Suriye’de sıra ‘çözüm’ savaşında!

img

HABER MERKEZİ - Suriye’de 6 yıldır süren savaş, QSD’nin Rakka’yı DAİŞ’ten kurtarmasının ardından yeni bir sürece evirildi. Bölgesel ve uluslararası güçler “çözüm” adı altında yeni hamleler yaparken, sahadaki demokratik güçler ise halklara “demokratik ulus” çözümünü sunuyor. 

Suriye halklarının 6 yıldır ağır faturasını ödediği iç savaş, Demokratik Suriye Güçleri'nin (QSD) DAİŞ'i başkenti Rakka'dan temizlemesiyle çözüm sürecine girdi. Her ne kadar Baas rejimine karşı halk isyanı olarak başlayıp ABD ve Rusya'nın yaklaşık 4 yıldır sahada yönettiği iç savaş, Türkiye, Arabistan, Katar, İran ve Avrupa ülkelerinin rol aldığı bir savaş olarak yürütüldü.
 
SURİYE'DE 128 SİLAHLI GRUP SAVAŞTI 
 
Savaş öncesi 23 milyon nüfusa sahip olan Suriye'de, Kürt, Arap, Türkmen, Süryani, Asuri, Ermeni, Durzi ve diğer azınlıklar yaşıyor. Kuzeyde Türkiye, güneyde Ürdün, doğuda Irak ve Federe Kürdistan bölgesi, batıda Lübnan ve Filistin'e komşu olan Suriye, her ne kadar "Arap Baharı" adı altında Tunus ve Libya iç savaşlarından sonra 2011'de halk isyanlarıyla sırayı alsa da, zamanla ABD, Rusya, Türkiye, Arabistan, Katar, İran ve AB'nin sahaya inmesiyle bu ülkelerin kendi gruplarıyla yönettiği bir vekalet savaşına döndü. Öyle ki 2011 yılında isyanlarla birlikte 128 silahlı grup 180 bin militanla savaşa dahil oldu. Bu gruplar eliyle yönetilen savaşta milyonlarca Suriyeli yurdundan olurken, yüz binlercesi öldürüldü. 
 
Bu savaşa Suriye'nin kuzeyi Rojava’da Kürtler, “3'üncü yol” diyerek dahil oldu. Daha sonra Kürtlerin öncülük ettiği “3’üncü yol” tüm Kuzey Suriye halklarına yayıldı. Kantonlarla başlayan süreç, Demokratik Suriye Meclisi (MSD) ve ordusu Demokratik Suriye Güçleri (QSD) olarak devam etti, ediyor. Halklardan oluşan bu bileşen, demokratik yaşam modeli sunuyor. Bu yol şimdi de Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu’yla siyasi bir forma kavuşurken, Suriye halkları için "demokratik ulus" perspektifiyle hareket ediyor. 
 
ESAD İZLEMEKLE YETİNDİ 
 
“Savaşın sonlandırılması” adı altında egemen güçler, Birleşmiş Milletler (BM) eliyle Cenevre'de 8 toplantı düzenleyip sahanın gerçek aktörleri yerine vekillerini göndererek, savaşın 6 yıl devam etmesini sağladı. Bu vekalet savaşında El Kaide uzantılı selefi grupların “cihat” adı altındaki katliamlarına Beşar Esad yönetimi de ömrünü uzatmak amacıyla sesiz kaldı. Baas yönetimi Ortadoğu'nun en organize gücü olan "Muhaberat" adlı istihbarat örgütüne rağmen isyan eden halkı kendisine mecbur kılmak için selefi gruplara sesiz kaldı. 
 
SURİYE'DE HALEN 98 SİLAHLI GRUP VE KAOS VAR
 
Suriye'de 6 yıllık süreçte 128 silahlı gruptan bazıları diğerleri içinde erise de, halen rejim ordusu ve QSD'nin haricinde 98 silahlı grup faaliyet gösteriyor. Bu gruplardan 63 tanesi El Kaide uzantılı El Nusra'nın öncülük ettiği Heyet Tahrîr El Şam (HTŞ) çatısında birleşti. 13 grup El Kaide'nin ılımlı kanadı olarak adlandırılan Ceyş El Îslam ve Fetîh El Şam çatısında, 12 grup selefi siyasal İslam'ın temsilcisi Ehrar El Şam çatısında, 10 grup ise liberal siyasal İslam çatısında birleşti. Bu grupların tamamı ise Arabistan, Katar, Türkiye ve diğer körfez ülkeleri tarafından eğitim, lojistik, silah desteği aldı, alıyor. Tüm bu grupların Suriye'de yarattığı kaotik durum ise, bazen reel politikadan elde edilmesi beklenen sonuçların açığa çıkmamasını sağlıyor. 
 
DAİŞ SOKULDU VE KENDİLERİ GİRDİ
 
İç savaş, 2012 yılında Ceyş El Hûr'ün (Özgür Suriye Ordusu/ÖSO) Dêra Zor kentini Baas Rejimi'nden almasıyla yeni bir evreye girdi. ÖSO, kenti 2013 yılında El Kaide'nin en radikal şahsı olarak bilinen Ebû Muhammed El Colanî'nin Cebhet El Nûsra'sına (El Nusra Cephesi) bıraktı. Aynı yıl içinde, Irak'ın devrik lideri Sadam Hüseyin döneminden kalma başlarını Bağdat, Afganistan ve Pakistan'da askeri eğitim almış Irak El Kaidesi'nin lideri olan Îbrahîm Awad Îbrahîm El Muhammed El-Badrî Samara'nın (Ebû Bekir El-Bexdadî) çektiği 15 general kendi politik duruşlarıyla ortaya çıktı. El Nûsra, El Kaide'yi esas alıp bu oluşumu kabul etmedi. Irak'ta ortaya çıkan bu grup, Suriye'ye geçerek Irak ve Şam İslam Devleti’ni (DAİŞ) ilan etti ve Dêra Zor'u Rakka'ya kadar olan topraklarıyla Nusra'dan aldı. 
 
Suriye'nin tamamında kısa sürede yayılıp, katliamlar düzenleyen DAİŞ, ABD, uluslararası koalisyon, Rusya ve DAİŞ'e destekte sıkıntı görmeyen Arabistan, Türkiye, İran ve Katar'ın Suriye topraklarına girmesine ön ayak oldu. Artık DAİŞ bu ülkelere göre, "Terör örgütü", "Selefi cihatçı insanlık düşmanı" bir örgüt olarak tanımlandı.
 
3'ÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI
 
Egemen güçler, DAİŞ'in Irak ve Suriye'de bir korku imparatorluğu yaratarak siyasi, coğrafik ve kültürel haritayı yeniden çizmek istediğini iddia ederek, Suriye topraklarında amaçlarını gerçekleştirmeye koyuldu. Tüm ülkeler de Suriye hesaplarını DAİŞ'i vurmak üzerinden örgütlemeye başladı. Suriye, artık “3'üncü Dünya Savaşı” da denilen ağır bir savaşın sahası oldu. ABD yönetimi, DAİŞ'in Amerikalılar için tehlike olduğunu, şirketlerinin dışarıda iş yapmasında sıkıntı oluştuğunu iddia ederek, kongreden her türlü destek onayı alarak Suriye topraklarına girdi.  
 
RUSYA ESAD'IN ÇAĞRISIYLA SAHAYA İNDİ
 
1970'ten beridir Suriye'de askeri güç bulunduran Rusya da benzer ifadelerle güçlerini artırdı ve Suriye'deki savaşa dahil oldu. Rusya, savaşın yanı sıra Suriye'nin resmi, kültürel ve banka sistemini oluşturdu. Libya'da geç kalarak siyasetinden ve topraklarındaki varlığından olan Rusya, Baas rejimin çağrısıyla Suriye topraklarında siyasetin temel aktörlerinden oldu. Esad yönetimi de iradesini Rusya'ya devrederek, Rusya'nın aktifleşmesini sağladı ve Esad 2014 yılında Moskova'ya ilk ziyaretini gerçekleştirdi. Görüşme sonucunda da Esad, "Biz Rusya askerlerinin güvenlik amaçlı topraklarımıza gelmesini istiyoruz" açıklaması yaptı. Rusya, bu açıklama ardından 2015 baharında resmi yollardan Şam'a asker gönderdi.
 
İRAN'DA DAHİL OLDU
 
İran da, ABD ve Rusya’nın benzer gerekçeleriyle “kendi topraklarını savunma” adına Suriye'ye girmesi gerektiğini belirterek, saha aktörlerine dahil oldu. Suriye'de uluslararası kurumlar ve Birleşmiş Milletleri’nin (BM) raporlaştırdığı “rejimin katliam yaptığı ve halkını göçebe kıldığı” bilgilerini reddeden Baas rejimi ise, bu iddiaların DAİŞ ve El Nusra’ya ait olduğunu, az sayıdaki muhalif grubun ülkeyi terk ettiğini açıkladı.  
 
DAİŞ'LE GİRENLER ÇIKMAK İSTEMEYECEK
 
DAİŞ'i gerekçe göstererek Suriye'ye giren söz konusu güçler, QSD'nin örgütün başkenti Rakka'yı özgürleştirmesiyle yeni bir arayışı girdi. Bu kapsamda Riyad ve Soçi'de ön hazırlık toplantıları düzenleyerek Cenevre’ye hazırlık yaptılar. Egemenlerin, Cenevre'de masaya kimleri oturtacağı ve demokratik bir çözümü tartışıp tartışmayacakları merak konusu olurken, tüm güçlerin Suriye'de çıkarlarını gözetmek için kalıcı olmak istediği biliniyor. 
 
Bu güçler amaçlarıyla ele alınırsa;
 
RUSYA 
 
Rusya, ABD ve İran'ın varlığı, Türkiye'nin silahlı gruplarla ilişkisi, DAİŞ'in artıkları, Suriye'nin askeri, mali, siyasi ve ekonomik parçalanmışlığını göstererek, “Suriye'nin bütünlüğünü korumak” için kalmak istediğini ifade etse de, hesaplarının başka olduğu belirtiliyor. 2002 yılında Suriye hükümetiyle "gaz, petrol ve turizm" antlaşması imzalayan Rusya'nın bu antlaşmadan vazgeçmediği ve Akdeniz kıyısından ayrılmak istemediği kaydediliyor. Rusya kalıcı olma talebini de tüm Suriye halklarından oluşacak bir meclisin karar almasına kadar sürdüreceğini açıkça beyan ediyor.
 
AMERİKA
 
ABD bölgedeki varlığını, İran ve bağlı grupların varlığı üzerinden tehdit oluşturup devam ettirmek istiyor. Böylelikle de Rusya'nın da isteklerine ulaşmasını engellemek ya da geciktirmek istediği ifade ediliyor. Bu doğrultuda İran'a bağlı Haşdi Şabi güçlerinin resmi yollardan Suriye'ye sokulmasının yollarının arandığı kaydediliyor. ABD ve uluslararası koalisyon güçlerinin yatırdıkları milyarlarca dolarlık parayı yok sayıp bölgeyi terk etmeyecekleri herkesin ortak fikri. ABD ve ittifakı güçler de, Cenevre toplantısıyla oluşacak ve meclisleşmeyle son bulacak yeni yapılanmanın istemesi durumunda "maddi hesaplarına” göre hareket edecekleri belirtiliyor. 
 
ABD, Rusya, körfez ülkeleri, Arabistan ve Türkiye'nin “siyasi çözüm” adı altında planlarını hayata geçirmenin yollarını aradığı biliniyor. Hegemonik güçler, DAİŞ'in tüketilmesinden önce kalıcı olma planlarını hazırladı. Bu güçlerin kalıcı olmanın ilk ayağını, Irak'ta Haydar el-İbadi’yi hükümete getirerek ve Mesut Barzani'yi bağımsızlık hayallerine düşürerek oluşturdukları belirtiliyor. Irak'ın başına İran'a yakın olabilecek, koalisyonu dinleyecek Şii İbadi'yi getirdiler. İran'a bağlı radikal Nuri el-Maliki bu sebeple gönderildi. İbadi'yi güçlendirmek için de Maliki döneminde DAİŞ egemenliğine giren Musul özgürleştirildi ve İbadi kahraman olarak sunuldu. 
 
BARZANİ REFERANDUMU 
 
Hegemonik güçler kalıcı olmanın hesaplarını yaparken, Irak Federe Kürdistan Bölgesi Başkanı Mesut Barzani'nden halklar mozaiği Kerkük'ü de içine alacak şekilde 2 yıldır gayri resmi yürüttüğü iktidarını devam ettirmek için “bağımsızlık referandumu” kararı kaldı. Barzani'nin kararı DAİŞ'ten sonra kalma hesapları yapan güçlere yeni bir fırsat yarattı. Bu çerçevede Barzani'nin kararının uluslararası bir karar olduğu belirtiliyor. Barzani, tepkilerin geçici olduğunu varsaysa da referandum sonrası İran, Türkiye, Katar, Irak, Arabistan, AB ülkeleri bir oldular ve kabul etmeyeceklerini açıkladılar. Kürtler tarafından yüzde 93’le onay alan referandum karşısında, İbadi yetkilendirilerek, Haşdi Şabi güçleri ve Irak Ordusu eliyle Kerkük, Tûzxûrmatû işgal ettirildi, Suriye'nin El Bukemal ilçesi sınırlarına dayandırıldı. Böylelikle ABD ve Rusya, Suriye'de rahatsız oldukları İran'ı Haşdi Şabi güçleri eliyle resmi olarak Suriye'ye taşırmak istedi. Bu çerçevede de Haşdi Şabi güçleri El Bukemal sınırlarını 11 Kasım'da 8 kilometre geçerek Suriye topraklarına girdi. ABD ve Rusya, herhangi bir müdahalede bulunmadan Haşdi Şabi'nin geçişine izin verdi. İran'ın Haşdi Şabi ile Suriye topraklarına girmesi ise, önümüzdeki süreçte ABD ve Rusya'nın kalıcı olma gerekçesi olacak.
 
İRAN 
 
Kendisine bağlı 70 bin savaşçıyı Suriye'de bulunduran İran, sürekli açıklamalarla “terör grupları, silahlı gruplar ile çatışmalarda ölen savaşçılarını, harcadığı parayı” deklere etti. İran, en son Ocak 2017 açıklamasında kendisine bağlı 2 bin 112 savaşçının öldüğünü, 1 helikopter ile 12 tankının vurulduğunu ve büyük miktarda cephane harcadığını belirtti. İran'ın bu açıklamalarla sorunun “Şii meselesi olmadığını, yatırdığı para ile desteklediği rejimin ortağı olduğunu” ifade etmek istediği belirtiliyor.
  
TURKİYE
 
Türkiye, Kürtlerin öncülüğünde ortaya çıkan halkların demokratik çözüm iradesini kırmak için hem Suriye'deki varlığını artırmak hem de yeni alanlar açmak istiyor. Türkiye, bu kapsamda "Neo Osmanlıcılık" ve anti Kürt politikalarıyla rejim ve Rusya’yla işbirliği yaparak, Efrîn-Kobanê arasına girdi. Türkiye, Rusya ve rejim onayıyla Cerablus, Ezaz ve Bab'a girdi. Bunun karşılığında da El Nusra öncülüğündeki grupların Halep'ten çekilmesini sağladı. Türkiye, bu politikalarını hayata geçirmek için ABD ve uluslararası koalisyon üzerinde baskı kurup Minbic ve Rakka operasyonlarına dahil olmak istedi. Türkiye hem kurulacak masada söz sahibi olmak hem de yitirdiği uluslararası itibarını Rakka’yla geri kazanmak istiyordu. Aynı şekilde DAİŞ ile anılan ismini de Rakka operasyonuyla “temize çıkarmak” istiyordu. 
 
Türkiye, bu taleplerine karşılık bulamayınca farklı arayışlara girdi. Rusya'ya yakınlaşarak, İran’la aynı cephede olmanın risklerini aldı. Rusya eliyle Suriye topraklarına girmek ve Kürtlerin amaçlarını engellemek istedi. Bu ittifakla Rusya, rejim ve İran cephesinde yer alarak, NATO, AB ve ABD ile ilişkilerini germeyi göze aldı. ABD'nin yeni başkanı Donald Trump, CIA projesi olarak Türkiye'ye bağlı ÖSO gruplarının eğitilmesi ve silahlandırılması projesini iptal etti. AB ise, Türkiye ile ilişkilerini "Terör gruplarına destek oluyor" diyerek askıya aldı ve ambargo uygulamaya başladı. 
 
ABD ise bölge müttefikleri ile Katar'ı "terör gruplarına destek" iddiasıyla sıkıştırdı ve Türkiye-Katar ilişkilerini asgari noktaya çekti. Arabistan üzerinden sıkıştırdığı Katar'a milyon dolarlık silahlar satarak sıkıştırdı. Özel savaşını Katar'dan aldığı aylık en düşük 28 milyon dolarla yürüten Türkiye de Katar'ın kuşatılmasından büyük zarar gördü. Bu sonuçla Katar krizi Türkiye'ye vurulmuş bir darbe olarak kayda geçti. 
 
KUZEY SURİYE'DE NELER OLUYOR?
 
ABD, AB, Katar ve son olarak Suudi Arabistan'ın Türkiye’yle soğuyan ilişkileri Kuzey Suriye'de Türkiye'ye bağlı hareket eden ÖSO gruplarını fazlasıyla etkiledi. Eskisi gibi Türkiye'den destek alamayan ÖSO grupları da yer yer Türkiye'den bağımsız hareket etmeye başladı. Türkiye, ÖSO gruplarından kurduğu “ulusal ordunun” aylık 312 bin dolar maaşı ve tamamı milyon doları bulan yardımı kesti. ÖSO gruplarının tüm tartışmalara karşın Türkiye'den sadece 150 bin dolar alabildiği belirtiliyor. Bu az para da Ezaz-Cerablus arasındaki askeri noktalarda tartışmalara ve çatışmalara neden oldu. Bu bağlamda Cebhet El Şamiye ve Sultan Murat Tugayları arasında çatışmaların yaşandığı öğrenildi. Aynı şekilde Nureddin Zengi Taburları ile HTŞ arasında da İdlip ve Halep kırsalında çatışmalar yaşandı. Maaşların kesilmesiyle yaşanan bu çatışmalardan kaynaklı, son 2 haftada ÖSO gruplarından 283 savaşçı QSD bünyesindeki Ceyş El Suwar Ordusu’na katılırken, çok sayıda savaşçının da Lübnan'a geçtiği öğrenildi. Önümüzdeki günlerde bu sayıların daha da artması bekleniyor. Bu kaçışların Türkiye'nin Efrîn planlarını bozduğu iddia ediliyor. 
 
Aynı sebeplerle El Nusra'nın da Ebû Mihemed El Colanî ve Hamza Bin Ladin'in El Kaidesi olarak ikiye ayrıldığı belirtiliyor. İdlib güvenliğinde yer alan Hamza Bin Ladin'e bağlı yabancı uyruklu Ebdulah El Mihêsinî ve El Şêx Ebdil Rezaq El Mihdî'nin kontrolü yavaş yavaş kaybettiği ve grup liderlerinin karşı toplantılar düzenlediği vurgulanıyor. 
 
Aynı şekilde Lübnan Hizbullah'ının denetimindeki Nibil ve Zehra kasabalarında da rejim askerleri ile Hizbullah güçleri arasında çatışmalar yaşandı. Rejim, kendisiyle savaşmış ve Hizbullah'a aileleriyle sığınmış  900 kişinin cezalandırılmasını istiyor. 
 
BAAS REJİMİ NE YAPIYOR?
 
Özelikle Dêra Zor savaşında bitkin düşen rejim, şimdi daha çok istihbarat çalışmaları yürütüyor. Rejimin Dêra Zor'u almasıyla çok sayıda kentli QSD denetimindeki Cizîr bölgesine göç etti. Rejim Cizîr bölgesine göç edenler arasında yürüttüğü istihbarat ve propaganda çalışmalarıyla fayda sağlamaya çalışıyor. Bu çerçevede Qamışlo etrafındaki güvenlik duvarında sansasyonel bir olay çıkarmanın çalışmaları yürütülüyor. Özelikle göç edenler arasında dağıtılan bildirilerle, siyasi ve askeri güveni zedeletip, aşiretler üzerinden bir güç oluşturulmak isteniyor. Bu çalışmalar rejime bağlı Dîfay El Wetanî üzerinden yürütülüyor ve rejim ordusunun güçlendiği ve biat edilmesi salık veriliyor. Rusya ve İran'ın silahları rejim silahları olarak gösteriliyor. Zayıflayan rejim ordusu bu propagandayla açığını kapatmak istiyor.
  
REJİMİN RAKKA PLANI 
 
Dêra Zor'u aldıktan sonra Beşar Esad'ın danışmanı Buseyîna Şaban bağlandığı bir TV kanalında Rakka'nın özgürleştirilmesini işgal olarak niteledi. Yine İran'ın bölgedeki sözcüsü Alî Ekber Wîlayetî 3 Kasım'da Suriye ordusunun yakın bir zamanda yönünü Rakka'ya çevireceğini iddia etti. Beşar Esad'ın "QSD denetimindeki Dêra Zor ve Rakka topraklarını zorla da olsa alacağız" açıklamasına bakılırsa, rejim ve İran'ın önümüzdeki süreçte bu tarz bir saldırı hazırlığının olduğu görülüyor. Edinilen bilgilere göre, bu amaca ulaşmak için önceden Rakka'da çalışma yürütmüş rejim ve Muhaberat çalışanları, Rakka'nın güneyindeki Ressafa köyünde konumlandırıldı. İstihbarat elemanları ile Rakka'ya bir saldırı göze alınamazsa da aşiretler arasında çelişki yaratılmak istendiği ifade ediliyor.
 
CIZÎR BÖLGESİNDE REJİMİN ASKERİ HAREKETLİLİĞİ
 
Rejim bu kapsamda Qamişlo ve Hesekê güçlerine takviye yaptı. Edinilen bilgilere göre, Kewkeb dağındaki karargaha çok sayıda asker ve 9 T92 Tankı ile 23'lük Doçkalar sevk edildi. Aynı noktaya Rus subaylarının da konumlandığı ifade ediliyor. Qamişlo karargahına da füze takviyesi yapıldı. Qamişlo'nun Xirbit Emo köyünde mevzi kazılıyor. Rejimin bu hazırlıkları Hesekê ve Qamişlo mevzilerini kaybetmemek için mi yoksa bir saldırı hazırlığı için mi yaptığı ise önümüzdeki günlerde belli olacak. 
  
TAYÎ’DE REJİM HAREKETLİLİĞİ
 
Tayî mahallesinde de rejimin askeri ve siyasi hareketliliği arttı. Siyasi alanda Tayî Aşireti’nin lideri Muhemed Ebdulrezak'ın kuzeni Muhemed Elfaris, Soçi zirvesine davet edildi ve federasyona karşı çıkmakla görevlendirildi. Soçi’de bu şahıslar üzerinden aşiretlerin federasyon istemediği açıklanmak istendi. Rejim aynı şekilde diğer aşiret ve halklar arasında da temsilciler yaratarak, federasyona karşı durmaya zorluyor. Askeri boyutta ise, 4 askeri araçla Difay El Wetanî karargahına geçen rejim askerlerinin burada bir toplantı düzenlediği belirtiliyor. Toplantıda, “Anti Terör Güçleri” adı altında bir oluşumun oluşturulmak istendiği ve 150 bin dolar bütçe ayrıldığı kaydediliyor. Rejim öncesinden de Tayî Aşireti’nden yüzleri kapalı “Muqenein” adlı bir güç Muhammed Elfaris komutasında oluşturmuştu. Bu gücün, Qamişlo'da “çelişki oluşturma, kafa karıştırma gücü” olduğu biliniyor.
 
DAİŞ IRAK VE SURİYE'DE 6 BÖLGEDE KALDI
 
El Bukemal'den sonra DAİŞ'in elinde 6 bölge kaldı. Alan darlığından kaynaklı DAİŞ sürekli hareket halinde. Bu 6 bölge şunlar:
 
1- Irak'ın Nînowa ve El Enbar kentleri arasında uzunluğu 179 km, genişliği 166 km olan alan.  
 
2- Hesekê ve Dêra Zor kentleri arasında Xatûniyê Gölü'nden Fırat'ın doğusuna kadar El Bukemal topraklarında uzunluğu 216 km ve genişliği 61 km olan alan.  
 
3- Dêra Zor çölünde El Sixna ilçesi ile Palmira kenti arasında uzunluğu 172 km ve genişliği 84 km olan alan.
  
4- Hama'nın doğusundaki El Rewda, Recim El Sîb, Wadî Mezlûfa ve Xirbet El Ezib köyleri; uzunluğu 9 km, genişliği 6 km’li alan.  
 
5- Şam'ın Kevirê Reş Mahallesi ile Yermûk Kampı arasında 3 km'lik alan.  
 
6- Dêra'nın batısında Ürdün-Filistin sınırında DAİŞ'e bağlı Xalid Bîn El Welîd hakimiyetinde 18 km'lik alan.
  
Devletleşme amacı olan DAİŞ'in yenilgisini gösteren bu tablo sonucunda örgüt şu taktiklerle ayakta kalmaya çalışıyor: 
 
* Vur kaç taktiğiyle kaos yaratmak istiyor.
 
* Tükenmemek ve "Varım" demek için yeni alanlar peşinde. Bu kapsamda komşu ülkelerde arayış içinde.
  
BUNDAN SONRA NE OLACAK?
 
Türkiye'ye bağlı hareket eden Şehba ve İdlib'teki gruplar da arayış içerisinde. Grupların askeri, siyasi ve cephane desteği verecek ülke aradıkları belirtiliyor. Bu kapsamda Irak'ın Şii kimliğinden, Lübnan'ın yaşadığı sıkıntılardan ve Ürdün'ün ise Türkiye'ye karşı cephe açacak güçte olmadığından kaynaklı söz konusu grupları kabul etmediği ifade ediliyor. İsrail'e yakınlaşmanın kendilerini Suriye muhalefetinden edeceği korkusu yaşayan grupların, kendilerine yeşil ışık yakacak bir devlet aradığı kaydediliyor. 
 
Tüm aktörler siyasi çözümü gündeme getirmeye başladı. Bunun da tüm tarafların yer aldığı Cenevre toplantısı olduğu dillendirilmeye başlandı. ÖSO gruplarından bir heyet oluşturulmak isteniyor. Hegemonik güçler önceden Türkiye'ye verdikleri bu heyet oluşturma ve grupları aynı masada toplama görevini şimdi Arabistan eliyle sağlamak istiyor. Arabistan'ın hem maddi olanağı hem de etni sitesi bu görev için esas alındı. Riyad'da düzenlenen toplantı bunu amaçlarken, Kürtlerin de Cenevre'ye davet edilmesinin sürpriz olmayacağı kaydediliyor. Kuzey Suriye güçlerinin, Suriye'nin gelecek planlamasında aktif rol alacağı herkesin ortak fikri.
 
RUSYA'NIN SOÇİ HAMLESİ 
 
Cenevre'yi reddetmeyen Rusya Soçi ile yeni bir cephede varlığını kabul ettirmek istiyor. 18 Kasım'da rejim ve ÖSO gruplarını Lazkiye'nin Himêmiye ilçesinde bir araya getirmeye çalışan Rusya, Suriye aktörlerinin kendi kontrolünde çözümü tartıştığını anlatmak istedi. Ancak ÖSO grupları, “rejim egemenliğini kabul etmek” anlamı taşıdığını iddia ederek, toplantıya katılmayı reddetti. Rusya, ÖSO'nun bu anlayışını yıkmak için Soçi toplantısını gündemine aldı. ÖSO grupları, Riyad toplantısına gideceklerini belirterek, Soçi'ye gitmeseler de kapıyı açık bıraktı.
 
KUZEY SURİYE GÜÇLERİ NE YAPACAK?
 
Kuzey Suriye güçlerine öncülük eden QSD, Rakka ve Dêra Zor kazanımlarıyla büyük bir zafere imza attı. Son kazanımlarıyla Suriye topraklarının yüzde 30-35'ini kontrolüne alan Kuzey Suriye Federasyonu güçleri ile aynı fotoğrafta yer almak isteyen güçlerin sayısı arttı. Kuzey Suriye güçleri, Türkiye ve destekçilerinin tüm itirazlarına rağmen uluslararası çözüm masalarına davet edilmeyi bekliyor. Bu toplantılara hazırlık yapan güçler, “demokratik ulus” paradigmasıyla Suriye'nin bütünlüğünü koruyacak federasyon projesini taşırmayı hedefliyor. Özelikle Türkiye'nin Efrîn kuşatması ve Şehba'daki varlığını işgal olarak niteleyen güçlerin, Türkiye'nin buradan çıkması için diplomasi yürüteceği kaydediliyor. Türkiye'nin girdiği İdlib topraklarından aralıksız Efrîn'e düzenlediği saldırıların bilançosunun da uluslararası alana taşırılacağı belirtiliyor. Bu bağlamda Ezaz, İdlip ve Bab tarafından güvenlik sağlanması talep edilecek. Türkiye'nin tıkanan iç ve dış siyasetini Efrîn saldırılarıyla örtbas etmek istediği, saldırılarını meşru kılmak için de “PYD/YPG'nin sınırlarını taciz ettiği” propagandası yaptığı belirtiliyor.
 
Dêra Zor çevresinde özgürleştirilen Mêrgeda ilçesi ve petrol ile gaz kuyuları çevresinde güvenliğin artırıldığı dile getiriliyor. Baas rejimine bağlı bölgede çalışan aşiretlerin liderlerinin teşhiri ve askeri gruplardan korunmalarının sağlanması amaçlanıyor. Dêra Zor sivil halk meclisinin yanı sıra rejimden kaçan ve QSD bölgelerine sığınan göçmenler arasında bir kriz masası oluşturulacağı ifade edildi.  
 
Kuzey Suriye güçlerinin esas gündeminin ise 1 Aralık'ta yapılacak Kuzey Suriye Federasyonu’na bağlı kasaba, ilçe, kent ve kanton meclis seçimleri olduğu belirtiliyor. Komün seçimlerinden sonra meclis seçimleri ile federasyon projesinin hayata sokulmak istendiği kaydediliyor. Seçimlerden sonra Kuzey Suriye partileri ve halkların örgütleriyle projenin uluslararası alanda kabulünün diplomasisinin yürütüleceği belirtiliyor.
 
MA / Erdoğan Altan