı ve her geçen zaman arttı. 2015-2019 yıllarında toplam 16 bin HDP’li gözaltına alındı, 5 bin 66 HDP’li tutuklandı. 1 Şubat 2017-25 Aralık 2019 arasında yapılan baskınlarda, 5 bin 98 kişi gözaltına alındı.
2019 yılında, “PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması ve Kürt sorununda demokratik müzakere yöntemlerine geri dönülmesi” için başlatılan açlık grevi eylemleri, 31 Mart-23 Haziran yerel seçimleri ve 19 Ağustos tarihinde tekrar başlayan kayyım atamaları ile HDP’nin 20 Kasım deklarasyonu öne çıkan başlıklar oldu.
GÜVEN: AÇLIK GREVİ BİR ÖZELEŞTİRİYDİ
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in 8 Kasım 2018 tarihinde cezaevinde başlattığı açlık grevi eylemiyle karşılanan 2019 yılını, cezaevlerinden dünyanın birçok ülkesine dalga dalga yayılan bir direniş ve mücadele hattı ördü. Leyla Güven, dönemi şöyle anlattı: “Baskı politikasına karşı mücadele ve direniş olmasına rağmen muhalefet olarak eksik kaldık. Bizim açımızdan bir özeleştiriydi ve bu ruhla açlık grevine girdim. 2018 yılında tecrit devlet tarafından adeta tabu haline getirilmiş ve tecridi ağzına alan herkes hemen tutuklanıp, yargılanıyordu. Ben de ‘Madem kimsenin konuşmasına izin vermiyorsunuz, içerden bedenimle konuşurum’ diyerek, greve başladım. Türkiye’nin gündemine tecridi koymak ve tecridin ortadan kaldırılması için bir mücadelenin öncülüğünü yapmak istedim.”
HDP ETKİN ROL OYNADI
HDP, tecride karşı mücadele hattının kurulmasında etkin rol oynadı. Öte yandan HDP’ye açlık grevi sürecinde, “Seçimler mi yoksa açlık grevi mi ana gündem olmalı?” şeklinde içerden ve dışardan dayatmalar yapıldı. HDP yönetimi ise, “Bütünlüklü demokrasi mücadelesi” diyerek, tecride karşı mücadele ve yerel seçim sürecini ortaklaştırdı, iki hattı birbirinden ayırmayan bir politika izledi.
Daha sonra HDP milletvekilleri Dersim Dağ, Tayip Temel ve Murat Sarısaç açlık grevi eylemine başladı. 8 Mart’ta açlık grevine başlayan ve 79 gün grevde kalan Temel, şunları söyledi: “Açlık grevi direnişi, iktidarın Demokratik Kürt Hareketini topyekûn yok etme saldırılarına karşı verilen topyekûn bir direnişti. Katılımcı sayısı itibariyle dünyanın en büyük ve uzun erimli direnişlerinden birine bu topraklar 2019 yılında tanık olmuştur. İnsanlar bu direnişle ‘onursuz bir yaşamı asla kabul etmeyeceğini’ çok net bir mesajla vermiştir. ‘Kürtleri bitirdik, onların değerlerine istediğimiz gibi yönelebiliriz’ denildiği anda binlerce insan büyük bir kararlılıkla, büyük bir moral güçle ve sadece çıplak bedenleriyle bu sistemin karşısına dikilmiştir.”
ÖCALAN’IN MESAJLARI
Açlık grevlerinin dünyanın birçok ülkesine yayılması, cezaevinde ölümlerin yaşanması, 30 tutuklunun ölüm orucuna başlaması ve beyaz tülbentli annelerin sokağa çıkmasıyla tecrit gündemin ilk sırasına oturdu. Direnişin büyümesiyle PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatları 8 yıl sonra 2 Mayıs’ta İmralı’ya hareket etti. Öcalan, bu görüşmesinde 21 Mart 2013 yılında kamuoyuyla paylaştığı deklarasyona atıfta bulunarak, aynı noktada olduğu mesajını verdi.
Açlık grevleri ve ölüm oruçlarının kritik aşamaya geldiği bir dönemde avukatlar, 22 Mayıs’ta Öcalan’la ikinci görüşmeyi gerçekleştirdi. Öcalan, bu görüşmede avukatları aracılığıyla şu mesajı verdi: “Başta açlık grevi ve ölüm orucuna kendini yatırmış arkadaşlar olmak üzere iki avukatımın yapacağı geniş açıklamalar ışığında eyleminizin sona ermesini bekliyorum. Bana ilişkin maksadınızın hasıl olduğunu da rahatlıkla belirtip hepinize en derin sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Asıl bundan sonrasında da bana yeterli yoğunluk ve iradeyle eşlik etmenizi de özenle belirtiyor ve umuyorum.”
Öcalan’ın mesajı ardından 26 Mayıs tarihinden itibaren açlık grevi ve ölüm orucu eylemleri sonlandırıldı.
‘DİRENİŞ FAŞİZMİ ALT ETTİ’
Leyla Güven, tecridin dünya gündemine oturmasının kendisinin de öngördüğü bir durum olmadığını belirtti ve ekledi: “Eylemim sadece ilk adımdı; ancak İmralı kapısını aralayan Zülküf’ler, Ayfer’lerdi. Canlarını ortaya koyanlar oldu. Cezaevlerinde arkadaşların mücadelesiyle Sayın Öcalan’ın sesi yıllar sonra tekrardan kamuoyuna ulaştı ve onun da ilk söylemi yine çözüme dair oldu.”
Tayip Temel ise, açlık grevleriyle, imha ve yok etme siyasetine itiraz edildiğini belirterek, “Bu direniş, toplumun kısa süreli de olsa Sayın Öcalan’ın çözüm önerilerini duymasını sağlamamış, aynı zamanda bu ses duyulduğunda faşizmin nasıl alt edileceğini bizzat göstermiştir” diye vurguladı.
YEREL SEÇİMLER VE HDP’NİN HAMLESİ
7 Haziran 2015 sürecinde hükümetin düşmesi sonrası siyasi iktidar, dokunulmazlıklara “Evet” diyen muhalefetin de desteğiyle bu süreci aştı ve 1 Kasım baskın seçimiyle yeniden iktidar koltuğuna oturdu. 31 Mart ve 23 Haziran 2019 sürecinde ise, HDP’nin “Kürdistan’da kazanmak, Türkiye’de AKP-MHP’ye kaybettirmek” hamlesi, bu kez AKP-MHP iktidarını yerelde iktidardan düşürdü. AKP-MHP ittifakı, İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya gibi kritik kentleri HDP oylarıyla kaybetti. Siyasi iktidar, 7 Haziran’a benzer şekilde HDP’ye yönelik gözaltı, tutuklama, kapatma, kayyum ve tecrit gibi politikalarla süreci aşmak istedi. HDP’yle yan yana gelen siyasi partiler, “terörize” edilerek, hedef haline getirildi. Ekonomik, siyasi ve hukuki gelişmeler iktidarın çoklu krizini derinleştirdi.
ORAN: HDP’NİN HAMLESİ ÇOK DOĞRUYDU
Prof. Dr. Baskın Oran, HDP’nin yerel seçim hamlesini “Çok doğruydu ve ülkeye yapılmış muazzam bir iyilikti. Tabii ki ‘Tek Adam Rejimi’ açısından tam tersi oldu ki, bu da kararın doğruluğunu ve iyiliğini gösteriyor” diye yorumladı. Oran, şu uyarıyı da yaptı: “Yalnız bunun sürdürülmesi, büyük ölçüde CHP'nin bu desteği ‘çantada keklik’ saymamasına bağlı. Aklını başına toplamasına, ‘Sevr paranoyası’ denilen sefillikten kurtarmasına bağlıdır.”
‘BU GİDİŞİN SONU FELAKETTİR’
Oluşan birlikteliğin sürdürülmesi gerektiğini belirten Oran, aksi durumda ülkenin felakete gitmesi anlamına geleceğini şöyle anlattı: “Muhaliflerin (Türkiye'nin) yaşamaya devam edebilmesi için bu birlikteliğin mutlaka sürdürülmesi lazım. Aksi halde yurtdışında Libya gibi Allah’ın unuttuğu yerlere askerî müdahaleler dahil, Türkiye'nin başını belaya sokması ve bir şeriat ülkesine doğru bodoslama gitmesi tehlikesi heyula gibi karşımıza dikilmekte. Bu yaşımdayım, Türk dış politikasını bunca yıldır okuyorum ve yazıyorum, hiç bu kadar belaya bulaştığımızı ve sırf iç rant ve iktidar hırsı yüzünden bulaştığımızı görmedim. Bugün dış politika konusunda alınan her karar, böyle bir iç politika sebebiyle alınıyor. Bu gidişin sonu resmen felakettir. İç politikada yapılan hatalar bir biçimde düzeltilebilir ama dış politikada hiç öyle değildir.”
‘HDP ERDOĞAN’IN YENİLEBİLECEĞİNİ GÖSTERDİ'
HDP bileşenlerinden Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eş Genel Başkanı Canan Yüce ise, HDP’nin yerel seçim hamlesinin en önemli kazanımını, “Yenilmezlik affedilen Erdoğan’ın doğru taktik ve ısrarlı mücadeleyle yenilebileceğinin ortaya konmasıydı” şeklinde açıkladı. Yüce, şöyle devam etti: “Halkta korku, bıkkınlık ve umutsuzluğu hakim kılarak çürüyen iktidarlarını ayakta tutmaya çabalıyorlar. İşte HDP’nin taktiği, inşa edilmek istenen faşizm ve tek adam rejimine karşı herkesin yapabileceği bir şeylerin olduğunu, birleştiğimizde tiranların her türlü hile ve güç kullanımına rağmen yenilebileceklerini ortaya koydu, demokrasinin kazanılabileceği umudunu büyüttü.”
SEÇİM SONUÇLARI NEYİ GÖSTERDİ?
HDP’nin seçim politikası, “Batıda başka adaylara oy verilmesi” üzerinden de hem içerden hem de dışardan çokça tartışıldı. Hatta kendi bileşenlerinin bir bölümü dahi ilk başta seçim stratejisini kabul etmedi. İktidar dahi HDP’yi “kendi adaylarına oy vermesi” üzerinden yüklendi. Ancak seçim sonuçları şunları gösterdi:
* HDP, 6 milyonluk seçmeniyle her seçimde kritik pozisyonda yer aldı.
* HDP, bir kentte aday çıkarmamasına rağmen seçimlere doğrudan müdahale edebilecek düzeyde etkili bir parti olduğunu gösterdi.
* HDP, “irade” kavramını gündelik siyasetin öngördüğü “aday çıkarma” çemberinin dışına taşıyarak, demokrasi güçlerinin birlikteliğine dikkat çekti. İttifaklarla sıkışan iki tarihsel kesimde yer almadı ve “Üçüncü Yol”un umut olduğunu ortaya koydu.
* Hem iktidar bloku hem de muhalefetin milliyetçi kesimlerinde deprem etkisi yarattı. Seçimin kaderini halklardan yana değiştirebileceğini kanıtladı.
* “Kürdistan’da kazanma, Türkiye’de kaybettirme” stratejisini eleştirenler, 1 Nisan ve 24 Haziran sabahı politikanın doğruluğunu onaylamak durumunda kaldı.
31 MART SONRASI ‘KHK’
HDP, batıda AKP-MHP’ye kaybettirirken, 3 büyükşehir, 5 il, 45 ilçe ve 12 belde belediyesi olmak üzere toplam 65 belediye kazandı, bin 230 belediye meclis üyesi ve 101 il genel meclis üyesi seçtirdi. HDP’nin seçim sürecindeki başarası, iktidarın daha fazla baskı politikalarına yönelmesini de beraberinde getirdi. 31 Mart seçim çalışmalarında görev alan 750 HDP çalışanı daha sonra gözaltına alındı; belediye eşbaşkan adayları, meclis üyesi adayları ve HDP yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 107 kişi tutuklandı.
Seçimlerden önce AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Yeniden kayyum atarız” söylemleri de adım adım devreye konuldu. Seçimden bir hafta sonra Yüksek Seçim Kurulu (YSK) “Seçilebilir” kararı verdiği HDP adaylarına, KHK ile ihraç edildiği için mazbatalarını vermedi. Mazbataları, “en yüksek oy alan ikinci aday” gerekçesiyle AKP’nin seçilmemiş adaylarına verdi. Eşbaşkanlar dahil toplam 68 belediye meclis üyesi bu karardan etkilendi.
23 HAZİRAN’IN BELİRLEYENİ HDP
AKP-MHP ittifakını en fazla İstanbul seçimleri sarstı. 31 Mart İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi ve 17 gün sonra İstanbul’a kayyım atanması ardından 23 Haziran süreci başladı. HDP ise, “stratejik oy”, “muhafazakâr Kürt seçmen”, “ısı haritası” gibi taktik ve stratejilerle İstanbul seçimlerine müdahil oldu. HDP’liler, 31 Mart’ta sandığa gitmeyen 200 bin seçmeni 23 Haziran’da sandığa götürme kararlığıyla ev ev dolaşarak, seçime yüklendi. Sultanbeyli, Esenyurt ve Gaziosmanpaşa Kürtlerin yoğun yaşadığı yerlerde İmamoğlu ciddi bir oy artışı sağladı. 31 Mart’ta 13 bin olan oy farkı, HDP’nin İstanbul’da 1 milyon 300 bin seçmeninin neredeyse tamamını sandığa götürerek, 23 Haziran seçimlerinde AKP ile CHP arasında 800 bin oy farkının oluşmasını sağladı.
ÖCALAN’IN ‘ÜÇÜNCÜ YOL’ MESAJI
23 Haziran İstanbul seçimleri öncesi en çok tartışılan konuların başında, HDP’nin kararları ve bir akademisyen tarafından açıklanan Öcalan’ın mektubu oldu. Güncel siyasete dair açıklama yapmayan Öcalan, HDP’nin pozisyonuna işaret ederek, “Üçüncü Yol” siyasetini vurguladı. Öcalan mektubunda şu ifadeleri kullandı: “Cumhur ve Millet İttifaklarının bu gerçekliğine karşılık HDP’de ifadesini bulan Demokratik İttifak ve bağlantılı demokratik müzakere opsiyonu çözüm odaklı olmayı esas almıştır. Önümüzdeki dönemde gerek iç toplumsal gerek bölgesel ve küresel sorunların daha da ağırlaşacağını göz önünde bulundurarak, bu üçüncü yol tavrının korunması büyük bir önem ve anlam ifade etmektedir. Bu çerçevede HDP’de vücut bulan Demokratik İttifak anlayışı, güncel seçim tartışmaların taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik İttifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendini angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir.”
Bizzat Erdoğan-Bahçeli ikilisi ve iktidar medyası mektubu güncel siyasete yorarak, seçimlerde “tarafsızlık” çıkarmak ve HDP’yi saf dışı bırakmak istedi. HDP ise, mektuptan “Üçüncü Yol” siyasetini çıkararak, ana politikasını belirlemiş oldu.
Keza HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, 21 Haziran’da mektuba dair şu açıklamayı yaptı: “Kutuplaşmalara karşı tarafsızlığımızı koruduk korumaya devam edeceğiz. Öcalan ve HDP açıklamaları arasında açı farkı yoktur. Sayın Öcalan her zaman için barış umudunu büyütmüştür. Tecrit altında olmasına rağmen katkı veriyor, kıymetlidir. Herkes Öcalan ile konuşsun, bu devletin icazetiyle değil, yazıları ve makaleleriyle en temel meseleye çözüm konusunda görüşlerini dile getirmelidir.”
19 AĞUSTOS KAYYIM DARBESİ
İstanbul seçimlerin ardından avukatlar, Öcalan’la 7 Ağustos’ta bir kez daha görüştü. Öcalan, bu görüşmede, “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır” çağrısında bulundu.
19 Ağustos 2019 tarihinde ise HDP’li Van, Diyarbakır ve Mardin büyükşehir belediyelerine kayyım atandı. Kayyım atamaları, Kürt siyasi hareketinin 2 Mart 1994 tarihinden bu yana yaşadığı dördüncü siyasi darbe oldu.
Bu açından Ağustos ayında başlayan yeni kayyım atamaları, Öcalan’ın çözüm odaklı mesajlarının zamanlaması ve niteliğiyle ilişkilendirildi. Bu durum, Eylül 2016 yılını hatırlattı. 11 Eylül 2016 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan’la görüşen Abdullah Öcalan’ın “Kürt meselesinin çözümü için devletle görüşmelerin devam etmesi” yönündeki mesajı kamuoyuna bir gün sonra duyuruldu. Öcalan’la kardeşinin görüşme yaptığı gün (11 Eylül), DBP’li belediyelere kayyım atanma süreci başlatıldı ve kısa bir sürede DBP’li 97 belediyeye kayyım atandı.
Ağustos ayında başlayan ve hala devam eden kayyım politikası sonucu şu ana kadar HDP’li 32 belediyeye el konuldu, 23 belediye eşbaşkanı tutuklandı. HDP’li eşbaşkanlara belediyedeki görevlerine dair tek bir suçlama yapılmazken, gizli tanık beyanları, katıldıkları eylem ve etkinlikler üzerinden suçlamalar yöneltildi.
90 YILLIK ÇÖZÜMSÜZLÜK AKLI
Tayyip Temel, kayyım politikasını “Bu devletin en az 90 yıllık çözümsüzlük aklıdır. AKP bunu bugün daha iştahlı bir şekilde yerine getiriyor” diye değerlendirdi. Kayyımların sadece belediyeleri gasp etmediğini belirten Temel, “Kürdistan’ın kaynaklarını talan ediyor, kültürel ve siyasal olarak asimilasyonu ve inkarı dayatıyor. Kürdün değerlerine saldırıyor, Kürt üzerinden Türkün özgür yaşam isteğine de parmak sallıyor, onu tehdit ediyor. Kürdü hırpalayabilirler ama asla ona geri adım attırmazlar, kayyım politikasına mahkum edemezler” dedi.
‘ÜLKENİN BİRLİĞİNE BİR DARBEDİR’
Baskın Oran ise, HDP üzerindeki kayyım politikasını, “Kürtler dağı bırakıp ovada siyaset yapmaya çalışıyorlar. Bu Tek Adam Rejimi onlara ‘Hayır, ovada siyaset yapmayacaksın!’ diyor. Kayyım politikasının bundan başka anlamı yoktur ve bu ülkenin birlik-beraberliğine korkunç bir darbedir. Kayyım politikası devam ederse Tek Adam Rejimi önce kendini, sonra Türkiye'nin birliğini mahveder; işin çok kısa özü budur” diye yorumladı.
‘SOKAK YASAĞI’ KIRILDI
Kayyım sürecinde HDP kapatılmakla tehdit edildi. Hükümet, Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) de kapatılmasında çokça konuşulan Bask partisi Herri Batasuna örneğini gündeme getirdi. HDP’nin kapatılması gündemden düştü; fakat gözaltı, tutuklama ve sokağın yasaklanmasıyla HDP’nin fiilen kapatılması amaçlandı. HDP, tüm bunlara karşı “Demokrasi Nöbeti” hamlesini başlattı ve sokak yasağını bir kez daha kırdı.
Nöbetlere yönelik orantısız güç kullanımında birçok yurttaş yaralanırken, aralarında gazetecilerin de olduğu çok sayıda kişi gözaltına alındı. Eylemlerin ilk 18 günün sonunda gözaltı sayısı 600’ün üzerine çıktı. Eylemler yaklaşık 2 ay sürdü.
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, kayyımların ardından “Batman’a düğüne gidiyorum” açıklamasıyla, Diyarbakır’a uğradı ve yerlerine kayyım atanan belediye eşbaşkanlarıyla görüştü.
Kayyımlar sonrasında CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise, kayyımın yanlış olduğunu belirterek, “Bu tür olaylar yaşanınca sokağa çıkmak, protesto etmek gibi durumları doğru bulmuyoruz” dedi. Gelen tepkiler üzerine Kılıçdaroğlu, birkaç gün sonra “Sokağa çıkmayın” sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyledi. CHP’nin seçimler sonrasında HDP’ye yönelik bu tutumu “yetersiz tepki” olarak değerlendirildi.
CHP’nin bu tutumunu değerlendiren SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, “HDP’nin belediyelerine tek tek kayyum atanırken, CHP ve diğer partiler bu konuda yeterli tepkiyi ortaya koyamadılar. Demokrasinin en temel hakkının, seçme seçilme hakkının ilgasına neredeyse sessiz kalarak aslında sıranın kendilerine gelmesinin önünü açtılar” dedi.
TAŞDEMİR: AKP EŞBAŞKANLIĞI TEHDİT GÖRÜYOR
Kayyım süreciyle birlikte HDP’nin Türkiye siyaseti hayatına kazandırdığı “eşbaşkanlık sistemi” de bu yıl saldırıların hedefinde oldu. Eşbaşkanlık konusunda savcılık soruşturmaları başlatıldı ve hükümet güdümlü medya tarafından da eşbaşkanlar, “Örgütün başkanı” diye hedef gösterildi.
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir, eşbaşkanlık için şu ifadeleri kullandı: “Sadece kadın-erkeğin bir makamı, mevki veya yetkiyi ortak kullanması anlamına gelmez. Demokratikleşme demektir, katılımcı demektir. Ötelenen, dışarıda bırakılan, görünmeyen kadınların, toplumun her kesiminin, eşbaşkanlıkla birlikte karar mekanizmalarına dahil edilmesi anlamını taşır.”
AKP’nin inşa etmek istediği “tek adam rejimine” karşı eşbaşkanlığın öne çıktığını belirten Taşdemir, “Tam da bu noktada AKP, eşbaşkanlık sistemini, demokratik yerel yönetim paradigmasını tehdit olarak görüyor. Eşbaşkanlık sistemimizin Türkiye demokrasisindeki değişimlerine tanıklık ediyoruz, AKP bundan korkuyor” diye konuştu.
SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce ise, “İktidarın erkek egemen ve tekçi zihniyeti, her alanda eşit temsiliyeti savunan kadınların mücadelesini hedef almıştır” dedi.
20 KASIM DEKLARASYONU
HDP, 20 Kasım günü Ankara’da açıkladığı deklarasyonla hem muhalefeti hem de iktidarın bir kez daha şaşırttı. Kayyım süreci ardından HDP için “sine-i millet” tartışması gündeme geldi. HDP, “sine-i millet” tartışmasına engel olmadı. Ancak açıkladığı deklarasyonla tartışmaların politik anlamda geçersiz kılmayı başardı. HDP, 20 Kasım günü “kazanımları koruma” ve “erken seçim çağrısı” ile gündemin ilk sırasına oturdu. Hatta hükümet yetkilileri, “Hani çekileceklerdi” açıklamalarıyla, beklentilerini ifşa ederken, HDP’nin kararını “Süleymaniye’de alındı” diyerek, kriminalize etmeyi amaçladı.
Van Milletvekili Tayip Temel, “Bizim faşizmle uzlaşma, faşizme karşı ‘Küstüm oynamıyorum’ deme, ona karşı mücadele alanlarından çekilme gibi bir seçeneğimiz yok. Bizim için tek seçenek var, o da faşizmle mücadele etmektir” diyerek, 20 Kasım’da bu kararlılığı vurguladıklarını söyledi.
SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, HDP kararını bu dönemin temel ihtiyacı olduğunu söyledi. HDP’nin demokratik siyaset alanından çekilmesini en fazla AKP-MHP ittifakının istediğini belirten Yüce, “HDP’nin kararı, mevzileri terk etmiyoruz, mücadeleye her alanda devam kararıdır ve dönemin ihtiyacı olan mücadele anlayışıdır” dedi.
ORAN: HDP’NİN KARARINI DESTEKLİYORUM
Prof. Dr. Baskın Oran, “kazanımları korumu” kararının doğru olduğunu belirterek, “erken seçim çağrısına” katılmadığını ifade etti. Oran, “Yanlıştı, çünkü Recep Tayyip Erdoğan'ın halen rakibi yok, kısa vadede de olmayacak, kendisinin rakibi kendisinin aşırılıklarıdır ve bu aşırılıklar bu gidişle devam edeceğe benzemektedir. Dolayısıyla, Baba Diyalektik de bunu söylüyor, Tek Adam Rejimi, yaptığı ve yapacağı aşikar olan aşırılıklar sebebiyle kendi kendini yıkma sürecindedir. Erken bir seçim, bu rejimin kalkıp da, ‘Ben ne düzeltmeler yapacaktım, engel oldular’ demesine sebep olur” uyarılarında bulundu.
Oran, şöyle devam etti: “Zaten, Kemalizm'i temsil ettiğini söyleyen askerî darbeler yüzünden iktidara gelmiş bir AKP'den bahsediyoruz. Bu geliş, şu anda ve yakın gelecekte bize çok ıstırap çektirecek, ama Türkiye açısından çok iyi olmuştur çünkü Türkiye'yi böyle bir İslamcı rejime karşı aşılamıştır. Eğer AKP iktidara gelmeseydi, İslamcılar söylenmeye devam edeceklerdi: ‘Ah bi İslam gelse iktidara, bi gelse, her şey kendiliğinden pir-u pak olacak!’ Şimdi geldi ve İslamcı bir iktidarın ne menem bir şey olduğu en kör gözlerin bile göreceği biçimde ortaya çıktı. Şu anda çektiğimiz acılar ve çok yakın gelecekte daha çekeceklerimiz, her acı ateş yapar, bu aşırının yaptığı ateşten ibarettir.”
2020: BÜYÜK DİRENEN BÜYÜK KAZANACAK
2019’daki tüm gelişmeler ve karşı hamleler, HDP’nin 2020 yılında da “Çoklu saldırıya karşı çoklu direniş” pozisyonunu koruyacağını gösteriyor. “Büyük direnen büyük kazanacak” diyerek önümüzdeki sürece işaret eden Tayip Temel, “AKP ömrünü tamamladı ve şuan uzatmalara oynuyor. Belki iddialı olacak ama bu iktidar 2023’ü göremeyecek. Bitkisel hayattadır ve zorla yaşatılmaya çalışılıyor. 2020 yılı toplumun mücadele dinamiğine öncülük eden HDP ve yol arkadaşlarının yılı olacaktır” diye konuştu.
SYKP Eş Genel Başkanı Canan Yüce, Türkiye muhalefeti ve HDP’nin 2020 yılına faşizmin inşasını durdurmak ve demokrasi mücadelesinin önünü açmak gibi bir görevle girdiğini belirterek, “Başta diğer sol, sosyalist, demokratik güçler olmak üzere faşizme karşı olan düzen güçlerini dahi zaman zaman aynı hatta toparlayan bir anti-faşist mücadele geliştirme görevi bizleri bekliyor” dedi.
HDP Kadın Meclisi Sözcüsü Dilan Dirayet Taşdemir ise, “Demokratik siyaseti savunmaya devam edeceğiz. Geri adım atmayan, direnen bir kadın ve halk gerçekliğimiz var. Yeni dönemde kadın muhalefeti ve direnişini aktif bir mücadele zeminine dönüştüreceğiz” diye konuştu.
MA / Berivan Altan