DİYARBAKIR - Kararlarıyla 2019 yılına damga vuran yargının iktidarla olan “fiziksel ve zihinsel bağını koparması” gerektiğini söyleyen Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, "cezasızlık politikasıyla" devletin içindeki karanlık odakların ortaya çıkmasının engellendiğini belirtti.
Türkiye’de uzun yıllardır tartışılan konuların başında gelen “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı”, 2019 yılında da gündemden düşmedi. Tartışmaların ana eksinini adli yıl açılışının Saray’da yapılması oluşturdu. İfade ve düşünce özgürlüğüne ilişkin yaşanan hak ihlalleri, muhalif kesimlere ve Kürtlere yönelik açılan soruşturma ve kovuşturmalar, kadın cinayetlerine dair verilen kararlar ile yargı birçok tartışmalı uygulamaya imza attı.
Yaptıkları konuşmalar, katıldıkların toplantı ve basın açıklamaları baz alınarak yüzlerce Kürt siyasetçisi gözaltına alındı, tutuklandı. Haklarında açılan kovuşturmalarda onlarca yıla tekabül eden hapis cezaları verildi. Bu durum ‘Yargı, Kürtlere dönük sopa olarak kullanılıyor’ eleştirilerine neden oldu.
İktidarın Yargı Stratejisi Reformu kapsamında yasalaştırdığı 1. Yargı Paketi ise, beklentilerin çok gerisinde kaldı. Buna karşı hukukçular yargı sisteminin paketlerle düzelemeyeceğini ısrarla haykırdı.
Ülkede 2013 yılında başlatılan “çözüm süreci”nin etkisiyle birlikte yargıda birçok olumlu karar ve uygulamaya imza atılsa da, sürecin sonlandırılmasıyla birlikte 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında yargı, tamamıyla hükümetin güdümüne girdiği eleştirilerine hedef oldu. Hak ihlallerini görmezden gelen yargı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını uygulamamaya, yine zaman zaman Anayasa Mahkamesi ile çelişen kararlar verdi.
Yargının içerisinde bulunduğu durumu açıkça gözler önüne seren bazı davalar ve kararlar şunlar oldu:
KCK ANA DAVASI
Kürt legal siyaseti hedef alınarak ‘KCK/Türkiye Meclisi’ adıyla 14 Nisan 2009'da başlayan operasyon sonucu açılan "KCK Ana Davası”, 2018 yılında Diyarbakır 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nce karara bağlandı. Yerel mahkemenin 99 kişiye verdiği bin 109 yıl 10 ay 22 gün hapis cezası ile 55 kişiye verdiği beraat kararının İstinaf Mahkemesi’nde onanması ardından dosya Yargıtay’a taşındı. Yargıtay, 59 kişiye toplamda verilen 475 yıl hapis cezasını onarken, diğer cezaları ise bozdu.
4 KASIM OPERASYONU VE MİLLETVEKİLİ DAVALARI
Meclis’in milletvekili dokunulmazlıklarını 20 Mayıs 2016’da kaldırmasının ardından HDP’ye dönük 4 Kasım 2016’da başlatılan operasyon, Kürt siyasetince “darbe” olarak nitelendirildi. 4 Kasım gecesi gözaltına alınan HDP Eş Genel Başkanları Figen Yüksekdağ ve Selahattin Demirtaş çıkarıldıkları mahkemelerce tutuklandı.
Devam eden bu yönelimlerle 27 milletvekili gözaltına alınırken, bunlardan 16’sı tutuklandı. Açılan onlarca dava hızla sonuçlandırılarak milletvekillerine hapis cezaları verildi. Demirtaş hakkındaki 32 ayrı davanın birleştirilmesiyle Ankara 19’uncu Ağır Ceza Mahkemesi’nde, Yüksekdağ ise 10 ayrı davanın birleşimiyle Ankara 16’ıncı Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmaya devam ediyor.
Yüksekdağ’a 10 ay, Demirtaş’a 4 yıl 8 ay, Sırrı Süreyya Önder’e 3 yıl 6 ay, Abdullah Zeydan’a 8 yıl 1 ay 15 gün, Çağlar Demirel’e 7,5 yıl, Selma Irmak’a 10 yıl, İdris Baluken’e 16 yıl 8 ay, Lezgin Botan’a ise 19 yıl 10 ay 15 gün hapis verilmesi gibi birçok milletvekiline hapis cezaları verildi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ve yerel mahkemelerin milletvekilleri için verdikleri tahliye kararları uygulanmayarak savcıların itirazlarıyla engellendi. İdris Baluken ile başlayan bu durum, Demirtaş’ın AİHM kararı ve yerel mahkeme kararlarına rağmen tahliye edilmemesiyle devam etti.
İKİNCİ KAYYUM DAVALARI
Hükümetin 31 Mart seçimleri sonrası yeniden başvurduğu kayyum politikası ile 19 Ağustos’ta belediye eşbaşkanı gözaltına alınıp, tutuklanmaya başlandı. Tutuklu isimlerden Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı, Kayapınar Belediyesi Eşbaşkanı Keziban Yılmaz, Kocaköy Belediyesi Eşbaşkanı Rojda Nazlıer, Kulp Belediyesi Eşbaşnaları Mehmet Fatih Taş ve Fatma Ay ve Van merkez İpekyolu Belediyesi Eşbaşkanları Azim Yacan ve Şehsade Kurt hakkında davalar açıldı. Belediye eşbaşkanları hakkında açılan davalarda ise her biri için 7 yıl ile 15 yıl arası değişen hapis cezası isteniyor.
DBB EŞBAŞKANI SELÇUK MIZRAKLI DAVASI
Görevinden alındıktan sonra Hicra Berna Ayverdi isimli şahsın ifadeleriyle tutuklanan DBB Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı hakkında "örgüt üyesi olmak" suçlamasıyla yürütülen soruşturma tamamlanarak dava açıldı. Mızraklı’nın bir örgüt mensubunu ameliyat ettiği iddialarında bulunan Ayverdi'nin, ameliyatın orada yapıldığını ileri sürdüğü hastanede çalıştığına dair Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) kaydının ise olmadığı daha sonra ortaya çıktı.
BELEDİYE EŞBAŞKANI NAZLIER
Yine görevinden alınarak tutuklanan Kocaköy Belediyesi Eşbaşkanı Rojda Nazlıer'in gözaltına alınmasından 13 gün önce iki açık tanığın, tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edildiği gün ise bir gizli tanığın ifadesiyle 7 yıl 6 ay ile 15 yıla kadar hapsi isteniyor.
İNSANLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇLAR
Çözüm sürecinin bitmesiyle ülkede bombalar ardı ardına patlamaya başladı. Bir yandan HDP’ye siyasi baskılar sürerken, diğer yandan Kuzey ve Doğu Suriye’de kaybeden DAİŞ, Türkiye’de Kürtlere ve muhaliflere dönük bombalı saldırılar gerçekleştirdi. DAİŞ’in HDP’nin Diyarbakır’daki 5 Haziran mitingine gerçekleştirdiği ilk saldırının ardından Suruç’ta Kobane’ye oyuncak götürmek isteyen 33 gence, Mersin ve Adana il örgütü binalarına, son olarak ise HDP’nin de yer aldığı 10 Ekim 2015’teki Ankara Garı önündeki mitinge yönelik gerçekleştirdiği bombalı saldırılar sonucu yüzlerce insan yaşamını yitirdi.
Saldırılara ilişkin açılan davalarda Suruç ve 10 Ekim davaları sürerken, 5 Haziran Davası sadece saldırıyı gerçekleştirenlerin cezalandırılmasıyla sonuçlandı.
5 HAZİRAN DAVASI
Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) 5 Haziran 2015’te Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlediği seçim mitingine yönelik DAİŞ’in bombalı saldırısına ilişkin 5 kişi hakkında Diyarbakır 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan ve “kamu güvenliği” gerekçesiyle Ankara’ya alınan dava, Sincan Batı Adliyesi 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlandı. Olayın perde arkasının soruşturulmadığı davada sanıklar Orhan Gönder, Mustafa Kılıç, İsmail Korkmaz hakkında Anayasa'yı ihlal etmekten ağırlaştırılmış müebbet, 4 kişiyi öldürmekten 4 kez ağırlaştırılmış müebbet, nitelikli öldürmeye teşebbüsten 104 kere 17 yıl, öldürmeye teşebbüsten 102 kere 14 yıl, tehlikeli madde bulundurmaktan 13 yıl 4 ay hapis cezası verildi.
ANKARA CEZASIZ BIRAKIYOR
Tüm bunların gerisinde 1990’lara ışık tutacak, faili meçhul cinayetleri aydınlatacak davalar 2019 yılında cezasızlıkla sonuçlandı. Kulp Davası, Vartinis Davası, Musa Çitil Derik Davası, Kızılağaç Davası, Görümlü Davası, Cizre Davası 2018’de cezasızlıkla, Ankara JİTEM, Kızıltepe JİTEM davaları da 2019’un son aylarında sanıkların beraatıyla sonuçlandı. Diyarbakır’da 2015’te süren çatışmalı ortamdan zarar gören tarihi Dört Ayaklı Minare’ye ilişkin açıklama yaparken öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi soruşturmasında ise, Londra Üniversitesi’nce hazırlanan raporda işaret edilen şüphelilere rağmen bir gelişme kaydedilmedi.
ANKARA JİTEM DAVASI
Ankara’da 1993-96 yılları arasında Savaş Buldan, Medet Serhat ve Faik Candan cinayetlerinin de aralarında bulundu 18 cinayet nedeniyle Mehmet Ağar ve “Yeşil” kod Mahmut Yıldırım başta olmak üzere 17 kişi hakkında açılan JİTEM davası, 14 Aralık’ta Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde karara bağlandı. Mahkeme heyeti, Mahmut Yıldırım’ın dosyasının ayrılmasına, diğer sanıkların tamamı hakkında ise beraat kararı verdi.
KIZILTEPE JİTEM DAVASI
Mardin’in Kızıltepe ilçesinde 1992-1996 yılları arasında 22 kişinin zorla kaybedilmesi ve öldürülmesine ilişkin 4’ü asker, 5’i köy korucusu 9 sanık hakkında açılan ve “güvenlik gerekçesiyle” Mardin’den Ankara’ya nakledilen davanın 9 Eylül’de görülen son duruşmasında “zaman aşımı” gerekçesiyle tüm sanıklar hakkında beraat kararı verildi.
ÇOCUKLARIN ÖLÜMÜ SORUŞTURULMUYOR
Yine bölgede farklı tarihlerde kolluk görevlilerinin kullandığı zırhlı araçlar ve açtığı ateş sonucu yaşamını yitirenlere ilişkin etkili soruşturmalar yürütülmezken, açılan davalar ise kolluk görevlilerini aklayan kararlarla sonuçlanıyor. Diyarbakır’da 2006’da Enes Ata ve Mahsun Mızrak ile 2015’te öldürülen Ömer Koç dosyaları cezasızlıkla sonuçlandı. 2013’te Medeni Yıldırım ve Şahin Öner, 2015’te Helin Şen, 2017’de Kemal Kurkut, 2019’da Recep Hantaş ve 6 yaşındaki Efe Tektekin’in ölümüne ilişkin açılan soruşturma ve davalar ise halen sürüyor.
ÖMER KOÇ SORUŞTURMA DOSYASI
Diyarbakır Bağlar ilçesi 5 Nisan Mahallesi'nde, 4 Ekim 2015’te kahvede maç izleyeceğini söyleyerek evden çıkan Ömer Koç (17), evinin iki sokak ötesinde devriye gezen Ranger tipi polis aracının yakınında av tüfeğiyle vurularak öldürüldü. Yapılan inceleme sonucunda Koç'a isabet eden iri saçma tanesinin 12 CAL Mossberg pompalı av tüfeğinden çıktığı tespit edildi. Memur Suçları Bürosu savcısı, Koç'un vücudundan çıkarılan iri saçma tanesinin ve F.K.'ye zimmetlenen av tüfeğinin balistik incelemesinin yapılmasını istese de "Pompalı av tüfeği Zeytin Dalı Operasyonu”na gönderildiği öne sürülerek inceleme yapılamadı. Bunun üzerine yeterli delil bulunamadığı gerekçesiyle, şüpheliler hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veren savcı, soruşturma dosyasına daimi arama kararı koydu.
MAHSUN MIZRAK VE ENES ATA DAVASI
Diyarbakır’da 28 Mart 2006’da başlayan olaylarda, gaz fişekleriyle Enes Ata (8) ve Mahsum Mızrak’ın (14) ölümüne sebebiyet verdikleri gerekçesiyle özel hareket polisleri Hayrettin Akar, Nuri Özgenç ve Bilal Özkara hakkında “olası kastla ölüme neden olmak” suçundan açılan davada, Diyarbakır 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde beraat kararı verildi. 9 yıl boyunca süren davada adli emanete tutulan birçok önemli delil kayboldu.
İstinaf Mahkemesi'ne taşınan yerel mahkeme kararının usul yönünde bozulması üzerine 10 Ekim’de görülen ilk duruşmada sanık polisler ikinci kez beraat ettiren mahkeme, faillerin bulunması için suç duyurusunda bulundu.
KADIN CİNAYETLERİ ‘İNDİRİMLE’ SONUÇLANDI
Türkiye’de kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve katliamlar da 2019 yılında yine durmadı. Kadın cinayetlerine ilişkin açılan davalarda namus, cinnet, kıskançlık kavramlarına sığınan erkeğe, mahkemeler haksız tahrik indirimlerini uygulamayı sürdürdü.
EMİNE BULUT DAVASI
Kırıkkale'de, 18 Ağustos'ta Emine Bulut eski eşi Fedai Varan tarafından 10 yaşındaki kızının gözü önünde öldürüldü. Fedai Varan hakkında "canavarca hisle tasarlayarak öldürme" suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istemiyle hazırlanan iddianame, Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesince kabul edilerek dava açıldı. Davanın 21 Ekim’de görülen ikinci duruşmasında sanık Varan, müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Savcı, ağırlaştırılmış müebbet cezasının verilmesine ilişkin karara itirazda bulundu.
FATMA ŞENGÜL
İstanbul Maltepe’deki Gülensu Mahallesi’nde 30 Mart’ta işe gitmek için evden çıkan Fatma Şengül, aynı yerde çalıştığı Zeynel Akbaş tarafından öldürüldü. “Tasarlayarak öldürmek”ten Anadolu Adliyesi İstanbul 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde hakkında dava açılan Akbaş’a “tahrik indirimi” uygulayarak 18 yıl ceza verildi.
GAZETECİLERE HABER CEZASI
Yine 139 tutuklu gazetecinin bulunduğu Türkiye’de haber takibi ve yazdıkları haberler nedeniyle gazeteciler gözaltına alınmaya ve tutuklanamaya devam ediliyor. İzmir’de 16 Kasım'da tutuklanan gazeteciler Ruken Demir ve Melike Aydın’ın tüm gazetecilik faaliyetleri suç sayıldı. Gazetecilerin hasta tutuklu aileleriyle görüşmesi, kadın cinayetleri ve Kaz Dağları’yla ile ilgili yazdıkları haberleri hazırlanan iddianamede “kurgu, ayaklanma ve talimat” olarak nitelendirildi.
GAZETECİ ATAMAN’A 14 YIL CEZA
Van Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde 11 Nisan 2016 tarihinden bu yana tutuklu olan Kanun Hükmünde Kararname’yle (KHK) kapatılan Dicle Haber Ajansı (DİHA) muhabiri Ziya Ataman, hakkında açılan davanın 24 Eylül günü görülen karar duruşmasında 14 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırıldı. Şırnak 2'nci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından "örgüt üyesi olmak" suçlamasıyla verilen karara aynı dosya kapsamında tutuklu bulunan ve sonradan işkence altında verdiği ifadeleri geri çeken Kadir Ataman'ın ifadeleri gerekçe gösterildi.
OLMAYAN GİZLİ TANIK İFADESİYLE 6 YIL CEZA
Türkiye’de 2019 yılında ifade ve düşünce özgürlüğüne yönelik hak ihlalleri tavan yaparken, yargı da olmayan gizli tanıklarla, 11 yıl önce çekilen fotoğraflara, düğün görüntülerinin sosyal medya hesabında paylaşılmasına cezalar verdi.
Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde Kasım 2018’de Yıldız Elma (55) gözaltına alınarak tutuklandı. Gizli tanık “Venüs”ün verdiği ifadelerle Elma’nın “örgüt üyesi olmak” iddiasıyla yargılandığı Diyarbakır 5'inci Ağır Ceza Mahkemesi ile Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü arasındaki yazışmalarla “Venüs" adlı bir gizli tanığın olmadığı ortaya çıktı. Ancak 5 ay tutuklu kaldıktan sonra tahliye olan Elma, olmadığı belgelenen tanık ifadesiyle "örgüt üyesi olmak" iddiasıyla 6 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı.
11 YIL SONRA CEZAEVİNE GİRDİ
Aydın’ın Germencik ilçesine bağlı Ortaklar Mahallesi'nde ikamet eden 3 çocuk annesi Halime Alparslan (30), 21 Mart 2008 yılında katıldığı Newroz etkinliğinde sarı, kırmızı, yeşil renkli bir bayrak önünde çektirdiği fotoğrafı sosyal medya hesabında paylaştığı için “Örgüt propagandası” hakkında Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nde dava açıldı. Davanın Aralık 2018 yılında görülen davada 2 yıl hapis cezası alan Alparslan, onanan cezasının infazı 8 aylık hamile olduğu için ertelendi. Alparslan, doğum yaptıktan 8 ay sonra 26 Ağustos’ta henüz 8 aylık kızı Elif'le birlikte İzmir Şakran T Tipi Kadın Kapalı Cezaevi’ne konuldu.
HALAY VİDEOLARINA CEZA VERİLDİ
Hatay’ın İskenderun ilçesinde gittiği düğünleri sosyal medya hesabı üzerinden canlı olarak paylaşan Halil İncesoy hakkında “örgüt propagandası” iddiasıyla Hatay 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Mahkeme heyeti, İncesoy’a “örgüt propagandası yapmak” iddiasıyla 1 yıl 2 ay hapis ceza verdi.
AYDIN: 2019’UN TEMEL SORUNU YARGININ BAĞIMSIZLIĞI
Diyarbakır Baro Başkanı Cihan Aydın, Türkiye yargısının 2019 yılını Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.
Türkiye’de 2019 yılı içerisinde hukukun temel sorununun yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı olduğunun altını çizen Aydın, yargının özellikle muhaliflere ve Kürtlere yönelik son derece kıyıcı ve tartışmalı birçok karara ve uygulamaya imza attığını söyledi. Türkiye’de yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığı meselesini üç kademe şeklinde değerlendiren Aydın, hakim ve savcıların bir yılı aşan sınavsız atanma biçimleri, Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin tamamının iktidar partisi ve Cumhurbaşkanı koalisyonu tarafından atanması ve Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’sinin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor olmasının yargıda yapısal sorunlara neden olduğunu ifade etti.
‘AİHM’E DİRENEN HAKİMLER VAR’
“Türkiye yargısının temel sorunu, iktidarla olan fiziksel ve zihinsel bağını koparamamasıdır” diyen Aydın, “İktidarın yargı üzerindeki tahakkümü, vesayeti aşılmadığı sürece Türkiye’de paketlerle bu işin düzeleceğini inanmıyorum. Yargının yapısal sorunu giderilmeden, yargı paketleri aslında tam olarak palyatif bir çözümdür. Çünkü hala Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’nin, Yargıtay’ın kararlarına, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararlarına direnen mahkemeler, hakimler var. Dolayısıyla bu zihniyeti değiştirmediğimiz sürece siz paketlerle bu işi kökten çözemezsiniz” ifadelerini kullandı.
‘REFORM TMK’NİN DEĞİŞMESİYLE OLUR’
Türkiye’de ifade ve düşünce özgürlüğüne ilişkin hak ihlallerinin yapısal bir sorun olduğuna dikkat çeken Aydın, “Reform ne zaman olur? Reform TCK’nın 299, 301, 214, 215, 216 maddelerini kaldırırsanız ya da yeniden düzenlerseniz veya TMK’nin 7’’inci maddesini ‘örgüt propagandası’ meselesini yeniden kaleme alırsanız mümkün olur. O zaman bunun adı reform olur. Ama şu anda yapılan tam olarak reform değil” diye belirtti.
BAZI BAROLAR HÜKÜMETLE AYNI GÖRÜŞTE
Aydın, Türkiye’de bazı hukuk örgütleri ve bir kısmı baroların yargı bağımsızlığıyla ifade özgürlüğü meselesi konusunda son derece geri bir tutum sergilediği eleştirisinde de bulundu. Aydın, “Hükümettin görüşleriyle paralel bir fikir var. Biz toplumun tamamını kapsayabilecek şiddet çağrısı olmayan, içinde şiddeti teşvik etmeyen tüm açıklamaların hangi cenahtan hangi politik görüşten gelirse gelsin serbest bırakılması gerektiğini söylüyoruz. Talebimiz bütün toplum için yani sadece Kürtlere ifade özgürlüğü demiyoruz. Biz tüm Türkiye’deki yurttaşlara ifade özgürlüğü diyoruz. Yargı bunun neresinde, tam da odağında. Çünkü bahsettiğim bütün bu kötü uygulamaların asıl sebebi yargı pratikleri, yargı uygulamalarıdır” dedi.
YURTTAŞ SÖYLESE SUÇ!
Hükümet temsilcileri ve Cumhurbaşkanı’nın bazı davalarda kamuoyu önünde çok taraflı açıklamalar yaptığını anımsatan Aydın, “Selahattin Demirtaş dosyasında, ‘biz onu bırakamayız’ dedi. Türk Ceza Kanunu’nda adli yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçu yer alır. Cumhurbaşkanı’nın söylediğini Türkiye’deki herhangi bir yurttaş söylese çok açık söylüyorum, suç teşkil eder. Cumhurbaşkanının öyle bir beyanı üzerine mahkemelerin adil, tarafsız ve bağımsız bir şekilde işleyebileceğini düşünebilmemiz elbette ki mümkün değil. Türkiye’nin şu anda içinde bulunduğu siyasal, hukuksal, sosyal, psikolojik atmosfer buna uygun değil. O açıdan yürütmenin, yargının üzerinden elini çekmesi lazım” diye vurguladı.
GEÇMİŞLE YÜZLEŞMENİN ÖNÜNDEKİ ENGEL
Yargının 1990’lı yıllardan bu yana kolluk görevlilerinin yargılandığı davalarda cezasızlık politikasında bir değişiklik olmadığını belirten Aydın, “Ankara JİTEM davası, Susurluk dosyasında ortaya çıkan mafya-devlet, siyaset ilişkisi üzerine ortaya çıkan bilgi ve belgeler doğrultusunda açıldı. Aslında 90’lı yıllardaki devlet yapılanmasının önemli ölçüde ipuçlarını içeriyordu. Eğer o dosyada gerçekten yargı etkili bir soruşturma ve kovuşturmayla maddi gerçekleri ortaya çıkarsaydı, Türkiye’nin 90’lı yıllardaki yapısına da bir ışık tutmuş olacaktık. Bu cinayetlerin, bu gözaltında kaybetmelerin de bir kısmı aydınlatmış olacaktık. Ama bu mekanizmanın arkasındaki güçleri çıplak, net bir şekilde ortaya çıkarmasına vesile olacaktı. Ancak 90’dan bu yana cezasızlık politikasında değişen bir şey yok. Ankara JİTEM dosyasındaki cezasızlık politikası, Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesi yönünde temel bir engel olarak duruyor” dedi.
DEVLET İÇİNDEKİ ODAKLAR
Cezasızlık politikasını bir türlü aşamadıkları vurgulayan Aydın, öldürülen başkanları Tahir Elçi soruşturma dosyasında 4 yıldır aynı yerde olduklarını ve cezasızlık şemsiyesinin soruşturmada varlığını gösterdiğini kaydetti.
Diyarbakır’da HDP mitingine yönelik 5 Haziran patlaması davası ve 10 Ekim davasında “formel yargılamaların” yapıldığını söyleyen Aydın, “Olayı gerçekleştirenler, cezalandırıldılar ama bu olayın meydana gelmesinde, bu cinayetlerin işlenmesinde yetkililerin bir sorunu, kabahati, kusuru, kastı var mı, yok mu? Toplumun bunu da bilmesi gerekiyor. Ankara’daki Gar patlamalarına ilişkin bir dizi ihmaller oldu. Kamu yetkililerinin bir dizi ihmalleri oldu. Bunlar açık bir şekilde ortaya çıkmış durumda ama bunların hiç biri maalesef soruşturma veya kovuşturma dahil edilmiyor. Sadece ve sadece olayı bizzat gerçekleştiren kişilerle sınırlı kalıyor. Dolayısıyla devlet içerisindeki bu tür olaylara sebep olan, göz yuman odakların ortaya çıkmasının da bu şekilde engellemiş oluyoruz” diye tepki gösterdi.
‘FIRAT’IN ÖTESİNDE DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK’
“KCK Ana davası, bir dönemin prototipidir” diyen Aydın, şu değerlendirmede bulundu: “Bir dönemdeki yargının, uygulamaları, emniyet uygulamaları, hukuksuzlukları, adaletsizlikleri, haksızlıkları ve çifte standart yaklaşımlarını çok net bir şekilde görebilirsiniz. Türkiye’de o dönemde, emniyet ve yargı içerisindeki FETÖ mensuplarının bu kadar aleni, bu kadar açık ve bu kadar hukuksuz bir şekilde, bu kadar pervasız bir şekilde hazırladıkları başka bir dosya yok. Ergenekon dosyaları, Casusluk dosyası gibi dosyaların tamamı beraatla sonuçlandı. Fırat’ın ötesinde değişen bir şey yok. Tamamen FETÖ mensubu emniyet, hakimler ve savcılar tarafından yaklaşık 5 yıl boyunca yürütülen bir soruşturma ve kovuşturmadan bahsediyoruz. O dosyada imzası olan savcıların 13’ü, hakimlerin 12’si şu anda meslekte değiller. Böyle bir yargılama sonucunda verilen bir kararın hukuki olup olmadığını, adil olup olmadığı kamuoyunun takdiridir.”
2020 YILINDAN BEKLENTİ
Aydın, 2020 yılında beklentilerini ise şöyle sıraladı: “Yargı tarafsızlığı ve bağımsızlığının mutlak suretle sağlanması, HSK’nin yapısının mutlak suretle değişmesi, Anayasa Mahkemesi’nin daha demokratik bir yapıya kavuşması, hakim ve savcıların temel hak ve özgürlükler, insan hakları konusunda mutlak suretle bir eğitime tabi tutulmaları, ‘örgüt propagandasını’ düzenleyen TMK maddesi ile ifade ve düşünce özgürlüğü konusundaki kanun maddelerinin revize edilmesi, örgüt üyeliği ve terör tanımının değişmesi, cezaevlerinde kötü uygulamalarından vazgeçilmesi gerekiyor. Avukatlara yönelik gerçekleştirilen saldırılar, tacizler, yargı tacizleri mutlak suretle sona ermeli, şiddetsiz saldırısız bir şekilde toplanma, örgütlenme hakkı mutlak suretle sağlanmalıdır.”
MA / Aydın Atay