Demir Çelik: Çözüm için Öcalan’ın önü açılmalı

img

İSTANBUL - Deneyimli Kürt siyasetçi Demir Çelik, bölgesel ve küresel güçlerin PKK Lideri Öcalan’ın "Demokratik Konfederalizm" paradigmasını tehdit olarak gördüğünü söyleyerek, çözüm için tecridin kaldırılması gerektiğini belirtti.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna uzanan imha ve inkâr siyasetiyle ortaya çıkan Kürt sorunu, bugüne kadar yüzbinlerce insanın hayatına mal oldu. Kürtlerin varlıkları yeni ulus devletin inşası sırasında Şeyh Said, Ağrı, Zîlan ve Dersim katliamlarıyla tümden ortadan kaldırılmak istendi. Sonraki yok sayma temelinde sürdürülen politikalara karşı son 40 yıldır PKK öncülüğünde direniş gösterilmesi nedeniyle ülkede başlayan sıcak çatışma hali sürüyor. Kürt sorunu, can kayıplarının yanı sıra ekonomik, sosyal ve kültürel ağır yıkımlara neden olmasına rağmen devlet, iktidarlar değişse de bu çözümsüzlük politikasını sürdürme ısrarı devam ediyor. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan tarafından çözüm konusunda defalarca adım atılıp, barış eli uzatıldı. Fakat uzatılan bu el her defasında havada kaldı. Kendisini hedef alan uluslararası komployla 15 Şubat 1999'da Türkiye’ye getirilen Öcalan, 22 yıldır İmralı Adası’nda tecrit altında tutulsa da barış ısrarından vazgeçmedi. 
 
Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) eski Genel Başkanı, 24'üncü dönem HDP Muş Milletvekili Demir Çelik, Kürt sorunu ve onu büyüten çözümsüzlük politikaları ile PKK Lideri Öcalan’ın çözüme ulaşma konusunda bulunduğu konum ve üstlendiği rolü değerlendirdi. 
 
KÜRESEL SORUN 
 
Çelik, sözlerine Kürt sorununun öncelikle siyasal, sosyal, kültürel, dilsel ve kimliksel sorunların bir toplamı olarak algılanması gerektiğini vurgulayarak başladı. Tarihsel, yapısal, bölgesel ve küresel kökleri bulunan sorunun oldukça komplike olduğunu ifade eden Çelik, bu nedenle sadece Kürtleri ve Türkleri ilgilendirmediğinin altını çizdi. Çelik, “Özellikle 1600’lü yıllarda Osmanlı ve Safevilerin hüküm sürdüğü coğrafyada Kürtler yaşıyor olmasına rağmen, bu iki egemenlikçi güç Kürtleri bölgesel ve coğrafi olarak parçalamış bölmüştür. Bölge üzerinden de dilsel inkar ve kültürel inkarı dayatmıştır. Uluslaşmanın yaşandığı Birinci Dünya Savaşı sırası ve sonrasında da Kürtler bütün ulusu kapsayan bir öncülükten yoksundu. Kürtler o süreçte aşiret, mezhep ve dinsel ayrılıkların ortaya çıkarmış parçalılık nedeniyle uluslaşma süreçlerini tamamlayamadı. Uluslaşma sürecini kaçırmakla kalmayıp 1916’da olan Sykes-Picot Anlaşması’yla dörde bölündüler” dedi.
 
KÜRTLERİ ‘BAŞSIZ’ BIRAKMAK
 
Kürtlerin yaşadıkları Irak, Suriye, İran ve Türkiye’de, Fars-Arap ve Türk milliyetçiliğinin altında katliamlar, soykırımlar, inkar ve asimilasyondan geçirildiğini sözlerine ekleyen Çelik, buna her itirazlarında ise bölgesel ve küresel güçlerin ortaklığıyla Kürtlerin sesinin kesilmeye çalışıldığını ifade etti. Öcalan’a yönelik NATO Gladiosu eliyle 9 Ekim 1998’de devreye konulan komployu hatırlatan Çelik, “Bununla Kürtleri başsız, lidersiz bırakmayı, Kürt önderliğini esaret altına alarak Kürt özgürlük hareketini parçalamayı düşündüler. Bu kapsamda PKK’yi ve onun önderi Abdullah Öcalan’ı uluslararası komploya tabi tuttular. Bu uluslararası komplo ağırlaştırılmış mutlak tecrit, izolasyon ve  işkence hali halen devam ediyor” ifadelerini kullandı.  
 
ÖCALAN'IN PARADİGMASI 
 
Kürtlerin, Birinci Dünya Savaşı'nda üstesinden gelemediği sorunun temelini PKK ve onun lideri olan Abdullah Öcalan’ın aştığını belirten Çelik, uluslararası komplonun bu nedenle devreye konulduğunu kaydetti. Hem bölgesel hem de küresel güçlerin Öcalan’ın ortaya koyduğu Demokratik Konfederalizm'i kendileri için tehlike olarak gördüklerini dile getiren Çelik, şunları söyledi: “Askeri, diplomatik, kültürel, sosyal ve ekonomik kuşatılmışlıkla Kürt özgürlük hareketini ve önderliğini çaresiz, alternatifsiz ve seçeneksiz bırakmak istiyorlar. Bu nedenle Sayın Öcalan 22 yıldır ağırlaştırılmış mutlak tecride tabi tutuluyor. Bu tecrit, sadece Sayın Öcalan üzerinde uygulanmıyor. Öcalan şahsında 50 milyon Kürdün iradesi teslim alınmaya çalışılıyor. Aynı zamanda bunu 80 milyonluk Türkiye halklarının ve Ortadoğu halklarının esareti ve tecridi anlamına geldiğini görmek ve iyi okumak gerekiyor.” 
 
DEVLET BARIŞ İSTEMİYOR
 
PKK liderinin Kürt sorunun çözümü için bugüne dek 9 defa ateşkes ilan ederek, devlete fırsat sunduğunu hatırlatan Çelik, fakat devletin bu ateşkesleri PKK’nin güçsüzlüğü olarak yorumlayarak tarihsel inkar çizgisini sürdürdüğünü belirtti. Silahların sustuğu 2013-2015 yıllarında bütün Türkiye halklarının barışa olan umudunun büyüdüğünü ifade eden Çelik, şöyle devam etti: “O süreçte Türkiye’nin yüzde 80’i barış ve diyalogdan yana iradesini göstermişti. Devlet bu iradenin arkasında olup çözüm için durup atması gereken adımları atmaktan imtina etmiş ve bununla kalmayıp, masayı devirme hakkını kendinde bulmuştu. Bunu bile Kürtlere mal ederek ‘Çözümü istemeyen Kürtlerdir, çözüm istemeyen PKK’dir ve HDP’dir’ gibi yalan yanlış bir algı operasyonuna soyunmuştur. Bu yönüyle Öcalan’ın hem barışçıl çizgisi hem sorunun barış ve diyalog esaslı çözümlü iradesi bütün kamuoyu tarafından bilinen bir gerçekliktir. Devlet barış istemediği için, diyalog istemediği için barışın mimarı, diyalogun öncüsü ve lideri üzerine tecrit uygulayarak halkla olan ilişkisini kesmek istemiştir.” 
 
ÖLÜM, KAN, GÖZYAŞI...
 
Deneyimli siyasetçi, Kürt sorununa dair çözümsüzlüğün ise Türkiye’ye ölüm, kan ve gözyaşı getirdiğini vurguladı. Çelik, “Yine trilyon doların harcanmasının, yüksek enflasyonun, işsizliğin ve yoksulluğun oluşmasına neden oldu. 2014 Ekim’inden bu yana ‘Çöktürme Planı’ adı altında doğamızın her yeri talan edildi. Bu anlamıyla bu tecrit tek bir bireye uygulanmaktan çok toplumun tümünün tecride tabi tutulması, toplumun meşru haklarının gasp edilmesi sonucuna dönüşmüş bulunmaktadır. Buradan çıkmak gerekiyor. Çıkmanın yolu da devletin tecride yüklediği anlamını deşifre etmeden geçer. Devlet barış istemiyor. İktidar ve siyasal devletten beslenen elit barışı ve diyaloğu halklara reva görmüyor. Ülkenin batısındaki yangınları söndürmek için Rusya’dan Avrupa’dan uçak kiralayan devlet, Kürdistan’da başta Dersim, Çewlik ve Bitlis olmak üzere çıkan yangınları söndürmedi ve söndürmeye gidenleri engelleme hakkını kendinde gördü. Devlet kirlidir. Devletin bu kirliliğinin yansıması elbette ki tecritle beraber topluma açlık yoksulluk sefalet ölüm kan ve gözyaşı olarak dönmüştür” diye konuştu.
 
YAPILMASI GEREKENLER
 
Kürt sorununun demokratik bir şekilde çözümü için öncelikle Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğine vurgu yapan Çelik, bunun da ancak mücadeleyle sağlanabileceğini ifade etti. Bunun öncelikli adımın ise demokrasi güçlerinin ‘devletten bekleme’ psikolojisinden çıkması olduğunu söyleyen Çelik, “Biz demokrasi güçlerini ve Kürt sorunun çözümü arayışı içinde olan toplum kesimlerinin önce bilince çıkarmamız gereken birinci kural, devlet ve iktidarın kirleticiliğinden hareketle çözüm iradesinin onların elinde olmadığına inanmalıyız. İkincisi, dilsel, kimliksel, inançsal, kültürel, sosyal ve ekonomik her türlü talebimizin meşru olduğuna ikna olmak, bu taleplerimizi özgüce dayanarak demokrasi güçleri üzerinden halklar ve inançlar kardeşleşmesini sağlayarak gerçekleştireceğimize inanmamız. Üçüncüsü, Türkiye’de ve bölgede halklar, inançlar ve demokrasi güçlerine dayalı bu öz güç örgütlülüğünün mücadelesine paralel dünya demokrasi hareketinin içinde yer almamız, yani ekolojistlerin, kadın hareketlerinin, gençlik hareketlerinin, emek hareketlerinin, demokrasi mücadelesinin parçası olarak küresel demokrasinin birer parçası olarak yer almak gerekiyor. Dördüncüsü ise, statüsüz 50 milyon Kürdün olabilecek en kısa sürede statüye kavuşturulmasının diplomatik ilişkilerinin başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir tarafında meşru kuruluşlar olan Birleşmiş Milletler olan Avrupa Konseyi gibi meşru kurumlarla Kürtlerin statüsünü kabul eden diplomatik ilişkileri çoğaltmamız gerekiyor” diye konuştu. 
 
MA / Ferhat Çelik