Bir yıl sonra Girê Spî ve Serêkaniyê: Ölüm, işkence, tecavüz, talan…

img

URFA - Kürt, Arap, Türkmen, Ermeni ve Asuri halklarının birlikte eşit ve özgür bir yönetim oluşturduğu Girê Spî ve Serêkaniyê kentleri, bir yıldır Türkiye’nin himayesindeki Suriye Milli Ordusu’nun karıştığı gasp, talan, tecavüz, işkence ve ölümlerle anılır hale getirildi.

 
Türkiye’nin kendisine tehdit olarak gördüğü Kuzey ve Doğu Suriye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî kentlerine yönelik Suriye Milli Ordusu (SMO) çatısı altında topladığı paramiliter gruplarla 9 Ekim 2019 tarihinde "Barış Pınarı" adıyla yaptığı operasyonun üzerinden 1 yıl geçti. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Birleşmiş Milletler (BM) ve Rusya’nın izniyle sembolik bir tarih olan PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Suriye'den çıkarıldığı 9 Ekim 1999 tarihinin yıldönümünde başlatılan saldırılarla Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) denetiminde bulunan her iki kent savaş uçaklarıyla bombalandı. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta “Kürt koridoru” diyerek hedef gösterdiği Kuzey ve Doğu Suriye için “Refah getireceğiz” söylemleri, geçen süre zarfında acı, tecavüz, işkence ve yağma olarak ete kemiğe büründü.  
 
Yüzyıllarca Kürt, Ermeni, Türkmen ve Asuri halkları ve farklı inançların ortak yaşam alanı olarak kozmopolit bir yapıya sahip bulunan Serêkaniyê ve Girê Spî, 20’nci yüzyılın başında çizilen sınırlarla Urfa’nın Ceylanpınar ve Akçakale ilçelerinden koparıldı. Hafız Esad'ın 1960'lı yıllarda hayata geçirdiği “Arap Kemeri” politikasının uygulandığı merkezler arasında yer alan her iki kentin halkları, Suriye’de iç savaşın başlamasıyla DAİŞ ve El Nusra’nın insafına bırakıldı.
 
SERÊKANİYE 
 
Tarihler Aralık 2012’yi gösterdiğinde Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) çatısı altındaki gruplar Serêkaniyê’yi hedef aldı. Suriye savaşının ikinci yılında El Nusra, DAİŞ ve Ehrar El-Şam’ın saldırılarıyla buradaki halklar göçe, ölüme, açlığa, tecavüz ve talana maruz kaldı. Kadınlar kaçırılıp tecavüz edildi, inanç yerleri yakılıp yıkıldı. Hristiyanlara ait evler yağmalandı, kiliseler ve Süryani okulları ateşe verildi. Yine kaçırılan Hıristiyan inancına mensup birçok kişinin akıbetleri hala bilinmiyor. Suriye savaşının şiddetlenmesiyle kaderlerine terk edilen halkları, Halk Savunma Birlikleri (YPG) ve Kadın Savunma Birlikleri (YPJ) korumaya başladı. Serêkaniyê Halk Meclisi Eşbaşkanı'nın çağrıldığı ÖSO ile toplantı yolunda katledilmesi üzerine YPG ve YPJ güçleri 2013’te El Nusra ve DAİŞ’in denetiminde bulunan Serêkaniyê’ye yönelik hamle geliştirdi. Selefi gruplardan arındırılması üzerine kente geri dönen Ermeniler, Süryaniler ve Kürtler özgür ve eşit bir yaşamın inşasına başladı. Bu durum Türkiye’nin kente yönelik operasyona başladığı 9 Ekim 2019 tarihine kadar sürebildi. 
 
GIRÊ SPÎ
 
Urfa’nın Akçakale ilçesinin hemen karşısında bulunan Girê Spî de, BAAS iktidarı tarafından hayata geçirilen “Arap Kemeri” politikasından nasibini alan kentlerden biri. Suriye-Türkiye sınırında uygulanan 350 kilometre uzunluğu ve 10-15 kilometre derinliğindeki “Arap Kemeri” politikası ile bölgede yaşayan Kürtler farklı yerlere sürülerek, yerlerine Rakka ve Halep’ten getirilen Arap aşiretler yerleştirildi. Girê Spî, Suriye iç savaşının başladığı ilk yıllarda ÖSO ve El Kaide uzantılı El Nusra gibi grupların eline geçti. Daha sonra DAİŞ’e teslim edilen kent, yine büyük yıkım ve infazların yoğunca yapıldığı yer olarak tarihe geçti. Türkiye’ye sınır olması nedeniyle DAİŞ, Rakka’dan Musul’a kadar hem askeri hem de lojistik destek sağladı. Kent, DAİŞ ve Türkiye arasındaki ticaretin merkezi kapılarından biriydi. 
 
DAİŞ’TEN ALINDI
 
DAİŞ’e Kobanê’de tarihi bir yenilgi yaşatan YPG ve YPJ güçleri, “Rubar Qamişlo Hamlesi” kapsamında 15 Haziran 2015’te Girê Spî’yi DAİŞ’ten arındırdı. Kurulan meclis ve komünlerle idari yapısı güçlenen kentte, Cizîre ve Kobanê gibi kanton ilanında bulunuldu. 
 
ORTAK YÖNETİM 
 
Kanton ilanı ile Girê Spî’nin idari sistemi merkez, Eyn Îsa ve Siluk olmak üzere üç ilçe ve 600 köy olarak şekillendi. Kantonun nüfusu saldırılardan önce 250 bin civarındaydı. Girê Spî Demokratik Özerk Yönetimi olarak şekillenen yönetim 62 kişiden oluşurken, eşbaşakanlığında ise bir Arap ve bir Kürt bulunuyordu. Kentin nüfus dağılımına göre belirlenen meclis üyelerinin çoğu Arap ve Kürtlerden oluşsa da Türkmen ve Ermeniler de yönetimde yer alıyordu. Oluşturulan yönetim şekliyle hem Suriye iç savaşına hem de bölgede var olan krizlere çözüm olabilecek bir model haline geldi. Kent bu özgün yapısını 9 Ekim 2019 tarihine kadar koruyabildi. 
 
TÜRKİYE PAY KAPMA PEŞİNDE 
 
Emperyalist devletlerin pay kapma sahasına dönen Suriye’de, Türkiye kendisine bağladığı paramiliter gruplarla 2017’de “Fırat Kalkanı” operasyonuyla Cerablus, Ezaz ve El Bab’ı, 2018’de ise “Zeytin Dalı” denilen saldırılarla Kuzey ve Doğu Suriye’nin Efrîn kentini ele geçirdi. Türkiye ve selefi grupların hedefinde bu kez Kuzey ve Doğu Suriye’nin tamamı vardı. İdlib'de sıkışan Türkiye, Rusya’nın baskısıyla elinde kalan selefi gruplar için yer temin etme arayışına girdi. Efrîn’de Rusya’yı muhatap alan Türkiye, bu kez yüzünü ABD’ye çevirdi. “Sınır güvenliği” gerekçesiyle ABD’nin kapısını çalan Türkiye, QSD ile kapalı kapılar ardında görüşmek zorunda kaldı. 
 
‘GÜVENLİ BÖLGE’ ANLAŞMASI 
 
Türkiye saldırılarda ısrar ederken aynı zamanda ABD aracılığıyla QSD ile dolaylı olarak görüşmeler gerçekleştiriyordu. Nitekim Türkiye ve ABD, 7 Ağustos’a kadar süren görüşmelerde “güvenli bölge” noktasında anlaşmaya vardı. Türkiye, ABD ile yaptığı görüşmelerde güvenli bölgenin Kuzey ve Doğu Suriye’nin Şêxler, Kobanê, Girê Spî, Serêkaniyê, Dirbesiyê, Amûdê, Qamişlo ve Derik gibi kentleri kapsayacak şekilde 480 kilometre uzunlukta, 35 kilometre derinlikte olmasını istedi. QSD ise, dolaylı olarak katıldığı görüşmelerde 400 kilometre uzunluktaki güvenli bölgenin kimi noktalarda 5, kimi noktalarda ise 9 kilometre derinlikte olmasını önerdi. Yine kurulacak olan güvenli bölgenin Koalisyon Güçleri’nin denetiminde olmasını istedi. Masada varılan anlaşma QSD’nin isteği doğrultusunda oldu. Anlaşmaya varılan bir diğer nokta ise, Türkiye ve ABD’ye bağlı güçlerin belli periyotlarda “güvenli bölge”de gerçekleştirecekleri ortak devriyeler oldu. İlk devriye 8 Eylül’de, 2’nci devriye ise 24 Eylül’de gerçekleştirildi. 
 
TÜRKİYE’NİN PLANI
 
ABD güçleriyle birlikte ikinci devriyenin atıldığın 24 Eylül 2019 günü Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nda konuşan Tayyip Erdoğan, elinde tuttuğu Kuzey ve Doğu Suriye haritasıyla “Niyetimiz ilk etapta 30 kilometre derinliğinde ve 480 kilometre uzunluğunda bir barış koridoru tesis ederek, uluslararası toplumun desteğiyle burada 2 milyon Suriyelinin iskanını sağlamaktır” diyerek, bölgeye ilişkin asıl amacını itiraf etti. Bölgeye askeri güç yığmak isteyen Türkiye’nin Girê Spî ve Serêkaniyê'yi seçmesinin nedeni ise buralarda Arap yerleşim yerlerinin bulunmasıydı. Bir diğer amacı ise İdlib’deki selefi grupları buraya taşımaktı. Keza Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin denetimindeki M4 yolunu ele geçirmek isteyen Türkiye, bölgedeki ticareti kontrol etmek ve yine petrolde pay sahibi olmak istiyordu. 
 
SMO KURULDU
 
Kapalı kapılar ardında Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik saldırıların onayını alan Türkiye, desteklediği selefi grupları 4 Ekim’de Urfa’da topladı. Türkiye'nin daha önce "Milli Ordu" ve Azez'de 30 Aralık 2017 tarihinde "Ulusal Ordu" ismi ile bir araya getirdiği ve tamamı kendi denetiminde olan Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) unsurlarının komutanları ile yine Türkiye'nin oluşturduğu Suriye Geçici Hükümeti’nin Başbakanı Abdurrahman Mustafa ve Savunma Bakanı ile Genel Kurmay Başkanı Selim İdris toplantıya katılanlar arasındaydı. Başlangıçta “Suriye Geçici Hükümeti ve ÖSO Komutanları” olarak tanımlanan bu gruplar yaptıkları toplantı sonucunda “Suriye Milli Ordusu (SMO-Ceyşül Vatani)” adını aldı. Gündemlerinde ise, Türkiye'nin Kuzey ve Doğu Suriye'ye dönük olası operasyonuna destek vermek vardı. 
 
Milli Ordu ve Ulusal Ordu ismi ile İdlib'de ve El Kaide uzantılı Heyet Tahrir El Şam (HTŞ/El Nusra) ile ortak hareket edip TSK'nin girdiği Efrîn'de talan, gasp, tecavüz, işkence, insan kaçırma suçları ile anılan ÖSO grupları, bu kez Suriye Milli Ordusu adı altında birleştiklerini, düzenli ordu statüsüne geçtiklerini ve Savunma Bakanlığına bağlandıklarını açıkladı. Söz konusu toplantı aynı zamanda Kuzey ve Doğu Suriye’de pay bölüşme toplantısıydı. 
 
SELEFİ GRUPLAR
 
SMO çatısı altında birleşen selefi gruplar şunlardı: Ehrar El Şerqiye, Ceyş El Nuxbe, Liva Suqur El Şam, Feylaq El Şam, Ehrar El Şam, Hamza Tümeni, Liwa El Fetih, Ceyş El Ahfad, 23'üncü Tümen, 9'uncu Tümen, Foc El Mustefa, Liva El Mexavir, Firqet El Mutasim, Cephe El Şamiye, 5'inci Alay, Liva El Şimal, Rical El Harb, Liwa Sultan Osman, Ceyş El İslam, Festakim Kema Umirt, Ceyş El Şerqiye, Suwar El Cezîre, 51'inci Tugay, Firka el Şimaliye, Sultan Murad, Sultan Süleyman Şah, Sultan Mehmed Fatih, Muntasır Billallah, Semerkant Tugayı. 
 
ABD ÇEKİLDİ
 
6 Ekim’de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ile ABD Başkanı Donald Trump arasında gerçekleşen telefon görüşmesinin ertesi günü ABD sınırdaki askeri gücünü geri çekti. ABD, DAİŞ’e karşı ortak mücadele ettiği QSD güçlerini yalnız bırakarak savaşa karışmayacağını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, o dönem yaptığı açıklama ile QSD’yi NATO’nun müttefiki olan bir ülkeye karşı açıkça savunmayacaklarını açıkladı. QSD ise bunu “ihanet” olarak tanımladı. Hava sahasını açan ABD, sonrasında Kobanê’de bulunan güçlerini de çekerek Türkiye’ye saldırı için açık kapı bıraktı.
 
DÜNYA SEYRETTİ 
 
ABD güçlerinin çekilmesiyle Türkiye savaş uçakları 9 Ekim’de Serêkaniyê ve Girê Sipî kentlerine yönelik bombardımana başladı. İdlib, Cerablus, Ezaz, Bab ve Efrîn’de bulunan paramiliter gruplar, Urfa’nın Ceylanpınar ve Akçakale ilçelerine taşındı. Özel savaş medyası sınırdaki yerini aldı. Dünya canlı yayında iki kentin savaş uçakları ile bombalanmasına izledi. 
 
GIRÊ SPÎ’YE DAİŞ GERİ DÖNDÜ 
 
Türkiye ve denetimindeki SMO’nun, Serêkaniyê ve Girê Spî’ye yönelik saldırılarında kimyasal silahların kullanıldığı yönünde kimi iddialar da gündeme geldi. 13 Ekim’de Girê Spî’yi ele geçiren Türkiye, yerleşik halkı göçe zorladı. Tarih adeta tekerrür ediyor, 2013 yılında DAİŞ saldırısı sırasında yaşanan acıların aynısı yaşanıyordu. BM, Avrupa Birliği (AB), ABD ve Rusya ise bu yaşananlar karşısında “endişeliyiz” söylemlerinin dışına çıkmadı. SMO’nun talan merkezine dönen kentte birçok kişi infaz edildi. 70 bine yakın insan yerinden göç ettirildi. Kente bulunan sivil halkın tahliye edilmesinden sonra QSD güçleri kırsal alana çekilerek, direnmeye devam etti. 
 
SINIRA REJİM GÜÇLERİ YERLEŞTİ 
 
Tarihler 13 Ekim’i gösterdiğinde QSD rejim güçlerine sınırı korumak için çağrıda bulundu. ABD’nin çekildiği Minbic ve Kobanê’ye rejim güçleri yerleşti. Beşar Esad saldırıları “işgal” olarak nitelendirerek, “Erdoğan rejiminin ülkemize karşı yürüttüğü Türkiye saldırganlığı, taşıdığı tüm yalancı şiarlara rağmen, açık bir ihlal ve işgaldir. Bu işgale vekillerini ve teröristlerini vurmak kanalıyla cevap veren Suriye, bunun tüm şekillerine Suriye topraklarındaki her bölgede meşru tüm araçlarla karşılık verecek ve karşı koyacaktır” dedi. QSD’nin geliştirdiği bu hamle ile Türkiye artık daha fazla derine inemeyeceğini gördü. 
 
DİRENİŞ HESAPLARI ALTÜST ETTİ 
 
Türkiye, Silahlı İnsansız Hava Araçları (SİHA), İnsansız Hava Araçları (İHA), savaş uçakları, binlerce selefi grup üyeleri, tank, top ve obüslerle saldırdığı Serêkaniyê’de QSD’nin direnişine çarptı. Türkiye'nin Dêrazor’a kadar uzanan petrol ve M4 Karayolu hesabı tutmadı. QSD güçlerinin Türkiye’ye karşı verdiği direniş dünyada yankılandı. Fransa, Almanya, İsviçre ve daha birçok Avrupa ülkelerinde Kürt dostları sokaklara indi, İtalya’da on binlerce insan Serêkaniyê’de direnen QSD savaşçılarını selamladı. QSD’nin direnişi tüm hesapları altüst etti. Kürtler ilk defa ulusal birlik ruhu ile Türkiye’nin saldırılarına karşı meydanlara çıktı. Her yerde eylemler düzenleyerek tepkilerini dile getirdi. 
 
SAVAŞ TÜM SINIRA YAYILDI
 
Türkiye’nin bölgeye yönelik operasyonu kapsamında savaş uçakları ve obüslerle Girê Spî, Amûdê, Dêrik, Serêkaniyê, Kobanê, Qamişlo, Dirbesiyê ve Tirbesiyê kentlerine bağlı yerleşim alanları bombalandı. Can kayıplarının yaşandığı bu saldırılar sonucu sivil halk yerleşim alanlarını terk etti. Savaş tüm Türkiye sınırına yayıldı. Sınır kentleri savaşın arka cephesi haline gelirken, kimi mahalleler boşaltılarak, yine içe doğru insanlar göç etmek zorunda kaldı. Sınırın bu tarafında nerden geldiği tespit edilmeyen havan topları sonucu 18 sivil yaşamını yitirirken, 147 kişinin ise yaralandığı açıklandı. 
 
TRUMP’TAN ERDOĞAN’A MEKTUP
 
“Kürtler savaş uçaklarına karşı direnemez kaçar” diyen ABD Başkanı Donald Trump, Serêkaniyê’deki direnişin dünyaya mal olmasıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a mektup yazdı. Trump, Erdoğan’a gönderdiği mektup ile Türkiye’yi ekonomik yaptırımlarla tehdit ederken, çözüm olarak QSD ile anlaşmasını öne sürdü. Trump’un Erdoğan’a gönderdiği mektupta, “Bu işi doğru ve insancıl bir şekilde hallederseniz, tarih sizi iyi hatırlayacaktır. İyi şeyler yaşanmazsa, tarih sizi sonsuza dek bir şeytan olarak hatırlar. Sert adam olma. Aptallık etme” ifadeleri yer aldı.
 
ABD VE TÜRKİYE ATEŞKES METNİ 
 
Serêkaniyê’deki direniş planları altüst etmeye devam ederken, Türkiye’nin saldırılarına ve ABD’nin sessizliğine tepki gösteren halklar, ABD ve Türkiye’yi ateşkes imzalamaya itti. ABD ile Türkiye 17 Ekim’de 13 maddelik ateşkes metni imzaladı.
 
İmzalanan metinde öne çıkan maddeler şöyleydi: 
 
* TSK, "Barış Pınarı Harekatı"na 120 saatliğine ara verecek, YPG güçleri güvenli bölgeden çekilecek.
 
* ABD, Türkiye'ye yaptırımları durduracak ve yeni yaptırım uygulamayacak.
 
* Oluşturulacak "Güvenli Bölge" Türk askerinin kontrolünde olacak, TSK bölgedeki tüm meskun mahal sakinlerinin dirliği ve güvenliğini sağlayacak.
 
* YPG'den ağır silahlar toplanacak, YPG tahkimatları ile tüm muharip mevzileri kullanılmaz hale getirilecek.
 
* ABD ile Türkiye, Suriye’nin siyasi birliği ile toprak bütünlüğü taahhüt eder, her iki ülke de Suriye ihtilafını Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararına uygun şekilde sonlandırmayı hedefleyen, BM öncülüğündeki siyasi sürece olan bağlılıklarını yineler.
 
RUSYA VE TÜRKİYE ARASINDAKİ ATEŞKES 
 
QSD’nin direnişi daha sonra Rusya ve Türkiye'yi ateşkes imzalamaya götürdü. Rusya Devlet Başkanı Vilademir Putin ile AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan, 22 Ekim’de Soçi’de 10 maddelik ateşkes metni imzaladı. 
 
Soçi'de imzalanan mutabakatta öne çıkanlar şöyleydi: 
 
* Her iki taraf Suriye'nin siyasi birliği ve toprak bütünlüğünün muhafazasına ve Türkiye'nin milli güvenliğinin korunmasına olan bağlılıklarını teyit ederler.
 
* Bu çerçevede, Tel Abyad (Girê Spî) ve Res Al Ayn'ı (Serêkaniyê) içine alan 32 km derinliğindeki mevcut Barış Pınarı Harekâtı alanındaki yerleşik statüko muhafaza edilecektir.
 
* 23 Ekim 2019, öğlen saat 12.00’den itibaren, Rus askeri polisi ve Suriye sınır muhafızları, Barış Pınarı Harekat alanının dışında kalan Türkiye-Suriye sınırının Suriye tarafına, YPG unsurları ve silahlarının Türkiye-Suriye sınırından itibaren 30 km'nin dışına çıkarılmasını temin etmek üzere girecektir. Bu işlem 150 saat içinde tamamlanacaktır. Aynı saat itibarıyla, mevcut Barış Pınarı Harekat alanı sınırlarının batısı ve doğusunda 10 km derinlikte Kamışlı şehri hariç Türk-Rus ortak devriyeleri başlayacaktır.
 
*Mültecilerin güvenli ve gönüllü şekilde geri dönüşlerini kolaylaştırmak maksadıyla ortak çalışma yapılacaktır.
 
* Menbic ve Tel Rıfat'tan bütün YPG unsurları silahlarıyla birlikte çıkarılacaktır.
 
ABD ve Rusya ile imzalanan bu ateşkes mutabakatlar ile QSD güçlerinin sınırın 32 kilometre güneyine çekilmesine rağmen Türkiye’nin bölgeye yönelik saldırıları devam etti. 
 
180 SİVİL YAŞAMINI YİTİRDİ 
 
Bu süreçte Türkiye “savaş suçu işlemek” ile gündeme geldi. Nitekim savaşın daha ilk günlerinde savaş uçaklarının sivil yerleşim yerlerini bombalaması bunun en büyük kanıtı oldu. Uluslararası Af Örgütü, Serêkaniyê ve Girê Spî’de saldırılarda 180 sivilin yaşamını yitirdiğini açıkladı. Yine ateşkes sürecinde bu yana ise 116 sivilin daha yaşamı yitirdiği kimi kaynaklarca kaydedildi. Bölgede BM verilerine göre 100 bin, kimi kaynaklara göre ise 300 bin dolayında insan yerinden edildi. Geride kalanlar ise göçe zorlandı. Efrîn’de yaşananlarla benzer şekilde halkın ev ve işyerlerini talan eden SMO grupları, bölgede kalmayı tercih eden az sayıdaki sivilleri de kaçırıp ailelerinden fidye istedi. 
 
İNFAZLAR 
 
Saldırıların başında SMO’ya bağlı selefi gruplar Suriye Gelecek Partisi Eşbaşkanı Hevrin Xelef’i M4 Karayolunda 8 sivil ile birlikte infaz etti. Xelef’in cansız bedenine defalarca ateş etme anları kameralara yansıdı ve birçok yerde savaş suçu olarak tanımlandı. Yine SMO tarafından alıkonulan Çiçek Kobanê’nin kameralara yansıyan tehdit görüntüleri işlenen bir diğer savaş suçu oldu. Kobanê, hala Urfa T Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunuyor. 
 
Savaşın dehşetini anlatan sembollerinden bir diğeri 13 yaşındaki Muhammed Hamid Muhammed oldu. Tüm dünya Muhammedi Serêkaniyê’de yapılan hava saldırısı sonucu yanmış vücudu ile Til Temir Hastanesi’nde attığı çığlıklarla tanıdı. Muhammed'in vücudunda oluşan yanıkların yasaklı olan beyaz fosfordan kaynaklandığı ileri sürüldü. Yaşanan savaş suçlarına ilişkin 13 Ekim’de mülakat veren ABD Savunma Bakanı Mike Esper, “Muhaliflerin işlediği savaş suçlarından Türkiye sorumlu tutulmalı” dedi. Suçlar peşi sıra devam etti.
 
TALAN, DEMOGRAFİK DEĞİŞİM, TECAVÜZ 
 
QSD güçlerinin çekilmesiyle her iki kent Türkiye ve bağlı SMO gruplarının denetimine geçti. Efrîn’de dünyanın şahit olduğu talan, bu kez Serêkaniyê ve Girê Spî’de kendini gösterdi. Her iki kentte Urfa’ya bağlı ilçeler haline getirildi. Urfa Valisi kentlere kaymakam atayarak, söz de sayıları binlere dayanan yerel polis güçleri oluşturuldu. Kentte kurulan yaşam yerle bir edildi. Okullarda Kürtçe eğitim kaldırıldı, eğitim Türkçe ve Arapça olarak verildi, demografik yapısı değiştirildi. Türkiye’nin gözetimi dahilinde SMO üyelerinin aileleri İdlib, Cerablus, Ezaz ve Bab gibi şehirlerden Serêkaniyê ve Girê Spî’ye taşındı. Her iki kent parsel parsel selefi gruplar tarafından pay edildi. Kadınlara yönelik tecavüz ve zorla evlendirme vakaları her geçen gün arttı. Kadınlar tekrardan kara çarşaflara hapsedildi. Çarşaf giymeyenler ise cezalandırılmaya başlandı.  
 
ARPA, BUĞDAY VE ZEYTİN TALANI 
 
Türkiye’nin ve kendisine bağlı olan SMO’nun Kuzey ve Doğu Suriye’nin Serêkaniyê ve Girê Spî kentlerine yönelik saldırıları ile Efrîn’de yaşananları bir kez daha tekrarlandı. Sahadan istediğini alamayan Türkiye, Serêkaniyê ve Girê Spî’ye taşıdığı selefi grupların kenti yağmalamalarına aracılık etti. Selefi grupların nakliyesini yapan Türkiye, sahadan petrolü alamayınca Girê Spî’de buğdayı, Serêkaniyê’de ise halkın geçim kaynağı olan arpayı Urfa’ya taşıdı. Daha önce de Efrîn’den zeytini taşımıştı.
 
SİSTEMATİK YAĞMA 
 
Birleşmiş Milletler (BM) bünyesinde oluşturulan Suriye Soruşturma Komisyonu’nun 11 Ocak ve 1 Temmuz 2020 tarihleri arasını kapsayan inceleme raporunda, Serêkaniyê’ye yönelik tespitlerinde işkence, yağma ve gasp belgelendi. Söz konusu raporda inceleme dönemi boyunca Serêkaniyê’de Suriye Milli Ordusu (SMO) güçleri tarafından sistematik uygulanan yağma ve özel mülke zorla el koymanın yanı sıra keyfi şekilde sivilleri özgürlüklerinden mahrum bırakma, hak ihlalleri olarak belgelendi. Yine raporun ilgili kısmında şunlara yer verilmişti: “SMO güçleri, başta Kürt kökenli olmak üzere şehrin sakinlerini tehdit, baskı ve işkenceyle zorla yerlerinden ve evlerinden etti. Birçok insanın özel mülkiyetleri yağmalandı. Serêkaniyê'yi terk etmek zorunda kalan Kürtlerin evlerine ve mülklerine SMO güçleri tarafından el konuldu, bu şekilde bu insanların geri dönmesi engellendi. Hareket sırasında veya hareket sonrasında yağmalanan evlerin eşyaları başka yerlere nakledildi ve satıldı. Örneğin Sultan Murat Tugayı, yağmalanan ev eşyalarını bir depoda toparlayıp daha sonra mülk sahiplerine geri satıyor. Bunlar önceden tasarlanmış bir politikanın varlığını ortaya koyuyor.”
 
İŞKENCE VE GASP
 
Raporda, SMO güçleri tarafından Serêkaniyê’de gözaltına alınan, tutuklanan veya işkenceye maruz bırakılanların çoğunluğunun Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile geçmişte ilişkisi olduğu iddia edilen insanların olduğu belirtilirken, bu kişilerin Türkiye yetkilileri tarafından sorguya çekildikleri ilave edildi. Komisyon, SMO güçleri tarafından Serêkaniyê’de Kasım 2019 tarihinde gözaltına alınan 2 kadın mağdurlardan birisinin Türkiye yetkililerinde bulunduğu sorgu sırasında SMO güçleri tarafından nasıl tecavüzle tehdit edildiğini ve başından dövüldüğünü anlattığı alıntılandı. Raporda dikkat çeken diğer bir nokta ise, SMO güçleri tarafından Serêkaniyê ve Efrîn de gözaltına alınan Êzidî kadınların Türk yetkililer denetiminde İslamiyet’e geçmeye zorlandığı belirtildi. Komisyon, Kasım 2019 ve Temmuz 2020 tarihleri arasında Serêkaniyê ve Efrîn’de 49 Kürt ve Êzidî kadının SMO güçleri tarafından tutuklandığına dönük bilgileri araştırmaya devam ettiği bilgisine yer verildi. SMO tarafından gözaltına alınıp Türkiye’ye sevk edilen birçok sivilin akıbetinin bilinmediği aktarıldı. 
 
30 KADINA TECAVÜZ EDİLDİ 
 
Raporda, “Serêkaniyê ve Efrîn’deki Kürt kadınlarının geleceği belirsizliğini koruyor. 2019’dan bu yana Türkiye denetimindeki SMO’ya bağlı güçler, yarattığı korku iklimiyle Kürt kadınlarını eve hapsetti. Kadınlar ve kız çocukları bu güçler tarafından gözaltına alınıyor, tecavüze ve cinsel şiddete maruz bırakılıyor. Bu durum hem toplumsal hem de bireysel anlamda ağır psikolojik sorunlar yarattı” denildi. Yalnızca geçtiğimiz Şubat ayında 30 kadına tecavüz edildiği kaydedilen raporda, şu ifadeler kullanıldı: “SMO güçleri, yaptıkları ev baskınlarında kadınlara cinsel saldırıda bulunuyor veya tecavüz ediyor. Bunu yapanlar, hiçbir şekilde cezalandırılmıyor. Sultan Murat Tugayı’nın bir üyesi Ocak ayında bir kadını kaçırdı ve zorla bu kadınla evlendi. Bir ay sonra ise bu kadından boşandı.” 
 
AÇILIŞINI VALİ YAPTI 
 
Kürt bir ailenin evine zorla el konulduğu, bu evin daha sonra Kuran Kursu'na dönüştürüldüğü, yine söz konusu kursun açılışının Urfa Valisi tarafından yapıldığı belirtilen raporun ilgili kısmında şunlara yer verildi: “Bu Kuran Kursu Merkezi’nin açılışı Şanlıurfa Valisi tarafından yapılmıştır. Yine, Türk Silahlı Kuvvetleri, Davudiya köyündeki sivillerin evlerini askeri amaçla kullanıyor. Bu köyün sakinlerinin evlerine geri dönmesi engelleniyor. TSK, Nisan ve Haziran aylarında bu köydeki evlerin bazılarını yıkarken, bazılarını askeri amaçlara tahsis etmiştir.” 
 
Raporun devamında, Serêkaniyê’de mülkleri sistematik olarak yağmalanan Kürtler, üst düzey SMO güçlerine başvuruda bulunsa da şikayet talebinde bulunan insanların işkenceye, kaçırılmaya veya kaçırıldıktan sonra serbest bırakılması için fidye vermeye zorlandığı vurgulandı.
 
SAVAŞ SUÇLARINDAN TÜRKİYE SORUMLU 
 
Komisyon raporunda devamla, “Türkiye’nin etkili kontrolü altındaki bu alanlarda, mümkün olduğunca kamu düzenini ve güvenliğini sağlama ve kadınlara ve çocuklara özel koruma sağlama sorumluluğu taşıdığını not eder. Bu bağlamda, komisyon, Türk kuvvetlerinin sivil mülklerin yağmalanması ve el konulmasını olaylarından haberdar olduğunu ve gözaltına alınan, işkenceye tabi tutulan sivillerin Türk yetkililer gözetiminde yaptığını hatırlatır. Bu tür olaylara engel olmayan Türk yetkilileri, Türkiye’nin yükümlülüklerini ihlal etmiştir” denildi.
 
Suriye'de gözaltına alınıp daha sonra yargılanmak üzere uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Türkiye’ye gönderilmesinin savaş suçu kapsamında değerlendirilebileceğini de hatırlatan komisyon, “Bu durum, SMO ve Türk kuvvetlerinin ortak bir komuta ve kontrol hiyerarşisinde olduğunu gösteriyor. Bu grupların işlediği savaş suçları, komuta ve kontrol mekanizması temelinde değerlendirilir" dedi.
 
MA / Barış Polat