Dünya bir kez daha katliamı izliyor: Kimin hesabı ne?

img

ANKARA - Halepçe Katliamı’nın 30’uncu yıldönümünde yine dünyanın gözleri önünde ve onların desteğiyle Kürtler yeni bir katliamla karşı karşıya. Şimdi birden fazla aktör yaşananları izlerken, herkesin ayrı bir Efrin planı var. 

Türkiye’nin Efrin’e yönelik saldırıları 52’nci gününe girerken, bir kez daha dünya kamuoyu Kürtlere yönelik saldırıları tarihteki pek çok örneğinde görüldüğü gibi izliyor. Hata yine tarihteki pek çok örneğinde görüldüğü gibi yabancı devletler bu saldırıya ortaklık yapıyor. 
 
GÖSTERMELİK AÇIKLAMALAR 
 
Rusya’nın açık onayı ve ABD’nin oluru ile başlayan Efrin saldırısında şimdiye kadar yüzlerce sivil insan hayatını kaybetti. Birleşmiş Milletler’in (BM) aldığı bir aylık ateşkes kararını Türkiye yine bu ülkelerden aldığı cesaretle uygulamadı. Buna rağmen ne Rusya hava sahasını kapattı ne de ABD’den herhangi bir itiraz geldi. BM’den ve Fransa gibi kimi ülkelerden “Ateşkesi uygulayın” çağrıları gelse de bunlar sadece göstermelik ve cılız olduğu için dikkate alınmadı. Üstüne üstlük birde ABD ile Türkiye arasında yapılan ikili mekanizma görüşmelerinden sonra Efrin’e yönelik saldırılar daha da artmaya başladı.
 
HALEPÇE’NİN YILDÖNÜMÜNDE AYNI SENARYO
 
Geçmişte de uluslararası güçler, Kürtlere karşı yapılan katliamları hem izledi hem de parçası oldu. 30’uncu yıldönümü bugünlerde geride kalacak olan dünyadaki en büyük sivil katliamlarından biri olan Halepçe Katliamı da yine dünyanın gözleri önünde gerçekleşti. 16 Mart 1988'de, Irak Federe Kürdistan Bölgesi sınırları içerisinde yer alan Halepçe kasabasına düzenlenen kimyasal silah saldırısı sonucu en az 5 bin sivil katledildi. Saddam, 1986-1988 yılları arasında Kürtlere yönelik gerçekleştirildiği katliama, “ganimet” anlamına gelen, Kur-an’ın sekizinci süresi olan “Enfal” ismini verdi. Batı’nın verdiği MiG-23 uçakları ile Halepçe’ye atılan kimyasal gazlar sonucu 5 bin insan hayatını kaybetti, en az 7 bin insan yaralandı. Katliam gerçekleştiğinde dönemin ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld'in, Saddam Hüseyin ile el sıkışıyordu. Çünkü ABD, Irak-İran savaşı sırasında Irak'a destek vermiş ve bu destek kapsamında katliama göz yummuştu. 
 
HER GÜCÜN AYRI BİR HESABI VAR
 
Bugün yaşanan saldırıya karşı sessiz kalınmasının hatta bu saldırıyı desteklenmenin her ülke açısından başka gerekçeleri ve nedenleri var. Aslında bu durum, 8 yıllık kanlı Suriye denkleminde yerel ve uluslararası güçlerin hakimiyet oyunlarının bir parçası olarak kendisini yansıtıyor. Türkiye’nin Efrin operasyonu esas olarak Rusya tarafından kurgulandı ve bir yandan bütün güçleri yolları Şam’a çıkacak bir oyun planı kurdu. Hem Türkiye’yi hem de Kürtleri Suriye rejimine, dolayısıyla da kendi siyasetine mahkum etmek isteyen Rusya, bir yandan Kürtlerle ilişkisini koparmıyor, öte yandan da Türkiye’ye saldırı için gerekli imkanları sunuyor. 
 
GUTA VE İDLİB’E KARŞILIK EFRİN
 
PYD’nin Rusya Temsilcisi Abd Selam Eli, Rusya ile yaptıkları görüşmelerin sonuçsuz kaldığını, Rusya toplumunda, alt düzeydeki bürokrasisinde bu politikadan rahatsız duyulmasına rağmen Rusya’nın üst siyasetinin bu siyaseti sürdürdüğünü söyledi. Eli, Rusya ve Esad’ın Türkiye ile Doğu Guta ve İdlib’teki militanların tasfiye edilmesi karşılığında anlaştığını ve buna karşılık da “silahlı grupları toplayacağı alanlara dahil etmek için Efrin’in kurban” seçildiğini düşünüyor. Eli, bu konuda ABD ile Rusya arasında da bir anlaşma olduğunu düşünüyor. Eli, “Biz Kürtlerin ise her şeye rağmen direnmek dışında hiçbir şansı yok” diye konuştu. 
 
İNGİLTERE OYUN KURUCU
 
Öte yandan sürecin başından beri planın bir başka kurgulayanı da İngiltere olarak ön plana çıktı. Her ne kadar Suriye sahasında görünürde ciddi bir varlık göstermese de İngiltere, kimi hamleleriyle Suriye oyununda var olduğunu gösterdi. Rakka operasyonu sonrası BBC üzerinden yayınlanan “DAİŞ ile kirli ilişki” haberi bunun ilk işaretlerindendi. Ardından da İngiltere hem Efrin meselesini gündeme getiren hem de daha sonra Avrupa ve Batı’nın resmi söylemi haline gelen, “Türkiye’nin meşru savunma arayışını anlayışla karşılıyoruz” argümanını kurdu. Bununla birlikte aynı zamanda BM’nin daimi üyelerinden biri olan Fransa, Efrin özgülünde Türkiye’nin uyguladığı politikadan rahatsızlığını dile getirse de, son tahlilde “bekle gör” politikasını izledi. 
 
ABD İLE RUSYA’NIN PLANI AYNI
 
ABD ise Suriye’de Kürt politikasını iki esas üzerinden sürdürüyor. Daha çok varlığını Fırat’ın doğusu ile sınırlamaya çalışan ve başından beri Kürtlerin öncüsü olduğu Demokratik Suriye Güçleri’ni (QSD) DAİŞ ile mücadele partneri olarak belirleyen ABD, Fırat’ın batısındaki her türlü kaos ve gerilimi kendi açısından bir alan kazanma meselesi olarak görüyor. Şimdiye kadar “Efrin bizim ilgi alanımızda değil” diyerek oradaki sessizliğini gerekçelendiren ABD, aynı zamanda sınır güvenliği gücü açıklamalarıyla da bu süreci hızlandırma pozisyonunu yarattı. ABD, Kürtler ile Türkiye’nin Efrin özgülünde kapışmasının her iki gücü de kendisine mecbur bırakmasından tıpkı Rusya gibi medet uman bir politika izliyor. 
 
KÜRTLERİN DE BİR HESABI VAR
 
Fakat bütün güçler kendi oyun planlarını kurarken, Kürtlerin de direniş esasına dayalı oyun olmanın ötesinde gerçeği ifade eden bir hesapları var. Kürtler tıpkı Kobanê’de olduğu gibi kendi topraklarını sonuna kadar korumak dışında bir şansları olmadığına inanıyor. Bu direnç ve inanış Kobanê’de Kürtler lehine işledi ve en sonunda verilen direniş dünya kamuoyunu harekete geçirdi.