Katar ve Arabistan’da yaprak kımıldasa Ankara sarsılıyor

img

ANKARA - Katar ambargosunu kendilerine yönelik saldırı olarak nitelendiren AKP’liler, Suudi Arabistan’daki yolsuzluk operasyonunda da kendilerinin hedef alındığını düşünüyor. Peki, haksızlar mı?

Ortadoğu’da sıcak savaş halen Suriye’nin değişik bölgelerinde yaşansa da asıl hesaplaşma ve kapışma Körfez’de devam ediyor. Haziran ayında Katar ile başlayan, birinci ve ikinci Körfez kapışmasının devamı olan hesaplaşma Suudi Arabistan eksenindeki gelişmelerle sürüyor. 
 
PRENSLERE TAHT OPERAYONU
 
Suudi Arabistan'da 4 Kasım gecesi 11 prens, 4 aktif bakan, eski bakanlar ve üç medya patronunun aralarında bulunduğu onlarca kişi “yolsuzluk” operasyonu kapsamında ya tutuklandı ya da Arabistan’a özgü otel hapsine alındı. Kaçışları önlemek için özel jetlerin kalkışı yasaklandı. Prens Mansur bin Mukrin de muhtemelen kaçarken helikopterin düşmesi sonucu öldü ya da öldürüldü. Bir süre önce de çok sayıda din alimi, yazar ve eylemci değişik gerekçelerle tutuklanmıştı.
 
BİR YOLSUZLUK OPERASYONUNDAN DAHA FAZLASI
 
Bir çeşit aşiretler arası birlik olarak şekillenen ve Suud Hanedanlığı üzerinde yükselen devlet yönetimi, iktidarın babadan oğula geçtiği monarşiye dayanan Arabistan’da yaşananlar elbette bir yolsuzluk operasyonundan fazlasını ifade ediyor.  Kral Selman bin Abdülaziz'in kendinden sonra tahtı oğlu 33 yaşındaki Muhammed bin Selman'a bırakmak için ya da iktidara giden yolda mıntıka temizliği olarak da nitelendirilen operasyon, aynı zamanda bölgesel ve uluslararası gelişmelerle birlikte ele alındığında bir yolsuzluk operasyonundan daha fazlasını ifade ediyor.
 
OPERASYONUN SERMAYE BOYUTU
 
Aslında genç taht namzeti Muhammed bin Selman’ın kısa süre önce yaptığı açıklamada, Vahhabiliği terk ederek, “Ilımlı İslam’a” geçeceği yönündeki açıklamaları, babası da bir suikastla öldürülmüş olan Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin “İran komplosu ve kendisine yönelik yapılmakta olan suikastı” işaret ederek başbakanlıktan istifa edip Arabistan’a geçmesi, Arabistan’a İran güdümündeki güçlerce Yemen’den balistik füze fırlatıldığı haberleri gibi ilk etapta sıralanacak birçok gelişmenin üst üste gelmesi, Arabistan’daki 4 Kasım operasyonunun ülkenin iç siyasetini aştığını ve çok boyutlu bölgesel kapsamının bulunduğunu gösteriyor. Ama elbette bir plan çerçevesinde atılan bu adımlarla iktidarı önündeki engelleri kaldırılmaya çalışan genç taht adayı Muhammed bin Selman için bu adım riskler kadar önemli avantajlar da sağlıyor. 
 
Operasyonun aynı zamanda olası bir darbeyi önlemeye yönelik yapıldığı yönünde ciddi değerlendirmeler var. Konuya ilişkin en derli toplu değerlendirmeyi yapan yazar Fehim Taştekin, zaten savunma bakanı olan Muhammed bin Selman’ın bunun için önce İçişleri Bakanlığı görevini yürüten Muhammed bin Nayif'i ev hapsine aldığını, Prens Mutaib bin Abdullah’ın tutuklanması ile Uteybe ve Mutayr kabilelerine dayanan ve bakanlık statüsü almış olan Ulusal Muhafızlar üzerinde denetim sağlandığını, denizlerden bir tehlike beklenmemesine rağmen Donanma Komutanı Abdullah el Sultan da bu kapsamda açığa alındığını bildiriyor. Yine aynı değerlendirmeler kapsamında Taştekin, Prens Muhammed’in Arap dünyasının nabzını tutan üç büyük basın şirket olan ART, MBC ve Rotana'nın sahiplerini de tutuklatarak medyaya el konulmasının da iç siyasete yönelik etkili bir müdahale olduğunu kaydediyor. Ayrıca ARAMCO gibi bir petrol devinin de operasyonda hedef alınmış olması aynı zamanda sermaye devrinin ve bunun uluslararası boyutunun bulunduğunu gösteriyor. 
 
SURİYE’DEKİ DENKLEME DAHİL OLAN ÜLKELER
 
Bütün bu gelişmeler bir dönem Katar ile Arabistan’ın da yakın müttefiki olarak Suriye savaşına müdahil olan ve başından itibaren “Esad’ın gitmesi, Kürtlerin statü sahibi olmaması” gibi gerekçelerle sahadaki silahlı grupları destekleyen Türkiye yönetiminde, hem Katar krizi hem de Arabistan’da yaşananların gelişmelerin doğrudan kendilerini hedef aldığı düşüncesini doğurdu. 
 
ESKİ ORTAKLAR
 
Haziran ayında Arabistan, Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri öncülüğünde Katar’a yönelik ambargoyla patlak veren krize doğrudan müdahil olan ve Katar’dan yana tavır alan Türkiye’nin, karşıt tarafta yer alan Arabistan ile ilişkileri bir parça yıpranmaya başlamıştı. ABD Başkanı Donald Trump’ın “Kılıç Dansı” eşliğinde Arabistan’a yaptığı ziyaretin hemen sonrasında, Katar’a yönelik “Terörizme ve İhvan’a destek, İran’a yakın durmak” gibi gerekçelerle başlayan müdahale sürecinde Türkiye yönetimi doğrudan kendisinin hedef alındığını birçok vesileyle açıklamıştı. Hatta Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Katar’ın terör zanlısı olarak görülmesini doğru bulmuyorum, kabul etmiyorum” diyerek bu cephedeki tavrını belirlemişti. Oysa Katar, Arabistan ve Türkiye, Haziran’daki krizden kısa süre önce İdlib merkezli silahlı Sünni grupları bir araya getirerek, Fetih Ordusu adıyla yeni bir oluşuma gitmişti. 
 
Washington Post Gazetesi, 29 Nisan'da yayınlanan ve isim vermeden kimi ABD’li uzmanlara dayandırdığı haberinde, “Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar'ın yaptığı ek silah ve finansal yardımın Fetih Ordusu'nun ilerleyişini kolaylaştırdığını" yazmıştı. Sonraki süreçlerde Türkiye Katar krizini toparlandığı ve doğru yerde konumlandığını düşünedursun, yeni gelişmeler yavaş yavaş aynı zamanda Suriye savaşında silahlı grupları desteklemiş ülkelere yönelik dayatılan değişim sürecinin kendisine doğru sirayet ettiğini düşünmeye başladı. 
 
ARABİSTAN OPERASYONU ERDOĞAN’I HEDEF ALIYOR
 
Zaten Suudi Arabistan’da yapılan “yolsuzluk operasyonun” bir parça Türkiye’deki iktidar çevrelerini kaygılandırması da boşuna değil. Katar’daki krize ilk günden müdahil olma aceleciliğinin aksine AKP yönetimi, Arabistan krizine karşı şimdiye kadar “bekle gör” politikasını izliyor ve temkinli davranıyor. Şimdiye kadar sadece Cumhurbaşkanı Danışmanı İbrahim Kalın tarafından konuya ilişkin resmi açıklama yapıldı ve bu açıklamada da son derece temkinli bir dil kullanıldı. Ancak AKP’nin çeperinde yer alan ve gösterilen yolda kalem oynatan, politika yapıcılıkta herhangi bir iddiaları olmadığını ve sadece iktidardan topluma doğru politika yansıtıcı işlevi gördüklerini kanıtlamış olan kimi yazarlar, tıpkı Katar krizinde olduğu gibi Arabistan’daki gelişmenin de AKP ve Erdoğan’ı hedef aldığını işlemeye başladılar bile. 
 
YENİ HAÇLI SEFERİ!
 
Yeni Akit’in sivri yazarlarından Abdurrahman Dilipak, Arabistan’daki gelişmelerin “Ortadoğu’da parçalanmış ve federal yapıyla yönetilen yeni bir ABD modelinin” hedeflendiğini ileri sürerek, “Bu oyunun asıl büyük hedefi ise İslam ve İslam dünyasıdır” değerlendirmesinde bulundu. 
 
Ahmet Kekeç, operasyonu “Suud’un 17-25 Aralık’ı” olarak nitelendiriyor, operasyonda Erdoğan ve Türkiye’ye yakın El Velid bin Talal isimli prensin hedef alınmasıyla mesaj verildiğini düşünüyor. 
 
Uzun bir süredir Kürtleri Türkiye’ye yönelik bütün kötülüklerin müsebbibi olarak resmeden Yeni Şafak Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül ise, Arabistan’daki gelişmelerin “yeni bir Haçlı seferi” olduğunu belirterek, iktidar ve çevresine “güçlü bir cephe kurması” çağrısında bulunuyor. 
 
ARABİSTAN’DA YAPRAK KIMILDASA AKP SARSILIYOR 
 
Katar’daki krizi doğrudan AKP’ye yapılmış sayan, Arabistan’daki operasyondan da nem kapan iktidar çevrelerinin bu tutumu, sadece “benmerkezci anlayış” ya da “iktidar paranoyası” ile elbette açıklanamaz. AKP iktidarı ve yandaşları, bölgede yaşanan değişimin farkında ve başından beri bu değişimi tersine çevirmenin uğraşı içerisinde bulunuyor. Bu değişime emperyalist kimi ülkelerin müdahale ettiği bir parça gerçeği ifade etse de, Türkiye yönetimi anti-emperyalist bir kampta yer almadığı gibi, bu kampın bir belirleyeni, değiştireni ve gelişmelere yön vereni olmak istiyor. Eğer Türkiye bu kampın dışında yer alsaydı, halklarla birlikte hareket eder, örneğin Kürtleri temel ittifak olarak kabul ederdi. AKP yönetimi bunu yapmak yerine, emperyalistlere karşı onların yöntemleri ile onların dayattığı değişim iradesine karşı koyuyor ki bu konuda başarılı olma şansı yok. Çünkü gerek yöntemleri gerek siyaset tarzıyla bu değişim rüzgarına ayak uyduracak durumda değil. Arabistan bile bu gelişmeleri okuyarak, değişimi kendi iradesiyle gerçekleştirirken, AKP yönetimi değişime meydan okuyarak sonuç alabileceğini düşünüyor. O yüzden Trump’ın 20 Mayıs’ta Arabistan’a yaptığı ve Ortadoğu’ya yönelik kılıç salladığı dansıyla başlayan bu değişim sürecinin Türkiye’yi de kapsamına alacağı yönündeki kaygılar yabana atılmayacak kadar önemli. Çünkü artık Katar’da ya da Arabistan’da yaprak kımıldasa Ankara’da AKP sarsılıyor. Geçmişte pek çok işi birlikte yapan bu yönetimlerin kaderleri de birbirlerine bağlı. 
 
MA / Kenan Kırkaya