İSTANBUL - Ortadoğu coğrafyasına yönelik hesapları bulunan küresel güçler, engel olarak gördükleri PKK Lideri Abdullah Öcalan’ı fiziki olarak ortadan kaldıramayınca tasfiyeye başvurdu. Bu süreç, Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkarılmaya zorlanmasıyla adım adım örüldü.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 9 Ekim 1998’de uluslararası güçler tarafından Suriye'den çıkarılmasının üzerinden 22 yıl geçti. Birçok ülkenin yer aldığı komplo süreciyle Öcalan, 15 Şubat 1999'da Türkiye'ye teslim edilerek, İmralı Adası’nda inşa edilen F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’ne konuldu. Yapılan göstermelik bir yargılama sonucunda “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası verilen Öcalan, o günden bu yana tecrit altında tutuluyor.
Aradan geçen zaman içerisinde yaşananlar ile Ortadoğu coğrafyasına dönük planları bulunan ABD-İngiltere-İsrail’in başını çektiği tasfiye planı, Öcalan daha Suriye’den çıkarılmadan önce devreye konulmuştu. Almanya, Fransa ve İngiltere gibi bazı Avrupa ülkelerinde Kürtlere yönelik yoğun bir tutuklama furyası başlatıldı. 1994 yılında dönemin ABD Başkanı Bill Clinton, Öcalan daha Şam'dayken Suriye Devlet Başkanı Hafız Esad'la Suriye’de görüştü. Yıllar sonra 4 saat süren bu görüşmenin 3 saatlik bölümünde Öcalan’ın konuşulduğu ortaya çıktı. Bu görüşme ile Öcalan'ın tasfiyesine yönelik sürecin ayakları örülmeye başlandı.
ÖNCE SUİKAST GİRİŞİMİ
Bu yönlü atılan ilk adım ise, Öcalan'a yönelik suikast planı oldu. 6 Mayıs 1996'da Şam'da kaldığı evin yakınında bir ton C4 patlayıcı yüklü bir araç patlatılan Öcalan bu suikasttan yara almadan kurtuldu. Bu suikast girişiminin ardından 9 Nisan 1996’da Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ile ABD Başkanı Bill Clinton, Washington'daki Beyaz Saray'da gizli bir görüşme gerçekleştirdi. Bu görüşmede Yunanistan Başbakanı, Öcalan'ın tasfiyesi için işbirliğini kabul ederek, ABD'nin bölge politikalarını destekleyeceği sözü verdi. Yunanistan, komploda yer almayı kabul ederek, Öcalan üzerinden Kıbrıs ve Ege adaları konusunda Türkiye'den tavizler koparma niyetindeydi.
WASHİNGTON KÜRT OTONOMİ ANTLAŞMASI İMZALANDI
Küresel güçler hem Öcalan hem de PKK’yi, Irak Federe Kürdistan Bölgesi üzerinden de tecrit etme hesabı içerisindeydi. Simitis ve Clinton görüşmesinin hemen ardından KDP lideri Mesut Barzani Ankara'ya çağırıldı. Bu görüşmenin akabinde Barzani ile YNK lideri Celal Talabani Washington'a çağırıldı. 17 Eylül 1998'de, ABD ile KDP ve YNK arasında Kürt Otonomi Antlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile Öcalan'a yönelik tasfiye planının “Kürt ayağı” da tamamlandı.
Bu görüşmelerle komplonun siyasi ayakları örülmüş oldu. ABD-NATO-İsrail ve Türkiye'nin Suriye’ye yönelik giriştiği askeri, siyasi, diplomatik kuşatma 9 Ekim 1998 sonuç verdi. Hafız Esat hükümeti, baskılara boyun eğip, küresel güçlerle anlaşmayı çıkarlarına daha uygun buldu ve Öcalan'dan en kısa sürede Suriye’yi terk etmesi istendi. Öcalan önünde iki seçenek vardı; biri dağ, diğeri ise Avrupa'ydı.
ÖCALAN’IN ÖNÜNDEKİ İKİ YOL
Kendisi için "40 yıllık rüya" olarak tanımladığı dağ yolundan vazgeçen Öcalan, Kürt sorununu uluslararası platforma taşıyarak, çözüme kavuşturmak amacıyla yönünü Avrupa’ya çevirdi. Öcalan'ın böylesi bir kararı almasında Yunanistan eski Ulaştırma Bakanı ve PASOK Milletvekili Kostas Baduvas'ın vaatleri de etkili oldu. Öcalan’ın daha Şam'dan çıkmadan defalarca kez aradığı Baduvas, "İşleri hallettim, hazırlıklar tamam" diyordu. Baduvas'ın bu kadar net olması, Öcalan'a 9 Ekim 1998'de Suriye’ye ait bir yolcu uçağıyla Atina'ya gitme kararını aldırdı. Şam Havaalanı'ndan hareket eden uçak, saatler sonra Atina Hellinikon Havaalanı'na indiğinde Öcalan'a karşılama sözü veren Baduvas ortalıkta yoktu. Baduvas yerine Öcalan'ı Yunanistan gizli servisi EYP'den Savvas Kalenderidis ve istihbarat üst düzey yetkilisi Yannis Stavrakakis karşıladı.
BUVADAS’IN ROLÜ?
Öcalan, yıllar sonra Budavas’a dair şu değerlendirmelerde bulunacaktı: "Yunanistan tuzağına çekilmemizde onun payı var. Şam'dan Atina'ya geçmemdeki sorumluluğu büyüktür. Daha sonra ortaya çıktı ki, Suriye'den çıkarılarak Yunanistan tuzağına çekilmemde Baduvas şahsında İngiltere'nin rolü olmuştur. Bir İngiliz yetiştirmesi olan Baduvas'ın daveti, ABD-İngiltere-Simitis komplosunun ilk adımı olarak devreye konulmuştur."
İLTİCA TALEBİ İŞLEME KONULMADI
Öcalan'ı karşılamaya gitmeyen Baduvas, o saatlerde Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis ile görüşme halindeydi. Öcalan'ın daha havaalanındayken bulunduğu siyasi iltica talebi işleme konulmadı. Uluslararası hukuk ve Yunan yasalarına göre, yapılan iltica talebinin mahkemeye gönderilmesi, sonucunun beklenilmesi gerekirken bu prosedür Öcalan’a uygulanmadı. Yunan Kamu Düzeni Bakanı Filipos Peçalnikos, imza atılan bu hukuksuzluğu Atina Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki ifadesinde, "Aslında Öcalan'ı tutuklamamız gerekirdi" sözleriyle dile getirecekti.
İKİNCİ DURAK RUSYA
Sonraki süreçte ortaya çıkacak bir diğer gerçek, Hellinikon Havaalanı'nda Öcalan'ı karşılayan istihbaratçılar Stavrakakis ve Kalenderidis'in aynı zamanda NATO çalışanları olduklarıydı. Havaalanında 5 saat kadar bekletilen Öcalan'a aynı gün içerisinde Yunanistan'dan çıkması gerektiği iletilirken, örgütün Rusya temsilcisi Numan Uçar (Mahir Welat) tarafından hazırlanan davetiyenin Yunanistan'a fakslanmasıyla Öcalan için yeni bir yolculuk başladı. Aynı gün Yunan Dışişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel bir uçakla Öcalan, Rusya'nın başkenti Moskova'ya doğru yola çıkarıldı. Rusya yolculuğunda Öcalan'ın yanında Kalenderidis de yer alıyordu.
BİLGİLER ANKARA’YA ULAŞTIRILDI
Fakat o güne dek Avrupa ve ABD ile politikalarına karşıt bir pozisyonda duran Rusya, söz konusu Öcalan olunca o dönem ABD ve Avrupa devletleri ile aynı masa etrafında oturdu ve komplonun aktörlerinden biri haline geldi. Rusya'nın başkenti Moskova'da, Numan Uçar, Rus güvenlik elemanları ile Yahudi asıllı Rus politikacı ve Duma Meclisi eski Başkan Yardımcısı Vladimir Jirinovski tarafından karşılanan Öcalan, bir gece Jirinovski'nin evinde tutulduktan sonra bir dağ evine götürüldü. Öcalan burada da siyasi iltica başvurusunda bulundu. Rusya'ya geldiği ikinci gün olan 11 Ekim tarihinde Suriye'den ayrılmasının ardından geçiş noktalarını da içeren istihbarat bilgileri Ankara'ya ulaştırıldı. Dönemin Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, ellerine ulaşan bu bilgiler üzerine aynı gün düzenlediği basın toplantısında "Bugün itibariyle Öcalan'ın Rusya'da olduğunu, müttefik bir ülkenin istihbarat örgütünün verdiği bilgiyle öğrenmiş bulunmaktayız" dedi.
ABD ve Türkiye'nin devreye girmesiyle Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov, Öcalan'ın ülkeden çıkmasını istedi. Yunanistan'da olduğu gibi Öcalan'a burada da “iltica hakkı” tanınmadı.
DUMA’NIN KARARI VE ABD TEHDİDİ
O günlerde temaslarda bulunmak üzere Moskova'ya giden Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Mehmet Ali İrtemçelik, Mesut Yılmaz'ın mektubunu Rusya Başbakanı Primakov'a iletti. Mektup, Öcalan'ın Türkiye'ye iadesine karşılık ekonomik pazarlıkları içeriyordu. Bu sırada Öcalan, Rusya Parlamentosu'nun alt kanadı olan Duma'ya, “siyasi sığınma” talebinde bulundu. Öcalan'ın talebi Duma tarafından 4 Kasım 1998'de, 1'e karşı 298 oyla kabul edildi. Duma’nın kararına tepki gösteren ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, kameralar karşısına geçerek Duma'nın aldığı kararı eleştirdi ve "Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, PKK'yi terör örgütü olarak ilan etmiştir. Rusya hükümetinden, Öcalan'ı hemen sınır dışı ya da iade etmek için gereken adımları atmasını istedik. Hiçbir ülke, bu 'teröriste' sığınma hakkı tanımamalıdır. Tekrar vurguluyorum, hiçbir ülke!" diye açıklama yaptı.
Bunun üzerine evinde kaldığı Rus Milletvekili Aleksey Mitrofanov, Rusya Başbakanı Yevgeni Primakov ile görüşüp, Öcalan'ın Rusya'yı terk etmesi yönündeki kararını tekrardan değerlendirmesini istedi. Ancak Primakov, bu talebe karşı Mitrofanov'a en fazla 9 gün Rusya'da kalabileceğini söyledi.
BİR SONRAKİ DURAK İTALYA OLDU
Rusya'dan çıkarılmasına dönük devreye konulan plan doğrultusunda Türkiye hava sahası üzerinden Kıbrıs'a götürülmesi planlanan Öcalan, uçağın havada imha edilmesi ya da Ankara'ya indirilmesi ihtimalini göz önünde bulundurarak Kıbrıs'a gitmeyi kabul etmedi. Bunun üzerine bu kez İtalya Yeniden Kuruluş Komünist Partisi (PRC) Milletvekili Ramon Mantovani'nin devreye girmesiyle Öcalan 12 Kasım günü uçakla İtalya'nın başkenti Roma'ya geçti. İtalya yolculuğu ile Öcalan'ın Rusya'daki 33 günlük ziyareti son bulmuş oldu. Öcalan'ın "Avrupa içinde gidilebilecek tek ülkenin başkenti konumundaydı" sözleri ile tanımladığı Roma'ya varmasıyla tutuklanması bir oldu.
Birkaç gün hakkındaki tutuklama kararı kaldırılan Öcalan çok sıkı markaja alındı ve kaçırılması için her yol denendi.
Öcalan, Yunanistan ve Rusya'da olduğu gibi İtalya'da da siyasi iltica talebinde bulundu. İtalya'yı diğer iki ülkeden ayıran nokta ise, Öcalan'ın resmi işlemler yapmasına izin verilmesiydi. İtalya, Öcalan'ın siyasi iltica talebini hükümet düzeyinde işleme koyan ilk ve son ülke olurken, mahkeme Öcalan’a dair "iltica başvurusu karara bağlanıncaya kadar serbest bırakılmasının İtalyan Adalet Bakanlığı'nın inisiyatifinde olduğu" şeklinde bir karar verdi. Öcalan bu karar ile birlikte başkent Roma'nın bir semti olan İnfernetto'da kaldı. Ancak bu süreçte ABD, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin baskılarıyla Öcalan'ın siyasi sığınma talebi sürüncemede bırakıldı.
TÜRKİYE İTALYA’DAN İADESİNİ İSTEDİ
21 Kasım'da, ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright, Öcalan'ın hiçbir ülkeye kabul edilmemesi amacıyla girişimlerde bulundu. Bu çerçevede NATO Genel Sekreteri Javier Solana ile görüştü. ABD Başkanı Clinton ise, 24 Kasım’da telefonla aradığı İtalya Başbakanı Massimo D'Alema'ya, “Tarihi bir hatadan kaçının!” diyerek, Öcalan'ın İtalya'dan çıkarılmasını istedi. Öcalan'ın 26 Kasım'da yaptığı açıklamaya tepki gösteren ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü James Rubin, "Öcalan bir an önce Türkiye'ye iade edilmelidir" dedi. Bu açıklamayla eş zamanlı olarak Türkiye, İtalya'ya iade talebinde bulundu. Bu birkaç gün içerisinde ABD Dışişleri Bakanlığı Birinci Yardımcısı Talbot, Roma'ya bir ziyaret gerçekleştirdi. ABD, bir yandan İtalya üzerindeki baskılarını arttırırken, diğer yandan ise Avrupa Konseyi üzerinden baskı uyguluyordu. Bu baskıların etkisini gösterdiği D’Alema Hükümeti Öcalan'ın ülke dışına çıkışının yasal ve hukuki olmasını istiyordu. Bu doğrultuda Öcalan'a "Özgür irademle gidiyorum" şeklinde bir mektup bırakması dayatıldı. Bu yönlü bir mektup verilmediği sürece İtalya'dan çıkmasının yasal olmayacağı ve suç sayılacağı belirtiliyordu. Buna karşılık Öcalan ise hükümete "Bir teminat verilmesi durumunda ülke sınırları dışına çıkabilirim" şeklinde yanıt verdi. Öcalan'ın talebi üzerine D’alema Hükümeti, Avrupa'da bir ülke bulma arayışına girdi.
Bu arayış devam ederken, Almanya Federal hükümeti ise Öcalan hakkında daha önce aldığı "iade zorunluluğu" içeren tutuklama kararını, "amacı iade olmayan" bir tutuklama kararı şeklinde değiştirdi. Böylece iade ihtimalini ortadan kaldıran Almanya gibi Fransa da Öcalan'ı kabul etmeyeceğini ilan edip, Senegal'e gitmesi önerisinde bulundu. Bu öneri gayri ciddi bulunulduğundan Avusturya ile Finlandiya üzerinde tartışma yürütülmeye başlandı. Fakat Öcalan'ın Finlandiya'ya kabul edilmesi Finlandiya Dışişleri yetkilileri tarafından "Almanya kabul ederse" şartına bağlandı. Almanya'nın talebi kabul etmemesi üzerine Finlandiya seçeneği de ortadan kalktı. Benzer şekilde Avusturya da Öcalan'a dair talebi kabul etmedi.
YENİDEN RUSYA
Roma’da 66 gün kalan Öcalan, İtalya Başbakanlığı tarafından tahsis edilen bir uçakla tekrar Rusya'ya gönderildi. Öcalan, Moskova’ya ikinci kez ayak bastığında tarih 16 Ocak 1999'du. Öcalan'ın Rusya'ya gönderilmesinin arkasında İtalya'nın, "Öcalan'ı geri alın, size IMF'nin bloke ettiği 1998 yılı yardımının ilk bölümü olan 8 milyar dolarlık krediyi açtıralım" teklifi yatıyordu. Rusya'ya giden Öcalan ilkinden daha sert bir uygulama ile karşılaştı. Tutulduğu odadan dışarı çıkmasına dahi izin verilmeyen Öcalan, buradaki günlerine dair "demirden kafes içine alınmıştım" diyecekti.
Bu koşullar altında iken 17 Ocak günü Öcalan'ın tutulduğu eve giden Rus güvenlik görevlileri, Başbakan Primakov'un "Hükümetimiz, sizin burada kalmanıza müsaade etmiyor. Gerekçesiz üç gün içerisinde Rusya'yı terk etmeniz gerekiyor, ama gideceğiniz yeri biz belirleyeceğiz" yönündeki kararını iletti. Ertesi gün Rusya'nın Ankara Büyükelçisi Aleksandr Lebedev, Türkiye'ye "Öcalan, yakalanır yakalanmaz sınır dışı edilecek" sözünü verdi. Bu gelişmeler yaşanırken ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın Rusya ziyareti gündeme geldi.
SÜREÇ ÇARMIH VEYA TABUTUN HAZIRLANMASIYDI
Tarih boyunca birbirlerine düşman olan ABD ve Rusya, ilk defa Öcalan'ın tasfiyesi konusunda müttefik haline geldi. Bu süreçte yaşadıklarını Hz. İsa'nın çarmıha gerilmesine benzeten Öcalan, "Büyük ihtimalle oyunun son perdesi bilinerek hazırlanmış ve oynanıyordu. Süreç, çarmıh veya tabutun hazırlanmasıydı. Moskova'dakiler ilk çivileri sıkı vuruyorlardı. İlk defa, suratlarında dostluğa hiç yer vermeyen görüntülerle tanışıyordum. Belli ki karar, üst düzeyden ve kesindi" dedi.
TACİKİSTAN’IN BAŞKENTİNE KAÇIRILDI
Karşılaştığı bu tablo üzerine Öcalan'ın bölgeye dönme isteğine de "Ermenistan üzerinden sınıra bırakabiliriz" yanıtı verildi. Ancak kısa bir süre sonra "Durum değişti, Tacikistan'a gidiyoruz!" denilerek karar değişikliğine gidildi. ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın Moskova'ya yapacağı ziyaretin hemen öncesinde 20 Ocak günü Öcalan zorla bir kargo uçağına bindirilerek, Tacikistan'ın başkenti Bişkek'e kaçırıldı. Burada bir köy evinde 8 gün boyunca tecrit altında tutulduktan sonra 28 Ocak’ta bir başka uçakla, Moskova'ya geri götürülen Öcalan, burada tanımadığı bir kişi tarafından karşılanarak Rus özel birliklerinin kaldığı bir binaya götürüldü.
ATİNA’YA İKİNCİ GİDİŞ
Moskova'ya geri getirilmesinden kısa bir süre sonra yanına gelen Rus görevliler, Öcalan'a “kendisini Şam'a göndereceklerini” söyledi. Bu süreçte Türkiye ile anlaşan Suriye, Öcalan'ın geri gelmesi halinde teslim etme sözü vermişti. Şam’a gitmesi teklifini kabul etmeyen Öcalan, Yunanlı emekli Amiral Andonis Naksakis'e "can güvenliğinin tehlikede olduğu" mesajını ulaştırdı. Bu mesajın ardından Öcalan, 29 Ocak’ta Naksakis aracılığıyla Rusya'ya gönderilen özel uçakla yeniden Atina'ya döndü.
YARIN: İmha edilemeyince ‘İmralı Planı’ devreye girdi
MA / Sadiye Eser - Erdoğan Alayumat