İmralı’nın bir yılı: 100 başvurudan sadece 5’ine cevap verildi

img
İSTANBUL - Kürt sorununun çözümü için büyük çabalar sarf eden PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit uygulamaları devam ederken, avukatı İbrahim Bilmez, bu yıl içinde yaptıkları 100 görüşme başvurusundan sadece 5’ine cevap verildiğini söyledi. 
 
Uluslararası bir komployla 15 Şubat 1999 yılında Türkiye’ye teslim edilen PKK Lideri Abdullah Öcalan, İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde kesintisiz 20 yıldır tecrit altında. 1999-2010 yılları arasında avukat ve ailesiyle kısmi görüşebilen Öcalan, 2010’lu yıllardan sonra mutlak bir tecride maruz kaldı. 2011’den 2019’a kadar “hava muhalefeti”, “gemi bozuk” gibi gerekçelerle Öcalan’la avukatların görüşmesi engellendi. 
 
AĞIR TECRİT UYGULANIYOR 
 
2012 yılından Öcalan üzerindeki tecridin son bulması ve Kürt sorununun çözümü için müzakerelerin yapılması talebiyle cezaevlerinde bulunan PKK ve PAJK’lı tutukluların başlattığı ve 68 gün süren açlık grevlerinin ardından İmralı kapıları açıldı. Ardından başlayan “çözüm süreci” boyunca Öcalan ile farklı heyetler sayısız kez görüşürken, avukatların başvurusu hep reddedildi. AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın açıklamalarıyla bozulan “çözüm süreci” ve 2015’ten 2019 yılının Ocak ayına kadar Öcalan’la bir kez yapılan aile görüşünün dışında ağır tecrit uygulamaları yeniden başladı. 
 
AÇLIK GREVLERİ KAPIYI ARALADI 
 
7 Kasım 2018’de Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hakkari Milletvekili Leyla Güven’in tecride karşı başlattığı açlık grevi kısa sürede tüm cezaevlerine yayıldı. Cezaevlerinde dönüşümlü olarak başlayan açlık grevleri bir süre sonra kademeli olarak süresiz dönüşümsüz açlık grevine dönüştü. Açlık grevlerinin devam ettiği sırada 12 Ocak’ta Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan İmralı Adası’na götürülerek PKK Lideri ile görüştürüldü. Toplumda beklenti yaratan görüşmenin ardından da tecrit sürdü. 
 
KAPI AVUKATLARA AÇILDI
 
Açlık grevleri belli bir ivme kazandığı dönem 8 yıldır avukatlara kapalı olan İmralı kapıları avukatlara açıldı. 2 Mayıs 2019 tarihinde avukatları Öcalan ile bir görüşme gerçekleştirdiklerini kamuoyuna duyurdu. Görüşmeden birkaç gün sonra avukatları görüşmenin detaylarına ilişkin basın açıklaması yaptı. Öcalan’la birlikte İmralı’da tutulan Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş imzalı “demokratik çözüm deklarasyonu” açıklandı. 
 
8 YIL SONRA İLK GÖRÜŞME 
 
Abdullah Öcalan, Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş imzasıyla yayınlanan deklarasyonda, şu ifadeler kullanıldı: “İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte derin bir toplumsal uzlaşmaya ihtiyaç vardır. Sorunların çözümünde her türlü kutuplaşma ve çatışma kültüründen uzak, demokratik müzakere yöntemine şiddetle ihtiyaç vardır. Türkiye’nin ve hatta bölgenin sorunlarını, başta savaş olmak üzere, fiziki şiddet araçlarıyla değil, yumuşak güçle yani akıl, politik ve kültürel güçle çözebiliriz. İnanıyoruz ki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) kapsamında Suriye’deki sorunların çatışma kültüründen uzak durularak; içinde bulundukları konumun, durumun Suriye’nin bütünlüğü çerçevesinde Anayasal güvenceye kavuşturulmuş yerel demokrasi perspektifinde çözüme ulaştırılması amaçlanmalıdır. Bu bağlamda Türkiye’nin hassasiyetlerine de duyarlı olunmalıdır. Cezaevleri içindeki ve dışındaki arkadaşların direnişlerine saygı duymakla birlikte, sağlıklarını tehlikeye atacak ve ölümle sonuçlandıracak konumlara taşıracak noktaya taşımamalarını önemle belirtmek isteriz. Bizim için onların akli, fiziki ve ruhi sağlıkları her şeyin üstündedir. Ayrıca en anlamlı yaklaşımın zihinsel ve ruhi duruşun geliştirilmesiyle bağlantılı olduğuna inanıyoruz. Bizlerin İmralı’daki duruşu, 2013 Newroz Bildirgesi’nde belirttiğimiz ifade tarzının daha da derinleştirerek ve netleştirerek sürdürme kararlılığındadır. Bizim için onurlu bir barış ve demokratik siyaset çözümü esastır. İmralı’daki duruşumuz nedeniyle merak eden, tavır koyan herkesi saygıyla anarken yüksek bir teşekkürü de borç biliriz.” 
 
AÇLIK GREVLERİ VE ÖLÜM ORUCU SON BULDU 
 
Açlık grevleri ve ölüm oruçlarının kritik seviyeye geldiği bir dönemde avukatlar, 22 Mayıs’ta Öcalan’la ikinci görüşme yaptı. Öcalan bu görüşmede açlık grevi ve ölüm orucunda olan tutuklulara, açlık grevini bitirmesine yönelik mesajı vererek, şunları kaydetti: “Başta açlık grevi ve ölüm orucuna kendini yatırmış arkadaşlar olmak üzere iki avukatımın yapacağı geniş açıklamalar ışığında eyleminizin sona ermesini bekliyorum. Bana ilişkin maksadınızın hasıl olduğunu da rahatlıkla belirtip hepinize en derin sevgi ve teşekkürlerimi sunuyorum. Asıl bundan sonrasında da bana yeterli yoğunluk ve iradeyle eşlik etmenizi de özenle belirtiyor ve umuyorum.  Bitmeyen sevgi ve selamlarımla.” Öcalan’ın bu mesajından sonra açlık grevi ve ölüm orucu, 26 Mayıs tarihinden itibaren sonlandırıldı.
 
‘İNANCIMI KORUYORUM’
 
Avukatların Öcalan’la yaptığı üçüncü görüşme 12 Haziran tarihinde gerçekleşti. Öcalan bu görüşmede, açlık grevini sonlandıran tutuklulara şu mesajı verdi: “Değerli Yoldaşlar; içine girmiş olduğunuz açlık grevi ve ölüm orucu sürecini benim önerim üzerine sonuçlandırmanızı; oldukça tarihi önemi ve anlamı olan bir tutum ve kendi başına yüksek bir değer olarak görüyor ve teşekkür ediyorum. Özellikle süreci en derinden yaşayan yoldaşların hızla bedenen, zihnen ve ruhen kendilerine özen ve bakım göstermesini diliyorum. Gereken eleştiri ve özeleştiri sürecinden alınan dersler temelinde başarı temenni ediyorum. Şahsi inisiyatif doğrultusunda gelişen bu tavrın devlet odaklı tavır ve taviz olarak değerlendirilmemesini özenle belirtirim. Ama umudum ve sezgilerime dayanarak pozitif sonuç doğuracağına dair inancımı koruyorum. Bundan sonra bedenen, ruhen ve zihnen varoluş felsefesi temelinde gelişmenizi diler, daimi selam ve sevgilerimi sunarım.”
 
ÇÖZÜM ÜÇÜNCÜ YOLDA 
 
Avukatların Öcalan’la 18 Haziran’da yaptığı 4’üncü görüşmede, demokratik ittifak ve müzakere opsiyonu çözüm odaklı olmayı esas alınması için üçüncü yol tavrının korunmasını istedi. Öcalan’ın gönderdiği mesajda şöyle denildi: “Çözüm Sürecine ilişkin daha derinleştirilmiş ve netleşmiş bir tutumdan bahsettim. Mevcut gelişmelere de bu perspektiften baktım. Çözüm süreci sonrasına damgasını vuran ve Türkiye’nin geleneksel ikilemini aşmayan, dolayısıyla sürekli çatışmacı ve kutuplaştırıcı üslubun başta Kürt sorunu olmak üzere tüm toplumsal sorunları ağırlaştırdığı ortaya çıkmış bir sonuçtur. Cumhur ve Millet İttifaklarının bu gerçekliğine karşılık HDP’de ifadesini bulan Demokratik İttifak ve bağlantılı demokratik müzakere opsiyonu çözüm odaklı olmayı esas almıştır. Önümüzdeki dönemde gerek iç toplumsal gerek bölgesel ve küresel sorunların daha da ağırlaşacağını göz önünde bulundurarak bu üçüncü yol tavrının korunması büyük bir önem ve anlam ifade etmektedir. Bu çerçevede HDP’de vücut bulan Demokratik İttifak anlayışı, güncel seçim tartışmalarına taraf ve payanda yapılmamalıdır. Demokratik İttifakın önemi ve tarihsel anlamı mevcut ikilemlere kendine angaje etmemesi ve şimdiye kadar olduğu gibi seçimlerdeki tarafsız çizgisinde ısrar etmesidir. Demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk üçlü sacayağına dayalı çizgi en doğru ve sonuç üretici siyasi platform durumundadır. İlgili tüm çevreleri bu temelde duyarlı olmaya çağırıyorum.”
 
SON GÖRÜŞME: DEVLET AKLINA ÇAĞRI 
 
Öcalan’ın avukatlarıyla son görüşmesi ise 7 Ağustos’ta gerçekleşti. Öcalan bu görüşmede “Kürtlere yer açmaya çalışıyorum gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır” mesajı verirken, çatışma ve savaş politikalarındaki ısrar nedeniyle yaşanan gidişatı kaygı olduğu değerlendirmesinde bulundu. Öcalan son yapılan görüşmede devlet aklına da çağrıda bulunurken, şunları kaydetti: “Bu çerçeve de Kürtlerin başkaca bir devlete ihtiyacı yok. Ancak Kürtlerin bir hukuku olacak mıdır? Gelin Kürt sorununu çözelim. Bir haftada çatışma durumunu, ihtimalini ortadan kaldırırım diyorum. Ben çözerim, kendime güveniyorum, çözüm için hazırım. Ancak devlet de, devlet aklı da gereğini yapmalıdır.” 
 
TASARLANMIŞ BİR SİSTEM
 
İmralı’da uygulanan tecridin geçici bir uygulama olmadığını, baştan sona kadar detaylı bir şekilde tasarlanan bir sistem olduğunu vurgulayan PKK Lideri Öcalan’ın avukatlarından İbrahim Bilmez, “Bu sistemin ortadan kaldırılması için hem hukuki hem siyasi zeminde güçlü bir mücadele gerekiyor. Yıllardır yapılıyor bu mücadele zaman zaman sonuçları da alınabiliyor, gedikler açılabiliyor. Ama tecrit sistemi tamamen ortadan kalkmadığı sürece, bu keyfilik hukuksuzluk hep devam edecek” dedi. 
 
‘TECRİT BİTMİŞ DEĞİL’
 
2012 yılında yapılan açlık grevlerinin ardından devlet heyetleri Öcalan ile görüşmeye başladığını hatırlatan Bilmez, “Şimdilerde ‘FETÖ terör örgütü’ diye adlandırdıkları kesim tarafından bir komplo sonucu tutuklanarak cezaevine gönderildik. Tutuklu olduğumuz dönem de siyasi heyetler ve devlet görevlilerinin yer aldığı heyetler İmralı’da Sayın Öcalan’la görüşmeler gerçekleştiriyordu. Hiçbir zaman devlet aynı anda iki kanalın çalışmasına olanak sağlamadı. Avukatlar giderken siyasi heyetlerin gidişine izin verilmedi. Heyetler giderken de avukatların gidişi engellendi. Biz o dönemde söylüyorduk bu tecrittin sona ermediğini, ‘Sayın Öcalan ve diğer müvekkillerimizin avukatlar ve aileleriyle görüşme hakları sağlıklı bir şekilde düzenlenene kadar bu tecrit bitmiş değildir’ diyorduk” diye konuştu.
 
‘TECRİDİN BİR FAYDASI YOK’
 
Siyasi bir iradeyle ortaya çıkan çözüm sürecinin bitirilmesinin ardından tecrit uygulamasının kaldığı yerden devam ettiğini ifade eden Bilmez, şöyle devam etti: “Geldiğimiz noktada da tecridin kaldırılması için başta Leyla Güven olmak üzere binlerce kişi grev yaptı. Bu şekilde avukat görüşü gerçekleşebildi. Sayın Öcalan 5 kere avukatlarıyla görüşebildi ve bu görüşmeler bile topluma rahat bir nefes aldırdı, bunu hep beraber gördük. Sayın Öcalan’ın sıradan siyasi bir mahkûm olmadığını gördük. Devletin kabul ettiği gibi siyasi bir karşılığının, yapabilecekleri şeylerin olduğunu gördük. Mesela daha kötü sonuçlara yol açmadan açlık grevleri bitirildi. Dolayısıyla bu tecridin ne Kürtlere ne Türklere ne de devlete bir kere daha faydası olmadığını görüyoruz.”
 
100 BAŞVURUDAN 5’İ KABUL EDİLDİ
 
“Hukukun olmadığı yerde keyfilik olur” diyen Bilmez, “İmralı’da da bir keyfilik var. 2019 senesinde haftada 2 kere olmak üzere toplamda 100 başvuru yaptık. Bu başvurulardan sadece 5 kez avukat görüşü gerçekleşti. Aileler için de aynı sayıda başvuru yapıldı. Onlar ise sadece 3 kere görüşebildi. Keyfilik dediğimiz mesela budur. En son 7 Ağustos’ta görüşebildik, o günden sonra ki hiçbir başvurumuza da cevap bile verilmedi” diye konuştu.  
 
‘DEVLET YALAN SÖYLÜYOR’
 
İmralı’da 1999 yılından bu yana yapılan görüşme başvurularına her seferinde aynı gerekçelerle engellendiğini dile getiren Bilmez, 15 Temmuz askeri kalkışmaya kadar her hafta başvuru yaptıklarını, devletin de kendilerine her hafta resmi olarak yalan söylediğini belirtti. 2011 yılından önce yılın 52 haftasının 15 haftası görüşme gerçekleştiğini geriye kalan haftalarda ya “gemi bozuk” ya da “hava muhalefeti var” denilerek görüşmelerin engellendiğini vurgulayan Bilmez, sözlerini şöyle sürdürdü: “15 Temmuz’dan çok kısa bir süre sonra Bursa İnfaz Hâkimliği İmralı Cezaevi’ne dair OHAL gerekçe gösterilerek avukat gidişlerini yasakladı. O günden sonra 2019 yılının 17 Nisan’ına kadar bu karara sürekli itiraz ettik. Fakat her hafta reddedildi. Mahkeme kararı var, yasak denildi. Fakat 17 Nisan 2019’da bizim yaptığımız itiraz heyetten kabul gördü ve Bursa İnfaz Hakimliği yasak kararını kaldırdı. Mahkemenin verdiği karar meşru değildi ama şekli bir karar vardı, fakat şuan öyle bir yasakta yok. Biz yine her hafta başvuru yapıyoruz ama bize bir yanıt verilmiyor.” 
 
‘CPT TECRİDE ORTAK OLUYOR’
 
İmralı tecridinin derinleşmesinin sebeplerinden birinin de Uluslararası İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) olduğunu sözlerine ekleyen Bilmez, şunları dile getirdi: “CPT yaptığımız görüşmelerde bize çalışma biçimi olarak gizli çalıştığını söylüyor. Fakat biz bunu kendileriyle de paylaşıyoruz. ‘Siz bu tutumunuz ile tecride ortak oluyorsunuz’ diyoruz. 20 yıllık süreçte tecrit sisteminin mimarlarından biri de CPT oldu. Çünkü hiçbir şey yapmasa da göz yumdu. Fakat biz yine de onlarla görüşmeye devam ediyor, gelişmeleri bildiriyoruz. CPT Avrupa Konseyi’nin bir organı olarak işkenceyi önlemek için kurulmuştur. Türkiye’de bu konseyin bir parçasıdır.” 
 
CPT gittiği cezaevlerine ilişkin rapor tuttuğunu anımsatan Bilmez, hazırlanan raporun önce ziyaret gerçekleştirdiği devletle paylaştığını, onun onayını aldıktan sonra da kamuoyuna sunduğunu belirtti.  CPT’nin İmralı tecridine ilişkin tutumunun değişmediğinin altını çizen Bilmez, şunları söyledi: “CPT siyasi bir mekanizmanın bir organı dolayısıyla bu kurum üzerinde siyasi ya da sosyal bir baskı olursa tutumunu değiştirebilir. Bu da toplumsal mücadelenin gerekliliğine işaret ediyor.” 
 
MA / Erdoğan Alayumat